CRUİSE ile MALDİVLER*SRİ LANKA*HİNDİSTAN-6


     Mumbai-Bombay-1.gün

     Merhabalar; Goa’da geçirdiğimiz güzel bir günün ertesinde yine birlikteyiz. Gemimiz Victoria, 3 gün geçireceğimiz Mumbai’ye, benim bildiğim adıyla Bombay’ın Maharaştra limanına demir atmak üzere. Tarih 17 Ocak 2020 sabahı saat 07:12 ve ben şu harika gün doğumu ile de size günaydııın diyorum.

Mumbai- Maharaştra limanı
Mumbai- Maharaştra limanı

      Mumbai; M.Ö 3. Yüzyıl’da volkanik patlamalar sonucu oluşmuş yedi küçük adadan biri olan Salsette adası üzerinde kurulmuştur. Sonraları bu adalar doldurulmuş, Mumbai 7 tepeli olmuştur. Bu süreç 50 küsür yıl sürmüş. Tam bir mühendislik harikası yani. Maharaştra eyaletinin başkenti ve okuma yazma oranı en yüksek şehridir. Aynı zamanda merkezde 13 milyon, metropolde 20 milyon nüfusu ile de Dünya’nın üçüncü büyük şehridir.

     Mumbai adının hikayesi; Portekiz’liler 1534 yılında ele geçirdiklerinde *iyi koy* anlamına gelen Bom Bahia koydular. İngilizler Bombay dediler. Sömürge dönemi bittiğinde de yerli halkın koruyucu tanrıçası Mumba devi’nden esinlenilerek Mumbai adını almıştır. Bir laf vardır *fare sığamadığı deliğe sabun kalıbını peşinde götürürmüş* Portekizliler de kendileri yetmezmiş gibi Mumbai’nin 7 adasını o dönemde İngiltere Kralı II. Charles’a evlilik hediyesi olarak hibe etmişler. 🤣 Tarihi hikayesini de ara ara yazacağım.

     Hani derler ya; Bir kitap okudum hayatım değişti. Ben onu şöyle değiştirdim. Bir ülke gezdim hayatım değişti. Evet aynen öyle. Hindistanı gezdikten sonra bir lokma bir hırka felsefesini hayatıma kattım. Hindistan’ın daha önce kuzeyini gezmiştik. Çok merak ettiğimiz güneyini de bu vesile ile görüp yaşayacağız. Gezenler, güney kısmını daha zengin ve modern bulacaksınız demişlerdi. Görelim bakalım üç gün buradayız nasıl olsa. 💃💃💃

      Gemiden çıktık liman gümrüğünden geçeceğiz hep asker kontrolünde, cesaret edip fotoğraf çekemedim. 🥺 Otobüse bindik kısa bir şehir turundan sonra ilk durağımız Gateway of İndia-Hindistan Kapısı olacak. Wellington fountain’den geçiyoruz. Etrafa bakınırken İngiltere’nin Bath kasabasında gördüğüm George dönemi mimarisi olarak bilinen dairesel şekilde yapılmış evlerin benzeri ile Londra’daki Big Ben benzeri Rajabai Saat kulesini görmek çok hoş oldu. Şaşırmamam lazımdı ama zengin bir tüccar annesinin anısına yaptırmış. 💞 Yanındaki de iş merkezi sanırım.

      Çok merak ettiğim İngiliz kapısını görecek oluşum beni heyecanlandırıyor. Hele ki İngiltere’yi gördükten sonra onların sömürgesi yerleri görmek çok ayrı bir zenginlik benim için. Kuzey Hindistan’ı gezerken bu düşünceden ziyade Budizm ve dini ritüellerini, kültürlerini gözlemleme düşüncesindeydik. Ama burada daha farklı bir ortam olacağı düşüncesindeyim. Bir de tabii Bollywood var filmlerini izliyoruz haliyle şehri daha modern yapmıştır düşüncesi gelişti. Bakalım göreceğiz. 😇

     Sabahın erken saati olmasına rağmen trafiğin yoğun kalabalığın da çok olduğu bir yere geldik. Otobüsten inip karşıya geçerken etrafımızı hemen satıcılar sardı. Ellerinde şişirilmiş kocaman balonlar vardı. Biz böyle alış verişleri hep sonra yapardık ama bu kez torunumuzu düşünerek büyük balonlardan aldık. Torun olunca akan sular duruyor. 

     Hindistan kapısına girerken güvenlikten geçtik ve yine fotoğraf makinam X-ray cihazından kurtulamadı. Bizden önce öğrenciler gruplar halinde gelmişler. Photographer by Önder Kaplan

      Nihayet devasa Gateway of İndia karşımızda.

Mumbai- Gateway Of İndia-Hindistan Kapısı
Mumbai- Gateway Of İndia-Hindistan Kapısı

      Gateway of İndia;

      Önceki adı Wellington iskelesi olan şimdinin Apollo Bunder’ı (rıhtım) vaktiyle balıkçı iskelesi olarak kullanılıyordu. Sömürge döneminde İngiliz valiler ve diğer yetkililerin şehre giriş limanı yapıldı. Bazalt taş kullanılarak yapılan anıt kapı yüksekliği 26 metre. Alın kısmında da  yazdığı gibi Hindistan’ı 1911 yılında ziyaret eden ilk İngiliz Kral V. George’un ve Kraliçe Mary’nin anısına dikilmiş. Mimar George Wittet’in yaptığı tasarımla ilk temel taşı 1913’ te atılmış. 10 yıllık bir çalışma ile 1924 yılında tamamlanmış. Açılış sonrası yine sömürge dönemi şahsiyetler için Hindistan’a giriş kapısı olarak kullanılmış. Ama hiçbir zaman resmi geçit için kullanılmamış. Sadece Hindistan’ın bağımsızlığını kazandığı 1948 yılında son İngiliz birliklerinin törenle Hindistan’ı terk ettikleri zaman bir tören yapılmış. Sanırım öğrenciler de tarih dersi olarak gelip görüyor olmalılar.

      Sağı, solu, önü arkası özenle işlenmiş mimari tasarımı bence muhteşem. Hint- Saracenic mimari olarak adlandırılıyor. Bakınız.

      Deniz tarafında adalara giden gezi tekneleri kalkıyordu. Arkadaki alandan görüntülerde zamanın ve hala günümüzün en güzel binası ve oteli Tac Mahal tüm ihtişamı ile duruyor. 

Mumbai- Taj Mahal Otel
Mumbai- Taj Mahal Otel

     Hindistan’ın otomobil sanayiinin duayen adamı JN Tata Avrupa menşeli otellerden birinde kalmak ister. Bu otel Watson’dur. İsteği *bizde kalamazsınız* diye reddedilir. Tata Parsili yani yerli olduğu için otele kabul edilmemiştir. Hırs yapar ve 1899 yılında Watson Otelinden daha görkemli olmasını istediği bu güzel otelin Taj Mahal’in inşasını başlatır ve 1903’te otel açılır. Tata böylece Hindistan’da çok önemli işlere de imza atmış olur. Nedir bunlar; İlk kadın işçi çalıştırmış, çamaşır makinası kullanılmış, doktoru ve eczanesi varmış. Türk hamamı bile yaptırmış. Ve bağımsızlık mücadelesi verildiği dönemde görev alanları ücret almadan barındırmış. Ayrıca bir otelden çok daha ötesi, lüks mağaza ve Mumbai’nin ünlü restoranlarına ev sahipliği yapıyor. 2008 yılında geçirdiği terörist saldırıda yüzlerce kişi ölmüş bina da çok hasar olmuş ön cephe de yanınca restorasyon sırasında girişi şehir yönünden deniz yönüne doğru değiştirilmiş.

     Hemen yanında ek binası ile bir başka yan bahçede yüzü Gateway of İndia’ya bakan atlı heykel var. Chhatrapati Shivaji Maharaj Anıtı. 17. Yüzyılda kurulmuş olan Maratha İmparatorluğu’nun savaşçı kralıdır.

     Tekrar otobüse binmek üzere geri dönüyoruz. Etraf daha da kalabalıklaşmış. Burası sanki panayır yeri gibi hediyelik eşya ve yiyecek satanların yanı sıra ayakkabı ya da en çok terlik giyildiğine göre terlik tamircisi bile vardı. 😁 Ama unuttum tabii Gateway aynı zamanda diğer adalara giden motorların kalkış limanı. Bizim İstanbul Üsküdar vapur- motor iskelesi gibi. 😉

Yolumuz Chhatrapati Shivaji Maharaj Bulvarı üzerinden aynı isimli tren Garı’na doğru. Bulvar belli ki çok önemli resmi daire, Piskoposluk, banka ve oteller bölgesi zengin muhit yani. Binalar da tipik Victoria dönem mimarisi… Otobüsten bu kez iyi görüntü alamadık. Yine de iki örnek vereyim.

     Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren Garı (istasyonu)

      Daha önceki adı Victoria terminus olan Chhatrapati Shivaji Maharaj tren garı Hindistan’ın hatta Asya’nın ilk en eski, Dünya’nın da en görkemli tren garıdır deniyor. Fotoğrafları görünce eminim siz de beğeneceksiniz, bence de çok muhteşem. Mumbai’nin en süslü bu Gotik binası Hindistan’nın simgelerinden biri olmuş durumda. Mimarisi Victoria dönemi, Hindu ve İslami mimarinin (Babürler dönemi) bir kombinasyonu gibi… Ve elbette Unesco Dünya Mirası Listesinde… 1850’li yıllarda var olan istasyon ticari amaçla kullanılıyordu. İngiliz sömürge döneminde Mimar Frederick Stevens tarafından yeniden tasarlanan binanın yapımı on bir yıl sürmüş. 1878-87 Zamanın Kraliçesi Victoria’nın altın jübilesinde açılıp Victoria adını almış. 1996 yılına gelindiğinde dönemin bakanı adını bu kez Chhatrapati Shivaji Terminus olarak değiştirmiş. Ama hala Victoria tren istasyonu olarak konuşuluyor. 

Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu
Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu

      Mahşeri kalabalığa nasıl gireceğiz de fotoğraf çekeceğim meraktayım.😳 Başlayalım…

Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu
Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu

      Yerel rehber kızımız ile gezeceğiz. Burası solda görüldüğü gibi trenlerin son noktası. Yolcular iniyor. Tavan süslerine bakınız.

Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu
Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu

      Diğerlerini slayt yapıyorum arada bizim grubun nasıl fotoğraf çektiğini de görürsünüz. 😁

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

      Mumbai’liler bize hiç aldırış etmedikleri gibi gülümseyerek selam da verdiler. Zaten herkes bir koşuşturma içinde sabah mesaisinde…

      Kalabalığa aldırmadan müthiş güzel olan tavan süslerini çekmeye başladım. Daha önce benzerlerini katedrallerde gördüğümüz tavan şekli…

      Viktorya -Gotik tarzı bu güzel istasyon İngiliz ve Hint ticaretine 18 demiryolu hattı ile hizmet etmiş. Şimdilerde Hindistan’a yıllık 2.2 milyar kişi taşıyarak hizmet ediyor. Belli ki daha geç döneme de tanıklık edecek. Daha gidecek yerlerimiz var diye acele edilince bir koşu dışarı çıkıp kolonlardaki hayvan figürlerini çekeyim dedim. Aslında girişte Büyük Britanya’yı temsil eden aslan ile Hindistan’ı temsil eden kaplan heykelleri vardı çekecek fırsat olmadı. En dışında çatı kısmına doğru korkunç yüzlü *gaygoyle* denen, türkçede çörten olarak bildiğimiz yağmur olukları ve hemen dış kapıyı süsleyen köpek, maymun, baykuş vs. gibi birçok hayvanla süslü sütunları da görülmeye değerdi. 

      Çok fazla fotoğrafım var  kıyamadığım için birer örnek verip sonrasını slayt yaptım. 🥰

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

      Otobüse binmeden önce yolun karşısında bir güzel yapı daha var görmek için nasıl gideceğiz. Trafik aman vermiyor derken alt geçit varmış geçtik. Çıktığımız yer de seyir terasıymış. Dar alanda kısa paslaşmalar misali eğilip bükülerek fotoğraflamak hayli zor oldu. Bu güzel bina da yine İngilizlerden kalma Brihanmumbai Belediye Binası. Gotik mimari tarzındaki binanın yapımına 1888 yılında başlanmış ve 1893 de bitmiş. 

      Öndeki heykel de Bombay’lı Sir Pherozeshah Merwanjee Mehta. Hindistanlı parsi olan Mehta ateşli bir hatip ve politikacıdır. Esas mesleği avukatlık olan Mehta hukukta yaptığı başarılı çalışmalarından dolayı İngilizler tarafından şövalyelikle onurlandırılmış. Dört dönem de belediye başkanlığı yapmıştır. 

 

Mumbai-Brihanmumbai Belediye Binası
Mumbai-Brihanmumbai Belediye Binası- Sir Pherozeshah Merwanjee Mehta Monument

      Tam yeri gelmişken Bombay’ın tarihinden bir kesit aktarayım. Mumbai’de ilk yerleşik halkın balıkçılar olduğunu söylemiştim. 17. yüzyıldaki yerli halk Budist, Hindu ve Müslüman krallıklar tarafından yönetilmiş. Elbette ticari olarak fazla bir gelişme olmamış. Esas gelişimi ve ticari yönden ilerlemesi Portekizli Vasco da Gama’nın 1498 yılında Calicut’taya ayak basması ile başlar. 1534 yılına gelindiğinde de Portekizliler adalarını koruması için askeri yardım karşılığında bu 7 küçük adayı zamanın sultanından satın alırlar. Başkentlerini de kuzey bölgesinde Bassein’de kurarlar.

      1661 yılında Portekiz kralı IV. John bu küçük adalar topluluğunu İngiltere kralı II. Charles ile evlenen kızı Bragançalı Catherin’e çeyiz olarak verir. II. Charles’da hediye adaları bir Hindistan şirketine kiraya verir. İşte ondan sonra gelecek vadeden Bombay’a Hollanda, Fransa dahi göz diker. Ama Hindistan şirketi adaları güçlü bir şekilde korur. Esas sahip İngilizler zamanla adaları köprüler inşa ederek birbirlerine bağlar toprak ıslahı da yapar. Bir zaman sonra da mühendislik harikası bir çalışma ile o yedi küçük ada tek bir kara parçasına dönüştürülür. Surlar yıkılır boş araziye gotik mimarisi binalar yapılmaya başlar. Hindistanın bağımsızlığını kazandığı 1947 yılında itibaren Bombay- Mumbai olarak yukarı doğru 😁 gökdelenlerle genişlemeye devam eder. Zenginlik ile fakirliğin iç içe olduğu birçok örnek var. 

      Bir viyadükten iniyoruz manzara muhteşem. Mumbai’nin 3 km. uzunluğu olan doğal plajı. Görünen o ki zengin bir muhite gidiyoruz. Yol bile genişledi 6 şeritli oldu. 😉 Arabada olmasak bu manzarayı da çekemezdim. 😁

Mumbai- Marine Drive
Mumbai- Marine Drive

      Çok güzel yerlerden geçiyoruz. Bu güzel bina Taraporewala Akvaryumu. İçinde 400 tür, toplamda 2 bin küsür balık varmış. Bilindiği gibi burada da 180 derecelik cam tünelden geçerken balıklar izleniyor. Binaya hayran kaldım haksız mıyım?

Mumbai- Taraporewala Akvaryumu
Mumbai- Taraporewala Akvaryumu

      Şık binaların olduğu yeşil alanı bol bir semtten geçiyoruz. Rehberimiz bir an bile duramayız ama iyi bakın size müthiş mimarisi olan bir apartman desem olmaz bina desem olmaz gökdelen vari ama tek bir aileye ait yapı göstereceğim dedi. İşte siz yapıyı görün ben kısaca anlatayım. Gerçi zenginin malı züğürtün çenesini yorar derler ama ben kısa keserim. 😉

      Efendim Antilia evi denen bu yapı Mumbai’nin süper zengin Holding sahibi Mukesh Ambani ve ailesinin konutu. Evet yüksek gördüğünüz binanın hepsi onlara ait… Şimdi aslında 27 kat ama tavan yüksekliği bizim evler gibi olsaydı 60 kat’a karşı gelirdi. İçinde yok, yok. En özel duyulmamış olanları yazayım. Ailenin özel tapınma mabedi, Hindistan’ın sıcağına inat tavanından kar yağan odası, 50 kişilik sineması, araba servis istasyonu. Son 6 katı ailenin konutu. Elbette 600 kadar da hizmetkar varmış. Helikopter pisti yüzme havuzu vs. bilinenleri yazmıyorum bile… 😁 Ah bir de adını Atlantik Okyanusunda var olduğuna inanılan gizemli ada Antilia’dan almış.

Mumbai- Antilia House
Mumbai- Antilia House

Otobüsle yola devamla deniz içine doğru uzanan bir taş yol sonunda bir cami gördük. 14. yüzyılda yaşamış aslı Özbekistan olan Ali Şah Buhari’nin türbesini ve onun anısına inşa edilmiş camii barındıran bir külliye, bir sufi dergah. Gel-git olayının yoğun olduğu bir saatte geçiyoruz.

Hakkında yoğun bir bilgi yok sadece hiç evlenmediği biliniyor ama her zamanki gibi çeşitli rivayetler, mucizevi hikayeler var. Daha önce Kolombo’daki Dewatagaha Camii’nde türbesi olan Evliya Seyedina As-Sheikh Seyed Usman Siddique Ibn Abdurrahman‘ın hikayesine benzer bir evliya hikayesi de burada var.

Hacı Ali Şah Buhari Semerkant’ta ıssız bir yerde namaz kılarken bir ağlama sesi duyar. Elinde boş bir tas ile hıçkırarak umarsızca ağlayan çaresiz bir kadın görür. Sebebini sorduğunda; tastaki bir miktar petrolün( Semerkant’a) döküldüğünü eve boş tasla giderse kocasının onu döveceği cevabını alır. – Gel der kadına nerede döküldüyse gidelim. Gittikleri yerde petrol toprağa karışmıştır. Hacı Ali parmağı ile toprağı oyar fışkıran petrolü kadının kabına doldurur. Kadın sevinçle evine yollanır. 

Mumbai- Hacı Ali Dergahı
Mumbai- Hacı Ali Dergahı

       Hacı Ali bir iyilik yapmıştır ama toprağı delerek tabiata zarar verdiğini düşünerek pişmanlık duyup çok üzülür. Üzüntüyü içinden atamayınca kardeşi ile birlikte birçok ülke dolaşarak Hindistana giderler. İslamın gezgin müridlerindendir. Hindistan’ı çok sevince kardeşini geri yollar kendi kalıp İslam’ı yaymaya başlar. Hacı olmak için Mekke’ye giderken bütün malını mülkünü dağıtır. Geri geldiğinde de müritleri çoğalır. Ölürsem beni gömmeyin tabutumu okyanusa atın diye vasiyet eder. 

       Hak vuku bulunca vasiyete uyulur ve tabut okyanusa atılır. Bir zaman sonra tabut burada gördüğümüz adacığın kıyına gelip takılır. Hacının geri geldiği düşüncesiyle tabutu açar Hacı Ali’yi de buraya gömerler. Türbe ve cami çok sonra yapılmış. Denizden ulaşım gel-git nedeniyle zor olunca 1944 yılında vakıf aracılığı ile taş bir yol döşenir. Fotoğrafımda görüldüğü gibi denizin en çok çekildiği zaman böyle yüksekte kalıyor.

      Bir mola vereceğiz. Ben de kısa bir kahve molası verip sizi yine çok renkli hatta rengarenk bir yerde bekliyor olacağım. Şimdilik sağlık ve sevgiyle takipte kalınız. 💞🧡 🤎💜💛💙💚

BİRLEŞİK KRALLIK ve İRLANDA-İngiltere-Manchester City

Merhabalar; Güzel İskoçya’yı geride bırakalı bir buçuk saat oldu. Yeniden Birleşik Krallık topraklarındayız ve tarih hala 04-Ağustos- 2019 yolumuz devamla önce Manchester sonra Liverpool’a doğru. Kulağımız rehberimiz Sinan Ercan’da. Bugün beyler günü olacak zira ⚽️⚽️⚽️ futbol konuşup bir de stadyum göreceğiz (Ben de futbolu severim❤️💛) evet Manchester United F.C ‘nin Old Trafford Stadyumu. Ama gezemeyeceğiz zira günler öncesinden bilet alınıp geziliyor ama Sir Alex Ferguson Standı vardı hediyelik forma vs. isterseniz alırsınız dedi. Alex Ferguson kendisi eski futbolcudur ve Manchester United’i zafere koşturan adamdır. Hava yağdı yağacak ama güzel, otobüsten inip doğruca alış-verişe gidenlere katılmadan önce bir iki fotoğraf.

1-IMG_1009
Manchester United Stadyumu

Çok güzel bir posterdi ben de paylaşayım istedim.

3-IMG_4553

Stadyum girişinde Ferguson’un heykeline bakan bu üçlü The United Trinity-ayrılmaz üçlü  bazen de Holy Trinity-kutsal üçlü diye anılırlar. 1968 de Avrupa kupasını🏆 kazanan ilk İngiliz takımının mimarları. Baştaki George Best, ortada Denis Law ve sağda Bobby Charlton.

2-IMG_1001
Manchester United Trinity * George Best-Denis Law-Bobby Charlton*

Mola bitti yola koyulduk Manchester’a gelmek üzereyiz. Biraz bilgi aktarımı yapayım. Manchester’i sadece futbol ile tanımak olmamalı. Birleşik krallığın 500.000 nüfuslu ekonomik yönden zengin üçüncü şehri diyorlar. Şehirde Victoria mimarisi etkileyici bir görsellik sergiliyor yani ben o kırmızı tuğlalı evlere bayılıyorum. Tam ortaçağ manzarası birazdan (Princess Street) buradan başlayarak şehri dolaşacağız  şu güzelliğe bakınız.

4-IMG_1010
Manchester City – Princess Street

     Manchester’ı bin yıl önce Romalılar kurmuştur ve Londra’dan kuzeye doğru çıkan yol üzerindeki önemli askeri garnizonlarından bir tanesidir. Manchester adı nerden geliyor derseniz diyen rehberimize kulak verelim; 🤩 Manchester’in ortasından akan Irwell nehri var kıyısında da hafif bir tepe. Romalılar ilk şehir kaleyi bu tepeye kurmuşlar ve memeye benzetmiş olmalılar ki, memeli anlamına gelen mammaldan mama castroom demişler. Castroom da kale demektir dolayısıyla mammal castroom  -memeye benzer kale demektir. Zamanla İngilizce Castle-kale’den Chester’a dönünce mama castroom’da zamanımızdaki Manchester’a dönüşmüş. O yüzden İngiltere’de Chester ile biten birçok şehir veya yer ismi vardır. Mesela Winchester, Leicester ve Lanchester gibi.

     Manchester City Tekstil sanayi yönünden hayli gelişmiş bu yönden de Birleşik Krallığın önemli üçüncü şehri olmuştur. Manchester’in tekstil merkezi olmasının bir de hikayesi var, hikayeleri severim bilirsiniz. Tudor döneminde yani erken dönemde Britanyalılar giysilerinde yünlü kumaşlar kullanırlar pamuklu kumaş bilmezlerdi ve yörede de çok az yetişirdi. Pamuklu kumaşla tanışmaları II. Charles dönemindedir. Charles’ın annesi Fransız olan Maria’dır. Charles babası ihanetten yargılanıp idam edilip krallığa ara verilince annesiyle önce İskoçya’ya sonra Fransa’ya kaçarlar ve Charles’ta Paris’teki sarayda büyür. Fransızların zarafetini, giyimlerindeki güzel kumaşları görerek büyüyünce haliyle Maria ile oğlu Charles yünlü her şeyi köylü işi bunlar deyip beğenmezler. 🤨 O dönem Avrupalılarda daha ince olan pamuklu kumaş kullanıyordu.

     Charles Babasının katillerini bulup cezalandırdıktan sonra II.Charles olarak tahta geçip 1670’lerde  👑 Kral olarak İngiltere’ye dönünce de sarayda bir pamuklu kumaş modası eser. İşte bu dönemde az da olsa pamuk üreten yer Manchester’dır. Pamuk kıymete binince de Manchester City tam bir pamuklu tekstil 👗👕üretim yeri olarak değer kazanır. Konuya ileri satırlarımda yine değineceğim biraz fotoğraflı gidelim. Turist güzergahı belli 😁 Princess street ten başlıyoruz Canal street ten geçiyoruz bu bölgeye Gay Village deniyor ve evet eşcinsellerin yoğun olduğu, barlarıyla da öne çıkan bir semt. Önce yolda neler var bakalım. Sonra çok özel ve de güzel bir bahçeye Sackville Gardens’a gidiyoruz. 

5-IMG_1011
Manchester- Canal Street-Gay Village

Madem kanal caddesinden geçiyoruz kanal fotoğrafı koymadan geçmeyelim. Bu kanal kapakları açılıyor ve ticari tekne ya da yüzer ev gibi ufak çaplı taşıtlara geçit veriyor.  

6-IMG_4611

7-IMG_4609
Manchester- Canal Street-Gay Village

Bölgeyi iyice belli edecek bir kare.

8-IMG_4610
Manchester- Canal Street-Gay bar

Bu çift kanal kapaklarını kendileri açıp geçtiler.

20-IMG_1035
Manchester- Canal Street-Gay Village

     Yukarda bahsetmiştim Manchester tekstil sanayi yönünden zengin bir şehir. Sanayi devrimi sırasında bu ürünlerin Avrupa, Amerika kısaca tüm dünyaya pazarlanması gerek. Bunu da ancak deniz yoluyla yapması lazım ama Manchester’da deniz yok. 🤷‍♀️ Ürünler 1830’lardan beri yakınlardaki kömür madenlerinden kömürleri şehre kolayca getirebilmek için yapılan küçük bir su kanalı ( fotoğrafını gördüğünüz kanallar) ve ardından demiryolu ile en yakındaki liman Liverpool’a gidiyor oradan gemilere yüklenip dünyaya satılıyordu. Bu ticaret şekli hem zaman kaybına hem de Liverpool’a liman parası ödenmesi vs nedeniyle astarı yüzünden pahalıya mal oluyordu… 

9-IMG_1016
Manchester- Canal Street-Gay Village

     Kent konseyi çok büyük bir proje hazırlıyor. 1800’lerin sonunda Liverpool yakınlarındaki Mersey halicinden Manchester’a kadar tam 60 km uzunluğunda insan eliyle yapılmış büyük bir kanal açılıyor *Mancherster gemi kanalı* ardından hemen bir de liman inşa ediliyor. Böylece gemiler 🛳 Mersey’den kanala giriyor. Manchester limanına kadar gelip ürünleri yüklüyor, tekrar geri gidip Liverpool’a hiç uğramadan ürünlerini dünyaya pazarlıyor. Manchester bu sayede İngiltere’nin ekonomisinde söz sahibi üçüncü kent ve bir kanal sayesinde üçüncü büyük limanına da sahip olmuş oluyor. 👏👏👏

     Bir saptama yapalım. II. Dünya savaşı geldiğinde Almanlar İngiltere’yi 1940-44 yılları arasında yoğun bir şekilde bombalamıştır. Bu dönem *The blitz* diye adlandırılır… En çok Londra bombalanmışsa da Manchester’da hatırı sayılır şekilde bombalanmış. İşte bu savaş yıllarında az bir zaman değil tam koca dört yıl tüm tekstil fabrikaları, araba, lastik fabrikaları ufak değişikliklerle kumaş üretmek yerine savaş sanayiine dönüşüp askeri mühimmat üretimine geçmiştir. 

     Sackville Gardens bahçesine geldik. Haydi sizleri biraz tarih biraz hüzün ama yine de yemyeşil ağaçların altında ortamın keyfini çıkarmaya davet ediyorum… Anlatacak çok şey var, var da sizleri sıkmadan özetleyeyim.

Sackville Gardens; Evet Gay Village’in tam kalbinde Manchester Üniversitesine yakın yemyeşil hayli büyük ve güzel ağaçların olduğu İngiltere ve Galler’in en güzel parkı olarak 2006 yılında yeşil bayrak ile ödüllendirilmiş bir park. 2008 yılında bölge halkı ve gönüllüler tarafında kurulan Gönüllüler grubunun özverili çalışmalarıyla her türlü finansal işleri yürütülüyormuş. İlk girişte bu güzel kalp süslü kaidede yükselen dikit, sembol her ne dersek diyelim; 1993 Dünya AİDS Günü’nde dikilen * The Beacon of Hope-Hayat Ağacı*dır. 

10-IMG_4614
Manchester- Sackville Gardens-The Beacon of Hope

Bu çok özel ağaç iki kalp benzeri kaide üstünde yükseliyor, renkli mozaik HIV’den etkilenen insanların çeşitliliği anlamında, ağaç sütundaki kalpler Aids’ten kaybedilen hayatları temsil ediyor. Basamak ve rampa, engeli ortadan kaldırıyor ve bu sütun ağaç aynı zamanda bir çeşit anma ve tefekkür yeri. Bahçeye doğru yolda 3 tane yine kalbe benzeyen taştan oturulabilir bloklar var onlar da doğum, yaşam yani gençlik ve yaşlılığı temsil ediyormuş. 

11-IMG_1027
Manchester-Sackville Gardens

       Bahçenin en önem arz eden konusuna geldik… Alan TURİNG (1912-1954) II. Dünya Savaşının kazanımının mimarı sayılabilen bir matematikçi.

15-IMG_1026
Manchester- Sackville Gardens

     Almanların icadı Enigma müthiş özel bir şifreleme makinasıdır. Tüm gün uğraşıp şifreyi çözüyorsunuz ertesi günü şifre kendini yenilediği için bir gün boyunca yaptığınız çözümlemeler boşa gidiyor ve tekrardan şifreyi kırmak için uğraşıyorsunuz. Turing kod kırıcı bilim grubu içinde tek matematikçidir. Tek başına çalışarak olayı çözüyor. Grup arkadaşları biz çözdük sen değil diye dışlasalar da Turing; sizden farklıyım, her bir mesajın şifresini her gün her dakika anında kıracak bir makine tasarlıyorum der ve yapar, sonra da arkadaşlarına *demek ki, Enigma’yı çözmek için Almanca bilmeye gerek yokmuş*der.

     Şifrenin çözümünden habersiz olan Almanların günlük hareketlerini, filolarının yerini saptayarak hem İngilizlerin yenilmesini hem de binlerce insanın ölmesini engellemiş olur. Hatta yapılan hesaplamalarla II. Dünya savaşını bir yıl daha kısaltmış ve yaklaşık iki milyon insanın da hayatını kurtarmış olduğu söylenir. Ben filmini iki kere izlemiştim tavsiye ederim. Merak edenler buradan filme ulaşabilirler.  

     Evet Alan Turing çok büyük bir kahramandır. Kıymeti bilindi mi? Hayır. Çünkü hükümet burada çalışanlara çok büyük 50 yıllık gizlilik anlaşması imzalattı. II. Dünya Savaşı bittiğinde de bu nedenle Turing’in başarısından kimsenin haberi olmadı.

Alan Turing heykeli heykeltıraş Glyn Hughes tarafından titiz bir şekilde giyinen elinde yarısı yenmiş bir elma ile sıradan bir insan gibi betimlenmiş ve 2001 yılında ölümünün 89. yılında bu parka dikilmiştir.

14-IMG_4619
Manchester-AlanTuring-Sackville Gardens

     Alan Turing savaş sonrası Manchester’e geldi. Manchester Üniversitesinde zamanın en büyük kompüteri Manchester Mark I üzerinde çalıştı. Evet bu parkta heykelinin olma sebebi eş cinsel olmasıydı. Ve daha önceki yazımda Oscar Vilde’dan bahsederken anlatmış o yıllardan 1960 yılına kadar eş cinsellik tedavi edilmesi ve cezalandırılması gereken hastalıklı bir suç olarak görülüyordu demiştim. Turing’in de genç bir sevgilisi var. Bir gün Turing’in ofisinde hırsızlık oluyor ama Turing polise bildirmiyor. Bir şekilde polis şefinin haberi olunca da olayı geçiştirmeye çalışıyor. Polis şefi işin peşini bırakmıyor ofisteki genç sevgiliyi sıkıştırıp itiraf ettiriyor ve eşcinseldir beni istismar etti ama ben çalmadım kendisi verdi diyor. Turing hapse gireceğini bile bile kendini savunmuyor. Turing’e ceza için iki seçenek sunuluyor ya hapislik ya da hormon tedavisi. Turing hapse girmek istemiyor çünkü bitirmesi gereken çalışmaları vardır. İstemese de hormon tedavisini kabul ediyor.

 Tedavi süreci çok zor geçiyor, ilaçlar ağır geliyor. Bir sabah hizmetçisi tarafından yatağında elinde ısırılmış bir elma ile ölü bulunuyor. Araştırmalar sonucu elmaya siyanür enjekte edip hayatına son verdiği anlaşılıyor. Daha sonra Britanya’da eşcinsel hareketler başlayınca Turing bu cesaretli itirafından dolayı öncü isim olarak kabul ediliyor ve heykeli buraya dikiliyor. 

12-IMG_1017
Manchester- Sackville Gardens

Parkta bir de konuşma köşesi vardı. 

16-IMG_4618

Bu güzel bahçeye veda ediyoruz. Son bir not; Ancak ölümünden sonra Turing’e hak ettiği değer verilmiş. Manchester’da bir yola ve üstündeki köprüye, Manchester Üniversitesinde bir bölüme Alan Turing’in adı verilmiş. Ayrıca geçen ay yani bu 2019 Haziran ayında İngiltere merkez bankası bir açıklama yaparak 2021 de tedavüle girecek olan 50 Poundların üzerinde Alan Turing’in resimleri olacak demiş.

17-IMG_1021
Manchester- Sackville Gardens

Hemen sağından tekrar Canal Street’ten devam ediyoruz.

18-IMG_4621
Manchester City-Gay Village

Rehberimiz Sinan Ercan’ın peşinden bakalım nereleri göreceğiz.

19-IMG_1033
Manchester City

Chorlton street’i geçip devam ediyoruz yolun bittiği yerde karşımıza çok güzel bir bina çıktı Manchester Jewish Museum-Yahudi müzesi. 1874 yılında buraya ispanya ve Portekiz’den gelen Yahudi tüccarların kurduğu bir Sinagog. Şimdilerde restore ediliyor sonra ibadete de devam edeceklermiş.

21-IMG_1042yahudi müzesi
Manchester City-Manchester Jewish Museum-Yahudi Müzesi

Müze denince aklıma kütüphane geldi göremedik ama yazmadan olmaz. Manchester Shuttle kütüphanesi. Almanyalı olan Karl Marx 1840’larda Londra’ya gelir ömrünün sonuna kadar burada yaşar ve yine burada ölür. Ve yine Friedrich Engels’da Almandır. Manchester’da çiftlikleri vardır Engels de burada çalışmaktadır. Karl Marx ve Friedrich Engels daha önceden tanışıyorlar. Birlikte Manchester Shuttle kütüphanesinde (eski bir manastırdır) çokça vakit geçiriyorlar. Kütüphanenin bir köşesinde oturup fikir teatisinde bulunuyorlar ve komünist manifesto burada yazılıyor yıl 1848. Dolayısıyla Manchester bir yandan kapitalizmin en meşhur gelişmiş şehri diğer yandan işçi emek ve hakları mücadelesinin tohumlarının atıldığı, komünist manifestonun yazıldığı şehir olma özelliğini de taşımış oluyor. Günümüzde Shuttle kütüphanesindeki köşeleri aynı şekilde muhafaza edilmekteymiş. Pazar gününde olduğumuzdan kapalıydı. Ayrıca Marx’ın Sackville Gardens’daki talking statue’de konuşma yaptığıda bilinir.

22-IMG_1058
Manchester City

      Şehri gezmeye devamla dümdüz gidince Portland st. çıktık. çevreden manzaralar.

23-IMG_1044
Manchester City

24-IMG_1045
Manchester City

Karşımıza güzel bir havuzlu meydan çıktı, bu güzel meydanın adı Piccadlliy tam bir dinlenme buluşma yeri. Bildik fıskiyeli havuzu ve elbette Kraliçeleri Victoria’nın eteğinin dibinde yenen öğlen atışmaları ile manzara hoşumuza gitti.

25-IMG_1050
Manchester City- Piccadilly Meydanı- Victoria Monument

Bu yemek standlarının sonundaki yeri bir Türk işletiyordu topluca ayaküstü yemeğimizi orada yedik.

26-IMG_1052
Manchester City-Piccadlliy Meydanı

Bir grup müzisyen çalıyor öndeki adam ritmik hareketlerle kendince dans ediyordu.🕺🕺

27-IMG_1055
Manchester City-Piccadlliy Meydanı

Bizim yaylı tambura hem şekil hem de ses olarak benzettim adını öğrenemedik. Arayan bulurmuş dedim 😁😁  Efendim adı *Kora*  büyük bir su kabağı ikiye bölünerek yapılmış bölünen gövdesinin ortası iyi ses versin diye inek derisiyle kaplanmış boyun kısmı yani sapı uzun sert ağaçtan 21 telli  Batı Afrika kökenli bir çalgı. Sesi benim benzettiğim gibi Ud ve Harp-arp benzeri eğer çok telli olarak ritmli çalınırsa daha çok flamenko gitara benziyormuş.

28-IMG_1057

Manchester City tarihte talihsiz bir de olaya şahit olmuştur. Kısaca değinmek gerekirse; Waterloo savaşları bitmiştir Napolyon tehdidi de kalmayınca Britanya ordunun bir kısmını terhis ediyor. Binlerce asker işsiz kalacağına ucuz ücretle fabrikalarda çalışmaya başlıyor. Neticesinde çok ciddi toplumsal huzursuzluk başlıyor. Üstüne bir de dışardan mısır ithali yasaklanınca ve bir takım siyasi haklar verilmeyince; Ağustos 1819 yılında Saint Peter meydanında 60-70 bin kişi olduğu tahmin edilen halk çoluk, çocuk protestoya başlıyor. İngilizler çok sert tepki verip süvari alayını kılıçlarla topluluk üstüne yürütüyor neticede 15 kişi ölüyor binlerce de yaralı. Bu talihsiz olaya Waterloo savaşın anısına ironik bir şekilde Peterloo deniyor.

29-IMG_1062
Manchester City

30-IMG_1065
Manchester City

Primark devasa bir alış-veriş merkezi. Bu cadde de marka dükkanların olduğu yer. Alttaki fotoğraf çok ilginç kadın bir karga ile konuşuyordu ama karganın umurunda olmadığı belliydi. 😂😂😂

31-IMG_1068
Manchester City-Piccadlliy Meydanı çevresi

Japon ya da Koreli hep karıştırırım bu kızcağız da adınızı ya da istediğiniz bir sevgi sözcüğünü kendi harfleriyle yazıyor para kazanma derdinde.  Japonca- Alev * 火炎 * korece- *불꽃 * yazılıyor hangi dilin alfabesi bir de siz bakın belki bilirsiniz. 😁 Tüyo mu? Resmin içinde 😉

32-IMG_1071
Manchester City-Sokak sanatçısı

Ara sokaklara fazlaca giremedik hem zaman kısıtlıydı hem de burası İngiltere her daim yağışlı evet ıslanmadık ama yağmur başladı.

34-IMG_1090
Manchester City

     Ayrıca Manchester City de bir kaç saatlik program dahilindeydi saat de geç oldu geceleme de Liverpool’da olunca Manchester maceramız bu kadar oldu. Bizden bir şehir gibiydi hiç yabancılık çekmedik sevdik. Yine de ara sokaktan sizlere güzel bir Mural ile Liverpool’da görüşmek üzere diyor Manchester City’e de elveda diyorum. 👋👋👋

33-IMG_4646

Sevgiyle, sağlıkla evde kalın benimle gezin 😉 riske girmeyin. 💞💞💞

BİRLEŞİK KRALLIK ve İRLANDA-İngiltere-Londra-3

Merhabalar; arayı açmadığıma göre hep beraber Buckingham Sarayına doğru Constitution Hill’de (Adalet yolu anlamında herhalde) yürümeye devam edelim.🙌 Commonwealth Memorial Gates- Milletler topluluğu kapısı denilen sütunlu yoldan aşağı inerken de hangi milletlerin II. Dünya savaşına katıldığını öğrenmiş oluyoruz.😊

Buckingham; burası saray olarak 1775 yılından 1837 yılına kadar kullanılmıyordu. 1837’den itibaren Saray olarak kullanılmaya başlanmış. Kraliyet ailesi daha önce Kensington sarayında yaşıyordu. Kensington’da doğmuş, büyümüş ve 18 yaşında Kraliçe olan Viktoria, Kensington’un şehre çok uzak olduğunu fark edince buraya Buckingham’a taşınmış. Victoria sonrasındaki aileler ve halen de kraliyet ailesi burayı kullanıyorlar. İzleyemediğimiz bu nöbet değişimi yazın her gün, kışın da günaşırı yapılmaktadır.

24-IMG_0132
Londra-Green Park-Buckingham Sarayı

Çok güzel bir demir kapısı var bana St. Petersburg’daki Catherine Sarayının kapısını hatırlattı. Sağdaki sütunda fok balığı var ve Canada yazıyor burası Kanada kapısıymış demekki.

Saraya gelirken içinden geçtiğimiz Green Park. Burayı tam 14 metresi olan 🙄 II. Charles yaptırmış. Metreslerinin her birine de Manolya-Orkide gibi isimler vermiş. Kraliçe bundan o kadar rahatsız olmuş ki, burnunun dibindeki bu parkta dahi çiçek olsun istememiş her daim yeşil olan bitkileri diktirmiş. E kadın haklı yani Kraliçe intikamı da böyle oluyor demek ki, elinden anca bu gelmiş. 🤣 Green park adının nedeni de buymuş diyoruz ama şehir efsanesi de olabilirmiş. 😉

26-IMG_0126
Londra-Green Park-Buckingham Sarayı

Victoria anıtı; Sör Thomas Brock tarafından yapımına başlanan anıt 1911 yılında tamamlanmış. Çevresini beyaz mermer bloklarla mimar Sör Aston Webb yapmış.

Anıtta Victoria’nın avucunda tuttuğu bir küre var Dünya ve o kürenin üstünde de bir insan. Burada verilmek istenen mesaj da şöyle; Dünya’yı ayakları altına almış Kralları avucunda tutan Victoria. Güçlünün de güçlüsü yani.

25-IMG_0134
Londra-Green Park-Buckingham Sarayı-Victoria Memorial

Kalabalık iyice dağılmadan gruptan da kopmadan sağ tarafımızdaki St. James parkı en güzel parktır, içinden geçeceğiz diyen rehberimiz Sinan’ın peşinden parka doğru yürüyoruz.

St. James’in parkı bir zamanlar domuzların uğradığı bataklık bir çayırmış. Sık sık Tyburn Nehri taşkınları olduğundan bol miktarda balık da varmış. 13.yy’da kadınlar için kurulan St. James veba hastanesinin bahçesiymiş, yani 300 küsür yıllık bir yer.

Bir dönem 1532 yılında VIII. Henry tarafından yine satın alınmış ve Kraliyet geyik avlağı yapılmış. Tanıtım tabelasının yalancısıyım. Hastane sonradan saraya çevrilmiş. II. Charles Fransa’daki sürgün sırasında klasik Fransız tarzını görüp bu parka uygulatmış. Çok çevreci ve halktan yana bir kralmış galiba yine burayı da halka vermiş. 👏👏👏 Kendi küçük ama ortada büyücek gölü var ve Londra’da en çok hayvanı görebileceğimiz yer burasıymış.

27-IMG_0140
Londra-St. James Parkı

Her parkta olduğu gibi az bir güneşte İngilizler hemen çayır çimen yayılıyorlar. 😁

IMG_0138
Londra-St. James Parkı

Parkın sonunda çok güzel yapılar var daha sonra gezeceğimiz- Horse Guards Muhafız, süvari alayının yeriymiş. Hani daha önce gördüğümüz atlıların yeri.

IMG_0143
Londra-St. James Parkı

Aşağıdaki Süvari alayının yerinin etrafından dolaşarak gezimize devam ediyoruz.

IMG_0150
Londra-St. James Parkı-Horse Guards

Horse Guards caddesinden devam ediyoruz karşımıza yine bir taş anıt çıkıyor. 2002 yılında Bali adasındaki terörist saldırı sonucu ölen insanların anısına yapılmış. Yuvarlak topun üzerinde 202 tane güvercin kabartma şeklinde yapılmış ve ölenlerin isimleri yazılı. Güvercinler, ölen kişinin masumluğunu temsil ediyor. Hala böyle taşlara kazıyarak sonsuza kadar kalıcı olacak anıtları yapıyorlar. Görünen heykel İngiliz komutan Baron Robert Clive’e ait.

IMG_0151

Heykelin sağ tarafında da Churchill’in savaş odası diye geçiyor (Churchill war rooms)    müzesi var. Almanlar Londra’yı bombalarken parlamento açıkta toplanamayınca   Winston Churchill kabineyi bu binanın yani Hazine Bakanlığı’nın altındaki sığınakta toplamış ve II. Dünya savaşı boyunca da devleti buradan yönetmiştir. Şimdi bu sığınak müze olarak ziyaret ediliyor.

Evet Parlamento meydanına geliyoruz burası St. Great George caddesi diye geçiyor ve devamla karşımıza birazdan Big-Ben çıkacak. İstikamet ise Trafalgar Meydanı.

IMG_0153
Londra- St. Great George

Londra’nın nesi meşhur denince Tower Bridge’den sonra ilk akla gelen Kırmızı telefon kulübeleridir değil mi? İşte içinde telefonu yoktu ama gençler de zamana uydurmuşlar,  fırsattan istifade edeyim derken görüp bana böyle poz verdiler.

34-IMG_0155_1
Londra- St. Great George-Red Telefon

Bu güzel kapıyı atlayamazdım. Kapı-pencere ve detay severim.

35-IMG_2640
Londra- St. Great George

Neyse Karşımıza restorasyon için sarılıp sarmalanmış Big Ben çıktı, hevesim hepten kırıldı. 😏

IMG_0156
Londra- St. Great George

Köşeyi döndük güzel bir sokak girişi -Triple-Arched Bridge- üç kemerli köprü deniyor  harika bir yer King Charles caddesiymiş çıkmaz sokak gibi ama demin geldiğimiz James Parka çıkıyor. Bu binalar resmi dairelermiş Dış İşleri, Gümrük Bakanlığı vs. gibi.

37-IMG_0158
Londra-Triple-Arched Bridge

Şu alttaki muhteşem rölyefler Foreign and Commonwealth office’e aitmiş. Yabancılar dairesi ama vaktiyle Britanya’nın bir parçası olan devletler ve sömürgeler ile İngiltere’den oluşan (elli küsür milletin) uluslararası toplulukmuş, göstermelik hadi sembolik diyeyim başkanı da Kraliçeymiş. Önünden geçtiğimiz cephedeki rölyeflerde dikkat ediniz ülkeler kadın olarak- eğitim (education) ve hükümet (government) erkek olarak temsil edilmiş. Fotoğraf birinci sol baş hükümet sonuncu fotoğrafta en sağda eğitim. Ayrıca ziraat, sanat , bilim, üretim, ticaret, edebiyat ve yasa. Ben 3 fotoğraf ekleyeyim yeter.

38-IMG_0167
Londra-Foreign and Commonwealth bina cephesi

Foreign and Commonwealth bina cephesinin tam pencereli hali. Her ülke özellikleri ile işlenmiş. Örneğin; Asya-fil, Avrupa denizcilik-at, Afrika çocuk-gergedan-muz ağacı, Amerika -özgürlük heykeli,

39-IMG_0168
Londra-Foreign and Commonwealth bina cephesi

Avusturalya- Kanguru -koyun ve evet gelelim erkek figürlere; Hükümet yaşlı bir kral iken eğitim genç bir delikanlı olmuş. 😁

40-IMG_0170
Londra-Foreign and Commonwealth bina cephesi

Sağa sola bakınarak gidiyoruz. Hemen arkamızda bir cenotaph I. Dünya Savaşının sona ermesi anısına düzenlenmiş anıt.

41-IMG_0166

Hala Wensminster şehrindeyiz demir kapılı çok kalabalık ve güvenlikli bir kapıdayız. Evet Downing street 10. İngiliz başbakanlığı ve konutu. 1680’lerde Sir George Downing tarafından inşa edildi.

10 numara yani. Yok, çok teşekkür edip -yolumuz uzun başka zaman deyip davete icabet etmedik. 😉

42-IMG_0171
Londra-Downing street NO:10 girişi

Zaten 10 numara daha çok içerdeymiş.

IMG_2668
Londra-Downing street NO:10 girişi

II. Dünya Savaşında çeşitli işlerde görev alıp esir düşen veya hayatını feda eden 350.000 kadının anısına yapılmış Cenotaph.

43-IMG_0173
The women of world war II -Cenotaph

Kraliyet süvari alayının binasına geldik. The Household Cavalry diye geçiyor. Boş zamanımızda gelip gezdik ama ben gelmişken konuyu işleyeyim ayrılmasın. İki atlı muhafız nöbet kabininde etrafları insan dolu sürekli fotoğraf çektiriyorlar. Atlar uysal üstündeki süvari uyuşmuş görüntü almak çok zor. Fikir versin diye ekliyorum atın kıza bakışı süper. Önder’in orijinal fotoğraflarından biri. 🤩

IMG_2679
The Household Cavalry

İçeri girelim müze varmış bakalım dedik burada da bir nöbetçi vardı.

45-IMG_0237
The Household Cavalry

Çok görkemli bir yapı ile karşılaştık ki, Kraliyet Deniz Kuvvetlerinin binasıymış-Royal Naval Division. Hemen sağda gözümüze ilişen bir top. Turkısh Gun evet Türk topu.

47-IMG_0224
Londra-Royal Naval Division. Kraliyet Denizcilik Binası

Önündeki yazı şöyleydi.

Turkısh Gun; III. Ahmet döneminde, top ustası Abdullah oğlu Murad tarafından 1524 yılında imal edilen Osmanlı topu.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde hala Osmanlı toprağı olan Mısır’dan 1801 yılında İngiliz deniz kuvvetleri tarafından alınıp buraya getirilmiş o tarihten beri aynı yerde sergileniyormuş zaten burası da Amirallik- Denizcilik binasıydı. Topun altındaki taşıyıcı araba İngiltere yapımı üstündeki motiflerle de Mısırdan getirildiği betimlenmiş. Bir tane de Fatih’in topu varmış biz görmedik. Velhasılı kelam bizden başka her millet tarihimize bizden daha çok sahip çıkıyor. 😏

48-IMG_0229
Londra- Kraliyet Denizcilik binası ile Atlı Muhafız Birlikleri Kışlası önünde TÜRK TOPU

Atlı saray Muhafızları müzesi ilgimizi çekmedi girmedik önünde de yine İrlanda kökenli İngiliz Mareşallerinden biri Viscount Wolseley’in anıtı vardı.

46-IMG_0223
Londra-Atlı saray muhafızları kışlasında-  Mareşal Viscount Wolseley

Ziyaret saati bitmek üzere nöbetçi saatine baktı biz de zaten çıkıyoruz.

49-IMG_0239
The Household Cavalry giriş kapısı

Ben başka ne çekebilirim derdindeyim ama bir yandan da magnet satan küçük bir satış yeri görmüş Önder hadi deyip azıcık daha geri gidiyoruz. Yine güzel ama ucuz magnet alma rekoru bizde.💃💃💃 diyor rehberimizle gezmeye kaldığımız yerden devam ediyorum.

Evet cadde boyunca yürüyüşe devamla.

İngiliz Mareşal Earl Haig; I. Dünya savaşında Fransa’daki İngiliz birliklerinin komutanı.

44-IMG_0176
London-Mareşal Earl Haig monument

The Clarence rezervasyonsuz girilemeyen, Fish & Chips’i ile ünlü restoran&pup millet kuyrukta belli. Öyle ahım şahım çok özel bir İngiliz yemeği yok ki, tutmuşlar bildiğin balık ile parmak patatesi aynı tabağa koymuşlar adını da Fish & Chips koymuşlar milletin dilinden de düşmüyor.

51-IMG_0179

Laf aramızda balık süper güzeldi sonra yazacağım. Fazla yormayayım sizleri ne güzel takiptesiniz ben de keyifle yazıyorum. Bu kez yazımı Buckingham sarayının trafik polisi güzelle kapatıyorum.  🚲 Görüşmek üzere sevgiyle kalın. 😍😍😍

IMG_2583

 

BİRLEŞİK KRALLIK ve İRLANDA-İngiltere-Londra-2

Günaydıııın diyorum ❤️ ama nerde kalmıştık demeyeceğim. Misss gibi bir Londra sabahındayız Hyde Park’a gidiyoruz. 💃💃💃 Yolda Londra’da yaşayan rehberimizden sosyal hayatlardan kesitler dinledik. Hiç acelesi olmadan yaşayan rahat insanların ülkesindeyiz, hiç bize göre değil. Triplex bir evi kat kat bölüp üç daire yapıyorlar. Al otur 45 metrekare 1200 pound. Ama böyle evlerde 800’ü kira 400 de elektrik, su her türlü gideri sayıldığı için ucuz geliyormuş.

Hoş sohbet rehberimiz Sinan Bey güzel bir olay anlattı. İngiltere için bir fikir versin diye size aktarayım. Önce şartlı, şurtlu temizlik yapacak kadınlar çok para kazanıyormuş. Sanırım bunu ancak bizden olanlar bilir, aynı bezle hem yer hem mutfak tezgahı silinmez gibi. Neyse asıl önemli olan diyelim çocuğunuz bir kedi istedi; 🐱 orada da belediyeden veya pet shoptan alabilirsiniz. Ama hemen alıp eve götüremezsiniz sadece beğendiğiniz 3 tane kediyi belirliyorsunuz, evinize bir görevli geliyor bahçeyi, evin içini eşyaları kontrol edip gidiyor. Sonra size kediyi getiriyorlar bir de bakıyorsunuz ki 2 no’lu kedi gelmiş. Sebebi de var misal koltuklar deri birinci olmazdı, bahçeniz uygun değil vs. hemen bir eğitimi verip haftaya geleceğiz her şey yolunda kedi evde mutluysa kalabilir deniyor. Ay tıpkı bizim gibi 🤔 mi idi?

Her neyse yorum yapmayayım. Tipik bir evlat edinme prosedürü uygulanıyor. Kısaca bir Türk olarak bizim gibi aceleci insanların buralarda yaşaması hayli zor, alışması ise zaman alır… Bu güzel sohbet bizi yemyeşil Hyde Park’a getirdi bile.

Rehberimiz Sinan Bey güzel bir sabah yürüyüşü yapacağız dedi ve Albert Gate kapısından Hyde Park’a giriş yaptık. İşaretlediğim yerde ileride Cafe’den fotoğraflar çektim. Kuşlar cıvıl cıvıl haydi gezelim.

6A-IMG_2453
London-Hyde Park

Yolları bile güzel bisiklet sürmek de keyifli olur tabi.  🚲 Duy sesimizi Aydın Büyükşehir Belediyesi. 🚲 🚲 🚲 🚲 🚲 🚲

2-IMG_0092
London-Hyde Park

Şu güzelliğe bakınız ufak da olsa bir su yolu mevcut.

1-IMG_0093
London-Hyde Park

Hani çılgın Bir Henry vardı Kral VIII. Henry işte bu kral zamanında Westminster manastırının malı olan 400 küsür hektarlık arazisi olan bu parka el koymuş. Ardından önce kendine geyik avlağı yapmış sonra kızı I. Elizabeth burayı belli ölçüde soylu ve saygın kişilere açmış. Elizabeth’ten sonra tahta çıkan I. James kapsamını genişletmiş, I. Charles da 1630’larda halka hediye etmiştir. Yani 390 yıldır halka açık. Her türlü aktivitenin yapıldığı bir park, koşu yapanları ile görülesi bir yer kısacası. 💃💃💃

5-IMG_0096
London-Hyde Park

İngiltere’deki sayısız parklardan biri ve en çok turist çekeni. Sadece yanındaki bulunduğumuz yerin kuzeyine düşen Kensington bahçeleri 150 hektarmış. 😳

Speech corner- Serbest kürsü; hepimizin az çok bildiği ya da duyduğu serbest kürsü, bulunduğumuz yerin ters istikametinde ve uzakta zaten bugün göremeyiz. 150 yıldır yaşayan bir gelenek ve sadece pazar günleri konuşma yapılıyor, belli bir saati yok. Konuşmak isteyen üç basamaklı bir açılır kapanır sandalye getirip üstüne çıkıp konuşuyor. Her konuda hiçbir kısıtlama olmadan herkesi eleştirebilirsiniz ancak küfür, hakaret yok. Papayı, kraliçeyi aklınıza kim gelirse eleştirebilirsiniz iki-üç polis gelir uzaktan bakar geçermiş.

3-IMG_0094
London-Hyde Park

150 hektar bir alana yayılıyor demiştim göz alabildiğine uzanan bu parktan yılan gibi kavisli giden ortasında da çok güzel bu göl var. Adı da zaten yılan gibi anlamında Serpentin. Kafede biraz dinlendik kuğular karşı kıyıda, gölde gezmek için botlar biraz ilerdeydi ama malum gezecek çok yerimiz var bugün oyalanmak kısa olacak.

6-IMG_0101
London-Hyde Park- The Serpentine

7-IMG_0099
London-Hyde Park- The Serpentine

8-IMG_0100 2
London-Hyde Park- The Serpentine

Bu gibi bir kaya daha vardı Holocaust Memorial- soykırım anıtı anlamına geliyormuş. Hitler zamanı Yahudilere yapılan soykırımı unutturmamak için dikilmiş.

4-IMG_0095
London-Hyde ParkRose

Rose garden-gül bahçesinden geçiyoruz, adı öyle ama bu dönemde ahım şahım güller yoktu bu gördüğümüz çiçekler de bizim saksı çiçeklerinden.

9-IMG_0106
London-Hyde Park-Rose Garden

A unutmadan Böyle bir öbek içine dikilmiş bolca bizim Aydınımızda yetişen Deve dikeni bitkisi vardı.

12-IMG_2511
London-Hyde Park-Rose garden

Yürüyoruz güzel çadır gibi bir ağaç var içine girdik, gezi arkadaşım sevgili Türkan Aydın Hanım altından çıkıyor 😍 çadır gibi içi çok geniş değişik bir ağaç tipi.

10-IMG_2500
London-Hyde Park-Rose garden

Yerdeki bu yön göstericide; The Diana Princess of Wales Memorial Walk-Galler Prensesi Diana anıtı yürüyüş yolu yazıyordu, bizim yolumuzun ters istikametinde de anıtı varmış.

10A-IMG_0104
London- Green Park-

Karşımıza çok güzel bir çeşme çıktı; The Huntress Fountain-Huntress çeşmesi veya Artemis çeşmesi de deniyormuş. Kanepede yatana dikkat ne güzel uyuyor.

11-IMG_0109
Hyde Park-The Huntress Fountain

Çeşme 1906 yılında İngiliz Kraliyet Heykeltraşı Kontes Feodora Gleichen tarafından yapılmış.

Haydi, Hyde Parktan bu kez Apsley Gate’ten- Knightsbridge caddesine çıktık. Bu kapı, henüz 25 yaşında genç mimar Decimus Burton tasarımı ve Portland taşından yapılmış. Tarih 1826-29 yapımı üç yıl süren bu kapı Atina’daki Panteondan kopya edilerek yapılmış.

13-IMG_2522
Londra-Hyde Park-Apsley Gate

Kapının hemen yanındaki bu evde aynı taştan yapılmış-Apsley Hause’ ve birazdan göreceğimiz büyük zafer anıtının da Mimarı yine Decimus Burton’muş.

14-IMG_0112
Londra- Apsley Hause

Bu ev önemli çünkü; daha birçok yerde göreceğimiz adı dilimize pelesenk olacak olan 1800’lü yılların başında Napolyon’a karşı mücadele eden İngiliz orduları komutanı, Waterloo Kahramanı Sör Arthur Wellesley- Dük of Wellington’un evi. Şimdi müze olarak kullanılıyormuş.

Hatırlayalım Dük Wellington; 1815 yılında bugün Brüksel’in yakınlarındaki Waterloo denen küçük bir köyde Napolyon’un ordusuyla İngilizler bir savaş yapar ve İngilizler kazanır. Tarihte okuduğumuz meşhur Waterloo savaşıdır ve Napolyon’u bitiren savaştır. Sonunda Napolyon, sürgün halinde St. Helena adasına gönderilir ve hazin son, orada da ölür.

Adı Waterloo olan bir şarkı vardı şimdi anımsadım ve evet 1974 Eurovizyon şarkı yarışması birincisi İsveç’li Abba grubu söylüyordu. Şuraya ekleyeyim dinleyen olursa.

Ve işte kıymetli atı Kopenhag’ın üstünde yönü evine dönük tasarlanmış anıtı ile Dük Wellington ve anlatmaya devam edelim.

IMG_2526
London-Dük Wellington Monument

Evet, Dük Wellington Napolyon’un yayılmacı politikasına son vermiş İngiltere’nin 1800′ lerde dünyanın süper gücü olmasına çok fazla katkısı olan kişidir. Aslında Irish’tir yani İrlanda’lı. Dublin doğumludur ama reddeder. İngilizlerin tarihinde İrlanda hep ikinci sınıf olarak görülmüştür, aralarında ciddi sorunlar vardır o yüzden Dük Wellesley İngiliz olmadığı için İngiliz’im de diyemez kendini hep British olarak lanse etmiştir. Al bir aslını inkar eden daha 😁 Bir de anısı var Sinan Rehberim çok güzel anlatıyor; Bir gün bu konunun hararetli bir tartışması yapılıyormuş birisi artık dayanamamış: Sör demiş yahu sen Dublin’de doğmadın mı? O da hemen İrlandalıları kızdıran şu çok meşhur sözünü söylemiş *ahırda doğmuş olmak eşek olduğunuz anlamına gelmez, o ahırda cins atlar da var *. Bilerek çok ağır konuşmuş. Ama İrlandalılar buna rağmen Artur Wellesley’i reddetmezler. İrlanda 1919’da Britanya’dan bağımsızlığını kazandığında Britanya İmparatorluğuna ait bütün alametleri, bütün anıtları patlatmış yok etmişler İrlanda’dan temizlemişlerse de bir tek Arthur Wellesley’in Waterloo anıtını ellemezler, öyle konuşsa bile bizdendir diye sahip çıkarlar.

15-IMG_0111
Dük Wellington Monument

Bitmediii 😁 bir lakabı da İron Dük’tür, ama bizim anladığımız güçlü kuvvetli anlamında değil. Bu da çok güzel bir bilgi; Zaferinden sonra daha 30 yıl yaşar ve Victoria döneminde Başbakanlık da yapar. Siyasete giren her insan gibi mecliste vergi yasası çıkacak imzası gerekiyor, karşı çıkan işçiler ve halk tarafından evi taşlanınca camlarını demirle kapatıyor. Bu sebeble ironik olarak alaycı bir şekilde ona İron Dük- Demir Dük diyorlar. Ülkenin her yerinde anıtı vardır. En önemlisi burada atının üstünde gösterilen anıttır, atının adı da Kopenhang’dır. Kopenhang Watorloo savaşında Wellesley’i 16 saat sırtında taşımış çok kıymetli atıdır öyle ki, öldüğünde Dük duygusal bir konuşma da yapar; Bugün Waterloo diye bir zaferimiz varsa benim olduğu kadar bu Kopenhang’ında zaferidir der, askeri törenle defnettirir.

Yukarıdaki fotoğrafta Wellington anıtın hemen sağında görülen siyah demir çubuklar da özel tasarım New Zeland- Yeni Zelanda savaş anıtıdır.

Altta da Royal Artillery Memorial-Kraliyet topçu anıtı, halkın yardımlarıyla 2011 yılında I. Dünya savaşı sırasında Kraliyet topçularının kayıpları anısına yapılmış. Açılışını Kraliçe II. Elizabeth yapmış.

16-IMG_0117
London-Royal Artillery Memorial

Anıtın arkasında görünen beyaz yapı eski St. George hastanesi günümüzde oteldir ama kapısında otel yazmaz, Londra’nın en pahalı otellerinden biridir. Nerede kaldığının bilinmesini istemeyen çook zenginlerin tercih ettiği otelmiş. Bir adı varmış tabii ama ben o kısmı atlamışım. Bizden de çok zengin konuk ağırlamışlığı varmış. 😎

Biz bugün Kraliyet sarayının nöbet değişim merasimini de göreceğiz diyemiyoruz görmeye çalışacağız insanlar akın akın geliyor, korkunç bir kalabalık var ve atlı askerler geliyor en azından onları yakından göreceğiz.

17-IMG_0114
London- Kraliyet atlıları

Roma İmparatoru bir zafer kazandığında olmayan bir kapı inşa edilir ve o kapıdan ilk defa İmparator muzaffer bir komutan olarak şehre girer sonradan da o kapılar-taklar böyle zafer anıtı olarak kalırmış. Bizim İstanbul’da da Roma döneminden kalma hoş bizde de Çemberlitaş’ ta, Fatih’te Kıztaşı denilen yerlerde de benzer yapılar vardır.

Roma döneminden sonra unutulan bu yapıları Napolyon tekrardan kendisini bir Roma İmparator gibi görüp kendince böyle bir tarz geliştirip Paris Şanzelize’de *Arc De Triomphe * altından hiç geçmediği zafer anıtını yapar. Sonra İngilizler Napolyon’u yenince o geleneği alır kendilerine adapte ederler. Londra’da iki tane var, biri Marble Arch yani mermer kapı diğeri alttaki fotoğrafta gördüğünüz Wellington Arch.

18-IMG_0120
London-Wellington Arch- Quadriga of War

Kral IV. George için İngilizlerin Napolyana karşı kazandıkları zaferi anmak için mimar Decimus Burton’un yaptığı bu kapı Buckingham sarayına giriş kapısı olarak yapılmış ve 1846 yılında tepesine Wellington Dükü’nün atlı heykeli konmuş. Kapı üç katlı yapılmış bir dönem karakol olarak kullanılmış şimdilerde müze olarak gezilebiliyor. Çok güzel üzerinde kraliyet arması olan demir kapıları var.

19-IMG_0118

Kemerin tepesinde o devasa heykelin duruşu hayli komikmiş ve alay konusu bile olmuş. 1882 yılında tak şimdiki yerine taşınırken heykel kaldırılmış ve uzunca bir süre yerine yeni bir heykel vs. konmamış. 1911 yılına gelindiğinde yeni bir heykel konmuş. Dört atın çektiği bir Roma savaş arabası üstünde kadın figürü-yani barış- ve arabayı kullanan genç bir çocuk temsil edilmiş. Adı da bu yüzden Quadriga of War- Savaş arabasına binen barış olmuş.

Takın altından biz de geçtik Buckingham sarayına doğru Constitution Hill’de (Adalet yolu anlamında herhalde) yürüyoruz. Commonwealth Memorial Gates- Milletler topluluğu kapısı denilen sütunlu yoldan aşağı inerken hangi milletlerin II. Dünya savaşına katıldığını da öğrenmiş oluyoruz. Hindistan-Pakistan-Sri Lanka- Bangladeş gözüme çarpanlar. Hepsi de sömürge ülkeler.😡

20-IMG_2572
Commonwealth Memorial Gates

Evet eski sömürge ülkelerinden gelip savaşa katılmış gönüllülerin anısına dikilen anıtlar diyeyim.

21-IMG_2567
Commonwealth Memorial-Constitution Hill

İsimleri yazıyor.

22-IMG_0122
Constitution Hill-Cenotaph

Aileler ziyaret ettikçe de özellikle gelincik çiçeğinden yapılmış, notların da iliştirildiği böyle çelenkler koyuyorlar, bunlara da anıt mezar anlamında Cenotaph deniyor. Cenotaph; Sembolik mezar anlamına gelen cenos (boş) tapos (mezar) kelimelerinden oluşmuş Yunanca bir kelimedir.

23-IMG_0123
Constitution Hill-Cenotaph

Green Parkta yürüyoruz, hayli erken geldik ama yine de çok kalabalık var merasimi izlememiz mümkün değil. Sağa sola koştuk görelim diye nafile, polisler karşıdan karşıya bile geçirmiyorlar. Kaderimize deyip Saraya doğru yürümeye başladık. Sarayı yeni bir yazı olarak paylaşacağım. Sıkmadığımı umuyor yazımı yine bir pardon iki güzelle bitiriyorum. 😍😍😍  Sevgiyle kalın.

IMG_0667