Malla hanedanından üç prensin güzel şehir yaratma hırslarından doğan, Dünya Miras listesinde yer alan üç güçlü şehirden en ünlüsü Basantapur Durbar Square.Read more NEPAL-Katmandu-Bölüm 2
Türkçe anlamı;Barış ve aşk asla bitmez(Never Ending Peace And Love )olan ingilizce açılımın baş harflerinden oluşan NEPAL ve önemli üç şehri hakkında bilgi ve Budist bir tapınak içinde Hindu tapınaklarının varlığının mükemmel bir hoşgörü olduğunun fotoğrafıdır bu yazım. Read more NEPAL-Katmandu-Bölüm 1
Budizm dört Asil Gerçeğe dayanır:
-Istırap evrenseldir,
-Istırabın sebebi hırs ve aşırı arzudur,
-Istırabın üstesinden gelinebilir ve önlenebilir,
-Arzulardan sıyrılmak ıstırapları yok edebilir. Read more HİNDİSTAN-Varanasi-Bölüm 4
Ghat’lar, Ganj’ın gelgitleri nedeniyle basamaklar şeklinde yapılmış ve bir çoğuna da yaptıranlar kendi adını vermiş. Kutsal sayılan beş Ghat varmış; Assi ghat, Dasasswamedh Ghat, Adi Keshawa Ghat, Panchganga Ghat ve Manikarnika Ghat. Hindular pança tri yatra(umarım doğru anlamışımdır.)denilen banyo ritüellerini tam anlamıyla yapmaları için; Assi Ghat’tan başlayarak bu beş Ghat’ta sırasıyla yıkanmaları gerekirmiş.Read more HİNDİSTAN – Varanasi – Bölüm 3
Ganj’ın hangi kaynaklardan beslendiği ancak 20. yüzyılın başlarında saptanmış, Ganj’ın doğduğu yer Himalayalardır. Himalayaların yamaçlarında bulunan ve bir ineğin ağzına benzeyen buzuldan fışkırdığı bilinir. Sonra iki ırmak olur Varuna ve Assi ırmağı. Onlar da birleşir Ganj oluşur.Read more HİNDİSTAN-Varanasi-Bölüm 2
İşte yine birlikteyiz ve bugün Londra’da son günümüz. Buckingham’ı gördük St. James parkından geçtik, resmi dairelerin, Downing street 10 numaranın önünden Başbakanı göremeden geçtik. White Hall’dan Trafalgar meydanına doğru devam edelim. Meydanı ve çevresini gezeceğiz keyif olsun. 😉
Londra-The Clarence RestaurantLondra-Whitehall
Trafalgar deyince bir de tek kolu olmayan bu heykeli görünce hemen ünlü deniz savaşını ve kahramanı Nelson’u hatırlamam lazımdı. Trafalgar deniz savaşı İngilizlerin Napolyon’la yaptıkları deniz savaşıdır. Daha önce bahsetmiştim bu savaşta öldüğü için Trafalgar kahramanı Horatio Nelson, Waterloo kahramanı Dük Of Wellington’dan daha temiz diye anılır, çünkü Wellington daha sonra siyasete atılmıştır. Heykel, kaidesi ile birlikte 51 m. imiş ve bu yükseklik Kraliyet donanmasının birinci sınıf gemisi HMS Victoria’nın uzunluğuna eşitmiş.
London-Trafalgar- Amiral Nelson monument
Ayrıca Napolyon’un Mısır’ı işgalinde, Osmanlı İmp. İngilizlerden yardım istediğinde bölgeye gidip Fransız ordusunu epey uğraş sonucu perişan edip Osmanlı’dan ilk üstün hizmet madalyası alan yabancı komutan olmuştur. Bu nişanla da gurur duyar ve birçok resminde yakasında ay-yıldızlı madalyası görünür. Kaidenin altında da Trafalgar savaşı anlatılmış dört bir tarafına da Arslan heykeli konmuş. Aslanlar konuş sebebi enteresan; kalabalık halk toplanmasını önlemek. 😁 Önünde Kral I. Charles’in bronz heykeli var.
Önceki dönemlerde adı IV. William meydanı olan Trafalgar’ın adını da 1800’lü yıllarda mimar George Ledwell Taylor önermiş.
London-Trafalgar- Amiral Nelson Monument
Rehberimiz Sinan Ercan anlata dursun ben fotoğraf çekmeye kaçıyorum. 💃💃💃
London-Trafalgar-Rehberimiz Sinan Ercan
Ezilmeye imkan yok zira sürücüler adım attığın anda duruyorlar. Şu güzelim İngiliz klasik arabası siyah minicab (Austin FX4) bakınız iki katlı otobüslerinden sonra bu küçük arabalar Londra’nın simgesidir. Tesadüfen kadın şoförlerinden biri ile McDonalts’ta tanıştık. Arkada oturma koltukları yüz yüze bakıyor enteresan ama güzel yani yolda giderken karşılıklı sohbet keyifli olur. 😍
London taksi BlackCab -Austin FX4
Trafalgar Meydanı Londra’nın tam merkezidir. Çevrede yine bolca heykel var hepsi de önemli İngiliz Kral ve komutanlara ait. Hemen arkadaki güzel yapı National galeri halka açık ücretsiz. Bizim gezme fırsatımız maalesef olamadı. Geçerken gözüme çarpanlar. Pembe onlara çok yakışmış. 🌸🌸
London-Trafalgar Square
Havuz, arkada St. Martin Kilisesinin saatli kulesi görünüyor. Görünen heykel de Napolyon savaşları sırasında İngiltere’yi yöneten Kral IV. George’un heykelidir.
London-Trafalgar Square
Trafalgar’ın çevresindeki dört adet kaide heykelden biraz bahsetmem lazım. Efendim Trafalgar dörtgen bir alan dört bir tarafında da kaide üzerinde bir tanesi hariç heykeller var. Biri yukarıda paylaştığım Kral IV. Henry diğeri önünde Major General Henry Haveloc, Nelson anıtının bize göre sol önünde, üçüncü de General Charles Cames Napier var. Boş kalan arkadaki dördüncü kaide aslında Kral IV. William’ın at üzerindeki heykeli için hazırlanmış ancak bütçe yetersizliği nedeniyle yapılamamış ve kaide 150 yıl kadar boş kalmış. Sonra 1994 yılına gelindiğinde kraliyet Sanat Topluluğu Başkanı artık boş kalmasın diye öneri sununca; iki senede bir yenilenmek kaydıyla ve yarışma açılarak Londra halkının oylarıyla seçilen heykel bu boş kaideye konmaktaymış.
Trafalgar – The Fourth Plinth- 4. Kaide-Lamassu
Bizim gördüğümüz bu heykel Ninova Antik kentinde bulunmuş olan M.Ö. 700’den kalma insan suratlı kanatlı boğa Lamassu heykelidir. Terörist saldırı sonucu 2015 yılında parçalanana kadar Musul Arkeoloji Müzesinde sergilenmekteymiş. Yine enteresandır ki New York’lu heykeltıraş Rakowitz bu kez heykeli taştan değil savaşla birlikte üretim tesisleri yıkıldığı için yok olmak üzere olan ve Irak halkının çok sevdiği hurma şurubunun teneke kutularından yapmış. Mart 2020 de değişmek üzere.
Sanatçı her yerde sanatını icra eder.
London-Trafalgar Square
Bir başkası para kazanabilmek için Milletlerin bayraklarını çizmiş eh kazancı fena sayılmazdı.
London-Trafalgar Square
National Portrait Gallery önünden geçerken Sır Isaac Newton *Lived in a house on this site* 1710-1727 yazılı bir binanın önünden geçtik. Newton bu binada kalmış şimdilerde Newton Enstitüsüymüş girişi ara sokaktan.
London-The Newton Institute
Leicester Square- meydan soluklanmak ve serbest zaman için iyi bir seçimdi.
Leicester Square
Bizi bekleyen sürpriz simit sarayı oldu. Ama ben yansımayı çok sevdim.
Az bir soluklanmanın ardından ara sokaklara dalalım dedik.
Londra- Piccadilly meydanına giden yolda gezi arkadaşımız Hüseyin bey.
Sağa gitsek Piccadilly meydana gidecektik, biz sola dönüp yukarı doğru çıktık ki karşımıza Soho semti çıktı. 😄 Çeşitli ülke restoranları ile bir de gazinosu da olan eğlence mekanı semtte Gay barlar da vardı. Her yer renkliydi yani.💃💃💃
Londra-Lisle Street- So-Ho
Devamı bizi Çin mahallesine götürdü. Her yerde gördüğümüz gibi yine rengarenk bir ortam.
Londra-Çin mahallesi-Chinatown
Bir sihirbaza ve kadın ressama denk geldik.
London -ChinaTownLondon
Artık otobüsümüze geçiyoruz gün bitmeden daha gezilecek yerler var. Ama Londra bizim için bu kadar. London bu elbette kısa olamazdı sizi fotoğraflarla oyalamaya çalıştım e buraya kadar gelmeniz bile benim için olağanüstü. Gelecek yazım da hayli güzel bekleyiniz derim. Yazımı her zamanki gibi bir güzel ile değil bir kaç güzelle kapatıyorum. Foto-Önder Kaplan.
Merhabalar; arayı açmadığıma göre hep beraber Buckingham Sarayına doğru Constitution Hill’de (Adalet yolu anlamında herhalde) yürümeye devam edelim.🙌 Commonwealth Memorial Gates- Milletler topluluğu kapısı denilen sütunlu yoldan aşağı inerken de hangi milletlerin II. Dünya savaşına katıldığını öğrenmiş oluyoruz.😊
Buckingham; burası saray olarak 1775 yılından 1837 yılına kadar kullanılmıyordu. 1837’den itibaren Saray olarak kullanılmaya başlanmış. Kraliyet ailesi daha önce Kensington sarayında yaşıyordu. Kensington’da doğmuş, büyümüş ve 18 yaşında Kraliçe olan Viktoria, Kensington’un şehre çok uzak olduğunu fark edince buraya Buckingham’a taşınmış. Victoria sonrasındaki aileler ve halen de kraliyet ailesi burayı kullanıyorlar. İzleyemediğimiz bu nöbet değişimi yazın her gün, kışın da günaşırı yapılmaktadır.
Londra-Green Park-Buckingham Sarayı
Çok güzel bir demir kapısı var bana St. Petersburg’daki Catherine Sarayının kapısını hatırlattı. Sağdaki sütunda fok balığı var ve Canada yazıyor burası Kanada kapısıymış demekki.
Saraya gelirken içinden geçtiğimiz Green Park. Burayı tam 14 metresi olan 🙄 II. Charles yaptırmış. Metreslerinin her birine de Manolya-Orkide gibi isimler vermiş. Kraliçe bundan o kadar rahatsız olmuş ki, burnunun dibindeki bu parkta dahi çiçek olsun istememiş her daim yeşil olan bitkileri diktirmiş. E kadın haklı yani Kraliçe intikamı da böyle oluyor demek ki, elinden anca bu gelmiş. 🤣 Green park adının nedeni de buymuş diyoruz ama şehir efsanesi de olabilirmiş. 😉
Londra-Green Park-Buckingham Sarayı
Victoria anıtı; Sör Thomas Brock tarafından yapımına başlanan anıt 1911 yılında tamamlanmış. Çevresini beyaz mermer bloklarla mimar Sör Aston Webb yapmış.
Anıtta Victoria’nın avucunda tuttuğu bir küre var Dünya ve o kürenin üstünde de bir insan. Burada verilmek istenen mesaj da şöyle; Dünya’yı ayakları altına almış Kralları avucunda tutan Victoria. Güçlünün de güçlüsü yani.
Londra-Green Park-Buckingham Sarayı-Victoria Memorial
Kalabalık iyice dağılmadan gruptan da kopmadan sağ tarafımızdaki St. James parkı en güzel parktır, içinden geçeceğiz diyen rehberimiz Sinan’ın peşinden parka doğru yürüyoruz.
St. James’in parkı bir zamanlar domuzların uğradığı bataklık bir çayırmış. Sık sık Tyburn Nehri taşkınları olduğundan bol miktarda balık da varmış. 13.yy’da kadınlar için kurulan St. James veba hastanesinin bahçesiymiş, yani 300 küsür yıllık bir yer.
Bir dönem 1532 yılında VIII. Henry tarafından yine satın alınmış ve Kraliyet geyik avlağı yapılmış. Tanıtım tabelasının yalancısıyım. Hastane sonradan saraya çevrilmiş. II. Charles Fransa’daki sürgün sırasında klasik Fransız tarzını görüp bu parka uygulatmış. Çok çevreci ve halktan yana bir kralmış galiba yine burayı da halka vermiş. 👏👏👏 Kendi küçük ama ortada büyücek gölü var ve Londra’da en çok hayvanı görebileceğimiz yer burasıymış.
Londra-St. James Parkı
Her parkta olduğu gibi az bir güneşte İngilizler hemen çayır çimen yayılıyorlar. 😁
Londra-St. James Parkı
Parkın sonunda çok güzel yapılar var daha sonra gezeceğimiz- Horse Guards Muhafız, süvari alayının yeriymiş. Hani daha önce gördüğümüz atlıların yeri.
Londra-St. James Parkı
Aşağıdaki Süvari alayının yerinin etrafından dolaşarak gezimize devam ediyoruz.
Londra-St. James Parkı-Horse Guards
Horse Guards caddesinden devam ediyoruz karşımıza yine bir taş anıt çıkıyor. 2002 yılında Bali adasındaki terörist saldırı sonucu ölen insanların anısına yapılmış. Yuvarlak topun üzerinde 202 tane güvercin kabartma şeklinde yapılmış ve ölenlerin isimleri yazılı. Güvercinler, ölen kişinin masumluğunu temsil ediyor. Hala böyle taşlara kazıyarak sonsuza kadar kalıcı olacak anıtları yapıyorlar. Görünen heykel İngiliz komutan Baron Robert Clive’e ait.
Heykelin sağ tarafında da Churchill’in savaş odası diye geçiyor (Churchill war rooms) müzesi var. Almanlar Londra’yı bombalarken parlamento açıkta toplanamayınca Winston Churchill kabineyi bu binanın yani Hazine Bakanlığı’nın altındaki sığınakta toplamış ve II. Dünya savaşı boyunca da devleti buradan yönetmiştir. Şimdi bu sığınak müze olarak ziyaret ediliyor.
Evet Parlamento meydanına geliyoruz burası St. Great George caddesi diye geçiyor ve devamla karşımıza birazdan Big-Ben çıkacak. İstikamet ise Trafalgar Meydanı.
Londra- St. Great George
Londra’nın nesi meşhur denince Tower Bridge’den sonra ilk akla gelen Kırmızı telefon kulübeleridir değil mi? İşte içinde telefonu yoktu ama gençler de zamana uydurmuşlar, fırsattan istifade edeyim derken görüp bana böyle poz verdiler.
Londra- St. Great George-Red Telefon
Bu güzel kapıyı atlayamazdım. Kapı-pencere ve detay severim.
Londra- St. Great George
Neyse Karşımıza restorasyon için sarılıp sarmalanmış Big Ben çıktı, hevesim hepten kırıldı. 😏
Londra- St. Great George
Köşeyi döndük güzel bir sokak girişi -Triple-Arched Bridge- üç kemerli köprü deniyor harika bir yer King Charles caddesiymiş çıkmaz sokak gibi ama demin geldiğimiz James Parka çıkıyor. Bu binalar resmi dairelermiş Dış İşleri, Gümrük Bakanlığı vs. gibi.
Londra-Triple-Arched Bridge
Şu alttaki muhteşem rölyefler Foreign and Commonwealth office’e aitmiş. Yabancılar dairesi ama vaktiyle Britanya’nın bir parçası olan devletler ve sömürgeler ile İngiltere’den oluşan (elli küsür milletin) uluslararası toplulukmuş, göstermelik hadi sembolik diyeyim başkanı da Kraliçeymiş. Önünden geçtiğimiz cephedeki rölyeflerde dikkat ediniz ülkeler kadın olarak- eğitim (education) ve hükümet (government) erkek olarak temsil edilmiş. Fotoğraf birinci sol baş hükümet sonuncu fotoğrafta en sağda eğitim. Ayrıca ziraat, sanat , bilim, üretim, ticaret, edebiyat ve yasa. Ben 3 fotoğraf ekleyeyim yeter.
Londra-Foreign and Commonwealth bina cephesi
Foreign and Commonwealth bina cephesinin tam pencereli hali. Her ülke özellikleri ile işlenmiş. Örneğin; Asya-fil, Avrupa denizcilik-at, Afrika çocuk-gergedan-muz ağacı, Amerika -özgürlük heykeli,
Londra-Foreign and Commonwealth bina cephesi
Avusturalya- Kanguru -koyun ve evet gelelim erkek figürlere; Hükümet yaşlı bir kral iken eğitim genç bir delikanlı olmuş. 😁
Londra-Foreign and Commonwealth bina cephesi
Sağa sola bakınarak gidiyoruz. Hemen arkamızda bir cenotaph I. Dünya Savaşının sona ermesi anısına düzenlenmiş anıt.
Hala Wensminster şehrindeyiz demir kapılı çok kalabalık ve güvenlikli bir kapıdayız. Evet Downing street 10. İngiliz başbakanlığı ve konutu. 1680’lerde Sir George Downing tarafından inşa edildi.
10 numara yani. Yok, çok teşekkür edip -yolumuz uzun başka zaman deyip davete icabet etmedik. 😉
Londra-Downing street NO:10 girişi
Zaten 10 numara daha çok içerdeymiş.
Londra-Downing street NO:10 girişi
II. Dünya Savaşında çeşitli işlerde görev alıp esir düşen veya hayatını feda eden 350.000 kadının anısına yapılmış Cenotaph.
The women of world war II -Cenotaph
Kraliyet süvari alayının binasına geldik. The Household Cavalry diye geçiyor. Boş zamanımızda gelip gezdik ama ben gelmişken konuyu işleyeyim ayrılmasın. İki atlı muhafız nöbet kabininde etrafları insan dolu sürekli fotoğraf çektiriyorlar. Atlar uysal üstündeki süvari uyuşmuş görüntü almak çok zor. Fikir versin diye ekliyorum atın kıza bakışı süper. Önder’in orijinal fotoğraflarından biri. 🤩
The Household Cavalry
İçeri girelim müze varmış bakalım dedik burada da bir nöbetçi vardı.
The Household Cavalry
Çok görkemli bir yapı ile karşılaştık ki, Kraliyet Deniz Kuvvetlerinin binasıymış-Royal Naval Division. Hemen sağda gözümüze ilişen bir top. Turkısh Gun evet Türk topu.
Londra-Royal Naval Division. Kraliyet Denizcilik Binası
Önündeki yazı şöyleydi.
Turkısh Gun; III. Ahmet döneminde, top ustası Abdullah oğlu Murad tarafından 1524 yılında imal edilen Osmanlı topu.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde hala Osmanlı toprağı olan Mısır’dan 1801 yılında İngiliz deniz kuvvetleri tarafından alınıp buraya getirilmiş o tarihten beri aynı yerde sergileniyormuş zaten burası da Amirallik- Denizcilik binasıydı. Topun altındaki taşıyıcı araba İngiltere yapımı üstündeki motiflerle de Mısırdan getirildiği betimlenmiş. Bir tane de Fatih’in topu varmış biz görmedik. Velhasılı kelam bizden başka her millet tarihimize bizden daha çok sahip çıkıyor. 😏
Londra- Kraliyet Denizcilik binası ile Atlı Muhafız Birlikleri Kışlası önünde TÜRK TOPU
Atlı saray Muhafızları müzesi ilgimizi çekmedi girmedik önünde de yine İrlanda kökenli İngiliz Mareşallerinden biri Viscount Wolseley’in anıtı vardı.
Londra-Atlı saray muhafızları kışlasında- Mareşal Viscount Wolseley
Ziyaret saati bitmek üzere nöbetçi saatine baktı biz de zaten çıkıyoruz.
The Household Cavalry giriş kapısı
Ben başka ne çekebilirim derdindeyim ama bir yandan da magnet satan küçük bir satış yeri görmüş Önder hadi deyip azıcık daha geri gidiyoruz. Yine güzel ama ucuz magnet alma rekoru bizde.💃💃💃 diyor rehberimizle gezmeye kaldığımız yerden devam ediyorum.
Evet cadde boyunca yürüyüşe devamla.
İngiliz Mareşal Earl Haig; I. Dünya savaşında Fransa’daki İngiliz birliklerinin komutanı.
London-Mareşal Earl Haig monument
The Clarence rezervasyonsuz girilemeyen, Fish & Chips’i ile ünlü restoran&pup millet kuyrukta belli. Öyle ahım şahım çok özel bir İngiliz yemeği yok ki, tutmuşlar bildiğin balık ile parmak patatesi aynı tabağa koymuşlar adını da Fish & Chips koymuşlar milletin dilinden de düşmüyor.
Laf aramızda balık süper güzeldi sonra yazacağım. Fazla yormayayım sizleri ne güzel takiptesiniz ben de keyifle yazıyorum. Bu kez yazımı Buckingham sarayının trafik polisi güzelle kapatıyorum. 🚲 Görüşmek üzere sevgiyle kalın. 😍😍😍
Günaydıııın diyorum ❤️ ama nerde kalmıştık demeyeceğim. Misss gibi bir Londra sabahındayız Hyde Park’a gidiyoruz. 💃💃💃 Yolda Londra’da yaşayan rehberimizden sosyal hayatlardan kesitler dinledik. Hiç acelesi olmadan yaşayan rahat insanların ülkesindeyiz, hiç bize göre değil. Triplex bir evi kat kat bölüp üç daire yapıyorlar. Al otur 45 metrekare 1200 pound. Ama böyle evlerde 800’ü kira 400 de elektrik, su her türlü gideri sayıldığı için ucuz geliyormuş.
Hoş sohbet rehberimiz Sinan Bey güzel bir olay anlattı. İngiltere için bir fikir versin diye size aktarayım. Önce şartlı, şurtlu temizlik yapacak kadınlar çok para kazanıyormuş. Sanırım bunu ancak bizden olanlar bilir, aynı bezle hem yer hem mutfak tezgahı silinmez gibi. Neyse asıl önemli olan diyelim çocuğunuz bir kedi istedi; 🐱 orada da belediyeden veya pet shoptan alabilirsiniz. Ama hemen alıp eve götüremezsiniz sadece beğendiğiniz 3 tane kediyi belirliyorsunuz, evinize bir görevli geliyor bahçeyi, evin içini eşyaları kontrol edip gidiyor. Sonra size kediyi getiriyorlar bir de bakıyorsunuz ki 2 no’lu kedi gelmiş. Sebebi de var misal koltuklar deri birinci olmazdı, bahçeniz uygun değil vs. hemen bir eğitimi verip haftaya geleceğiz her şey yolunda kedi evde mutluysa kalabilir deniyor. Ay tıpkı bizim gibi 🤔 mi idi?
Her neyse yorum yapmayayım. Tipik bir evlat edinme prosedürü uygulanıyor. Kısaca bir Türk olarak bizim gibi aceleci insanların buralarda yaşaması hayli zor, alışması ise zaman alır… Bu güzel sohbet bizi yemyeşil Hyde Park’a getirdi bile.
Rehberimiz Sinan Bey güzel bir sabah yürüyüşü yapacağız dedi ve Albert Gate kapısından Hyde Park’a giriş yaptık. İşaretlediğim yerde ileride Cafe’den fotoğraflar çektim. Kuşlar cıvıl cıvıl haydi gezelim.
London-Hyde Park
Yolları bile güzel bisiklet sürmek de keyifli olur tabi. 🚲 Duy sesimizi Aydın Büyükşehir Belediyesi. 🚲 🚲 🚲 🚲 🚲 🚲
London-Hyde Park
Şu güzelliğe bakınız ufak da olsa bir su yolu mevcut.
London-Hyde Park
Hani çılgın Bir Henry vardı Kral VIII. Henry işte bu kral zamanında Westminster manastırının malı olan 400 küsür hektarlık arazisi olan bu parka el koymuş. Ardından önce kendine geyik avlağı yapmış sonra kızı I. Elizabeth burayı belli ölçüde soylu ve saygın kişilere açmış. Elizabeth’ten sonra tahta çıkan I. James kapsamını genişletmiş, I. Charles da 1630’larda halka hediye etmiştir. Yani 390 yıldır halka açık. Her türlü aktivitenin yapıldığı bir park, koşu yapanları ile görülesi bir yer kısacası. 💃💃💃
London-Hyde Park
İngiltere’deki sayısız parklardan biri ve en çok turist çekeni. Sadece yanındaki bulunduğumuz yerin kuzeyine düşen Kensington bahçeleri 150 hektarmış. 😳
Speech corner- Serbest kürsü; hepimizin az çok bildiği ya da duyduğu serbest kürsü, bulunduğumuz yerin ters istikametinde ve uzakta zaten bugün göremeyiz. 150 yıldır yaşayan bir gelenek ve sadece pazar günleri konuşma yapılıyor, belli bir saati yok. Konuşmak isteyen üç basamaklı bir açılır kapanır sandalye getirip üstüne çıkıp konuşuyor. Her konuda hiçbir kısıtlama olmadan herkesi eleştirebilirsiniz ancak küfür, hakaret yok. Papayı, kraliçeyi aklınıza kim gelirse eleştirebilirsiniz iki-üç polis gelir uzaktan bakar geçermiş.
London-Hyde Park
150 hektar bir alana yayılıyor demiştim göz alabildiğine uzanan bu parktan yılan gibi kavisli giden ortasında da çok güzel bu göl var. Adı da zaten yılan gibi anlamında Serpentin. Kafede biraz dinlendik kuğular karşı kıyıda, gölde gezmek için botlar biraz ilerdeydi ama malum gezecek çok yerimiz var bugün oyalanmak kısa olacak.
London-Hyde Park- The SerpentineLondon-Hyde Park- The SerpentineLondon-Hyde Park- The Serpentine
Bu gibi bir kaya daha vardı Holocaust Memorial- soykırım anıtı anlamına geliyormuş. Hitler zamanı Yahudilere yapılan soykırımı unutturmamak için dikilmiş.
London-Hyde ParkRose
Rose garden-gül bahçesinden geçiyoruz, adı öyle ama bu dönemde ahım şahım güller yoktu bu gördüğümüz çiçekler de bizim saksı çiçeklerinden.
London-Hyde Park-Rose Garden
A unutmadan Böyle bir öbek içine dikilmiş bolca bizim Aydınımızda yetişen Deve dikeni bitkisi vardı.
London-Hyde Park-Rose garden
Yürüyoruz güzel çadır gibi bir ağaç var içine girdik, gezi arkadaşım sevgili Türkan Aydın Hanım altından çıkıyor 😍 çadır gibi içi çok geniş değişik bir ağaç tipi.
London-Hyde Park-Rose garden
Yerdeki bu yön göstericide; The Diana Princess of Wales Memorial Walk-Galler Prensesi Diana anıtı yürüyüş yolu yazıyordu, bizim yolumuzun ters istikametinde de anıtı varmış.
London- Green Park-
Karşımıza çok güzel bir çeşme çıktı; The Huntress Fountain-Huntress çeşmesi veya Artemis çeşmesi de deniyormuş. Kanepede yatana dikkat ne güzel uyuyor.
Hyde Park-The Huntress Fountain
Çeşme 1906 yılında İngiliz Kraliyet Heykeltraşı Kontes Feodora Gleichen tarafından yapılmış.
Haydi, Hyde Parktan bu kez Apsley Gate’ten- Knightsbridge caddesine çıktık. Bu kapı, henüz 25 yaşında genç mimar Decimus Burton tasarımı ve Portland taşından yapılmış. Tarih 1826-29 yapımı üç yıl süren bu kapı Atina’daki Panteondan kopya edilerek yapılmış.
Londra-Hyde Park-Apsley Gate
Kapının hemen yanındaki bu evde aynı taştan yapılmış-Apsley Hause’ ve birazdan göreceğimiz büyük zafer anıtının da Mimarı yine Decimus Burton’muş.
Londra- Apsley Hause
Bu ev önemli çünkü; daha birçok yerde göreceğimiz adı dilimize pelesenk olacak olan 1800’lü yılların başında Napolyon’a karşı mücadele eden İngiliz orduları komutanı, Waterloo Kahramanı Sör Arthur Wellesley- Dük of Wellington’un evi. Şimdi müze olarak kullanılıyormuş.
Hatırlayalım Dük Wellington; 1815 yılında bugün Brüksel’in yakınlarındaki Waterloo denen küçük bir köyde Napolyon’un ordusuyla İngilizler bir savaş yapar ve İngilizler kazanır. Tarihte okuduğumuz meşhur Waterloo savaşıdır ve Napolyon’u bitiren savaştır. Sonunda Napolyon, sürgün halinde St. Helena adasına gönderilir ve hazin son, orada da ölür.
Adı Waterloo olan bir şarkı vardı şimdi anımsadım ve evet 1974 Eurovizyon şarkı yarışması birincisi İsveç’li Abba grubu söylüyordu. Şuraya ekleyeyim dinleyen olursa.
Ve işte kıymetli atı Kopenhag’ın üstünde yönü evine dönük tasarlanmış anıtı ile Dük Wellington ve anlatmaya devam edelim.
London-Dük Wellington Monument
Evet, Dük Wellington Napolyon’un yayılmacı politikasına son vermiş İngiltere’nin 1800′ lerde dünyanın süper gücü olmasına çok fazla katkısı olan kişidir. Aslında Irish’tir yani İrlanda’lı. Dublin doğumludur ama reddeder. İngilizlerin tarihinde İrlanda hep ikinci sınıf olarak görülmüştür, aralarında ciddi sorunlar vardır o yüzden Dük Wellesley İngiliz olmadığı için İngiliz’im de diyemez kendini hep British olarak lanse etmiştir. Al bir aslını inkar eden daha 😁 Bir de anısı var Sinan Rehberim çok güzel anlatıyor; Bir gün bu konunun hararetli bir tartışması yapılıyormuş birisi artık dayanamamış: Sör demiş yahu sen Dublin’de doğmadın mı? O da hemen İrlandalıları kızdıran şu çok meşhur sözünü söylemiş *ahırda doğmuş olmak eşek olduğunuz anlamına gelmez, o ahırda cins atlar da var *. Bilerek çok ağır konuşmuş. Ama İrlandalılar buna rağmen Artur Wellesley’i reddetmezler. İrlanda 1919’da Britanya’dan bağımsızlığını kazandığında Britanya İmparatorluğuna ait bütün alametleri, bütün anıtları patlatmış yok etmişler İrlanda’dan temizlemişlerse de bir tek Arthur Wellesley’in Waterloo anıtını ellemezler, öyle konuşsa bile bizdendir diye sahip çıkarlar.
Dük Wellington Monument
Bitmediii 😁 bir lakabı da İron Dük’tür, ama bizim anladığımız güçlü kuvvetli anlamında değil. Bu da çok güzel bir bilgi; Zaferinden sonra daha 30 yıl yaşar ve Victoria döneminde Başbakanlık da yapar. Siyasete giren her insan gibi mecliste vergi yasası çıkacak imzası gerekiyor, karşı çıkan işçiler ve halk tarafından evi taşlanınca camlarını demirle kapatıyor. Bu sebeble ironik olarak alaycı bir şekilde ona İron Dük- Demir Dük diyorlar. Ülkenin her yerinde anıtı vardır. En önemlisi burada atının üstünde gösterilen anıttır, atının adı da Kopenhang’dır. Kopenhang Watorloo savaşında Wellesley’i 16 saat sırtında taşımış çok kıymetli atıdır öyle ki, öldüğünde Dük duygusal bir konuşma da yapar; Bugün Waterloo diye bir zaferimiz varsa benim olduğu kadar bu Kopenhang’ında zaferidir der, askeri törenle defnettirir.
Yukarıdaki fotoğrafta Wellington anıtın hemen sağında görülen siyah demir çubuklar da özel tasarım New Zeland- Yeni Zelanda savaş anıtıdır.
Altta da Royal Artillery Memorial-Kraliyet topçu anıtı, halkın yardımlarıyla 2011 yılında I. Dünya savaşı sırasında Kraliyet topçularının kayıpları anısına yapılmış. Açılışını Kraliçe II. Elizabeth yapmış.
London-Royal Artillery Memorial
Anıtın arkasında görünen beyaz yapı eski St. George hastanesi günümüzde oteldir ama kapısında otel yazmaz, Londra’nın en pahalı otellerinden biridir. Nerede kaldığının bilinmesini istemeyen çook zenginlerin tercih ettiği otelmiş. Bir adı varmış tabii ama ben o kısmı atlamışım. Bizden de çok zengin konuk ağırlamışlığı varmış. 😎
Biz bugün Kraliyet sarayının nöbet değişim merasimini de göreceğiz diyemiyoruz görmeye çalışacağız insanlar akın akın geliyor, korkunç bir kalabalık var ve atlı askerler geliyor en azından onları yakından göreceğiz.
London- Kraliyet atlıları
Roma İmparatoru bir zafer kazandığında olmayan bir kapı inşa edilir ve o kapıdan ilk defa İmparator muzaffer bir komutan olarak şehre girer sonradan da o kapılar-taklar böyle zafer anıtı olarak kalırmış. Bizim İstanbul’da da Roma döneminden kalma hoş bizde de Çemberlitaş’ ta, Fatih’te Kıztaşı denilen yerlerde de benzer yapılar vardır.
Roma döneminden sonra unutulan bu yapıları Napolyon tekrardan kendisini bir Roma İmparator gibi görüp kendince böyle bir tarz geliştirip Paris Şanzelize’de *Arc De Triomphe * altından hiç geçmediği zafer anıtını yapar. Sonra İngilizler Napolyon’u yenince o geleneği alır kendilerine adapte ederler. Londra’da iki tane var, biri Marble Arch yani mermer kapı diğeri alttaki fotoğrafta gördüğünüz Wellington Arch.
London-Wellington Arch- Quadriga of War
Kral IV. George için İngilizlerin Napolyana karşı kazandıkları zaferi anmak için mimar Decimus Burton’un yaptığı bu kapı Buckingham sarayına giriş kapısı olarak yapılmış ve 1846 yılında tepesine Wellington Dükü’nün atlı heykeli konmuş. Kapı üç katlı yapılmış bir dönem karakol olarak kullanılmış şimdilerde müze olarak gezilebiliyor. Çok güzel üzerinde kraliyet arması olan demir kapıları var.
Kemerin tepesinde o devasa heykelin duruşu hayli komikmiş ve alay konusu bile olmuş. 1882 yılında tak şimdiki yerine taşınırken heykel kaldırılmış ve uzunca bir süre yerine yeni bir heykel vs. konmamış. 1911 yılına gelindiğinde yeni bir heykel konmuş. Dört atın çektiği bir Roma savaş arabası üstünde kadın figürü-yani barış- ve arabayı kullanan genç bir çocuk temsil edilmiş. Adı da bu yüzden Quadriga of War- Savaş arabasına binen barış olmuş.
Takın altından biz de geçtik Buckingham sarayına doğru Constitution Hill’de (Adalet yolu anlamında herhalde) yürüyoruz. Commonwealth Memorial Gates- Milletler topluluğu kapısı denilen sütunlu yoldan aşağı inerken hangi milletlerin II. Dünya savaşına katıldığını da öğrenmiş oluyoruz. Hindistan-Pakistan-Sri Lanka- Bangladeş gözüme çarpanlar. Hepsi de sömürge ülkeler.😡
Commonwealth Memorial Gates
Evet eski sömürge ülkelerinden gelip savaşa katılmış gönüllülerin anısına dikilen anıtlar diyeyim.
Commonwealth Memorial-Constitution Hill
İsimleri yazıyor.
Constitution Hill-Cenotaph
Aileler ziyaret ettikçe de özellikle gelincik çiçeğinden yapılmış, notların da iliştirildiği böyle çelenkler koyuyorlar, bunlara da anıt mezar anlamında Cenotaph deniyor. Cenotaph; Sembolik mezar anlamına gelen cenos (boş) tapos (mezar) kelimelerinden oluşmuş Yunanca bir kelimedir.
Constitution Hill-Cenotaph
Green Parkta yürüyoruz, hayli erken geldik ama yine de çok kalabalık var merasimi izlememiz mümkün değil. Sağa sola koştuk görelim diye nafile, polisler karşıdan karşıya bile geçirmiyorlar. Kaderimize deyip Saraya doğru yürümeye başladık. Sarayı yeni bir yazı olarak paylaşacağım. Sıkmadığımı umuyor yazımı yine bir pardon iki güzelle bitiriyorum. 😍😍😍 Sevgiyle kalın.
Yeni bir gezi yazımla birlikteyiz. Zamanımızda Monarşinin tam karşılığı olmasa da sosyal yaşantılarını ve yıllardır Kraliçe olan II. Elizabeth’in ülkesini hep merak etmişimdir. Bu kez de şanslıyız ki, sadece Birleşik krallık değil yanında İrlanda bonusumuz oldu. Yine bol fotoğraflar eşliğinde birkaç ülke gezecek çok değişik tarihi bilgi ve hikayeler öğreneceğiz. 🤩 İlk göz ağrımız İzmir kökenli *Vertigo Tur* ile yaptığımız İngiltere- Galler- İrlanda-Kuzey İrlanda ve İskoçya turumuzun ilk ayağı İngiltere idi.
Biraz bilgi vermeliyim zira yeşil pasaportunuz da olsa vize gerekiyor. Haydi biraz bilgi yarışması yapalım gezi yaparken kıymetli rehberimiz Sinan Ercan da bize yapmıştı hangi Ülke? İngiltere, hangi Devlet? Birleşik krallık bu nedenle İngiltere değil Birleşik Krallık vizesi demek daha doğru zira; Birleşik Krallık İngiltere, Kuzey İrlanda, İskoçya ve Galler’den oluşuyor ve seyahat etmek isteyen kişilerin buralara giriş yapabilmesi için almaları gereken tek bir vize var. Ama arada İrlanda var. İrlanda Cumhuriyeti’ne İngiltere vizesi ile giriş yapılamıyor çünkü İngiltere Schengen üyesi değil. Ancak geçerli ve kısa süreli İngiltere turistik gezi vizesi ile öncelikle İngiltere sınırları içinden giriş yapmaları koşuluyla geçiş izni veriliyor. Zaten biz de İngiltere’den geçip İrlanda-Kuzey İrlanda üzerinden İskoçya sonra aşağıya yine Londra’ya dönüyor olacağız.
Biz vize alma şehrimizi torun sevdasına İstanbul olarak seçtik. Başvuru formu vs internet üzerinden İngilizce dolduruluyor (teşekkürler İlkbaharım-Deniz’imiz) prosedürü çok ve hayli zor işlemler, ücret ödeniyor mail ile onay aldıktan sonra randevuyu da Deniz aldı gittik. Uzun sürmedi 6 aylık en kısa olan vize için kişi başı 113 Dolar ödemiştik pasaportlar 15. günde verdiğimiz adreste elimize ulaştı. Rotamızı paylaşayım.
28-Temmuz-2019 sabah 11.30 İzmir Adnan Menderes havalimanında SunExpres’in giriş kapısında bile kontrolden geçtik enteresandı, sadece İngiltere uçuşunda yapılan bir muamele hepimiz çok yer görmüş gezmiş bir gruptuk kimsenin başına böyle bir olay gelmemiş. Şöyle; görevli eldivenli elinde bir kağıt parçasını üstümüze, çantamıza, telefonumuza benim fotoğraf makinama sürdü sonra gidip bir cihaza kağıdı gösterdi tamam geçin dedi. Ben nedir bu? Ne arıyorsunuz? Bir şey bulduğunuz oluyor mu? diye sorduysam da söyleyemeyiz dedi.
Ek bilgi; bu satırları yazarken tesadüfen NG de Havalimanlarındaki güvenlik ve nasıl aranıyoruz gibi bir konu vardı ve bu işleme süpürme deniyormuş. Üstümüze sürdükleri kağıdı bir cihaza okutuyorlar patlayıcı madde veya esrar varsa kokusu bu kağıda siniyor makinada o kokuyu bir şekilde değerlendiriyor.
Neyse Konuyu dağıtmadan bir bardak su bile vermeyen SunExpress ile Londra Luton havalimanına vardığımızda saat 13.10 idi. 😁 (2 saat farkımız + batıya gidiyoruz yani)
Londra-Luton kasabası
Genel bir bilgi vereyim: Anadilleri İngilizcedir ama iyi İngilizce bilseniz bile İngilizleri anlamayabilirsiniz. Para birimleri Paund’dur ama biz Sterlin diye biliriz. Paund eskiden bir ağırlık birimiymiş sonradan değer birimi olarak kullanılmaya başlamış. Aslında Paunt Sterlin denirken paunt daha çok kullanılır olmuş. En pahalı para birimlerindendir. 1 Paunt veya İngiliz Sterlini GBP-7,5 ₺ dir. Devletin adı Kuzey İrlanda ve Büyük Britanya Birleşik Krallığı. Burada Britanya adanın adı, Büyük Britanya ise; İngiltere, İskoçya ve Galler’den oluşan bu adadaki siyasi birliğin adıdır. Başkenti 9 milyona yaklaşan nüfusuyla Londra’dır. Londra için dünyadaki bütün dillerin konuşulduğu şehirdir derler. Evet çok eski zamanlardan beri göç alan bir ülke burası. Hindistanlı göçmenler ilk sırada Türkler de resmi olmayan verilere göre 500 bin civarında ve çoğu da Kıbrıs’lıdır. Aslında Türkler değil türkçe konuşan topluluk diyorlarmış zira Türkçe konuşan başka memleketten (Azerbaycan, Türkmenistan vs.) insanlarda varmış. Ama Türkiye’den Kahramanmaraşlılar açık ara öndeymiş. Son zamanlarda da *Ankara antlaşması* çerçevesinde gelen gençler çokmuş. Yakın zamanda hakkında çok konuşulan Boris Johnson da (Temmuz 2019’dan bu yana Birleşik Krallık Başbakanı) Osmanlı’nın son döneminde İçişleri ve Milli Eğitim Bakanı olan Ali Kemal Bey’in öz torunu Stanley Johnson’un oğludur. Aslını inkar eden haramzadedir derler ya aynen öyle, Türk karşıtlığı ile bilinir. 😏
Büyük Britanyayı oluşturan dört ülke var demiştik. Bunların da toplamda 5 tane milli çiçeği var. İngiltere’nin gül, İskoçya’nın deve dikeni, Kuzey İrlanda’nın üç yapraklı yonca, Galler’in Pırasa ve nergis.
Devamla şehrin ortasından akan Thames nehri 346 km. ile Britanya adasının ikinci uzun akarsuyu, birincisi 370 km. ile Severn’dir. Her ikisi de Galler bölgesinden doğarlar. Severn Atlantik okyanusuna, Thames ise Kuzey denizine dökülür. Thames’in genelde suyu bulanıktır. Der ve devamını ara ara yazarım. 😉
İngiltere’de yerleşik profesyonel tur Rehberimiz Sinan ERCAN ile buluştuk. Gümrük vs. çıkış bir saati buldu.
İngiltere-London Luton havalimanı
Hava tahmin ettiğimiz gibi bulutlu, evet grinin birkaç tonu vardı. 😉 Otobüse bindik merkeze 1 saatlik mesafedeydik, yol boyunca diksiyonu ve ses tonu çok güzel olan Sinan rehberimizin anlattıklarına kulak verdik. Tabii ki sizlere de aktaracağım. Öncelikle Türkiyemizin 11 enlem kuzeyindeyiz biraz yukarısı kutup zaten dolayısıyla havamız biraz daha serin olacak. Amaaa dedi Sinan rehberim ayrıca havamız hayli değişkendir. Çarşamba’ya kadar sıcaklık 35 dereceydi işi olmayan sokağa çıkmasın diye anonslar edildi, güneşi alma açısı arttığı için çok da bunaltıcı oldu. Dün sürekli yağış vardı, bugün şanslısınız hava çok güzel ☀️ ama yarın da belki yağmur yağar. 🌧 Kısaca işte Londra budur.
Devamla; Londra’da 5 tane havalimanı vardır. Ana havalimanı, THY’nin de indiği Heathrow havalimanıdır. İndiğimiz Luton havalimanı Londra’ya 1 saatlik mesafededir ve Luton Britanya’daki 200 bin nüfuslu en kalabalık kasaba-town’dır. Türkiye-İzmir’den sadece bu havalimanına tek uçuş var onu da SunExpress yapıyor. Trafik bugün hem hafta sonu hem de Londra Triatlonu nedeniyle hayli yoğun o nedenle bugün sadece Tower Bridge tarafını göreceğiz esas Londra gezimiz yarın olacak. Unutmadan bizim otobüsümüz özel olduğu için direksiyon alıştığımız şekilde solda idi oysa İngiltere’de araç direksiyonları sağda ve buna uygun olarak da trafik soldan işliyor. Tek sıkıntı inerken çok dikkatli olmalıydık aksi takdirde trafikte mazallah. 😇 Rehberimiz sola bakın St.George’un heykeli biz ona Aya Yorgi diyoruz dedi fotoğraf malum otobüsten. Sağdaki de St.John’s Wood Church. St. John’s tahta kilisesiymiş.
Londra-St. George monument
Aya yorgi’nin altından birçok efsane çıktı. Artık biliyorsunuz efsanesiz yazının tadı olmuyor. 🤷♀️ St. George anıtta; atının üstünde elindeki mızrakla kanatlı ejderhayı öldürmesi tasvir edilmiş. Pek seçemeseniz de…🤷♀️
Efsaneye göre: Krallığın birinde, halkın kuzularını hergün ikişer, üçer yiyen bir ejderha varmış. Öylesine oburmuş ki, ülkenin tüm hayvanlarını yiyerek yoksullaşmalarına sebep olmuş. Çaresiz kalan halk bu kez kızlarını ejderhaya kurban etmeye başlar. Kurban sırası kralın kızına geldiğinde aziz George beyaz atıyla gelir denizden çıkan kanatlı ejderhadan kızı kurtarmak için mızrağı ile ejderhayı yaralar sonra da atının ayakları altında ezer. Sevinen kral aziz George’u hediyelere boğar. Ama o hediyeleri istemez fakir halka dağıtarak çeker gider. Efsane bu tabii vurgulamak istenen kurtarıcı aziz George’un hristiyanlığın karşısında olanların (temsili ejderha) gücünü ezip kötülüğü yenmek (temsili genç kız) saf temizliği anlatmaktır.
Bir inanışa göre de Aya Yorgi çok uzaklarda Cappodocia’da (şimdiki Türkiye’mizin Kapadokya bölgesinde) doğmuştur ve yine enteresandır ki, MS 303’te Lydda’da (günümüz İsrail) Hristiyanlığı savunduğu için idam edilerek öldüğü biliniyor. Mezarının Lod’da olduğu buranın da Hristiyanların hac yeri olduğuna inanılıyor. Bizde heykeli değil ama kilisesi birkaç yerde var en bilineni 1751 de yapılan Büyükada’daki Aya Yorgi Rum Ortodoks Manastırı’dır.
Neyse Thames nehri boyunca gidiyoruz güzel bir yapı var hemen söyleyeyim St. Paul Katedrali. St. Paul Katedrali; Londra’nın ana katedrali ve Londra Piskoposluğunun merkeziymiş. A evet hatırladım; Prenses Diana ile Prens Charles’ın düğününün yapıldığı 💍 💑Protestan kilise. Umarım gezme fırsatımız olur. Yine de öğrendiklerimi yazayım.
Katedra; Piskoposluk tahtı demektir ve her şehirde bir tane olur. Zaten bir yerleşim yerinde katedral varsa orası şehirdir. Londra’da da bir tane var gibi ama: Çok ilginçtir ki, Londra tek bir şehir değil şehir içinde şehirdir 🙄 biz şu anda Londra’ya hem geldik hem gelmedik dedi rehberimiz. Bir katedral yapılacaksa parlamento tamam burası şehir deyince katedral yapılırmış. Yani Londra’da halen iki tane Katedral var diğeri şehir içinde şehir olan Westminster’de.
1666 yılındaki yangında tamamen yanan St. Paul eski katedralin yerine yeniden inşa edilmiştir ve dünya Katolik katedrallerinin en büyüklerinden biridir. St. Paul Katedralini Kraliyet ailesinin ne düğün ne de cenaze törenleri için pek tercih ettiği dini yapı değildir. Çoğunlukla Westminster’i tercih ederler çünkü 1666’dan beri çoğu kral ve kraliçeler ölünce oraya gömülmüşler. Ancak Prenses Diana ile Kayınvalide savaşlarında Diana galip gelince düğün St. Paul katedralinde yapılmış.
St. Paul katedralini genelde sanatçılar ve askerler tercih eder. İngiltere tarihinde adından sıkça söz edilen Arthur Wellesley Wellington Dükü- Waterloo kahramanı, Amiral Horatio Nelson- Trafalgar savaş kahramanıdır. İkisinin de mezarı buradadır. Yine Birinci Dünya savaşında adı geçen çok tanıdık sima Arabistanlı Lawrance’in büstü, Florence Nightingale’in mezarı, İngiliz şair John Donne Anıtı da bu Katedralde yer alıyor.
İngiltere-Londra-St. Paul Katedrali
Londra’yı pek çok yeri kurdukları gibi Romalılar kurmuş ve Lunpinyum adını vermişler. Londra adı; Londin ya da linden kelimesinden geliyor ve anlamını kimse bilmez. Tarihte Roma öncesi dönemde burada bir kral Lud var ve buraya Lud’un şehri anlamında Luden demişler zamanla Lundene sonra da London’a dönmüş. Pek çok farklı şekilde söylense de aslı budur da diyemiyoruz. Yine Şehrin ortasındaki semtlerden bir tanesinin de adı Ludgate. Efsane ye göre Kral Lud ölünce oraya gömülmüş. Daha sonra surlar yapılmış surlara da bir kapı yapılınca adı da Ludgate olmuş. Semtin adı da hala aynıdır.
Otobüsle geçtiğimiz için trafikte pek çevre fotoğrafım yok Önder’in telefon fotoğraflarından bir iki ekleyeyim yazıya boğulmayalım. 🤷♀️
Londra-Westminster
Thames nehri boyunca gidiyoruz demiştim.
Londra-Westminster bölgesi-sağda Tate Modern sanat galerisi
Londra bu ne zaman yağmur yağacağı belli değilse şemsiye mağazasının da görünür yerde olması çok normal. 😀
Londra-Westminster
Arada fotoğrafını çekemediğim aslında romanını merakla okuduğum Tapınak şövalyelerinin manastırını geçtik. Alıntı olan bir fotoğraf ekleyeyim.
Temple Church, London – Temple Church, image by MPP Image Creation
Tapınakçılar-Tapınak şövalyeleri Fransız asilzade Hugues de Payen’in 1119’da kudüs’teki krallığın ve Hristiyan topluluğunun korunması amacıyla 9 şövalye tarafından kurulmuş olan bir topluluktur. Şimdi tapınakçılar yok (mu acaba? aynı kafada olan zenginler var deniyor da 😉) zamanın tapınağı da yok ama önemli toplantılara ev sahipliği yapan bir kilise var ve adı hala The Temple olarak duruyor.
Evet büyük bir heyecanla beklediğim London Tower Bridge’a gelmek üzereyiz. Bir iki Londra bilgisi daha aktarayım köprüyle de ilişkili zira. Londra aynı zamanda köprüleri en bol şehirlerden, otuza yakın köprüsü var ve hepsinin görevleri farklı tabii. Tren-yaya-trafik şeklinde. Güzel anlatımı ile verdiği bilgileri için rehberimiz Sinan beye arada teşekkürlerimi ileteyim. 🤩 İki katlı otobüsleri göründüler.
Londra-Westminster
Londra nasıl kurulmuştan devamla; Romalılar, İmparator Claudius döneminde küçük bir köy olan bu adaya M.S 42 yılında geliyor. Londra’yı önce Times nehri kenarında Tower Bridge-kuleli köprünün olduğu yerde askeri bir yerleşim yeri olarak kuruyorlar. Zamanla gelişip büyüyen köy bir şehire dönüşüyor ve Romalılar 400 yıl boyunca burada yerleşik olarak kalıyorlar. 400 yıl sonra da adadan çekiliyorlar. Mantıklı bir sebebi var tabii ki, Başkentleri Roma’dan İstanbul’a yani Kostantinopolis’e taşınmış adaya hayli uzak ve aşılması gereken denizler, barbar dedikleri çok savaşçı Keltler -İskoçlar var artık baş edememiş ve bıkmışlar neticede 1410 yılında Londra’yı terk-i diyar etmişler.
Londra aslında çook uzun yıllar 600 kusur yıl başkent olamamıştır. Ancak 1066 yılında başkent olmuştur. Öncesinde Londra’ya 1,5 saat mesafede olan Winchester başkentmiş. Sonra zamanın Kralı Edward 1066 yılında başkenti Londra’ya Times nehri kenarına taşımaya karar vermiş. Edvard çok dindar bir adammış ölünce *günahları temizleyen adam* yani Aziz ilan edilmiş. (Bazıları ölünce meşhur olur ya…) 🤨 Neyse bugünkü Westminster sarayının orada bulunan Big Ben saat kulesinin olduğu yerde Westminster manastırını kurmuş. Ömrü vefa etmemiş inşaat bitmeden ölmüş ama halkı vefalı çıkıp Kralları Aziz Edward’ı inşaatın içine gömmüşler yapıyı üstüne devam etmişler. Böylece Londra başkent olmuş 1066’da.
Londra-Westminster- St. Nicholas Cole Abbey (The Wren Coffee)
Kuruluş dönemi 1066’dan 1500’lü yıllara gelindiğinde de Londra çok büyümüş ve gelişmişse de Avrupanın sayılı başkentlerinden olamamıştır. Çünkü; 1580 yıllara kadar Fransa ile sürekli didişen Avrupa için hiç önemi olmayan adı bile bilinmeyen bir ada ülkedir. Bizimle bile ilk ilişkisi; Osmanlı İmparatoru 3. Murad dönemindedir. İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth Almanya ile müttefik olan İspanyolların Britanya’yı işgalini önlemesi için o yıllarda doğunun büyük sultanı Grand Turco dedikleri Sultan Murad’a bir mektup ve çevresine de hediyeler yollayarak yardım istiyor. Oysa ki, o zamana kadar Osmanlı İngiltere’nin adını dahi bilmiyor. İspanyol ve Almanlar iki güçlü devlet, Osmanlı ise Cihan İmparatorluğu idi. İngiltere’nin şansı Katolik değil Protestan olmalarıydı yani puta tapmıyorlardı kısaca yardım edilebilir di. Ve yardım edilince İngilizler İspanyollardan kurtuldular. İspanyollar önemini kaybedince yerini İngiltere doldurdu ve 1600’den itibaren de İngiltere dönemi başlamış ve 200 yıl içinde de *üzerinde güneş batmayan Kraliçe Viktorya’nın muhteşem Britanya İmparatorluğu* olarak dünyanın tepesine çıkacaklar. Kaderimiz bu kime arka çıksak tepemize çıkmış. 😡😡
Güzel bir anıt gördük. İngilizler savaşlarda ölen kahramanlar için böyle anıtlar dikerlermiş. Şehrin birçok yerinde görebilirmişiz.
Bu arada Londra 1600’lü bu yıllarda iki büyük felaket yaşar. Önce 1665 yılında büyük veba salgınından kırılır. 1300-1500’te ve 1665 ama 1665’te en büyük veba salgınını yaşıyor. Avrupa’nın tarihinde görülmüştür ki her 100 yılda bir vebadan kırılırlar. Vebadan bir yıl sonra 1666’da Londra tamamen yanmıştır. Bir tek London Tower denen Londra kulesi 1666’ya kadar gidiyor bunun dışında gördüğümüz hiçbir yapı çok eski değildir. Yangın etkisi 10 yılda onarılır ve 1700’lerden itibaren de Londra dünyanın merkezi haline gelir.
Bitmedi: Londra bir kere daha 1940-44 arasında yani 2. Dünya savaşında yıkılıyor. Hitler Britanya adasına çıkmıyor ama Alman uçaklarının ağır bombardımanlarıyla yıkılıyor. Yalnız Londra değil Manchester, Liverpool, Bristol, Cambridge de yerle bir oluyor. Ve tüm şehirlerdeki yapılar 1950’lerde aslına uygun olarak yeniden yapılıyor. Genel olarak tarihi şehir şimdi gezdiğimiz yerler yani Thames nehrinin kuzeyidir. Şehir 19. yüzyıldan sonra güneye yayılmaya başlamıştır. Londra tek bir şehir değil şehir içinde şehirdir 🙄 biz şu anda Londra’ya hem geldik hem gelmedik demişti ya rehberimiz. 🤔 Birleşik Krallık’ta 61 tane city statüsünde yükseltilmiş yerleşim bölgesi var. Şimdi biz Westminster şehrindeyiz. Aşağıdaki fotoğrafta duvar tabelasında işaretledim görünüyor.
İngiltere-Westminster
Şehir merkezine giriş ücretli yola girerken yazıyor. Ücret 14 Paund günde 1 kere ödüyorsunuz akşama kadar geçerli. Sadece özel araçlara paralı ticari araçlara yok. Para gişesi yok kamera tespit edip plakanıza işliyor, zamanında öderseniz indirim var, 1-2 gün gecikmede faiz yok ama geçirilen her gün faiz artıyor kısaca ödememek gibi bir şansınız yok bundan kaçış sadece o sokak veya caddede oturuyor olmalısınız, daha neler neler var İngiltere’de. 🤨
Baker street caddesi karşımızda hızlı geçiyoruz. Nerden hatırlamalıyız? Evet Arthur Conan Doyle’un romanında yarattığı hayali dedektif Sherlock Holms’den. Meraklılarına alıntı bir fotoğraf ekleyeyim. (Wikimedia’dan alıntıdır.)
Londra-Baker street caddesi
Maceraları tam dört roman ve epeyce çok öyküden oluşur. Severek okurduk. Hayli de filmi vardır. İzlemeyenlere tavsiye edilir. İngilizler turist avlama taktiğiyle Sherlock Holms ve romandaki arkadaşı Dr. Watson için sanki yaşamış gibi bir ev döşüyor sonra kapısına da burada yaşadılar diye bir levha asıp müzeye dönüştürüyorlar. Üstüne üstlük kapısına da Scotland Yard’dan bir polisi nöbetçi olarak dikiyorlar. Milletçe hala uyuyalım. 😴
Yok biz uyumayalım gezelim görelim. 😀 Büyük bir yeraltı parkında otobüsten indik ve işte buradayız.
Alttaki fotoğrafta çizdim; Ok işareti boyunca gidip sarayın etrafını turlarken de Times üzerinde London Tower Bridge’i göreceğiz.
Sanırım tüm turistlerin gezi başlangıç yeri burası gibi. 😁 Bizde rehberimizi dinliyoruz.
Burası Tower Hill semti karşımızda da Tower of London -Londra kulesi diye bilinse de Londra kalesi’nin de ilginç bir hikayesi var; dinliyoruz. Kale çok güzel görünüyor.
Tower Of London, City Of London’un kalbidir ve Londra’da göreceğimiz en eski yapıdır. 1066 yılında Westminster manastırını yaptıran Edward öldükten sonra çocuğu olmadığı için tahta kimin çıkacağı sıkıntı yaratır. Edvard’ın Kuzeni ile kayınbiraderinin kavgasından William galip çıkar. William’ın bir lakabı vardır Türkçemizde çok kaba bir tabir olsa da Avrupalı için o kadar da kötü olmayan William the bastard yani piç William. Kraliyet albümünde bile böyle yazar. Onlara göre sadece evlilik dışı doğduğu anlamına gelir. Ama tahta geçtiğinde Bastard değil Conqueror yani Fatih olacaktır. İşte bu William 1067 yılında Tower Of London’ı inşa ediyor.
Tower Of London
17. yüzyıldan beri kalenin korucuları olan altı tane Kuzgun vardır. Bilirsiniz Kuzgunlar da hayli uzun yaşarlar. Bu kalede dolaşan kara kargalar-İngilizce Raven biz Kuzgun deriz- Kral II. Charles döneminde kalede büyük zararlara sebep olurlar. Kral da öldürülmelerini ister. Danıştığı bir alim Kuzgunların öldürülmesi durumunda krallığımıza uğursuzluk getirir kale düşer kraliyet de gider der. Bundan etkilenen II. Charles Kuzgunların kalede kalmasına müsaade eder.
Raven yani Kuzgunlar altı tanedir, Sinan bey belki dolaşırken görürsünüz dedi. Bir şanslı arkadaşımız görünce fotoğrafını çekmiş benimle de paylaştı. Teşekkürler, Ayşenur- Hasan Fehmi Ölmez.
Tower of London-Raven
Neticede kalenin neredeyse korucusu sayılan bu altı tane kuzgun krallar gibi besleniyor, uçup kaçmasınlar diye de kanatları kesiliyor. Kaçsalar bile şimdi hepsinde gps var ayağında kırmızı renkli görülüyor, bulup getiriyorlar. Sonuçta krallığın düşme ihtimali var az şey mi?… Neyse her birinin de ayağında gördüğünüz gibi kırmızı bir halka var diğer (avam) 😀Kuzgunlarla karışmasınlar diye. Yeoman Warders-Raven Master denilen bakıcıları yani karga efendileri bile var. Onlar hala korunan bir geleneğin sonucu Tower Of London’un simgesi olmuşlar. Bir Raven master ben beyaz kuleyi çekerken önümden geçmiş benden kaçtı ama Önder’den kaçamamış. 😊
Yeoman Warders-Raven Master-Londra
Ama buldum benim kareme de girmiş bakışa bakınız. 😇😇
Yeoman Warders-Raven Master-Londra
Londra kulesini gezmeye devam..
Tower Of London
Buradan bilet alıp aşağıdaki kuleden giriş yapılıyor. Kalenin hikayelerini de Rawen Master rehberlik yapıp anlatıyormuş.
Kraliyet mücevherleri de ziyarete açıkmış. Öyle de olsa bu kalabalıkta gezmek mümkün değildi.
Tower Bridge’e doğru gidelim merak etmiyor musunuz? ☺️ Bakın London Tower kapı girişinin durumu.
Tower Of London-Girişi
Beyaz kuleye doğru giderken aklımda hep Tower Bridge vardı.
Tower Of London
Ve işte maviş, maviş göründü. Neyse araya biraz kaynasın. 💃💃💃 Kuleyi yine anlatırım size.
Kalabalığı yararak gidiyorum ezilmedim şükür dikkatli gidiyordu. Espri tabii hızlı gitmeleri yasakmış kağnı gibiydi. 😇
Çocukluğumda tahta oyuncaklarımda vardı aklımda kalan böyle kuleler ama köprü değildi tabii bayıldım. Baksanıza tam ortaçağı yansıtıyor. Victoria döneminin şaheseri.
London Tower Bridge
Yukarıdaki fotoğrafta görünen (özellikle çektim) taşlı kumsal bir zamanlar plajmış. Kıyıdaki tabelada: Kral V. George, denize gidemeyen Londralı çocuklar için serbestçe gidebilecekleri bir kumsal yarattı. 1934 yılında buradaki kıyı şeridi taşlık kumlarla kaplıydı ve kumsal Londra’nın aileleriyle popülerleşti. Plaj erozyon ve kirlilik nedeniyle 1971’de kapandı, ancak Thames şu anda dünyanın en temiz şehir nehirlerinden biridir diye yazıyordu.
Habire çekiyorum en güzeli olsun diye, derken eşim; Bak sana gelen biri var dedi. Sanırım herkes telefonla çekerken benim kocaman makinama o da şaştı.😁😁
London Tower Bridge ve Martı
Sağ tarafı da alayım belki buralara dönemeyebiliriz. Vakit denk düşerse köprünün karşı yakasına geçmeye niyetimiz var.
Bu güzelim sivri bina Eski Londra köprüsü kulesi diye de bilinen 95 katlı metal ve camlı Londranın en yüksek sayılabilecek yapısı The Shard. İtalyan mimar Renzo Piano tarafından tasarlanmış. Restoranı ve seyir terasıyla ünlüymüş.
Londra-The Shard Tower
Neden Londra köprüsü kulesi deniyor. Zira hemen yanında eski London Bridge var. Londra Köprüsü ve London Tower Bridge farklı yapıda halen mevcut iki ayrı köprüdür. Enteresandır aynı London Bridge’den bir tane de Arizona’da ki Havasu şehrinde var, evet Türkçede okunduğu gibi. Altında hikaye gibi gerçek bir başarı öyküsü var.
600 yıllık bu köprü Londra’nın tarihinde bir çok yangın geçirmiş, çok kez tamir edilmişse de 1973 yılında yeniden yapılmış. Eskisini yıkalım yenisini öyle yapalım denmişse de meclis üyelerinden biri satalım tarihi yapıdır ve hatta Amerika’ya ilan verelim mutlaka biri çıkar alır demiş. Amerikalı milyarder biri ilana ben alıyorum diye cevap vermiş ve almış. Mühendisleri gelmiş köprünün devasa taşlarını numaralayarak aslına uygun olarak Arizona’nın Havasu Lake bölgesine taşımışlar. Hikaye kısmı şöyle; güya zengin iş adamı taşınma sırasında Londra’ya gelir bakar a! London Tower Bridge yerinde duruyor. Ama benim aldığım bu değil ilerdeki kuleli olandı demişse de… iş işten geçmiş.Yıl 1968
Fakat harika bir zekası olan bu milyarder, Havasu Lake City’i çölde sıfırdan yaratmış. İnsanları orada yerleşmeye ve ev satın almaya ikna etmek için bizim şimdi İstanbul’da yemekli gezi teknesiyle ava çıkıyorlar ya; o da uçakla insanları o bölgeye taşımış yedirip içirmiş ve insanları ikna etmiş. Köprü de Londra’dan gelen tarihi yapı olarak şehrin havasını dörde beşe belki daha fazlaya katlamış. Yıl 1971 👏👏👏
Evet biz Tower Of London’a geri dönelim. Köprüyü üstüne çıkınca anlatırım. Bu Orta Çağ kalesi eskiden nehire sıfırmış. 🤓 Alttaki kapı St.Thomas Tower’ın Traitors’Gate- Hainler kapısı. Edward I tarafından yaptırılan St. Thomas kulesinin bir parçası olan bu kapı eskiden nehire bağlantılıymış ve birçok Tudor (İngiltere’yi yöneten hanedan mensupları) mahkumları bu kapıdan içeri sokulurmuş.
Tower Of London-Traitors’Gate-
Önümden geçen Sih’i görünce çekmeden duramadım. Bana Hindistanı hatırlattı. İngiltere’de Sih nüfusu hayli çokmuş. Sih’ler de malum Hindistan da zengin bir topluluktur. Burada da aynı üst statüdeler.
Evet kulenin şimdiki görüntüsü bu. Dünyanın önde gelen turistik yerlerinden biri olarak hala önemini koruyor. Tüm ziyaretçiler gittikten sonra anahtar seramonisiyle kapılar kitlenir ertesi gün yine bir seremoniyle açılırmış. Kule halen Yeomen Warders ve ailelerine, askeri bir garnizon ile yörenin valisine ev sahipliği yapıyormuş.
Tower Of London
Kale eski roma surları kullanılarak sağlamlaştılmış ve büyük kule ortaya çıkmış 1075’te. Kule inşası çok uzun sürmüş. Kare şeklindeki bu kaleyi 1200’lü yıllarda Kral Edward I kraliyet sarayına çevirmiş ama hiçbir zaman saray olarak kullanmamış, herhangi bir saldırı anında kraliyet ailesinin korunmak için saklanacağı bir kale olmuş. III. Henry döneminde iyice görkemli ve korkutucu olmuş. Kule yapım sırasında Masonlar, Normandiya’dan gelip Fransa’dan taş getirmişlerse de esas parayı 1290 yılında Kral I. Edward Yahudileri İngiltere’den kovmadan önce aldığı ağır vergilerden toplamış.
Önündeki tabelada görülen eski hali de bu; yüksek duvarlar ve derin su hendekleriyle çevrilmiş Avrupanın en sağlam fethedilemeyen kalesi olmuş ve yine nehire sıfır. Bu laf çok hoşuma gitti biz hep deriz ya denize sıfır e burada da nehir var yani. 😁😁
Tower Of Londan
Kraliyet ailesini korumak amacıyla inşa edilen kalenin 500 yıl boyunca çok önemli ziyaretçileri olsa da bir kısmı buradan çıkamamış. Çok çarpıcı hikayeleri anlatılan kule zamanında saray-kale olmasının haricinde korkunç işkence odaları, hayvanat bahçesi, darphane- ki dönemin tüm sikkeleri burada yapılmış, Kraliyet mücevherleri burada saklanıyormuş, silah deposu olmuş, bir dönem Greenwich gözlemevi de oradaymış kargaları gitsin diyen zatı muhterem gök bilimcinin inadına Kral I. Edward; krallığım daha önemli lanetlenmesin kargalar kalsın senin gözlem evin gitsin diye Greenwich’i şimdiki yerine yollamış. 😀 Ayrıca infazlara da sahne olmuş, İngiltere’nin üç kraliçesinin; Anne Boleyn (VIII. Henry’nin aşkından tutuştuğu 2. eşi, yine Catherine Howard 5.eşi) ve Lady Jane Gray ile VI. Henry, 12 yaşındaki V. Edward ve onun küçük kardeşinin de idam edildiği yer olarak tarihte yerini almıştır. 😱 20 yüzyılda bile yakalanan Alman casuslarının vurularak infazı burada yapılmış. 1841’deki büyük yangında hayli tahrip olmuş. Ve yine 1381 yılında aşılamayan kale köylü isyanı sırasında asilerin açık kapıdan girmeyi başarmalarıyla aşılmış. Olmaz, olmaz demeyin 😇 olmaz, olmaz
Not: Bu VIII. Henry’i tarihte deli diye öğrenmiştik ya da çılgın her neyse ben lisedeyken 🤫 1965 yılında Herman’s Hermits şarkısı olarak ezberlediğimiz hatta okul gazetesinde yayınladığımız zamanımızın çok hareketli bir şarkısı vardı *I’m Henry the eigth ı’m* Güzel bir pop şarkıdır. Üzerine tıklayın izleyebilirsiniz.💃💃💃
Neyse gezmeye devam bir an önce köprüye çıkalım. Yol kenarında merdivenlerden çıkacağız gidiyoruz bir de yakından pozlayayım. Tarihe, sıradışı ve görkemli tarihi yapılara meraklıysanız buraya Londra’ya gelmelisiniz. Yakından bir daha bakalım.
London Tower Bridge
Karşımıza çıkan bu toplar ile zamanında önemli günler için atışlar yapılmış. İlk atışlar Tower Of London kulesinden Kral VIII. Henry’nin ikinci eşi Anne Boleyn’in 1533 yılında taç giyme töreni için 41 kere yapılmış. Günümüzde Kraliçe’nin doğum gününde 62 pare parlemento açılışında da 41 top atışı yapılmış. Kraliyet doğumlarında da bu seremoni yapılıyor. Şimdi daha modern toplarla tabiki.💃💃💃
Tower Of Londan
Köprüye çıkma telaşım Önder’imin bakış açısından.
Köprüye çıkış yeri.
London Tower Bridge giriş yolu
Ava giden avlanırmış.😇
London Of Tower’ın orta kapısını çekiyordum. Eskiden burası hep suyla kaplıymış.
Tower Of London
Alttaki karede çocuk o kadar çok eğilip kalktı ki, ne oluyor diye fotoğrafladım. Meğer London Bridge’de ayakkabımı bağlıyordum pozu veriyor kız arkadaşı da olmadı tekrar diyormuş.. 🤣🤣🤣
London Tower Bridge
Bu gencin bacağındaki kesin Titanik dövmesidir. Ortaya geçip sanatsal bir kare alacaktım oysa ki.🤩
London Tower Bridge
Ben sanatsal, manatsal diye uğraşırken Önder çarpıcı bir kare yakalamış. 👏👏👏
London Tower Bridge
Herkes hatıra fotoğrafı çektiriyor, selfi yapıyor. Orta refüje geçerken hayli korna yedim. Bana köprüde insan o büyüye kendini kaptırıyor dikkat et ezilme demişlerdi çok doğruymuş. Bu güzelliğin bir de Eski London Bridge köprüsüyle bağlantılı enteresan bir hikayesi var sonra anlatacağım.
London Tower Bridge
Derdim şu kareyi çekmekti.
London Tower Bridge
Biraz köprünün tarihinden bahsedeyim: Kraliçe Victoria’nın, sanayi devriminin muhteşem bir mimari harikasıdır demiştik. Adını iki kulesinden alan tüm dünyada en çok tanınan 125 yıllık köprünün yapımına 1886 da başlanmış. Baskül tipi köprülerin dünyadaki en meşhur örneğidir. Hala her gün bir açılır, bir kapanır toplam sekiz kere çalışır ve bir açılıp kapanması 1.5 dk. sürüyormuş. İki tane gemi var burada biri yandan çarklı diğeri yelkenli gezi gemileridir. Bunlar her gün gezi için çıktıklarında köprü açılıp, kapanıyor, bu kısa mesafede zira daha geçemeyecekleri bir sürü köprü. 🤷♀️
Gemilerin geçişinin yayalara engel olmasını önlemek için ikinci bir yaya yolu üstte yapılmış rağbet görmeyince kapatılmış, şimdilerde cam platformlu seyir terası olarak çıkılabilir bir yer. Karayolu trafiğinin gemi geçişine engel olmaması için o zamanlarda buharla çalışan hidrolik motor varken (hala orijinal motorlar ziyaretçilere açıkmış) şimdilerde elektrikli motorların çalıştırdığı pistonlu açılır kapanır köprü ile karşı kıyıya bağlanmış. Ufak bir hikayesini yukarıda anlatmıştım. Hala biraz London Bridge köprüsü ile karıştırılır. Oysa burası; alt fotoğrafa bakın neymiş 😇😇😇 Tower Bridge…
Sağ taraf manzarası; Londra’nın en yüksek binası olan The Sard yukarda anlatmıştım.
Londra- The Sard
Sol taraf manzarası da böyle.
London Tower Bridge manzarası
Görüldüğü gibi karşıya geçecek vakit olmadığı gibi karşıda da çok önemli görseller yokmuş. Biz de London Of Tower turumuzu tamamlayıp buluşma yerine dönelim.
London Of Tower
Bu kalıntının içinde madeni paralar vardı.
Bilgi tabelasında yazılar Almanca idi sevgili Onur Kalyoncu oğlum’un çevirisiyle (Tekrar teşekkür ederim) bu bir Orta Çağ geçidiymiş okuyalım.
Tower Hill’deki Orta Çağ Geçidi; Bu orta çağdan kalma geçit Londra Şehri’ne doğrudan girme imkanı sağlıyordu. Günümüze kadar şehir surları içinde ayakta kalmayı başaran orta çağ’dan kalma bilinen tek büyük geçittir. Yeraltı tünellerinin yapımı, geçidin kalan kısımlarının kazılıp kazanılmasına olanak sağlamıştır. Çok köşeli bir yapıya sahip bu geçidin girişinde (kaleyi korumayı sağlayan) 3 adet okçu delikleri hükmetmektedir. Kale iki tane ahşap kapı ve yuvası hala görülebilir bir parmaklıkla korunmaktadır.
Taş işçiliğinin mükemmel kalitesi, geçidin belki de 13. yüzyıl sonundan sonra Londra Kulesi’nde önemli değişiklikler yapan kraliyet taş ustaları tarafından inşa edildiğini göstermektedir. Paralar da her zaman ki gibi dilek parasıdır. 13.yy dan kalma ya. ☺️☺️☺️ Siz de dileyin belki tutar.
London Of tower- 13.yy.dan kalıtı ortaçağ kapısı
Son köşeyi dönüyoruz.
London Of Tower
Son bir bakış. VE
London Of Tower
End Of The Write Tower Of London ☺️☺️☺️
Topu topu 1.5 saatte yine iyi gezmişiz. Otobüsümüze bindik uzaktan çocukluğumun dönme dolabını gördüm aaa derken rehberimiz anlatmaya başladı. İnip fotoğraf çekip yola devam ettik.
Londranın Gözü- London Eye; Aynen Eyfel kulesi gibi geçici olarak beş yıllığına konmuştu. 2000 yılı Milenyum için ama o kadar çok para kazandı öylesine popülerleşti ve Londra’nın sembolü oldu ki, kaldırmaktan vazgeçtikleri gibi sonsuza kadar da kalacak diyorlarmış. 135 metreye kadar yükseliyor 32 kabini var ve bir turu toplam 35 dk. sürüyor. 25 pound ücreti var. Biletini hemen ordan da veya internetten de alsanız aynı sıraya giriyorsunuz. Sıra da tam 35 dk. sürüyormuş.
Londranın Gözü- London Eye
Bundan sonra otele kadar inmek yok otobüs gezisi. 🤷♀️ Parlemento binasının önünden geçiyoruz .Aaaa inanmıyorum biz de şans bu kadar zaten Big-ben de tamiratta. 😏
Asıl adı Elizabeth Kulesi olan Kule 13 tonluk çanı ve saati ile tanınır. 1836 yılındaki yanan Westminster sarayı yeniden yapılırken daha görkemli olsun diye yanına kule (bunlarda kulesiz iş göremiyorlar 🤣 ) ve sesi heryerden duyulan çanı olan bir de saat eklemişler. Saate takılan ilk çan kırılmış sonraki çok ağır gelip tehlike yaratınca aynı sesi veren daha hafif bir çekiç takmışlar sesi heryerden duyuluyormuş. Ben duymadım ama.
Adını nerden aldığına dair birkaç rivayet var. Biri; İngilizlerin ağırsiklet boks şampiyonu Benjamin Caunt’un lakabı big ben imiş. O dönem kendi çapında ağır olan şeylere big ben demek adet olduğundan bu kocaman çanlı saate de big-ben denmiş. Halka açık olmayan kuleye çıkmak için İngilizler milletvekillerinden özel izin alırlarmış.
Aslında taksileri siyah bu da bizim yeni moda mavi taksilerimiz gibi olmalı. 😁
Bu güzel evler Victoria dönemi evlermiş. Tuğlalar kırmızı. Bacalar hep böyle upuzun.
Londrayı yarın da gezeceğiz bugün zaten yoldan geldik yorgunuz sizleri de fazla yormadan yarın görüşelim diyorum. Umarım fazla geciktirmem. ☺️ Her zaman olduğu gibi yazımı bir güzelle kapatıyorum. Aynı Gan gam style değil mi? çok tatlı.
Bugün Küba’nın olmazsa olmazlarını gerçekleştirecek, rengarenk eski model Amerikan arabalarıyla son Havana turu yapacak, Ernest Hemingway’in izini sürüp *Yaşlı Adam ve Deniz* romanını yazarken esinlendiği Cojimar isimli balıkçı köyünü gezeceğiz.
Kapının önünde rengarenk arabaları görünce bayıldık. Tabii önce selfiler vs. çekildi sonra arabalara binilip yola çıkıldı. Otelimiz Miramar’da Be Live Copacabana.
Küba-Havana-
Bugün sadece gözlem var, Havana’nın modern mimarili bölgelerini ve konsoloslukların olduğu yerleri dolaşıyoruz. Gezi başlıyor. Bayraklı arabamızı çekebilmek için öne geçtik.
Küba-Havana
Kırmızının en güzeli 1955 model Chevy İmpala bayrağımızla da uyumlu. ❤️❤️
Küba-Havana
İnsanlar işe gitmek için otobüs bekliyor olmalılar. 🤔
Küba-Havana
İyi korunmuş hala güzel evler de var.
Küba-Havana
Allta ki fotoğrafı sıralanmış motorsikletler için çekmiştim. Tabela dikkatimi çekince araştırdım; teknolojik ürün ve hizmetlerin geliştirilmesi, üretimi ve satışı ile ilgili hayli de tanınmış bir telekominikasyon şirketi çıktı.
Küba-Havana
Küba-Havana
Küba’da 🐓 bile ithal diyenler 🤥 utansın adamcağız almış evine götürüyor işte. 😄
Küba-Havana
Yol iyice yeşillendi daracık bir köprü altı tünelden geçerken park yazısını okudum. Evet meşhur Avatar filminin çekildiği Almendares; Parque Almendares veya Parque Metropolitano de La Habana.
Küba-Havana
İşte Almendares parkı, arabalar ve bizler.
Küba-Havana-Parque Almendares
Büyülenmiş gibiyim inanılmaz güzel bir manzara sanki ağaçlardan sarkan yeşil bir tül örtü altındayız. Büyülü bir ortam gerçekten çok değişik ve güzel. Hemen kenardan aynı isimli Almendares nehiri geçiyor.
Her taraf bu kadar yakında olabileceğini tahmin bile edemediğim hayli büyük akbabalarla doluydu. Ama tabii ki leş yiyen akbabalar kadar büyük değiller. Baksanıza bir dalda 6 tane saydım ben. Valla havamız yerinde içimizde yaralı da yok bizi beklemedikleri kesin. 😂😂😂
Küba-Havana-Parque Almendares
Espri bir yana; Nehir kıyısı boyunca uzanan Havana’nın ve Küba’nın da bu en büyük kentsel ormanı 4 büyük şehir belediyesini kapsıyor, florası 87 türden oluşan tam bir tropik yağmur ormanı.
Küba-Havana-Parque Almendares
Parkın dört eğlence kompleksi var: Almendares Parkı, Orman Parkı, La Tropik Bahçeleri ve çeşitli kültürel etkinliklerin sunulduğu La Polar Bahçeleri. Çok büyük etkinliklere düğün çekimlerine, filmlere, romanlara özellikle polisiye romanlara konu olmuş ve demiştim hepimizin bildiği Avatar burada çekilmiş. Kısaca evet büyülü bir atmosfer.
Küba-Havana-Parque Almendares
Biraz daha oyalandıktan sonra yolumuza devam ediyoruz. Ama güzel bir araba gördüm hem de Ford. 💃💃❤️ Buldum; 1931 Model Ford A Deluxe Roadster.
Küba-Havana- 1931 Ford
Mezarlık bölgesinden geçtik ışık ters olunca sadece Çinlilere ait bu kapıyı çekebildim. Çinlileri şöyle bir anlatayım. Sömürge döneminde Afrikadan nasıl çalıştırmak için köle getirmişlerse bir dönem de çinlilerden köle değil sanırım işçi almışlar. Çinliler de nasılsa çalışır para kazanır geri döneriz demişlerse de; hiçbir zaman paralarını alamadıkları için de dönememiş kaderlerine razı gelip mecburi Küba’lı olmuş geleneklerini yaşattıkları mahallelerini kurmuşlar. Öyle ki; Fidel’in ordusunda üst düzeye yükselmiş 3 tane Çinli komutan varmış. Kader kime şikayet etsinler. 😔
Küba-Havana
Keyifler yerinde. Güzel bir yerden geçerken son anda dikkatimi çekti. Parktaki yazılı sütunda Fidel’in Che için söylediği *Hombre de ideas y de acción* Fikir ve eylem adamı yazıyordu resmi seçemedim ama mutlaka Che’nin olmalı.
Küba-Havana
La Rampa bölgesinden geçip Malecon’a gireceğiz.
Küba-Havana
Campismo diye kamu dairesi yine de resmi bir yer ama ben bayrak görüp konsolosluk sanmıştım. Yapının mimarisi de güzel.
Küba-Havana
Havana bir bakıma anıtlar şehri sayılır güzel bir anıt daha. Bağımsızlık savaşının başkumandanı ve Havana’nın ilk belediye başkanı General Alejandro Rodriguez Velazco’ya ait.
Küba-Havana-General Alejandro Rodriguez Velazco
Araba eski 1948 model Mercury Eight Convertible olsa da içindekiler bizim GENÇlerimiz. 😌
Küba-Havana caddeleri
Malecon deyip duruyorum aslında 8 km uzunluğunda sahil bulvarı şehri gezmek için bu bulvardan geçmeyeni Küba’yı görmüş saymıyorlarmış. 😁 Bir çok kişi kordon boyu gibi dese de henüz ağaçlandırma olmadığı için bana çorak bir sahil şeridi gibi geldi. Gerçi biz gece görmedik, günün her saati özellikle akşamları hayli eğlenceli gezinti yeriymiş. 🤷♀️
Küba-Havana Malecon bulvarı
Haksız sayılmam. Solumuza denizi alıp sağa bakarak gidelim.
Küba-Havana Malecon bulvarı
Yine bir meydandan geçtik demir konstrüksiyonlarla süslenmiş ortada kucağında çocuk olan bir heykel vardı. Jose’yi çok seviyorlar. Küba Ulusal kahramanı ve aynı zaman da çok yönlü bir şahsiyet olan (hani devrim meydanındaki uzun anıtın önünde olan anıttaki Jose) Jose Marti’nin heykeli, eliyle alanı gösteriyor. Kültürel etkinliklerin yapıldığı bir platformmuş.
Küba-Havana Malecon bulvarı
Yola devam, yeni ve yüksek apartmanların yanında hala çok eski evler de var ve dikkatli bakınca içinde oturanların olduğu da anlaşılıyor.
Küba-Havana Malecon bulvarı
İspanya bağımsızlık savaşının en büyük kahramanlarından biri olan Antonio Maceo’nun anıtı. Vatanına çok düşkün olduğundan heykeli de denize değil de Havana’ya bakıyor ve etrafındaki figürler de hayatını ve vatanı için yaptıklarını anlatıyor. Kentin sembolü sayılıyor.
Küba-Havana Malecon- Antonio Maceo anıtı.
Çekilin yoldan çılgın Türkler geliyor. Müzik güzel hava güzel hoplaya, zıplaya Cojimar’a doğru gidiyoruz.
Küba-Havana
Cojimar Havanaya 10 km mesafede köyün girişindeyiz.
Küba-Havana -Cojimar
Cojimar’ın küçük bir köy olduğu belli.
Küba-Havana -Cojimar
1950’li yıllarda Hemingway’in teknesi Pillar’ı tahta iskeleye bağladığı ve teknesinin kaptanı Gregorio Fuentes ile balık avlamaya çıktığı şirin mi şirin tablo gibi bir balıkçı köyüdür. O yıllarda Hemingway kasabaya balık tutmak için gelsede; kasabadaki küçük ve sevimli bar-restoranın penceresi önünde manzaradan ve kaptanı Gregorio Fuentes’ten etkilenip * Yaşlı Adam ve Deniz* romanını yazar. Bu mütevazı bar-restoran *La Terraza*dır. Körfeze bakan köşe masasında oturup büyük boy bir daiquiri içmeyi sever, romanını da orada yazardı. Biz de o keyfi anımsamak adına La Terraza’da aynı köşeden manzarayı seyrederek daiquirimizi içtik.
Küba-Havana -Cojimar
Bar-Restoranın içi Önder Kaplan’ın objektifinden. Sol duvarda Hemingway’in portresi var. Herkes orada oturup fotoğraf çektiriyormuş. Barın üstünde de dış görünümü ile balıkçıların denize açılışının yağlıboya tablosu var ve mekan hayli sevimli.
Küba-Havana -Cojimar- La Terraza bar
Hemingway’e 1954 yılında Nobel ödülü getiren * Yaşlı Adam ve Deniz* romanının filmi de çevrilmiş ünlü aktör Spencer Tracy oyunuyla hayli başarılı olmuştu.
Size azıcık hatırlatayım: Romanı okuyanlar veya filmini izleyenler hatırlar konu kahramanı ihtiyar Santiago (ki demiştim kendi kaptanı Gregorio Fuentes’ten esinlenmiştir) can dostu yoldaşı onu karşılıksız seven çocuk Manolon’u (bu çocuk da barın sahibinin küçük oğlu Manolin’den esinlenerek yazılmış) yanına almadan kendi başına balık tutmak için Gulf Stream’in sularına açılır. Çok uzun süre beklediği halde balık avlayamamış tam umudunu yitirdiğinde oldukça büyük bir kılıç balığını zor zahmet yakalamıştır. Kılıç balığı küçücük tekneye sığmayınca teknenin yanına bağlı köyüne dönerken, bu kez etrafını kan kokusuna gelen köpek balıkları çevirir. Zorlu bir mücadele sonunda canını kurtarırsa da elinde balığın sadece iskeleti ile köye döner.
Romanın birçok yerinde sürekli * Keşke çocuk da olsaydı* serzenişi bana; 80 yaşındaki balıkçının yaşlılığın zor olduğu, gençliğini de özlediği izlenimini vermişti bir de asla vazgeçmemek gerektiğini. Hemingway 1954 yılında aldığı nobel ödülünü yine La Terraza’da Cojimarlı balıkçı arkadaşlarıyla daiquiri içerek kutlar. Sahil kenarından görüntülerle devam edelim.
Küba-Havana -Cojimar
Hemingway’in izini süreceğim ya, hazırlık yaparken avlanmışım.☺️
Küba-Havana -Cojimar
Köşede kıyıyı korumak için 1649 yılında inşa edilmiş, İngilizlerin işgalini önlemede etkili olmuş küçük bir İspanyol kalesi Torreon de Cojimar var. Şimdilerde sahil güvenlik kullanıyormuş.
Küba-Havana -Cojimar-Torreon kalesi
Görülen eski iskele hala Hemingway dönemindeki iskele imiş. 🤷♀️ Yanında Cojimar balıkçılarının ölümünden bir yıl sonra Hemingway’in anısına diktirdikleri anıt var. Hemingway 1961’de Küba’dan ayrılırken teknesi Pillar’ı kaptanlığını yapan Gregorio Fuentes’e bırakmış. Tekne Fuentes ölünce sergilenmek üzere Havana’daki villasının bahçesine konmuş.
Küba-Havana -Cojimar-Heminway büstü
Küba’lı heykeltıraş Fernando Boada Martin’e ısmarlanan bronz büstün yapımı için Kaptan Fuentes dahil olmak üzere köy sakinleri ile balıkçıların pervane ve çeşitli metal aksam toplayıp eritilerek büstün yapımına yardım ettikleri söylenir. Yüzü denize dönük olduğu için ben de böyle fotoğrafladım o çok sevdiği körfeze karşı.
Evet Cojimar gezimizi bitirdik Havana’ya geri döndük. Arabalar bizi limanda bıraktı. A bakınız araba ile kızın elbise rengi ne kadar uyumlu olmuş. 🙌
Küba-Havana -liman
Dönüş uçağımız gece olunca biraz daha sokaklarda kaybolalım dedik. Sizde gelin birlikte kaybolalım. 💃💃💃
Küba-Havana -Sokakları
Sokak araları fotoğraf açısından hep güzel şeyler saklar.
Küba-Havana -Sokakları
Berber dükkanı; ama tabelası yok. Ekonomik rekabet mi yok dersiniz? 🤔 Saklı gizli makinam belde çektim fena çıkmamış. 🤫
Küba-Havana
Küba halkı fakir görünüyor ama devlet herşeylerine yardım elini uzatıyormuş. Sağlık hizmetleri bedava. Yine de alınan ücretler gerçekten çok düşük, zira hayat burada da pahalı. Turistler çok rahat para harcarken yerli halkın sadece bakakaldığı ortamlar var. Evler eski ve onarım istiyor, evlerin içini gördük az önce. Çok küçük ve eşya yok denecek kadar az. Kısaca yaşam şartları iyi değil. Fidel’in yerine geçen kardeşi Raul halka evlerini belli ücret karşılığı pansiyon gibi işletmelerine izin verince *Casa* denilen evler de iyi para kazandırmaya başlamış. Zaman içinde turist avlamanın yöntemlerini de çok iyi öğrenmişler. İnsanoğlu bu lükse ve rahata çabuk alışıyor. 😇😇
Sokaklarda kaybolmak çok güzeldir demiştim baksanıza pamuk şekerci var. Yanına gidip çekemedim. 😞
Küba-Havana -Sokakları
Bu teyze bize dükkandan birşeyler alın diyordu şapka aldık sanırım. Erkek çocuk işte orada bile elinde oyuncak tabanca var. 😱
Küba-Havana -Sokakları
Bu fotoğrafa yorum yapamayacağım lastik gibi çek çekebildiğin kadar. Neden 🤷♀️ demir parmaklıklar kapalı anlayamadık. 😔
Küba-Havana -Sokakları
Küba’da çocuk olmak işte böyle arkadaşlarla yoğun sohbet demek. Tıpkı benim çocukluğum gibi. Fotoğraflarını sorarak çektim. Giyimleri farklı olsa da statü farkı yok. Devlet yardım yapıyor ve okuma oranı çok yüksek. 6-16 yaş arası eğitim zorunluymuş.
Küba-Havana -Çocuklar
Acaba burada wi-fi’mi vardı, büyüklü küçüklü arada bir de kız var herkes gördüğünüz gibi telefonla meşgul. 😁 Biz de otele gidince kullanmaya çalışıyoruz. Eskiden o bile yokmuş.
Küba-Havana -Sokakları
Bir güzel sokak daha… İnsanlar kapı önünde oturuyor.
Küba-Havana -Sokakları
Burdan sonra otele dönüp; Küba’ya gelirde hanımlara Alicia krem almadan döneni dövüyorlarmış esprisiyle kremin peşine düştük. Efendim plesantalı gece-gündüz ve gözaltı kremi bulmak hayli zor mayıs ayında giderseniz bulma ihtimaliniz yüksek olurmuş. Biz zor zahmet büyük otelin birinde bulduk aldık. Eşyalarımızı kilitledikleri yerden alıp otobüse bindik. 20.30 da Air France ile aktarmalı İstanbul’a gideceğiz.
Ama önce; çok merak ettiğin Küba’da aradığını buldun mu? derseniz, kısmen evet 1970’lı yılları yeniden yaşadım. Günlük yaşamlarını izledim kendimizle kıyasladım. Yine de her zaman dediğim gibi gidilmesi, dönerken de Türkiyem gibisi yok demek en güzeliydi. Sabrınıza güvendiğimi, beğeninizle de mutlu olduğumu artık biliyorsunuz. Yeni bir gezide buluşmak üzere esen kalın. ❤️ ❤️❤️
Bu kez de bir güzelim var geleneğimi bozmadım. 😍😍😍
Nerede kalmıştık eveeet bugün 26 Aralık 2017 🎂💃💃💃 Küba’nın tarım merkezi sayılan yemyeşil Pınar Del Rio bölgesine (aslında vilayet) gideceğiz. Havana ile arası 164 km. ve sanırım 2.5 saatte gittik. Küba trafiğinde de hız sınırı var ve cezaları da hayli yüksekmiş. Hoş otobüsleri de eski, hız yapabileceği şüpheli yani. 😀
Pınar del Rio için Küba’nın tarım merkezi dedik açalım; Çokça tütün sonra şeker kamışı, mısır ve muz. Küba’nın o aranan purolarının kaliteli tütünü bu eyalette yetiştiriliyor, ihraç edilen şeker kamışı tarlaları yine burada. Ve bunlar ülkenin en önemli gelir kaynakları… Bölge oldukça zengin bir ekosisteme de sahip.
Pınar del Rio; Sadece bu bölgede bulunan endemik bitki türlerinden dolayı; Unesco tarafından özellikle Vinales vadisi flora ve faunadan zengin alanlarıyla Biyosfer Rezervi 🌲🌳🌴🌴🍀 ve doğal alanlarını mükemmel şekilde koruduğu için de Dünya Mirası ilan edildi. Bizde de; Karadenizde Karçal Dağları’nın eteklerinde bulunan Macahel bölgesi, özellikle de Camili Havzası var ama henüz Unesco Dünya Miras listesine aldı mı? Bilmiyorum. 🤷♀️
Yol manzaraları çok güzel. Yapılar sömürge döneminden kalmış olmalı ki, görüntü muhteşem.
KÜBA-Pınar Del Rio yol manzaraları
KÜBA-Pınar Del Rio yol manzaraları
KÜBA-Pınar Del Rio yol manzaraları
Şükranı medyun oldukları Vladimir Ilıch Lenin’in fotoğrafını çok yerde gördük. Burasıda adını verdikleri -escola primaria- yani İlkokul.
KÜBA-Pınar Del Rio-Vladimir Ilıch Lenin İlkokulu
KÜBA-Pınar Del Rio yol manzaraları
Küba’da Mural (Duvar resmi) sanatçısı çok ve harikalar yaratmışlar. Otobüste giderken çekilen anca bu kadar. 😟
KÜBA-Pınar Del Rio yol manzaraları
Rehberimiz puro fabrikasına uğrayacağız deyince sevinmişken; fotoğraf çekmek yasak dediler moralimi bozdular. Olsun zaten manzara da hiç fotoğrafik değildi. 🤥 Okul sıralarında oturur gibiydiler üstelik puroyu tezgah üstünde sarıyorlardı, bacaklarında değil 😂😂😂😂 hep beraber gülmekten öldük. Neyse ciddi olduk orası devlete ait bir yermiş ve özellikle de en kaliteli tütün yaprakları bu fabrikalarda sarılıp puro yapılıyor, o çok beğendiğimiz marka etiketleri yapıştırılıp satışa sunuluyormuş. Tüm fabrikalar devlet malı olduğundan tütünlerin çoğu ve kalitelilerini kendilerine alıp çok az kısmını üreticiye bırakıyormuş yani kalitesiz kısmını. Hoş en kalitesizi bile mutlaka iyidir tütünde dünya birincisi adamlar. Onlarda evlerde sarıp ya içiyor ya da gelen turistlere satıyorlar. Fabrikanın içini gezdik satış yerleri çok güzeldi. Taneyle de satılıyordu hediyelik birkaç adet aldık. Önder de kime kızmışsa 😄 Çine’li Muhittin Yörük bey de sağlama yapıyor gibi. 😊
Küba- Pınar del rio *Fabrika De Tabacos*
Satıcı da sarımsak gördüm bir diş aldım Aydın’da dikerim dedim. Bakalım çıkar diyorum ama. Küba’da muzlar hep yeşil satılıyordu. Yağda kızartarak yiyorlar ondan yeşilmiş. Bizde de son zamanların Türkiye sağlık trendi *muzun yeşilini yiyiniz* şeklinde benden söylemesi. ☺️
Yola devamla; Vinales vadisine geliyoruz. Etrafta vadiye dağılmış hummocks veya “magot” olarak bilinen fazla yüksek olmayan karstik kayaları görmeye başladık.
Vinales; 132 km karelik bir alanı kaplıyor. Pınar Del Rio’nun en yeşili bol, meşhur *Royal Palm* uzun bacaklı kral palmiyeleri ile dolu vadisi. Mehmet Aydın rehberimiz; Mevcut Flora, dünyada başka hiçbir yerde bulunmayan yaklaşık on yedi endemik botanik türe sahip olduğunu ve az sabırla vadinin çarpıcı en güzel manzarasını Vinales köyünden iki kilometre ötede, Hotel Los Jazmines’in seyir terasından izleyeceğimizi söyledi.
Küba-Valle Vinales-Hotel Los Jazmines
Haklıydı; Manzara inanılmaz güzel.
Küba-Valle Vinales-Hotel Los Jazmines seyir terası
Ve muhteşem manzarası. Ne kadar bakir. Tek, tük ev görünüyor, manzara var turizm iyi diye otelleri kondurmamışlar. 🤭 Vadideki tarlalarda hummocks’lara ve magotlardaki upuzun Royal Palm’lere dikkat dedi. Hummock, zeminin üzerinde küçük bir çıkıntı veya höyüktür yüksekliği 15 metreden azdır ve gruplar halinde veya alanlarda tek olarak görülebilirler. Royal Palm’lerin en dikkat çekici özelliği upuzun, incecik gövdeleri ve kırmızı meyveleri ile gerçekten de çok zarif bir görünüşleri var.
Küba- Valle Vinales manzarası
Yine bir panorama yapalım. 1400 lü yıllarda Cristof Colomb bile bu eşsiz manzarayı görünce *İnsan gözünün görebileceği en harika manzara* demiş haksız sayılmaz.
Küba-Valle Vinales-Hotel Los Jazmines seyir terasından temaşa.
Her yerde olduğu gibi ortamı çoşturan ritimleriyle Küba müzisyenleri.
Küba-Valle Vinales-Hotel Los Jazmines seyir terası
Madeni heykellerle eğlenen, fotoğraf çektiren insanlar.
Küba-Valle Vinales-Hotel Los Jazmines seyir terası
Asırlık ağacın gövdesinde ben. Bugün 26 Aralık.💃💃💃 Beni çok sık göreceksiniz.🤔☺️
Fazla oyalanmadık zira gezip görecek hayli yerimiz varmış. İstikamet tütün tarlaları içindeki bir çiftlikte puro yapımını izleyeceğiz. Hevesim kırıldı buradan da pek fotoğraf çıkacağını sanmıyorum ya! 😃
Küba-Valle Vinales
Küba-Valle Vinales-Tütün tarlaları
Küba-Valle Vinales-Tütün tarlaları içinde bir ev
Çiftliğe geldik çevre güzel, tavuk vs var ama yine de sessizlik hakim. Her zaman ki gibi etrafı kolaçan ediyorum tahminimde yanılmadım kayda değer bir şey yoktu. 🙃
Çifliğin tütün kurutma ve yapım atölyesi. Aslında fotoğraflara bakınca devasa üçgen bir tütün kurutma hangarı ile minik bir ev. Bu tip çiftliklere Vego, tütün üreticilerine de Vegero deniyor.
Küba-Valle Vinales- Puro yapım çiftliği (Vego)
Vadideki ekip biçilebilir arazilerin hepsi devletin. Devletin çiftçiye verdiği arazi en fazla 50-60 dönümdür, onunda sadece kullanma veya işletme hakkını verir ki, üretime katkısı olsun toprak atıl kalmasın.
Küba-Valle Vinales-Puro yapım çiftliği -Vego
Ben çevre fotoğraflayana kadar grup puro yapımını izlemeye başlamış bile pür dikkat. 😀
Önemli bir bilgi; puronun bitiminde kendilerinin yaprakları balla yapıştırdıklarını bazı üreticilerin ise reçine ile yapıştırdığını söyledi. Puronun nasıl içileceğini nasıl giyotinleneceğini (puronun ucunu kesecek alete giyotin deniyormuş) ve en son içerken ağız tarafında kalan son üç cm’lik kısmın içilmemesini çünkü nikotin ve kimyasalların burada biriktiğini söyledi.
Küba-Valle Vinales-Puro yapım çiftliği
Ben yine çevre kolaçan etmedeyim. Tavana doğru tütünler asılmış ve kurutulmuş.
Küba-Valle Vinales-Puro yapım çiftliği
Grup ikramları kabule ve yeniden puro almaya gidince puro kutulamaya devam eden Vegero’yu (tütün işçisi) fotoğraflamak da bana kaldı. 💃💃💃
Küba-Valle Vinales-Puro yapım çiftliğinde bir Vegero(Tütün işçisi)
Tanınmış marka puroları yanılmıyorsam 20-25 tanesi yurtdışına çıkarabiliyorken buralardan alınan da sınırlama yoktu. Yoktu ama kimyasal koruyucu kullanmadıkları için çok çabuk bozuluyormuş aklınızda olsun dendi. 😇
Selamlaşıp ayrılıyoruz. Vinales vadisi karstik oluşumlar sonucu hayli çok mağaraya da ev sahipliği yapıyor. Bazıları çok derinmiş ve içinden de bir yeraltı nehri akarmış. Böyle birinde (alttaki fotoğrafta görüleceği gibi sanırım) kısa bir sandal turu yapacakmışız.
Küba-Valle Vinales vadisinden görünüm.
Magot denilen bu karstik kireçtaşı kayalar zaman içinde yağmurlarla ,rüzgarla aşınıyor yıkılıyor ve mağaralar böylece ortaya çıkıyor. 3-5 km sonra gezeceğimiz Cueva İndio’ya geliyoruz. Upuzun bir turist kuyruğu var ve grup randevusu alınıp mağaraya öyle giriliyormuş, bizi de öğleden sonraya bırakınca bari yemek işini aradan çıkaralım dedik, vadideki güzel bir ev restoran-paladar’da yemeğimizi yedik. Gezen tavuğun 🐓🐓 lezzetini unutmuşuz. 😃 Paladarın sahibinin kızı çok candandı. İsmini sordum ama not almamışım.
Küba’lı bir güzel kız
Evlerinin çatısından manzara, karşıda da bir yemek yeri var ama boş. Devlet böyle evlerden bir yıllık ruhsat ücretini peşin alıyor kazanç durumuna göre de vergiyi yıl sonunda yükseltebiliyormuş. Herkes kazanıyor yani.
Küba-Valle Vinalesten ev manzaraları
Bu amca da bir tütün işçisi Vegero olabilir.
Küba-Vinales vadide bir vegero-Tütün işçisi amca.
Çocuk her yerde çocuk ve çok tatlılar.
Çocuk her yerde çocuk ve çok tatlılar harçlık istiyor olabilirler.
Tekrar vadiye Cueva İndio’ya doğru gidiyoruz. Karstik oluşumlar doğal nedenlerle çöküp mağaraları oluşturuyor demiştik. Zamanında İspanyol istilacılar yerli halk olan Kızılderilileri çok çalıştırıyor çokça da işkence ediyorlarmış. Bu eziyetten kaçan köleler de bu mağaralara sığınıp oralarda yaşıyorlarmış. Her taraf yemyeşil olunca bu mağaranın girişi bile zor seçiliyor. Mağara çok eski ama ancak 1920 yılında keşfedilmiş çoğunun içinden ırmaklar geçiyor, küçük göletlere rastlanıyormuş. Bakın yakına gelmesek görülemez bile.
Küba- Valle Vinales -Cueva İndio
Henüz vakit var etrafı gezelim. İlk girişte gördüğüm manzara masal kitaplarından fırlamış gibiydi bayıldım.
Küba- Valle Vinales -Cueva İndio da
Kafe gibi yerde özel bir makinede (daha önce Hindistanda görmüştük) şeker kamışı suyunu sıkan bir işçi vardı. Şeker kamışı suyuna isteyen olursa rom koyuyorlar, artık öğrendik misket limon ekleniyor. Hani bir önce ki yazımda anlatmıştım KÜBA- Havana-Bölüm-1 Ernest Hemingway’in sevdiği Mojito diye.
Bir hareketlenme oldu bekleşen gruptan kulübeyi merak edenler kapıdaki örtüyü kaldırdılar korkup kaçtılar. 🤔 Hayli gizemli ortamı, kulübe sahibi köle 😁 ortaya elinde garip bir hayvan ile çıkarak merakları giderdi. 😂😂
İstilacı ispanyolların köle olarak çalıştırdıkları yerli halk olan Kızılderililerin basit yaşamını biz turistlere sergileyip birkaç Cuc kazanmaya çalışan genç bir adam. Hayvanı ile fotoğraf çekimi ücretsiz ama gönülden kopana razı.
Küba-Valle vinales- Cueva İndio’da Kızılderili yaşamı.
Çok araştırdım ehlileşmiş hayvanın adını bulamadım ama Cayman adalarından gelen farelerin akrabası imişler 7-8 kilo civarı olurlarmış.
Küba-Valle vinales- Cueva İndio’da Kızılderili.
Tabii gösteri sonunda; yöresel bitki tohumlarıyla el yapımı kolyeleri satışa sundu. Ben daha önce Havana’dan almıştım çok güzeller. Aklınızda olsun mutlaka vernikleyin tohum oldukları için kurtlanıp sonra kelebek yapıyorlar. 🙈🤭😂😂
Küba-Valle vinales- Cueva İndio’da Kızılderili.
Güzel makinamdan gerçek bir Kızılderili portresi…
Küba-Valle vinales- Cueva İndio’da Kızılderili.
Nihayet mağaraya gireceğiz sıraya dahil oluyoruz.
Küba-Valle vinales- Cueva İndio girişi
Hayli iyi ışıklandırılmış ama bizden önceki grup çok yavaş ilerlediği için dar bölgelerde biraz sıkıldık. Az indik, çok çıktık😀 Bakınız. 🙇♀️
Küba-Valle vinales- Cueva İndio
Pek ahım şahım değil ama arada renkler güzel, sarkıt ve dikitler hayli kalın. Arada sarkıtları hayvan şekillerine benzetmeye çalıştık eğlendik.
Küba-Valle vinales- Cueva İndio
Mesafe ne kadardı hatırlamıyorum ama 300-400 metre diyen oldu. Bir göle çıktık daracık ve kaygan bir merdivenden genişçe bir sandala bindik.
Küba-Valle vinales- Cueva İndio
Merdivene bakınız hayli dik yani.
Küba-Valle vinales- Cueva İndio
Tünelin ucu göründü. 💃💃💃 Kayıkla aslında süzülerek gittik işte 400 metre burası olabilir.
Küba-Valle vinales- Cueva İndio
Cennete çıkmış gibi olduk. 😀😀
Küba-Valle vinales- Cueva İndio
Çıkış hakikaten daracıkmış ama çok güzel bir deneyimdi.
Küba-Valle vinales- Cueva İndio
Bizim Aydın’da sepetçiler sazdan yapar burada da yerel bitki yapraklarından yapıyorlar. Ben palmiye yaprağına benzettim. Satıcıların boynunda kimlik kartı olduğuna göre burası da devlete ait bir işletme olmalı ki, hiç birşeyde pazarlık yapamadık. 😁
Küba-Valle vinales- Cueva İndio’da yerel hediyelik eşya satıcıları
Çiçeğimi almışım manzaraya karşı fotoğraf çektirmeyeyim mi! EVET bugün benim Doğum günüm. 🎂 Aaa ama lütfen hanımların yaşı sorulmaz. 😅😅😅😅😅 😅 ❤️❤️❤️❤️❤️❤️❤️🤔😂😂😂 🤫
Gurubumuzun güzel gönüllü gençleri; başta Meltem Bayraktar kızım ile diğer grup arkadaşım Rıza Erol bana gece gittikleri tavernada sürpriz kutlama yapmışlar. Tekrar hepsine ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum. Hep mutlu olalım. Bakın videoyu kısaltıp ekliyorum. ❤️❤️
Kaldığımız yerden devamla; Turizmden para kazanmanın yollarını öğrenen Kübalı, mandasıyla fotoğraf çektirenden belli bir miktar para alıyor. Karadenizli yağız delikanlı Levent Kuruoğlu *Ata da binerim mandaya da* dedi. 😁 👍
Küba-Valle vinales- Cueva İndio
Yine güzel dizayn edilmiş hediyelik eşya reyonu ve küçük kulübemsi yapıları ile güzel bir tatil köyündeyiz. Che posteri en başta.
-Küba-Che posteri
Küba-Valle vinales- Cueva İndio
Royal Palm- kral palmiyesinin yemişleri de çok güzel kırmızı ve gövdenin ortasında hayli zarif bir yapısı var.
Küba-Valle vinales- Cueva İndio
Artık ayrılıyoruz otobüsümüze bindik fazla uzağa gitmeden dağa boyanmış tabloyu görmeye gidiyoruz. Görsel manzaralar hala güzel. Çoğu evler yeni boyanmış hepsinin varendasında iki adet sallanan sandalye var. Ah dedim -İşte hayalimdeki görüntüler nasıl mutlu oldum anlatamam. 😍😍😍😍
Küba-Valle Vinales manzarası
Otobüsümüz yaklaştıkça dağdaki resim de büyüdü. Çok geniş bir çimenlikte durduk olağanüstü bir yerdeyiz bence. Herşeyi unuttum büyülenmiş gibi dağa doğru yürüdüm. Ama önce kimsecikler engel olmadan manzarayı fotoğraflamalıydım. O kadar çok fotoğraf çekmişim ki buraya sadece bir tane yükleyeceğimi unutarak. 🙈🤭🤷♀️
En güzeli bu- Geçmiş zaman ile şimdiki zaman bir arada. 😍 Klasik fotoğraflardan farkı olmalıydı.
Küba-Vinales-El Mural de la Prehistoria
Bu mural; Sierra de los Organos’un altıyüz küsur metre yüksekliğindeki Sierra de Vinales’in eteklerinde çizilmiş.
Evet Küba; Duvar resimleri (Muralları) ve onların sanatçıları ile tanınıyor. Bu dağ muralda da *El Mural de la Prehistoria* tarih öncesini anlatan insan ve hayvan resimleri vardı. Yağlı boya ile yapıldığı belli, yüksekliği 120 metre var eni de 200 olmalı dediler.
Tanınmış mural sanatçısı, çevre bilimci Leovigildo Gonzales ki aynı zamanda Meksikalı Diego Rivera’nın da öğrencisi, 1961 yılında birkaç öğrencisi ile tasarlayıp başladıktan dört yıl sonra da bitirmiş. Amacı; Evrim teorisi eşliğinde geleceğin gençliğine çocuklarına çevre bilincini anlatmakmış.
Yakınına gittiğimizde dağa tırmanan gençleri gördük, henüz dağ sporları gelişmemiş kendi imkanlarıyla çıkıyorlarmış.
Bugünü de böyle bitirmek üzere otobüsümüze bindik Havanaya dönüyoruz.
Küba-Valle Vinales’ten manzara
Otobüsümüz teklemeye başladı zaten Çin yapımı eski. Yarı yolda kaldık mı? arasan da ikinci bir otobüs gelme şansı yok. Yol kenarında beklerken gün batmaya başlamıştı bile. Tütün tarlası kenarındayız bir işçi evine dönüyor olmalı birden gözüme korkuluk gibi gözüktü (dilim varmıyor ama azraile daha çok benziyordu) ve hemen deklanşöre bastım adam da şaşırdı. Biraz photoshop ile bakın ne güzel oldu. Duvarıma asılacaklar listesine girdi. Sonra sohbet ettik gençler birlikte selfi yaptılar.
Vadinin her köşesi ayrı bir güzeldi. Arabamız şöförümüzün marifetli elleriyle tamir oldu. Günün yoğunluğu haliyle yorulduk doğru otele. Yarın Havana da nostaljik arabalarla Malecon’da turlayıp Ernest Hemingway’in *Yaşlı Adam ve Denizi* yazarken esinlendiği balıkçı köyü Cojimar’ı ziyaret edeceğiz.
Bol fotoğraf az-öz yazı demiştim sıkılmadığınızı umarak bir güzelle veda geleneğimi sürdürüyorum. Bu fotoğrafımı düzenleyen yılların fotoğraf arkadaşı Hüsamettin Demirci’ye de gönülden teşekkürlerimi iletiyorum. Tekrar görüşmek üzere. Sevgiyle takipte kalın. 😍😍😍
Küba’ya Fidel Castro ölmeden gelme hayalimiz vardı, Fidel’i göremezdik belki ama; sanki daha özel olur gibiydi, kısmet bugüne imiş. 19 Aralık 2018 tarihinde Tura Turizmle başlayan gezimizin ikinci ayağı Küba’ya, Meksika-Cancun’dan veda edip bir saat sonra Havana Jose Marti Havalimanına indiğimizde tarih 25 Aralık 2018 olmuştu. İnsan kuş misali bir saat önce nerdeydik şimdi neredeyiz. 🤷♀️ 😊 KÜBA🇨🇺💃💃💃 Minicik bir havalimanı var.
Küba-Havana Jose Marti havalimanı
Evet Küba; Che Guevara’sı, Fidel Castro’su, fakir ama rengarenk görüntülü halkı ve muhteşem ritimli müzikleriyle özdeşleştirdiğim bir ülke. Ayrıca Amerika’nın yıllarca uyguladığı ambargoya rağmen kendi yağı ile kavrulan büyük bir ada ülke…
Pasaporttan geçiyoruz. Otobüse binip otel saatine kadar panoramik şehir turu yapacağız. Öncelikle para işini halletmeliyiz. Küba’da para birimi biraz farklıymış öğrenmiş olduk. Kübalıların kullandığı CUP (Cuban Peso) ve turistlerin kullandığı CUC (Cuban Convertible Peso) olmak üzere iki para birimi var. CUC yerel halkın harcadığı -CUP- Küba Pesosu’ndan yaklaşık 25-30 kat daha değerli bir para birimi ve 1 Amerikan Dolarına eşit. Rehberimiz Mehmet AYDIN biz CUC kullanacağız, alışverişlerde siz CUC verirsiniz üstünü CUP olarak verirler dikkat edin sakın almayın aldanırsınız dedi. Bu para konvertibl değil. Yani başka bir para birimiyle değiş tokuşu yapılamıyor.
Beklerken etrafa bakınalım. Taksiler ile sarıların uyumu. Ve Meksika Sambrero’suyla bendeniz.
Küba-Havana -Jose Marti Havalimanı
Küba-Havana -Jose Marti Havalimanı
Biraz Küba ve Havana’yı tanıyalım: Küba’lı tabiriyle La Habana.
1492’de Kristof Kolomb’un keşfettiği ve İspanyol toprağı ilan edilen adanın ilk başkenti Santiago del Cuba. Yüzlerce yıl başkentlik yaptıktan sonra, yerini San Cristobal de la Habana’ya bırakmış, sonradan adı La Habana olarak kısaltılmış, Karayip Denizi, Meksika Körfezi ve Atlantik Okyanusunun kesiştiği yerde, 12 milyon nüfuslu sosyalist bir ada ülkesidir.
Havana 3 ana bölgeye ayrılıyor. Havana Vieja-Eski Havana, Centro Habana- Merkez Habana ve Vedado -yeni şehir diyebiliriz. İspanyolca konuşuyor ve çok güzel dans ediyorlar. Halk fakir, devlet ölmeyecek kadar yardım ediyor ama artık turistten para kazanmayı öğrenmişler. 🤣🤣
Biraz hikaye havasında vereyim; İstilacı İspanyollar iyice yerleşmeye başladıklarında hemen tütün işçisi olarak yerli halkı yani kızılderilileri çalıştırmışlar. Yapı olarak ufak tefek hayli zayıf olan kızılderililer bu ağır işte zorlanınca da Afrikadan köle getirmeye başlamışlar. Ama önce vahşice tüm yerli halkı bir tek kişi kalmayıncaya kadar kılıçtan geçirmişler 😱 evet tam bir soykırım. 🤬 Onların yerini Afrikalı köleler almış. Şimdiki Kübalı yerli halkın siyahi olanları Afrikalı kölelerin torunlarıymış. Daha açık renkliler bu kölelerin İspanyollarla olan evliliklerden beyaz tenliler ise İspanyol kökenlilermiş. Sanırım çok renkli oluşları bu nedenle yaşamlarına da yansımış. 😊 1900 ‘lü yılların sonunda Amerika-İspanya savaşında Amerika kazanınca; İspanyollar çekilmiş Paris Antlaşması ile Küba kısmen özerkleşmiş. Ama Amerika üs kurup iç ve dış ilişkilerde söz sahibi olunca da sömürme işini de haliyle Amerika üstlenmiş oluyor. Bir de Amerika destekli Batista başa geçince ülkede değişik bir yönetim biçimi oluşmuş rüşvet, yolsuzluk kumar, fuhuş almış başını yürümüş. Sonra da isyanları oynayan halk bilinen devrimi gerçekleştirmiş. Neyse kısaca özet geçeyim dedim kişisel düşüncelerimdir.
Otobüsle şehir turu yapıyoruz sonra tarihi yerleri yürüyerek gezeceğiz. Küba’da gezilecek dört tane tarihi önem taşıyan sömürge meydanı varmış. Plaza de la Cathedral- Plaza de Armas ve – Plaza de Vieja.
Şöför hemen yerel müzikler çalmaya başladı, ritimlerine hayran olmamak ne mümkün. Devrim meydanındayız rehberimiz şimdi fotoğraf çekin sonra devam edelim ertesi gün yine geliriz dedi.
Devrim meydanı-Plaza De La Revolucion:
1 Mayıs -Che Guevara -Fidel Castro ve devrim. Tek bir ülke ve insan var mıdır? ki bilmesin. İşte 1 Mayıs deyince milyonların koşup geldiği bu meydandayız. Upuzun bir anıt ile karşılaştık.
Küba-Havana-Devrim meydanı-Plaza De La Revolucion:*Jose Martin Anıtı*
Ben Fidel’in kendi heykelinin yapılmasına müsade etmediğini bildiğimden bu anıttaki heykeli merak ettim. Havana’da Museo de Revolucion’un dışında görülecek hiçbir yerde Fidel’in fotoğrafı da yoktur diye okumuştum.
Zaten Mehmet AYDIN rehberimiz anlatmaya başlarken karşıdaki binada Che’nin silüeti ben buradayım diyordu. Anıttaki heykel daha doğrusu anıtın kendisi Küba halk kahramanı Jose Martin’e ait. Altında müzesi varmış belki sonra gidilir. Karşımızda; İç İşleri bakanlığı olduğunu öğrendiğimiz binada Che’nin silüeti ve altında da *Hasta la victoria siempre* daima, zafere kadar yazıyordu. 😍
Devrim meydanında olup da Che’den bahsetmemek olmaz. Tam ismiyle Ernesto R. Guevara de la Serna, İspanyol ve İrlanda asıllı bir ailenin beş çocuğunun en büyüğü olarak 1928 yılında dünyaya gelmiş. Ailesi varlıklı olan Che’nin mesleği doktorluktu ve iki evliliğinden olan beş de çocuk babasıydı. Guevara’yı dünya Che diye tanımış olsa da bu isim değil halk arasında bir hitap şekliydi. Ama dostları Guevara’ya takılmak için kullandıkları bu seslenişi halkın benimsemesiyle Che bir isme dönüşmüştür.
Küba devriminde rol oynasa da aslen Arjantinlidir. 7 Şubat 1959’da kazanılan zafer sonrası özel kanunla *Doğuştan Küba vatandaşı* yapılmıştır. Tıptan mezun olduktan bir yıl sonra doktorluk için iş bulamayınca gittiği Guatemala’da bir çok politik olaylara karışmış, Kübalı devrimcilerle arkadaş olmuştur. 1953 yılında 26 Temmuz Devrimci hareketine katılmış. 1954 yılında Jacobo Arbenz, CIA tarafından devrildikten sonra Mexico City’e gitmek zorunda kalmıştır. Che 1955 yılında Meksika’da Fidel Castro ve arkadaşlarıyla tanışarak devrimciler safında yer alır(Bu arada bir baskında yakalanan ve 16 yıl ceza alan Fidel Castro, 21 ay hapis yattıktan sonra Batista’nın emriyle hapisten çıkmıştır). Che Bir süre sonra Grandma adlı yatla Meksikadan Küba’ya gider orada gerilla savaşçısı *Comandante* olur. Bu arada ilk eşinden ayrılır.
1958 yılına gelindiğinde Santa Clara’yı ele geçirirler ve Batista Küba’dan kaçar. 5 yıl 5 ay süren savaş sonrası *La Revolucion* devrim günüdür.
1959 yılında da hükümet kurulur. Che’ye üst düzey görevler verilir. Bu arada Che, Haziran 1959’da Küba Devriminin aktif bir üyesi olan ve 1958 sonlarından beri birlikte yaşadığı Aleida March ile evlenir.
1964 yılında Fidel’e bıraktığı mektubunda; Küba’daki işinin bittiğini, diğer mazlum durumdaki Latin Amerikalı vatandaşlara yardım etmek üzere ayrıldığını ve Küba vatandaşlığını da bıraktığını yazar ve Kongo’ya gider. Kongo’da gerilla operasyonlarına başlar. 1966 yılında saklandığı Prag’dan kısa bir süreliğine Küba’ya gelir ve yeni bir gerilla mücadelesine hazırlık yapacaktır ki, bu mücadele Bolivya için olacaktır. Amerika haber alır ve Bolivya Ordusunu eğitir. Che’yi yakalamak için de yoğun faaliyetler başlatmış hatta seferberlik ilan etmiştir.
Yeri tespit edilen Guevara, Bolivya’da yakalanıp apar topar yargısız infaz edilmiş. Çatışma esnasında ölmüş gibi göstermek için defalarca ateş edilmiş, basına fotoğraflar çektirilmiş ve daha sonra kimliği tespit edilmemesi için elleri kesilerek bilinmeyen bir yere gömülmüştür. 1997 yılında elleri olmayan iskeleti Bolivya’nın bir bölgesindeki uçak pistinde gömüldüğü öğreniliyor ve gömüldüğü bu yerden çıkarılıyor. Yapılan DNA tespitiyle teşhis edilip Küba’ya teslim ediliyor. 🇨🇺 Kader….
Ülkeyi 2006 yılına kadar Fidel Castro yönetti sonra 2008 yılında görevini kardeşi Raul Castro’ ya bıraktı. İyi bir hukukçu olan 1926 doğumlu Fidel Alejandro Castro Ruz iki sene önce 2016 yılında 90 yaşındayken hayatını kaybetti. Kimi devletlerce diktatör olarak anılsa, ABD tarafında ambargo uygulansa da ülkesini elli yıla yakın yönetmiştir.
Hemen sağındaki binada da (telekominikasyon binasıymış) en az Che kadar devrim için çalışmış, devrimin sessiz kahramanı Camilo Cienfuegos’un silüet vardı. Ondaki yazı da Vas Bien Fidel*Çok iyi gidiyorsun Fidel* yazıyor.
Küba-Havana- Telekominikasyon binası ve Camilo Cienfuegos’un silüeti
Devrimin hemen sonrasında Küba’nın üçüncü önemli kişisi olmuştur. Meydandaki bu silüetteki yazının sebebi şöyle; Fidel bir konuşması sırasında Camilo’ya dönerek; Nasıl iyi gidiyor muyum? diye sorar, Camillo da Fidel’e *Vas Bien Fidel* der. Ve bu söz halk tarafından slogan olarak kullanılmaya başlar.
Camilo’nun çok genç yaşta bindiği uçağın Havana’ya gelirken Okyanus üzerinde kaybolmasıyla hayatını kaybettiği biliniyor. Gerçi tüm aramalara rağmen ne uçak ne de içindekilerin cesedine rastlanmamıştır. Camillo’nun anısına tüm okullar her yıl 28 Ekim’de bayraklarını yarıya indirirmiş. 🇨🇺🇨🇺🇨🇺
Önümüzden hayli eski model göz alıcı renkli arabalar geçip durdu. Ay fotoğrafını çekseydik derken meydanın kenarında taksilerin durduğu yer varmış orada bir tane çekebildim. Herkes inip biniyor turist çok.
Bu şıkır şıkır ben buradayım diyen renklere bürünmüş Amerikan arabaları fotoğraftaki 1952 model Chevrolet Styleline 😍 babadan oğula miras geçerek bugünlere sağ çıkmışlar. Zaten bu yaşlı arabaların en yenisi devrim yılından olan 1959 model. Zira devrimden sonra araba almak bir hayalmiş ve elinizdeki araba ne olursa olsun kullanılabilir durumda olmalıymış o nedenle eski arabalar hala gıcır gıcır. 👍 Halk fakir demiştim ya işte herşey devletin olunca mal, mülk gibi miras kavramıda yokmuş. Tek bu arabalar devrim öncesi elinde olanlardan oğullara kalmış. Hal böyle olunca bizdeki gibi kavgalar da olmuyordur deyip gülüştük.. 🤣🤣 Maaşlar da çok azmış 20-30 $ vs.
Neyse otobüsle şehir turuna devamla gördüklerim…
Aşağıda görülen çeşme (Hintli yerli demektir, Hintli Kız çeşmesi) diye anılır. Halk arasında Ana tanrıca Kibele’nin heykelidir. 1837’de Villanueva Kontu için Guiseppe Gaginni tarafından Carrara mermerinden yapılmış. Dört bir yanında ağzından su akan yunuslar var. Heykelin sol elinde Küba meyvelerinin temsili bereketi, sağ elinde de şehrin armasını taşıyan oval bir kalkan var. İnip yakından çekebilseydik güzelmiş.
Bu heykel aynı zamanda birçok şairlere ilham kaynağı olmuş bir sürü hikayeler yazılmış.Bir efsaneye göre de; çeşmenin açılmasından bir gece önce, şehirde bir fırtına kopmuş birkaç ağacı ve bazı evleri yıktığı haldeheykelin açılış için üstüne kaplanan örtüyü milim kıpırdatmamış.
Burası, içinde bulunduğu hareketli mahallenin sakinleri için gelip mutlaka oturulması gereken bir park olmuş.Burada oturur sohbet eder, hikaye yazarlar, aşık olurlar, kısacası heykeli yaşam kaynağı kabul etmişler. Ne güzel. 😍😍😍
Küba-Havana-Fuente de la India Çeşmesi.
Şehir turumuz otobüsle devam ediyor. 🤩
Küba-Havana -Paseo De Marti caddesi
Arabanın yan aynasındaki görüntü de harikaymış. 😍
Küba-Havana -Paseo De Marti caddesi
Küba-Havana -Paseo De Marti caddesi
Küba-Havana -Paseo De Marti caddesi
Köşeyi döndük ve muhteşem bir yapı üstelik hiç de yabancı değil. Evet benziyor ama beyaz saray değil. 😃 Meşhur Capitol den geçiyoruz. Fakat restorasyon nedeniyle gezemeyeceğiz.
Küba-Havana- Capitol binası-Paseo de Marti caddesi
Prado Caddesi üzerinde, Eski Havana ve Merkez Havana sınırında bulunan bu büyük bina Washington D.C’deki Amerikan Capitol binasından kopyadır ve Küba Devlet Başkanı Gerardo Machado tarafından Amerika’ya şirin gözükmek için yapıldığı söylenir. Çok eskiden bataklıkmış kurutulup inşa edilmiş.
Beyaz kubbe 62 metre yüksekliğinde ve içinde devleti temsil eden 17 metre Jüpiter’in heykeli varmış.Bu, Latin Amerika’nın en yüksek ve dünyanın en büyük üçüncü iç mekan heykeliymiş. En mühimi de giriş salonunun merkezinde 24 karatlık bir elmas varmış yabancı bir sitede okumuştum…
Küba-Havana- Capitol binası
Capitolio, şehir içinde kendinizi yönlendirmek için önemli bir dönüm noktasıdır. Mehmet AYDIN Rehberimiz; Bina doğuya bakar ve önündeki her şey Eski Havana’dır. Merkez Havana mahallesi binanın batısında (arkasında) başlar. Biz yürüyerek Eski Havanayı gezeceğiz şimdi geçtiğimiz yerler Vedado bölgesi daha modern ve iş merkezlerinin olduğu yerler.
Capitolio’nun hemen yanında Havana’daki en güzel binalardan biri olan ve ulusal balenin sahne aldığı Gran Teatro de La Habana yer alıyor.
Küba-Havana*Grand Teatro de La Habana*
Küba-Havana*Grand Teatro de La Habana* Paseo De Marti caddesi
Birçoğu hala harap durumda olan evler ama içinde yaşayanlar var demiştim ya; Havana, 56 yıldır yani devrim gününden beri binalara tek bir çivi dahi çakılmamış gibi. Çünkü evler devlete aitmiş ve restorasyon lazımsa talepler sıraya giriyor dolayısıyla gecikiyormuş. Kısaca kira derdi yok. İnsanlar, bence tabii sadece boya yapabiliyorlar gibi. 🤷♀️
Ne kadar renkli boyanmış olsalar da çoğu bizdeki tarihi yapılar gibi yıkık dökük tam bir virane, ama inanın içinde yaşayan aileler vardı. Aklıma bizim eski Dolapdere geldi, oğlum Dr.Oğuz Derya’yı sağlık merkezinde çalışırken ziyaretine gitmiş gördüğüm manzaraya inanamamıştım. Gerçi şimdi çok modern olarak yeniden yapılandırılmış. İşte iki güzel örnek size, yanındaki yıkık yer de görülüyor.
Çamaşır asılı balkonları fotoğraflamayı oldum olası sevmişimdir. Rengarenk görüntüleri cezbediyor olabilir. 🤷♀️
Havana turu devam.
Küba-Havana
Küba-Havana
Küba-Havana
Uzunca bir tünele (denizin altından gidiyoruz) girip çıktığımızda karşımıza bir kale çıkıyor, Castillo del Morro.
İtalyan mühendis Juan Bautista Antonelli tarafından tasarlanan kale, 16. yüzyılın sonlarında çevreden çıkarılan kayalarla köleler tarafından San Cristobal de la Habana kentini savunmak için inşa edilmiş. Ancak, Küba valileri ve Mühendis Antonelli arasındaki anlaşmazlıklar, sorunlar nedeniyle kalenin inşası tam 30 yıl sürmüş.
Tastillo de los Tres Reyes del Morro; Havana’nın sembollerinden biridir ve hem turistler hem de yerli halk tarafından en çok ziyaret edilen yerlerden biri olarak birçok filmde de yer almış. Kastilya’nın ilginç bir tarihi özelliği de hapishaneleri. Arka duvarlarındaki mevcut deliklerden mahkumları köpekbalıklarına atarlarmış. 😤😤
Akşamları top atışları çok renkliymiş biz yaşamadık. Eskiden halkı eve dönün dercesine kaleye çağırmak için top atışı yapılırmış. Bu gelenek hala devam ediyormuş.
Yine pembe bir Chewrolet gördüm 💃💃💃
Morro kalesinin içinde çeşitli sergiler varmış.
Ve ayrıca Tarih müzesi olarak gezilebilirdi tabii ama hava o kadar bunaltıcı ki, karşı sahilde görülen meşhur Malekon Bulvarının ve çevre manzaranın güzelliğini bile bizi cezbetmedi.
Yolumuz yine bir bulvardan geçer Puerto Caddesi ve Plaza de Armas’taki Parque Cespedes’in sahil tarafıymış. Burada da harika bir sürprizle başbaşayız. Küba devlet adamlarının isteği üzerine heykeltraş Metin Yurdanur tarafından 2011 yılında yapılan ve altında “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ve “Fundador de la Republica de Turquia” yani “Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu” yazıyor. Ata’mızın büstü karşımızda. Küba’da Ulu Önderimiz ATATÜRK‘ten başka hiçbir yabancı devlet adamının büstü yokmuş. ❤️❤️🇹🇷🇨🇺❤️❤️❤️ Onur duydum.
Deniz kıyısında yani eski Havana’dayız burası da Plaza de Armas’ın sahil tarafı etrafta askeri araçlar, askerler ve bir kale daha var.
Castillo de la Real Fuerza; Amerika’daki en eski Avrupa savunma yapılarından biri ve Karayipler’deki İspanyol egemenliği döneminde korsan saldırılarına karşı savunma amacıyla Fransız uzmanlar tarafından 1555 yılında yıkılan bir kalenin yerine inşa edilmiş.
Küba-Havana-Castillo de la Real Fuerza’da ben.
Burada da bir efsane hikaye yakaladım. 😍 Dona İnes de Bobadilla efsanesi; Batı kulesinde La Giraldilla adıyla bilinen bronz bir rüzgar gülü varmış. Efsane Espera kulesi olarak da bilinen bu kulede geçer… O dönem Küba Valisi olan, aynı zamanda İspanyol fatih Hernando de Soto’nun eşi; kocasının Floridayı ele geçirmek için çıktığı seferden dönüşünü beklerken rutin olarak hergün bu kuleye çıkar saatlerce kocasının dönüşünü beklermiş. Ama çok uzun süren bu fetihten Vali asla dönememiş ve evet fetih sırasında ölmüş. 🤭😇
Askeri mimarinin de en güzel örneklerinden biriymiş. Kale, kentin kalan kalıntıları ve tarihi merkez ile birlikte UNESCO tarafından bir Dünya Mirası Alanı ilan edilmiş. Tarih müzesi olarak geziliyorsa da biz es geçtik. Çünküü Eski Havana, Havana Vieja’yı gezeceğiz insanı kıpır, kıpır oynatan müzikler eşliğinde hem de… 💃💃💃💃
Küba-Havana Castillo de la Real Fuerza
Sola döndük rehberimiz eşliğinde gidiyoruz. Soldan devamla San Ignacio sokaktan geçiyoruz. Yolda gördüklerim; henüz yerli halk yok.
Küba-Havana San Ignacio sokak
Küba-Havana San Ignacio sokak
Ay paylaşmazsam ölürüm. Arada erkekleri zorla öpmek için koşturan kadınlar vardı inanılmaz üzüntü verici. ☹️ Yine Amerika’nın sömürgesi döneminde zengin iş adamlarının meşhurların gözde mekanıydı Havana. Bugünkü sonuç kaçınılmazdı yani.
Barların dışı kırık dökük olsa da içleri çok güzel.
Nihayet Catedral meydana geldik. Sağdaki sokakta Empedrado sokağı Ernest Hemingway‘in romanlarını yazdığı ve yine romanlarında bahsederek meşhur ettiği Ünlü bar La Bodeguita Del Medio var Mojito‘larıyla ünlü.. Mojito geleneksel bir Küba içeceğidir. Geleneksel olarak, bir mojito beş malzemeden oluşan bir kokteyldir: beyaz rom, şeker, limon suyu, soda suyu ve nane. Nane ile aslında limonun yeşili diyebileceğimiz Lime ile yapılanı makbulmüş ve tatlarının birleşimi romla birlikte mojito’yu popüler bir yaz içeceği haline getirmiş. Fiyatlar da ünlüymüş 😜 Mojito 5 CUC. Serbest zamanda gitmek üzere not aldık. 🍹🍹🍹
Küba-Havana-Empedrado sokağı-La Bodeguita Del Medio
Sanırım Katedralin yanındayız ve meydanına yaklaştık. 😇
Küba-Havana katedral
Ooo Meltem-Serdar çifti selfiden önce bana yakalanmışlar. 😍😍 Selam olsun. Bu güzel kemerli yapı da vakti zamanında Saraymış. Aguas Claras Markizleri sarayı. Devrimden önce bu anıtsal yapı Banco Industrial’in merkeziymiş. Evet şimdi El Patio isminde bir restoran olarak hizmet ediyor. Yine 1700 lü yıllarda yapılmış.
Küba-Havana-Aguas Claras Markizleri sarayı- Restoran El Patio
1.-Meydan-Plaza De La Cathedral;
Eski Habananın dört önemli sömürge meydanından en merkezi ve tanınmış olanıdır. Bu meydan otantik bir Küba Barok müzesiymiş, çünkü San Cristobal Catedral dahil olmak üzere tüm binaları 17. yy sonları -18. yüzyıldan kalmaymış.. Bir hayli ilerde göreceğimiz su kanalına kadar (16.yüzyılın sonunda) burası hep bataklıkmış bu yüzden şu anda La Cienaga olarak da adlandırılıyor. Şehre su sağlayan açık bir kanal olan Zanja Real’e ulaşana kadar, alan kurutulmuş ve sonra katedral yapılmış.
Catedral De San Cristobal;
Hayli görkemli değil mi? Ama bir yapım hikayesi var tabii. Tamam benim kadraj yanıltabilir ama Katedralin kuleleri dahil çoğu yeri asimetrik 😃
Tamam anlatıyorum; Bir Cizvit papazı-sömürge döneminde burada bir kilise ve papaz okulu açmak ister, inşaata başlar ama ömrü vefa etmez ölür. Kilisenin yapımına kardeşleri devam ederse de onlar da bitiremez. İstilacı İspanyollar (bu arada İspanyolları çok severim❤️) Cizvitleri kolonilerinden kovunca Kiliseyi tamamlamak dönemin valisine kalır. Daha sonra katedral olarak tamamlanır. Katedral olana kadar türlü elden yapılan eklemeler yüzünden de çan kulelerinin farklı olduğu söylenirmiş. Yani benim kadraj (geniş açı lens nedeniyle) fazla eğik değilmiş. 😀💃💃
Küba-Havana-Plaza De La Catedral- Catedral De San Cristobal
İtalyan mimar Francesco Borromini tarafından tasarlanan barok bir yapı olan katedral denizden çıkarılan mercan kayalarıyla yapılmış dünyada eşi yok deniyor. Havana Başpiskoposunun merkez katedrali meşhur Papa da ziyarete gelecekmiş. 🤔 Bir dönem ateist olan halkı biran önce Hıristiyanlaştırmak için olsa gerek. 🤷♀️
Kristof Kolomb’un kalıntıları 1898 yılına kadar bu tapınakta iken aynı yıl İspanya’ya Seville’e taşımışlar. Çanların müziği çok güzelmiş hatta Küba’lı bir yazar *taştan müzik seti * diye tanımlanmış, ama çalışına hiç denk gelmedik.
Sağda sergi olan yapı da bir zamanlar saraymış. Palacio del Conde de Lombillo Palace şöyle bakalım.
Küba-Havana- Plaza de La catedral de -Palacio del Conde de Lombillo Palace
Saray 1741 yılında inşa edilmiş. Havana’lı Pedroso ailesine aitti ancak adını 19. yüzyılda Pedroso ailesinin soyundan evlenen Lombillo Kontundan almış. Bir dönem postane olarak işlev görmüş.2000 yılından bu yana büro imiş.
El Patio restoranın önünde bu ablaları gördüm ama ikaz üzerine çaktırmadan fotoğraflamak zorunda kaldım. Verdiğin 1 Cuc’u beğenmiyor peşinizden geliyorlarmış. Gerçi bunlar yerlerinden kalkacak gibi durmuyorlar hem önlerindeki materyallere bakınca sanki falcı gibiydiler. 🤷♀️ 😊
Küba-Havana- Plaza de La catedral -Palacio del Conde de Lombillo Palace önü
Hemen yan sokağında Grafik sanatını öğreten atölye varsa da bence görüntü güzeldi.
Küba-Havana- Plaza de La catedral
San Ignacio sokaktan devam ediyoruz.
Küba-Havana-San Ignacio sokağı
Bir sokak sonra sola Obispo caddesine döndük, calle-cadde diyor ama bence dar bir sokak, yine de çok hareketli, bar ve sanat galerinden geçilmiyor. Bu sembolik cadde diyelim hayli de eski 16.yy da bile varmış.. Çılgın müzik eşliğinde gezeceğiz demiştim ya işte tam yerine geldik, Bolerolar, Chachalar, Salsalar, Kübalı çocuklar 1.5 yaşından itibaren salsa yapmayı öğreniyorlarmış.💃💃💃💃
Mercaredes sokakla birleştiği yerde meşhur Ambos Mundos otel karşımıza çıktı.
Küba-Havana-Hotel Ambos Mundos
Balkondaki selfici süper 😃
Önemi yine Hemingway’in zamanında ”Çanlar kimin için çalıyor” romanını yazarken 511 no’lu odada kalmasıymış. Büyük yazar dünyada gezmediği ülke kalmamış; iki dünya savaşı, İspanya iç savaşı yaşamış, Afrika’da seneler geçirmiş derken Hemingway yaşamının neredeyse 22 yılını Küba’da geçirmiş. Hal böyle olunca kuşkusuz Küba’da bıraktığı izler de fazla olacaktı. Otelin terasına çıkıp etrafa bakılabilirmiş.
Obispo Caddesinden devamla..
2. Meydan-Plaza de Armas;
Ve parkta tahta bacaklı göstericilerle karşılaşma. En son çocukluğumda görmüştüm. Benim koca Canon’u görünce para diye peşime düştü hayli de takip etti hemen uzaklaştım. 😀😀😀 Onlardan kaçayım derken yerdeki parkelerin taş değil ahşap olduğunu fark edememişim. ☹️
Efendim zamanın İspanyol sömürge valisi atların nal seslerinden rahatsız olunca böyle bir yöntem bulmuş, yerleri daha az ses çıkmasına sebep olan ahşap parke döşetmiş. Ne yalan söyleyeyim ben arnavut kaldırım sanmıştım. 🤷♀️
Bu kare Önder’den iPhone ile…❤️❤️❤️ Arkadaki güzel sütunlu bina şimdilerde şehir müzesi -Museo de la Ciudad olarak kullanılan Palacio de los Capitanes- Valinin sarayı olarak çevirebiliriz.
Hep beraber müziğin ritmine uyarak yürüdük. Plaza de Armas; yazmıştım Küba’da dört sömürge meydanı vardı, işte bu da onlardan biri hatta en eskisi 1520 lerde yapılmış. 1770 lerde sömürgecilik döneminde Plaza de Iglesia olarak bilinirken; askeri geçitlerin yapıldığı tören yeriymiş ve 20. yüzyılın ortalarına kadar siyasi ve idari rolünü devam ettirmiş. Yapılışı dört yüzyıla dayanan eski binalarla çevrilidir. Şimdiki adı Plaza de Armas – aslında “Parade Ground” tören alanı, ana idari merkez anlamındaymış. Şimdi bir de herkesin yavaş dahi olsa İnternet kullandığı park. 💃💃💃
Yolumuzun üstünde bir cami görünce sevinmiştik ama bizim değil Araplarınmış. Abdallah camii -Mezquita Abdallah. İspanyol tasarımı cami. Eski bir Lübnan, Suriye ve Filistin kolonisi tarafından kurulmuş. Tamiri vs ile 2015 de açılmış. Az bir müslüman azınlık varmış.
Küba -Havana-Mezquita Abdallah.
Tabelasında; Inaugurada el 17.06.2015, correspondiente al 1er dia del mes de Ramadan 1436 H. **Ramazan 1436 H. ayının 1. gününe denk gelen 17 Haziran 2015 tarihinde açıldı** yazıyordu.
Sağa döndük cadde- Calle de Oficios oldu😊 yolda gördüklerim. Bu yaşlı kadın kedisini süslemiş çocuk arabasında birbirlerine bakıyorlardı. Kendi ayrı süslü öyle oturuyor çok sevimli ama direkt fotoğrafını çekmeye utandım. 😇 Hoş dilencilik yok zaten.
Küba -Havana -Calle Oficios
Küba-Havana
Küba- Havana sokakları
Hemen solumuzda çok güzel bir yapı vardı saray mı?, otel mi?, yanında dikilitaş gibi süslü bir sütun, önünde orijinal bronz heykellerle dikkati çekiyor ama ne?
KÜBA- Lonja del Comercio de La-Habana.
KÜBA- Havana-Plaza de San Francisco de Asís-Lonja del Comercio de La-Habana.
1909 yılında yapılmış ticaret merkeziymiş. 😁 Lonja del Comercio de La-Habana. Fransız heykeltraş Etienne’nin bronzdan yaptığı bu heykel; Fransa ile Küba arasındaki dostluğun belirtisi, hediyesi olarak 25 Mayıs 2012 tarihinde zamanın Fransız Büyükelçisi tarafından Havana şehrine bağışlanmış. Ve bu meydan da Plaza de San Francisco de Asis.
3.Meydan-Plaza de San Francisco de Asis;
Yine bir sömürge meydanı. Onaltıncı yüzyılda, İspanyol ticaret kalyonlarının İspanya’ya geçerken demirlediği limanın hemen yanı. 15. yüzyılın başlarında meydanda bir pazar kurulmuş ve sonra 1608’de bir kilise inşa edilmiş.Ancak rahipler gürültüden şikayet edince, pazar Plaza de Vieja’ya taşınmış.
Yapı ise; 1730 yılında inşa edilen İglesia y Convento de San Francisco de Asís kilisesi ve manastırı.
KÜBA- Havana-İglesia y Convento de San Francisco de Asís
Sağda yine güzel bir yapı.
KÜBA- Havana-Plaza de San Francisco de Asís
Kiliseyi solumuza alıp yürüdük sağdaki ilk sokak Teniente Rey’e döndük. Biraz gittik karşımıza Arnavut kaldırımlı sokağın ortasında ince uzun demir parmaklıkla çevrili bir çukur çıktı. Rehberimiz anlatacağım demese yürüyüp gidecektim. Sonra duvardaki açıklayıcı tabelayı görünce güzel yurdumdan aşina olduğum çukuru çekeceğime rehberimiz Mehmet Aydın’ı dinlerken tabela önü görüntüsündeki bizim gençleri çekeyim dedim. ☺️
Küba-Havana’dayız diyor gençler. Muhittin Yörük, rehberimiz Mehmet Aydın, Levent Kuruoğlu, Muhammet Karadeniz, Rıza Erol.
Zanja Real, 1565-1592: Havana’nın Kraliyet su kanalı. Tabelada yazılanların kısa özeti: Havana’nın kraliyet su kemeri olarak 1545’te inşa edilen ve o dönemde kentin en zengin kişisi Juan de Rojo ve Vali Juanes Davila’nın himayesi ile tanıtılan ilk su kemeri.
13. yüzyılda ve özellikle 19. yüzyılda, kraliyet kemeri, şeker ticareti ile zenginleştirilmiş kozmopolit bir şehire su sağlamak için yetersizdi. Bu, 1831-1835 yılları arasında inşa edilen Ferdinand VII’nin ve daha sonra 1859-1897 yılları arasında inşa edilen kanal de vento’nun iki yeni su kemeri inşası için zorlandı ve sonunda tasarımcı ve yapımcı
Mühendis Francisco de Albear ve Lara bu son 11 km’lik eseri yaptı. Yapımcının onuruna Albear adı verildi. 1878 de Paris’in Evrensel sergisinde, Masterpiece Mühendislik altın madalyasını almış. Ve kemer şu anda Küba’da mevcut 7 mühendislik harikasından biri sayılıyormuş. Yani fazlaca önemli bir çukurmuş. 🤷♀️🤷♀️ Daha sonra Albear’ın mermer heykelini görecekmişiz. Zaten köşebaşı bir yerdeydik hop yeni bir meydandayız. Evet sömürge meydanlarından Plaza de Vieja’dayız. Panoramik görüntü denedik iPhone ile fena olmadı gibi. 😃
4. Meydan-Plaza de Vieja;
Küba-Havana-Plaza de Vieja
Plaza Vieja; 1559’da yapılmış Plaza Nueva olarak adlandırılmış ve genelde zenginlerin yerleşim yeri. Birçok kez yıkılmış, yapılmış. Meydanda boğa güreşi, festivaller ve infaz gibi pek çok etkinlik düzenlenmiş.Aynı zamanda pazaryeri olarak da kullanılmış hatta 1950’lerde, bir yeraltı otoparkı inşa etmek için meydan kazılmış. Eski terkedilmiş 18. yüzyıldan kalma evler, binalar özgün ve zarif görünümlerine yeniden kavuşturulmuş. Çok güzel farklı ev stilleri var, mesela meydanın ortasında, 1796 yılında yapılan çeşme sonradan birebir aynısı olarak yapılmış. Binaların bakımlı oluşundan anlaşıldığı gibi neredeyse tamamı aslına uygun olarak yeniden yapılmış. Kafelerle, ünlü marka satış yerleri ile meydan hareketlenmiş. Sol köşedeki sarı bina çok güzeldi. Camara Oscura imiş.
Küba-Havana-Plaza de Vieja Camara Oscura
Camara Oscura “fotoğraf makinasının atası” diyebilirim. İğne deliği kadar bir yerden geçen ışığın karanlık ortamda, aynaların, içerdeki içbükey alana düşürdüğü Havana’nın 360 derecelik görüntüsünü veriyormuş. Biz çıkmadık.
Hemen yanındaki mavi bina Fototeca de Cuba.
Küba-Havana-Plaza de Vieja, Fototeca de Cuba
Fototeca de Cuba, Ulusal Plastik Sanatlar Konseyi ve Kültür Bakanlığı ile iş birliği içinde, her kasım ayında Kasım Foto etkinliğini Küba’da düzenliyor. Küba ve dünya sanatında fotoğrafın varlığını, tarihini ve evrimini kutlamak amacıyla 2006 yılında ortaya çıkan bir inisiyatif. Meydandan görüntüler, tüm meydan içine bakan binalar restore edilmiş. Unesco destekli.
Küba-Havana-Plaza de Vieja
Tertemiz ve sakin rengarenk binalarıyla çok hoş bir görüntüsü var. Bu güzel harika balkonlar hep burjuvaların yapılan etkinlikleri seyretmesi için ve sahiplerinin durumunu belirtecek şekilde süslü ferforjeler yapılmış. En soldaki civciv sarı meşhur La Taberna Muralla, biz başka bir daha hareketli tavernaya gidecekmişiz bakalım. 💃💃💃
Küba-Havana-Plaza de Vieja
Camara Oscura’dan dümdüz plazayı geçtik çeşmeyi falan tavaf etmedik yani transit bir geçiş söz konusu. 🤷♀️
Köşe başında durunca soldaki sokaktan devam ettik Brazil (Teniente sokak) sağdaki sokak San İgnaccio idi.
Küba-Havana-Plaza de Vieja
Ve çok az gittik, düz gittik öyle harika müzikli bir yere denk geldik kiii anlatılmaz. Yok üstteki bu sarı yer 106 bizim taverna bir sonra 104 numara. 😀 Sola doğru..
Küba-Havana-Plaza de Vieja -Calle de san İgnaccio sokak
Küba-Havana-Plaza de Vieja -Calle de san İgnaccio sokak
Evet 104 numaralı kapı La Taverna Del Son. Süper hareketli çocuklar zaten Küba müzikleri belli yani kıpır, kıpır. Elinde Maracas (hani içi boncuk dolu labutlar var ya salladıkça ritim tutarsınız işte onlardan) siyahi solist hiç durmuyor bazen uzun metal bir boru yine çivi gibi metal bir çubukla sürtüp ritim yapıyor.. Evet La Taverna del Son’dayız. Rehberimizin meth ettiği kadar var. En görünür fotoğraflar bunlardı. Videosu var bir ara ekleyeceğim. Ünlü Guantanamera şarkısını hep birlikte söyledik.💃💃💃
Küba-Havana-La taverna del Son -Calle de Brazil (Teniente sokak 104 numara)
Yine bir hikaye yakaladım size; “Guantanamera” sözleri ile romantik bir şiirdi. Zamanla şiir kime yazıldıysa aşk ilişkisi özelliğini yitirir. Daha doğrusu şiddet gördükten sonra erkeğini terk eden, muhtemelen aldatan bir kadının dramatik öyküsüne dönüşür…
“Guajira Guantanamera” diye nakaratı ile ağızlara pelesenk olan bu şarkıda
“guajira” İspanyolca işçi demek ve Guantanamera kadın olarak algılanmıştır.
Amerika Küba’da Guantanamo’da askeri bir üs kurar. Ve özgürlükçü akvist gençler savaş karşıtı gösterilerde, sendika grevleri, Amerikanın göç sistemine itiraz yürüyüşleri ve göçmenler için medeni haklar isteme gösterilerinde çokça kullanırlar.
Jose Martin’nin ” versos sencillos ” adlı eserinden 1929 yılında Joseito Fernantes tarafından bestelenmiş olan bir küba yurt şarkısı diye bilinir.
Joseito yıllarca yaptığı günlük radyo programında, doğaçlama yaptığı haberlerini Guantanamera’nın müziği ile seslendirmiş ve şarkının popülaritesi de hayli artmış.
1950’lerin sonunda, Kübalı bir müzisyen Amerikada bir partide Jose Martin’in şiirinin bazı dizelerini yine Guantanamera müziği ile birleştirmiş. Bu şeklini beğenen Amerikalı folk müzik sanatçısı Pete Seeger repertuarına eklemiş ve 1963 senesinde New York’ ta Küba Devrimi dayanışma gecesindeki konserde söylemiş. Neticede hala herkesçe bilinen dünyaca ünlü bir şarkı olmuş. Yazıları okurken bir yandan da şarkıyı dinlemenizi hatta benim yazımı okuduktan sonra müziğin videosunu da izlemenizi öneririm. ❤️💞❤️ Guantanamera
Küba-Havana-La taverna del Son
Mojitolarımızı içtik bolca dans ettik. Otele giriş saatine kadar serbest zaman vardı biraz grupla birlikte biraz da kendimiz sokakları arşınladık. Önce geçtiğimiz güzel binalara bakalım. Hepsi bugünlere gelebilmiş birer tarihsel anıt bence.
Küba-Havana’dan bir sokak
Küba-Havana
Sokakta yemek olayı uzakdoğuda bilinen birşeydi ama Küba da aynı şekilde evlerde yemek pek yapılmıyormuş.
Küba-Havana
Bu güzel çocuğun surat ifadesindeki güzelliğe bakarmısınız kıyamam.😍 Torunumu özlediiim. 🤗🤗
Küba-Havana
Sokaklarda kaybolduk desem yeridir. Sanırım Obispo sokakta grupla buluştuk. Grafitiden çok mural yapılmış harika duvarlar gördük.
Küba-Havana
Ne tesadüf ki bu hanım da bir kedi besliyordu. 😍
Bu da Altın makas berberi 😁
Bundan sonra sokakları karıştırdım artık öyle ki, mekan fotoğraflamaya vermişim kendimi. 🤷♀️
Siz de benimle gezin en iyisi hem okumadan izlersiniz kolayca 🤓 Görüntüler muazzam zira.
Bunlara bisiklet taksi diyeyim çokça rastladık derken durağına da denk geldik.
Alt fotoğrafta evin duvarında ok işareti ile gider dediği sokak Amargura zaten duvarda da yazıyormuş. 🙈
Kısaca Old Havanayı arşınlıyoruz. Kübalı ressamların atölyeleri vardı, iki tane çocuk odası için pano aldık ve çerçeveyi Aydın’da yaptırdık.
Küba-Havana
Küba denince akla ilk gelen eski model rengarenk arabalardır. İşte meraklısına panoları.
Küba-Havana
Sokaklarda gezerken insanlar oldukça rahat. Ne güzel memleket! Gezerken göreceksiniz, kim ne yapıyor, açık mı giymiş, şortu minicik mi karışan olmadığı gibi bizlerden başka dönüp bakan da ya da benim gibi fotoğraflayanı da yoktu (kendim için değil vallahi size bilgi olsun diye çektim denir ya işte öyle bir fotoğraf). 😇 Kısaca mahalle baskısından bahsedilemez.😀😀😀
Küba- Havana sokakları
Küba- Havana sokakları
Kapı aralıklarını bile kaçırmadım. Sanırım Fidel ile Camilo posteri. Hazine var buralarda elbette fotoğraf adına ve bilgi, görgü adına. 💃💃💃
Küba- Havana sokakları
Küba- Havana sokakları
Böyle özel ve tarihi pencereleri de çok sever hiç kaçırmam. 😇 Brazil caddenin köşesi kapıda ayakkabı atölyesi yazıyordu.
Küba- Havana sokakları- Brazil calle
Hayat gailesi içinde koşuştururken çiçeği unutmamak ne güzel.💞💞
Küba- Havana sokakları
Güleryüzlü yerel halk fotoğraf çekimine hiç ses çıkarmıyor.
Küba- Havana sokaklar
Kırmızıların uyumu. ❤️❤️ Dedim de aklıma geldi, hala aklıma geldikçe çok üzülürüm. Yemek yediğimiz bir restoranda çat pat türkçe bilen garson kız bana işaretle ruj var mı? diye sordu. Özel günlerin haricinde sürme alışkanlığım hiç olmadığından yanımda da taşımamıştım ve yok dedim. Diğer garson kız kıpkırmızı ruj sürmüştü sana da biz alalım dedim satılmıyor dedi. Bir yerde okumuştum giderken yanınızda sabun götürün diye yazıyordu, keşke dedim ruj deseydi de yanımda götürseydim bu kızcağızı sevindirseydim. Sohbet sırasında bir Türk gencin peşinde olduğunu Türkiye’ye gidelim bir müddet birlikte deneme yapalım anlaşabilirsek sonra evleniriz demiş. Tabii kızı yanlış olduğu yönünde ikna etmeye çalıştık ama buradan kurtulma hayali hayli yüksekti.😟😟
Küba- Havana sokakları
Gençler ve yaşlılar 😃
Küba- Havana sokakları
Kapı önü sohbetlerine doyum olmaz. ☺️
Küba- Havana sokakları
Teniente rey ve Amargura- 460 No’lu Cuba sokağından geçtik burada Museo Historico de las Ciencias Medicas Ulusal Tıp Bilimleri Tarihi *Carlos J. Finlay* adı verilmiş müze var. Kapalıydı gezemedik.
Küba- Havana Teniente rey ve Amargura- 460 No’lu Cuba sokağı
Yolları aşındırmadan yürüdük karşımıza meşhur 200 yıllık bir geçmişi olan ve fakat yine Hemingway’in daiquiri içip meşhur ettiği diğer bar-Floridita bar çıktı.
Küba- Havana
Bu arada; Kübalıların polisle araları pek iyi değilmiş. Ama yine de yardımsevermişler.
Otele dönmek için buluştuğumuz meydan Central parka bakan bir anıt alanı. Hani Küba’ya su getiren ve hala çalışan kemerin; yolda sadece demir parmaklıkla çevrili çukur vardı ya işte o kanalın mühendisi Francisco de Albear y Lara’nın anıtı. Karşısındaki otel de Gran Hotel Manzana Kempinski La Habana.
Küba- Havana,Gran Hotel Manzana Kempinski La Habana.
1895 yılında Küba’lı sanatçı Jose Vilalta de Saavedra tarafından yontulmuş Francisco de Albear y Lara’nın gerçek boyutundaki Carrara mermer heykeli, askeri mühendis olduğu için üniforma giydiğini ve sürekli çalışan biri olduğu için de bir deftere yazar şekilde gösterilmiş. Anıtın dibinde duran kadın heykeli de Küba’yı temsil ediyormuş.. Anıtın çevresini üç küçük çeşme çevreliyor.
Kaidedeki yazıtta; “Havana kenti bu anıtı ünlü oğlu D. Francisco de Albear ve Lara’ya kurdu” yazıyor.
Küba -Havana-Francisco de Albear y Lara’ anıtı
Bu bekleyişte bir de Central parka bakayım dedim. Türk bayraklı tişört giymiş amcam da çok güzel.
Küba -Havana
Central parkın arkasında ya da yanında Capitol görünüyor bir diğer kenarı da Jose Marti bulvarı.
Küba -Havana Central park
Küba -Havana Jose Marti bulvarı
Tekrar Albear anıtına geldim. Otele gitmek için otobüsümüze bindik siz ne durumdasınız bilmiyorum ama biz yorulmuşuz. Miramar’daki Havana Be Live Copacabana Oteldeki şarkıcı kızımızla veda edeyim. Küba’daki ilk günümüz böyle geçti memnun kaldık.
Dilerim sizleri de keyifle gezdirebilmişimdir. Daha 3 gün buralardayız Küba’nın başka güzelliklerinde görüşmek üzere hoşçakalın, sevgiyle kalın. 😍😍😍😍
Bugün güzel bir Mexico City sabahındayız. Cancun’a uçmak için hayli zamanımız var. Uçak saatimiz 19:57 kahvaltı sonrası biz de şehir turu yaptık ve Meksikalıların sokak yaşamlarını az da olsa gözlemlemiş olduk. Önce otelin arka tarafını dolaştık, sonra Özel Meksiko acı sos için pazarı dolaştık. Gerçekten çok renkli ve sıcak kanlı insanlar. Birlikte gezelim haydi.
Mexico City-Tabacalera bölgesi
Satış mağazasının grafitisi çok güzeldi.
Mexico City’den sokak manzarası.
Meyve suyu sıkıp satan bir baba ve çocukları. Hijyen mi? 🤦♀️ hak getire.
Mexico City’den sokak manzarası.
Ara sokaklardan manzara.
Mexico City’den sokak manzarası.
Mexico City’den sokak manzarası.
Meksika’da günün her saatinde yemek yiyecek bir yer bulunur. İşte burası gerçi öğle yemeği saatine daha çok var ama müşteriye hazırlık çoktan başlamış. En meşhur yemekleri veya bizim tabirimizle dürümleri Tortilla. Etler hazır araya konan sebze veya salata hazır. Bizim lavaş gibi düşünebilirsiniz içine bol baharat ve acı da kullanıyorlar. Tortilla dürümün mısırlı çıtır olanının adı da Taco. 😋 Ben Taco’yu otelin kahvaltısında yedim bayıldım.
Mexico City’de sokak restoran manzaraları
Mexico City’de sokak pazarı
Kaset ve film ya da bilgisayar oyunları, envai çeşit oyuncaklar, Çin pazarı gibi.
Mexico City’de sokak pazarı
Bu tezgahta da Tortilla var ama patates kızartması da var. Yani garnitür çeşidi bol.
Mexico City’de sokak restoranı
Yerel el ürünleri de hayli güzel.
Mexico City’de sokak pazarı
Bu beyefendi de kendi imalatı kumdan yapılmış manzaralı çerçeveleri satıyordu ve bize yerel gazetede çıkan röportajını gösterdi.👏👏
Mexico City’de sokak pazarında bir sanatçı.
Mexico City’de bir sokak.
Otele dönüyoruz havalimanına gideceğimiz otobüsü bekletmeyelim son Mexico City karesi olsun. 🙋♀️🙋♀️
Mexico City’de sokakta gençlik.
Otelimizden ayrılıyor ve havalimanına gidiyoruz. Yerel havayolları ile 3.5 saatlik uçuş sonrası Karayip Denizinin en güzel kıyılarına sahip olan Cancun’a varıyoruz. Renk nasıl? Tam turkuaz mavisi. 🦋🦋🦋
Meksika-Cancun-Caribbean Sea-KARAYİP Denizi
Ancak otelimize ulaşmak için daha 1.5 saatlik yol gideceğiz. Playa del Carmen bölgesindeki otelimize geldiğimizde vakit de hayli geçti ve yol yorgunluğu ile bizim çevreyi dolaşacak halimiz de kalmamıştı. 🤪
Sabah erken saatte Kahvaltı sonrası yine 2.5 saat yol aldıktan sonra Yucatan yarımadasında yeralan Chichen Itza antik kentine vardık. Yucatan yarımadası 65 milyon yıl önce dinazorların da ortadan kalkmasına neden olan 250 km çapında bir göktaşının vurmasıyla ortaya çıkmış. Yucatan yukarı kısmı düz, yüksekliği olmayan bir yarımada. Yağmur ormanları çok dolayısı ile girilmesi zor yerlerde 52 değişik tür yılan varmış ve Maya kültüründe yeraltı tanrısı olarak kabul edilen Jaguar da burada yaşıyormuş. Rehberimiz bilet alacak sonra turnikeden geçeceğiz.
Chichen Itza adı, “Itza’nın kuyusunun ağzında” veya “su büyücüsünün olduğu kuyunun ağzı”anlamında kullanılan Maya dili terimidir. Meksika’nın en iyi restore edilmiş arkeolojik alanlarından biri ve ülkenin en popüler turistik merkezlerinden de biridir. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Chichen Itza’nın yılda bir milyondan fazla ziyaretçisi var. Yemyeşil bir alanda ilerliyoruz. Sabah erken olduğu için henüz fazla kişi yok.
Başkent Itza, Klasik dönemin sonu ve erken Klasik sonrası dönemde Yucatan bölgesinin güç merkezi olmuştur. (siyasi ve dini)
Yucatan peninsula’sının kuzey düzlüğünde yer alır ve kısıtlı olmasına rağmen güvenilir su kaynaklarıyla bağlantıya sahiptir. Ayrıca güneyinde, dinamik nüfusunu desteklemeye yetecek geniş tarım arazileri bulunmaktadır. Şehir, tuz ve gemi ticaretini yönetmesinin yanında tobasco’dan Amerikaya kadarki deniz trafiğine de egemen olmuştur. Askeri güç, bu kontrolün sağlanmasındaki esas unsuru oluşturur ve şehrin resmedildiği tablolarda belirgin şekilde ifade edilmiştir. Buna benzer şekilde kutsal Cenote de tanrıların dünyasına geçiş kapılarından biri olarak öne çıkartılmıştır. Bu yaklaşım, şehri ve yerleşik halkı, gerçekleştirilen kurban etme ayinleri yoluyla, kontrol altında tutmak ve saldırgan düşmanları uzak tutmak amacıyla kullanılmıştır.
Şehrin bölge Başkenti olarak yükselişi ve zenginleşmesi Mezoamerika döneminin görece sonlarına doğru gerçekleştirmiş ve Teotihuacan ’nın düşüşü ile Güney Maya merkezlerinin zaman içinde gerilemesiyle mümkün olmuştur.
Bununla birlikte, Chichen bölgesindeki insan yerleşimine ait bulgular, Cenotes yakınlarında köy veya kasabaların ilk kurulduğu zamanlara denk gelen, M.Ö. son bin yıla uzanmaktadır. Ancak bölgenin günümüzdeki görünüşüne denk şehirsel boyutlara ulaşması M.S. 650 veya 800 hatta 1200’leri bulmuştur.
Yükselen ilk yapılar, Uxmal, Kabah ve Sayil gibi tipik Maya şehirlerindeki, Puuc tarzından esinlenilmiştir. Lakin hemen ardından, Puuc’u temel alarak üzerine Meksika’nın diğer bölgelerinden özellikle Gulf sahili ve Merkezi Plato’ya ait konsept, form ve resimleri dahil ederek bu iki mimariyi harmanlamış ve böylece tarzları sentezlemişlerdir.
Chichen Itza’ın gerilemesi, Mayapan’ın Yucata’nın yeni güç merkezi olarak öne çıkmasıyla bağlantılı olarak onüçüncü yüzyılda olmuştur. Buna rağmen, onaltıncı yüzyılda, Kukul Khan Tapınağı ve Kutsal Cenote, kahinlere danışmak için Chichen’e gelen büyük tören alaylarına, koca şehrin diğer binaları çoktan terkedilmiş olduğu halde, ev sahipliği yapmıştır.
Alttaki *alıntı* fotoğrafta da bugün gezeceğimiz bölge ve Cenote kuyusu (ben sarı ile çizdim) dahil gösterilmiş. Fotoğraflarla gezimizde yol gösterici olacak. Haydi gidelim.
Soldan başlıyoruz çokça yerel eşya satan tezgahlara rastlayacağız. Magnetsiz olamam.
Hala bahçe çalışmaları var. Ortam çok güzel ve gizemli, ağaçların arasından görünen piramit hayli yüksek.
Eveeeet inanılmaz güzellik.
Ama biz önce oyun sahasını göreceğiz. Meksika’nın; bilgisayar oyunlarına bile giren meşhur antik oyunu: Pok-A-Tok’un oynandığı saha. Mezoamerika’nın en büyük sahası (Great ball court) kadar olmasa da ne kadar büyük bakınız. 🙇♀️
Mayalar bu oyuna Pok-A-Tok, Aztek’ler Tlachtli diye adlandırıyordu (Juego de Pelota -top oyunu demek) bugünlerde ise çoğu insan, bu oyunu Ulama olarak adlandırıyor. Ve yeniden yaşatmaya başlamışlar.
Mayalar çok iyi sporcuydular ve bu oyunu oynamak için devasa boyutlu oyun sahaları yapmışlardı. Chichen Itza’daki bu sahanın uzunluğu 83m yüksekliği 8.2 m ve birbirinden 27 metre uzaklıkta paralel iki duvarı var. Gördüğünüz gibi üstü açık her iki uçta da yükselen tapınaklar var. Sahanın en büyük özelliği de bir uçtan diğer uca ses dalgaları aynen iletiliyor, rüzgar bile sesin iletilmesini engelleyemiyor. Duvarlarda taş delikler görülüyor.
Chichen Itza- Pok-A-Tok Top oyunu sahası
Biraz oyundan bahsedeyim; Kuralları ve kazandıkları puanlar hakkında çok az şey biliniyor. Bilinenler de antik kalıntı ve buluntu vazolardanmış. Tamamen dini bir ritüelin parçası gibi. Oyunun topu ağır bir lastik (muhtemelen kauçuk olmalı) oyun sırasında topu elinizde tutamazsınız sadece kollar ve kalça ile atışları yapıyor topu duvardaki taş delikten geçiriyorsunuz ki bu taş delik yerden 8.2 m yukarda. Oyuncular ahşap ve deriden yapılmış geniş ve ağır bir kemer, kalçaları ve dizleri ile kafalarına da kask takarlardı. Tüm bunlara rağmen, oyunun hızı ve topun ağırlığı nedeniyle çok zorlu bir oyundu. Kazanan takım kaybeden takım tarafından kurban ediliyor, kaybedenler zaten kurban. Zira başı kesilmiş oyuncuları resmeden duvarlardaki rölyefler, oyunların ölümüne oynandığına işaret ediyor. O kadar silinmiş ve yıpranmıştı ki rehberimiz su döktü de şekiller biraz belirdi. Zamana yenik düşmüşler.😔
Bu durum bize garip gelen bir sonuç veya ödül olsa da Mayalar cennete ulaşmak için geçmeleri gerektiğine inandıkları 13 adım yerine cennete bu oyunla doğrudan gitmeyi şeref sayıyorlardı. Ayrıca artık biliyoruz ki; akan kan güneşi besledi ve ışınlarının yeryüzünü aydınlatmaya devam etmesini sağladı.
Alttaki fotoğrafta görünen güney duvarın üstü ve arkası da jaguarlar tapınağı.
Chichen Itza- Pok-A-Tok Top oyunu sahası ve Jaguarlar tapınağı.
Oyun alanı dört bölüme ayrılmış ve dünyayı simgeliyor. Bu uzunluk da güneşin dünyaya can vermek için güneşin doğudan yeniden doğmadan önce yer altından geçmesi gereken yolu temsil eder. İki takımın oyuncularının karşılaşması bir bakıma gün ve gece arasındaki farkı temsil eder. Karşılıklı uzun kenarların sonunda da birer tapınak mevcut. Gerçi bana göre kral locası daha uygun düşüyor. 😄 Manzara çok etkileyici ama oyunun nasıl oynandığını ve sonunu düşününce ürperiyorsun. 🤦♀️
Chichen Itza- Pok-A-Tok Top oyunu sahası
Chichen Itza- Pok-A-Tok Top oyunu sahası
Hava çok sıcak güneş tepemizde 🤯 ne gam gezmeye devam. Rotamız sağa doğru. Karşımıza Kartallar ve Jaguarlar sunağı çıkıyor. Hem Maya hem de Toltec stillerinin bir arada kullanıldığı platform, 900 ile 1200 yılları arasında inşa edilmiş. Dört bir tarafında, her birinden platformun tepesine çıkan bir merdiven var. Burada da yine korkuluklar tüylü yılan kafası ile başlıyor. Yapının duvarlarında sadece insan figürleri var. Alt kısımlarda da insan kalbini pençelerinde tutan Kartallar ve Jaguarlar resmedilmiş. Uzaktan çekimle anca bu kadar görünür oldu. 😊
Chichen Itza- kartallar ve jaguarlar sunağı
Bu arada alttaki fotoğrafta ava giden ben de avlanmışım. Neyse ki yan taraftan bizim yağmur tanrısı Chac Mool görünüyor. 😌
Chichen Itza- kartallar ve jaguarlar sunağı
Karşı duvar boydan boya kurukafa ile dolu. Savaşçılar sunağı, duvara savaşçıların (cennete gidenlerin) kafalarını işlemişler. 💀💀💀 O kadar çok ki şaşkınlıkla izliyoruz. Tzompantli denilen ve Toltekler tarafından yapıldığı sanılan bir tür Kafatasları Duvarı- platformu. 🤷♀️
Yakından görünümü aşağıda.
Chichen Itza-Tzompantli-kafatası platformu
Chichen Itza- Yağmur Tanrısı Chaac Mool
Sola doğru bakınca yine güzel bir piramite rastlıyoruz. Ossuary piramiti- el osario o tumba del gran sacerdote-aynı zamanda Büyük Rahibe Mezarı olarak da bilinir. Bu yapı 10 metreden daha yüksek ve Kukulcan Piramidi’ne çok benzeyen dokuz kademeli gövdeden oluşmuştur. İçinde 12 m derinliğinde bir mağara keşfedilmiş.
Chichen Itza-El Osario O Tumba del gran sacerdote-Büyük rahibe mezarı
Nihayet Maya’ların en büyük arkeolojik alanlarından biri olan Chichen Itza’nın en etkileyici piramiti El Castillo veya Kukulcan piramiti, bizleri zamanda geri götürecek heybetli yapısı ve karmaşık taşlarıyla karşımızda. Ortam büyüleyici.
Chichen Itza- Piramiti El Castillo veya Kukulcan piramiti.
Aldığımız bilgileri aktarayım sonra gelsin fotoğraflar. 🙋♀️
El Castillo, İspanyolca’da “kale” demektir. Mayaların olduğuna göre ve tüylü yılana (yani Quetzalcoatl) ithafen yapıldığına göre biz de Kukulcan diyeceğiz dedi yerel rehberimiz. Asıl yapım amacının Astronomik olaylar için olduğunu da söyledi. Diğer pek çok Maya tapınağında olduğu gibi, bu da eski bir tapınağın üzerine inşa edilmiş. Arkeologlar 1930’larda o en eski tapınağın basamaklarını bulup takip etmişler ve jaguar şeklinde bir taht ile insan heykelini bulmuşlar.
Chichen Itza- Piramiti El Castillo veya Kukulcan piramiti.
MS 850 civarında inşa edildiği tahmin edilen tapınak, tabanından itibaren 79 ft yani 24 küsur metre bir de üstündeki bina ile toplam 30 m yüksekliğinde kare tabanlı ve 9 stepli. Basamaklar geniş ya step deniyor bilirsiniz. 😉 Birkaç sene önce yaşlı bir turist düşüp hayatını kaybedince piramite çıkmak yasaklanmış. Aslında hepsinde tel çevirme çit var yaklaşmak bile yasak. 😔 Fotoğrafta gördüğünüz merdiven dört bir tarafta mevcut. Ama sadece sağ tarafta yani batı daki merdiven (veya korkuluk diyelim) kısımları aşağıda yılan başı fresk ile sonlanıyor.
Chichen Itza- Piramiti El Castillo veya Kukulcan piramiti.
Kukul Khan Piramidi, astronomik amaçlar için inşa edildiğini söylemiştik ve ilkbahar ekinoksunda (20-21 Mart) ve sonbahar ekinoksunda (20-21 Eylül) saat 15:00 civarında, güneş ışığı piramidin ana merdiveninin batı korkuluğunda ışık oyunlarıyla aşağı doğru sürünen bir yılanın gövdesini taklit ediyor, merdiven dibindeki yılan başı ile birleştirip tipik bir süzülen yılan görüntüsü oluşturuyormuş. Alıntı bir fotoğraf koyayım daha iyi anlaşılır. Yani tüylü yılan Kukul Khan’ın sembolik inişi oluyormuş.
Alıntıdır. Sürünerek inen bir yılan görüntüsüne dikkat.
Piramitteki dört merdivenin her birinde 91 basamak var bu da 364 gün sayılır. Yılın 365 gününü tepedeki platform ile tamamlarlar. Hayli etkileyici.
Chichen Itza- Piramiti El Castillo veya Kukulcan piramiti.
Hemen arkamıza döndüğümüzde de güzel bir yapı; Savaşçılar Tapınağını var. Temple of the Warriors-Savaşçılar Tapınağı, Chichen Itza’daki en etkileyici ve önemli toplantılar için yeterince büyük olan bilinen tek geç klasik Maya binasıdır. Bu tapınak da eski tapınak üstüne yapılmış. Tapınak güney ve batı cephelerinde 200 yuvarlak ve kare sütunla çevrili dört platformdan oluşuyor.Tüm kare sütunlar Toltec savaşçılarıyla alçak kabartmalarla oyulmuş.
Warriors Tapınağı’na her iki tarafta düz, kademeli bir rampa bulunan geniş bir merdivenle çıkılıyor (artık çıkılmıyor) ve her rampada bayrak tutacak standart taşıyıcı figürler bulunmaktadır. Ana girişten önce bir Chaac Mool yağmur tanrısı konumlanmış. Fotoğrafta belli olmuyor.
Chichen Itza- Temple of the Warriors-Savaşçılar Tapınağı
El Caracol:(salyangoz) *Yapı, şekli ve bazı muhtemel astral birleşmelerinden dolayı Gözlemevi olarak bilinir. Venüs gezegeni ile ilgili astronomik olaylar ve ekinokslar sırasında güneşin batması üst bölümdeki üç pencereyle ilişkilendirilmiştir. Caracol (kabuklu) adı binanın üst kısmına açılan spiral merdivenlerden gelir. Bir dizi altı üst üste binmiş yapı tespit eden Carnegie İnstitüe tarafından 1925-1931 yılları arasında araştırılmıştır. Yapımının, Terminal Klasik ve Klasik sonrası ilk dönemler arasındaki ara dönemden kalma olduğuna inanılmaktadır. Üst platformdaki büyük açmalar, didaktik amaçlı kullanılan birleştirilmiş kazı örnekleridir* der yanındaki açıklama levhada…
Tercüme için teşekkürler canımın içi oğlum Deniz’im.😍
Chichen Itza-El Caracol-Gözlemevi
Biraz etrafıma bakındım kendi halinde işleme yapan yerli bir hanım, satmak için elişi hediyelik eşya yapıyor görüntü harika.
Chichen Itza
Acıktık Mehmet Rehberimiz sizi çok güzel bir yere götüreceğim dedi. Peşine takıldık etrafı da es geçmedik. Bakın ne güzel görüntüler vardı. 🤩 Ahşap oymacılıkta üstlerine yok bence.
Chichen Itza
Chichen Itza
Chichen Itza
Chichen Itza
Chichen Itza
Canlı parlak renkleri çok seviyorlar benim gibi. 💞😊
Chichen Itza
Chichen Itza
Şu tişört satan adamın görüntüsüne bayıldım. 😊 Poz ver desen böyle denk gelmezdi.
Chichen Itza
Chichen Itza
Chichen Itza
Yemyeşil bir ortamda ilerliyoruz nem yoğun. Ik Kil Arkeoloji parkındayız etrafta çok güzel ağaçlar ve harika renkli kuşlar var.
Chichen Itza-Ik Kil Arkeoloji Parkı
Etraf kalabalıklaştığı gibi mayolu turistlerle dolu. Sürpriiiz işte Cenote imiş. Adı da Ik Kil🤷♀️
Chichen Itza-Cenote Ik Kil
Cenote Ik Kil; Bildiğimiz Obruk. Yer altı suyunun, karbondioksit ile birleşimi sonucu karbonik asit oluşur. Bu asit kireç taşının yoğun olduğu toprakları zamanla çözerek yer altında mağaralar oluşmasına neden olur, bir müddet sonra bu mağaraların tavanı çöker ve yuvarlak derin doğal su çukurları oluşur. Yucatan havzasında çokca Cenote varmış.
Chichen Itza-Cenote Ik Kil girişi
Baktım arkadaşlar da geliyor kimsenin suya gireceğini sanmıyorum. Herkes Playa del Carmen’de turkuaz denizin sularında serinlemeyi düşünüyor.💃💃💃
Chichen Itza-Cenote Ik Kil girişi
Cenote Ik Kil; Bu Cenote yalnızca insanlar için su kaynağı değil, aynı zamanda kutsal hac yeri olduğu için önemliydi. Hatta Tüylü Yılan’ın doğduğu yer kabul ediyorlar. Araştırmacılar kuyunun dibinde insan cesetleri ile çok değerli yeşim taşları bulmuşlar. Bunun sebebinin de yağmur tanrısı Chaac Mool’a verilen kurban ve hediyelerin olduğu sanılıyor.
Merdivenler çok ıslak ve kaygan ben dönüyorum fotoğrafı tepeden çekeceğim. Nasıl keyifle yüzüyorlar. Tatlı suyun kaldırma gücü az olduğundan yüzmek zordur.🏊♀️🏊♀️
Chichen Itza-Cenote Ik Kil
Bu doğal kuyu neredeyse mükemmel bir şekilde yuvarlak haylide yüksek ve su olarak derinmiş. İnsanları serinlemeye bırakıp acıkan karnımızı doyurmaya gidiyoruz. Giderken de Meksika’nın dünyaca tanınan içkisi Tekila satış yerinden ön bilgi ile kurtçuklu Tekila alıp çıkıyoruz. 💃 Tekila, adını Jalisco Eyaleti’nde bulunan Tequila kasabasından almış.
Tekila bizim bildiğimiz kaktüs çeşidinden değil ama bildiğimiz Paşa Kılıçına benzeyen Agave’nin 400 küsür çeşidinden biri olan *mavi Agave* den distilasyon yöntemiyle elde ediliyormuş. Bir de yine Agavenin bir başka çeşidinden elde edilen Mezcal içkinin içine bitkinin kökünde yerleşen kurtçukları uyanık bir Meksikalı içine koymasıyla yayılıyor, tam bir ticari zihniyet yani. Aldık. 🤦♀️
Tekila çeşidi-Mezcal
Ünlü Aztek halkının geleneksel mezesi olan Guakamole’yi çok beğendik. İçeriğindekiler; avokado (püresi) biraz bezelye, az kişniş ve baharatla hazırlanmış. Üstüne azıcıkta limon da ekledik proteinden zengin tam bir lezzet bombası oldu. 😋 Sırada Playa del Carmen de sahile inmek var. Otele dönüyoruz o hızla sahile yürüyoruz. Karayip denizine hiç olmadı ayaklarımızı sokalım o güzel kumlarında yürüyelim değil mi?💃💃💃 Karayip korsanları hala var mı? bakalım. 😁 Bundan sonra az yazı çok görselle dolaşacağız umarım sıkılmazsınız. Ama gerçekten de keyifli bir gezinti olacak bana güvenin. 😇 Sahile inen yolda karşılaştığımız bize hiç yabancı olmayan dilencilerden biri ile devamla…
Cancun-Playa del Carmen Merkez
Playa Del Carmen,Daha çok Avrupalıların olduğu ve görkemli villa ve otelleriyle ünlü sahil kasabası demiştik. Sahil kasabası olup da kafesiz, motorsikletsiz yeri olur mu?
Cancun-Playa del Carmen Merkez
Cancun-Playa del Carmen sahil
Cancun-Playa del Carmen sahil
Meksikalı yerel halkın da bizden farkı yok çoluk, çocuk yayılmışlar. 😍 😍
Cancun-Playa del Carmen sahil
Cancun’un beyaz kumları kumlaşmış mercan parçalarıdır ve güneşe rağmen kurumazlarmış.
Cancun-Playa del CarmenCarmen sahil
Cancun-Playa del Carmen sahil
Karayip denizi turkuaz rengiyle haydi gel der de; ben ayaklarımla bile olsa girmez miyim? 😎 çaktırmayın böyle idare ediyorum. Güneş felaket yakıyor. 😅
Cancun-Playa del Carmen sahilde ben ☺️
Şimdi otelde biraz dinlenip gece gezmesine rahatça çıkalım. Otelimiz çok güzeldi. Las Golondrinas Otel.
Cancun-Playa del Carmen-
Tarih 24 Aralık 2018 olunca yılbaşı yaklaşmış demektir. Çam ağacı süslensin. 💃💃💃 Altında selfiler çekilsin.
Cancun-Playa del Carmen
Ne sattıklarını öğrenemedim. Değişik çerezleri vardı.
Cancun-Playa del Carmen
Çığırtkanlar çoğunlukla kızlardı.
Cancun-Playa del Carmen
Cancun-Playa del Carmen
Burada daha önce Çin’de rastladığımız balıklı ayak sağlığı yapılan havuz vardı. 🐟🐟🐟
Cancun-Playa del Carmen
Küba’ya gitmeden puro nasıl sarılır burada izledik sayılır.
Cancun-Playa del Carmen
Ernesto Che Guevara yorumsuz.
Cancun-Playa del Carmen
Cancun-Playa del Carmen
Cafe ve barları güzel, marka dükkanlar var, gece klüpleri çok süslü rengarenk bir yer.
Cancun-Playa del Carmen
Cancun-Playa del Carmen
Cancun-Playa del Carmen
Bu şahane restoranın adı Frida Kahlo. Alt kısmında da müze yazıyor belli ki, resimlerini sergiledikleri bir galeri var.
Cancun-Playa del Carmen
Cancun-Playa del Carmen
Sanatkarlar sokağındayız.
Cancun-Playa del Carmen-sanatçılar sokağı
Cancun-Playa del Carmen-sanatçılar sokağı
Bir gezi yazımın ve bir büyük ülkenin sadece birkaç şehirini gezmenin de sonuna geldik. Belki yorulduk ama hayalimizde yaşattığımızdan daha çok şey görüp yaşadığımız için çok keyifli ve mutlu olduk. 🤩💞 Hayli uzun bir yazı olsa da buraya kadar gelebildiyseniz bana güvenmiş ve keyif almış olmalısınız. 😊 Bu kez bir güzelle veda edemiyor olmak istemezdim. Ama çok güzel kızlar vardı da ben mi çekmedim. 😂🤓
En son Chapultepec semtinden az yukarıda ATATÜRK anıtını ziyaret etmiştik. O halde bu yazı ile Meksika’yı gezmeye kaldığımız yerden devam edelim. Geldiğimiz yer güzel bir park, Chapultepec Parkı *Nahuatl dilinde “çekirge” anlamına geliyormuş. Kalabalıktan sıyrıldık sade görünüşlü güzel bir binaya geldik ki önünde hikayesini anlattığım -Kartal ve yılan- anıtı ki Meksika bayrağında da yer alır. Burası; Meksika Ulusal Antropoloji Müzesi’dir.
Anımsatayım; Aztekler göçleri sırasında uğradıkları bir mağarada karşılarına Arı kuşu Tanrısı çıkmış. Bu büyücü tanrı Tenoch, sözünü dinlemeleri koşuluyla, onlara öncülük etmeyi önermiş ve zamanı geldiğinde yerleşebilecekleri yeri göstereceğini bu yerin de bir kaktüsün üzerine tünemiş, gagasından bir çıngıraklı yılan sarkan kartalın görüneceği yer olacak demiş. Evet kartal ve yılan çok görkemli baksanıza.
Mexico City-Meksika Ulusal Antropoloji Müzesi
Ve Meksika Ulusal Antropoloji Müzesi içerisindeyiz.
Mexico City-Meksika Ulusal Antropoloji Müzesi
Alttaki panoda da muhteşem Quetzalcoatl ile Jaguar karşılaşmasını betimleyen bir mural (duvar resmi) var.
Meksika Ulusal Antropoloji Müzesi içi
Sağdan devamla bir avluya çıktık. Bizi karşılayan dev bir şemsiyeden şelale gibi akan sulardı. Elbette özel bir anıt. Maya ve Azteklerin kutsal ağacı Seyba’yı sembolize eden bir anıt, 11 metre yüksekliğinde Jose Chavez Morado tarafından tasarlanmış. Sürekli akan su hayatın akışını temsil ettiğinden hayat ağacı olarak da anılıyor.
Bir salonu gezip bitirdikten sonra diğer bir salona girmek için bu ortadaki avludan geçiyorsunuz.