CRUİSE ile MALDİVLER*SRİ LANKA*HİNDİSTAN-6


     Mumbai-Bombay-1.gün

     Merhabalar; Goa’da geçirdiğimiz güzel bir günün ertesinde yine birlikteyiz. Gemimiz Victoria, 3 gün geçireceğimiz Mumbai’ye, benim bildiğim adıyla Bombay’ın Maharaştra limanına demir atmak üzere. Tarih 17 Ocak 2020 sabahı saat 07:12 ve ben şu harika gün doğumu ile de size günaydııın diyorum.

Mumbai- Maharaştra limanı
Mumbai- Maharaştra limanı

      Mumbai; M.Ö 3. Yüzyıl’da volkanik patlamalar sonucu oluşmuş yedi küçük adadan biri olan Salsette adası üzerinde kurulmuştur. Sonraları bu adalar doldurulmuş, Mumbai 7 tepeli olmuştur. Bu süreç 50 küsür yıl sürmüş. Tam bir mühendislik harikası yani. Maharaştra eyaletinin başkenti ve okuma yazma oranı en yüksek şehridir. Aynı zamanda merkezde 13 milyon, metropolde 20 milyon nüfusu ile de Dünya’nın üçüncü büyük şehridir.

     Mumbai adının hikayesi; Portekiz’liler 1534 yılında ele geçirdiklerinde *iyi koy* anlamına gelen Bom Bahia koydular. İngilizler Bombay dediler. Sömürge dönemi bittiğinde de yerli halkın koruyucu tanrıçası Mumba devi’nden esinlenilerek Mumbai adını almıştır. Bir laf vardır *fare sığamadığı deliğe sabun kalıbını peşinde götürürmüş* Portekizliler de kendileri yetmezmiş gibi Mumbai’nin 7 adasını o dönemde İngiltere Kralı II. Charles’a evlilik hediyesi olarak hibe etmişler. 🤣 Tarihi hikayesini de ara ara yazacağım.

     Hani derler ya; Bir kitap okudum hayatım değişti. Ben onu şöyle değiştirdim. Bir ülke gezdim hayatım değişti. Evet aynen öyle. Hindistanı gezdikten sonra bir lokma bir hırka felsefesini hayatıma kattım. Hindistan’ın daha önce kuzeyini gezmiştik. Çok merak ettiğimiz güneyini de bu vesile ile görüp yaşayacağız. Gezenler, güney kısmını daha zengin ve modern bulacaksınız demişlerdi. Görelim bakalım üç gün buradayız nasıl olsa. 💃💃💃

      Gemiden çıktık liman gümrüğünden geçeceğiz hep asker kontrolünde, cesaret edip fotoğraf çekemedim. 🥺 Otobüse bindik kısa bir şehir turundan sonra ilk durağımız Gateway of İndia-Hindistan Kapısı olacak. Wellington fountain’den geçiyoruz. Etrafa bakınırken İngiltere’nin Bath kasabasında gördüğüm George dönemi mimarisi olarak bilinen dairesel şekilde yapılmış evlerin benzeri ile Londra’daki Big Ben benzeri Rajabai Saat kulesini görmek çok hoş oldu. Şaşırmamam lazımdı ama zengin bir tüccar annesinin anısına yaptırmış. 💞 Yanındaki de iş merkezi sanırım.

      Çok merak ettiğim İngiliz kapısını görecek oluşum beni heyecanlandırıyor. Hele ki İngiltere’yi gördükten sonra onların sömürgesi yerleri görmek çok ayrı bir zenginlik benim için. Kuzey Hindistan’ı gezerken bu düşünceden ziyade Budizm ve dini ritüellerini, kültürlerini gözlemleme düşüncesindeydik. Ama burada daha farklı bir ortam olacağı düşüncesindeyim. Bir de tabii Bollywood var filmlerini izliyoruz haliyle şehri daha modern yapmıştır düşüncesi gelişti. Bakalım göreceğiz. 😇

     Sabahın erken saati olmasına rağmen trafiğin yoğun kalabalığın da çok olduğu bir yere geldik. Otobüsten inip karşıya geçerken etrafımızı hemen satıcılar sardı. Ellerinde şişirilmiş kocaman balonlar vardı. Biz böyle alış verişleri hep sonra yapardık ama bu kez torunumuzu düşünerek büyük balonlardan aldık. Torun olunca akan sular duruyor. 

     Hindistan kapısına girerken güvenlikten geçtik ve yine fotoğraf makinam X-ray cihazından kurtulamadı. Bizden önce öğrenciler gruplar halinde gelmişler. Photographer by Önder Kaplan

      Nihayet devasa Gateway of İndia karşımızda.

Mumbai- Gateway Of İndia-Hindistan Kapısı
Mumbai- Gateway Of İndia-Hindistan Kapısı

      Gateway of İndia;

      Önceki adı Wellington iskelesi olan şimdinin Apollo Bunder’ı (rıhtım) vaktiyle balıkçı iskelesi olarak kullanılıyordu. Sömürge döneminde İngiliz valiler ve diğer yetkililerin şehre giriş limanı yapıldı. Bazalt taş kullanılarak yapılan anıt kapı yüksekliği 26 metre. Alın kısmında da  yazdığı gibi Hindistan’ı 1911 yılında ziyaret eden ilk İngiliz Kral V. George’un ve Kraliçe Mary’nin anısına dikilmiş. Mimar George Wittet’in yaptığı tasarımla ilk temel taşı 1913’ te atılmış. 10 yıllık bir çalışma ile 1924 yılında tamamlanmış. Açılış sonrası yine sömürge dönemi şahsiyetler için Hindistan’a giriş kapısı olarak kullanılmış. Ama hiçbir zaman resmi geçit için kullanılmamış. Sadece Hindistan’ın bağımsızlığını kazandığı 1948 yılında son İngiliz birliklerinin törenle Hindistan’ı terk ettikleri zaman bir tören yapılmış. Sanırım öğrenciler de tarih dersi olarak gelip görüyor olmalılar.

      Sağı, solu, önü arkası özenle işlenmiş mimari tasarımı bence muhteşem. Hint- Saracenic mimari olarak adlandırılıyor. Bakınız.

      Deniz tarafında adalara giden gezi tekneleri kalkıyordu. Arkadaki alandan görüntülerde zamanın ve hala günümüzün en güzel binası ve oteli Tac Mahal tüm ihtişamı ile duruyor. 

Mumbai- Taj Mahal Otel
Mumbai- Taj Mahal Otel

     Hindistan’ın otomobil sanayiinin duayen adamı JN Tata Avrupa menşeli otellerden birinde kalmak ister. Bu otel Watson’dur. İsteği *bizde kalamazsınız* diye reddedilir. Tata Parsili yani yerli olduğu için otele kabul edilmemiştir. Hırs yapar ve 1899 yılında Watson Otelinden daha görkemli olmasını istediği bu güzel otelin Taj Mahal’in inşasını başlatır ve 1903’te otel açılır. Tata böylece Hindistan’da çok önemli işlere de imza atmış olur. Nedir bunlar; İlk kadın işçi çalıştırmış, çamaşır makinası kullanılmış, doktoru ve eczanesi varmış. Türk hamamı bile yaptırmış. Ve bağımsızlık mücadelesi verildiği dönemde görev alanları ücret almadan barındırmış. Ayrıca bir otelden çok daha ötesi, lüks mağaza ve Mumbai’nin ünlü restoranlarına ev sahipliği yapıyor. 2008 yılında geçirdiği terörist saldırıda yüzlerce kişi ölmüş bina da çok hasar olmuş ön cephe de yanınca restorasyon sırasında girişi şehir yönünden deniz yönüne doğru değiştirilmiş.

     Hemen yanında ek binası ile bir başka yan bahçede yüzü Gateway of İndia’ya bakan atlı heykel var. Chhatrapati Shivaji Maharaj Anıtı. 17. Yüzyılda kurulmuş olan Maratha İmparatorluğu’nun savaşçı kralıdır.

     Tekrar otobüse binmek üzere geri dönüyoruz. Etraf daha da kalabalıklaşmış. Burası sanki panayır yeri gibi hediyelik eşya ve yiyecek satanların yanı sıra ayakkabı ya da en çok terlik giyildiğine göre terlik tamircisi bile vardı. 😁 Ama unuttum tabii Gateway aynı zamanda diğer adalara giden motorların kalkış limanı. Bizim İstanbul Üsküdar vapur- motor iskelesi gibi. 😉

Yolumuz Chhatrapati Shivaji Maharaj Bulvarı üzerinden aynı isimli tren Garı’na doğru. Bulvar belli ki çok önemli resmi daire, Piskoposluk, banka ve oteller bölgesi zengin muhit yani. Binalar da tipik Victoria dönem mimarisi… Otobüsten bu kez iyi görüntü alamadık. Yine de iki örnek vereyim.

     Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren Garı (istasyonu)

      Daha önceki adı Victoria terminus olan Chhatrapati Shivaji Maharaj tren garı Hindistan’ın hatta Asya’nın ilk en eski, Dünya’nın da en görkemli tren garıdır deniyor. Fotoğrafları görünce eminim siz de beğeneceksiniz, bence de çok muhteşem. Mumbai’nin en süslü bu Gotik binası Hindistan’nın simgelerinden biri olmuş durumda. Mimarisi Victoria dönemi, Hindu ve İslami mimarinin (Babürler dönemi) bir kombinasyonu gibi… Ve elbette Unesco Dünya Mirası Listesinde… 1850’li yıllarda var olan istasyon ticari amaçla kullanılıyordu. İngiliz sömürge döneminde Mimar Frederick Stevens tarafından yeniden tasarlanan binanın yapımı on bir yıl sürmüş. 1878-87 Zamanın Kraliçesi Victoria’nın altın jübilesinde açılıp Victoria adını almış. 1996 yılına gelindiğinde dönemin bakanı adını bu kez Chhatrapati Shivaji Terminus olarak değiştirmiş. Ama hala Victoria tren istasyonu olarak konuşuluyor. 

Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu
Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu

      Mahşeri kalabalığa nasıl gireceğiz de fotoğraf çekeceğim meraktayım.😳 Başlayalım…

Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu
Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu

      Yerel rehber kızımız ile gezeceğiz. Burası solda görüldüğü gibi trenlerin son noktası. Yolcular iniyor. Tavan süslerine bakınız.

Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu
Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu

      Diğerlerini slayt yapıyorum arada bizim grubun nasıl fotoğraf çektiğini de görürsünüz. 😁

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

      Mumbai’liler bize hiç aldırış etmedikleri gibi gülümseyerek selam da verdiler. Zaten herkes bir koşuşturma içinde sabah mesaisinde…

      Kalabalığa aldırmadan müthiş güzel olan tavan süslerini çekmeye başladım. Daha önce benzerlerini katedrallerde gördüğümüz tavan şekli…

      Viktorya -Gotik tarzı bu güzel istasyon İngiliz ve Hint ticaretine 18 demiryolu hattı ile hizmet etmiş. Şimdilerde Hindistan’a yıllık 2.2 milyar kişi taşıyarak hizmet ediyor. Belli ki daha geç döneme de tanıklık edecek. Daha gidecek yerlerimiz var diye acele edilince bir koşu dışarı çıkıp kolonlardaki hayvan figürlerini çekeyim dedim. Aslında girişte Büyük Britanya’yı temsil eden aslan ile Hindistan’ı temsil eden kaplan heykelleri vardı çekecek fırsat olmadı. En dışında çatı kısmına doğru korkunç yüzlü *gaygoyle* denen, türkçede çörten olarak bildiğimiz yağmur olukları ve hemen dış kapıyı süsleyen köpek, maymun, baykuş vs. gibi birçok hayvanla süslü sütunları da görülmeye değerdi. 

      Çok fazla fotoğrafım var  kıyamadığım için birer örnek verip sonrasını slayt yaptım. 🥰

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

      Otobüse binmeden önce yolun karşısında bir güzel yapı daha var görmek için nasıl gideceğiz. Trafik aman vermiyor derken alt geçit varmış geçtik. Çıktığımız yer de seyir terasıymış. Dar alanda kısa paslaşmalar misali eğilip bükülerek fotoğraflamak hayli zor oldu. Bu güzel bina da yine İngilizlerden kalma Brihanmumbai Belediye Binası. Gotik mimari tarzındaki binanın yapımına 1888 yılında başlanmış ve 1893 de bitmiş. 

      Öndeki heykel de Bombay’lı Sir Pherozeshah Merwanjee Mehta. Hindistanlı parsi olan Mehta ateşli bir hatip ve politikacıdır. Esas mesleği avukatlık olan Mehta hukukta yaptığı başarılı çalışmalarından dolayı İngilizler tarafından şövalyelikle onurlandırılmış. Dört dönem de belediye başkanlığı yapmıştır. 

 

Mumbai-Brihanmumbai Belediye Binası
Mumbai-Brihanmumbai Belediye Binası- Sir Pherozeshah Merwanjee Mehta Monument

      Tam yeri gelmişken Bombay’ın tarihinden bir kesit aktarayım. Mumbai’de ilk yerleşik halkın balıkçılar olduğunu söylemiştim. 17. yüzyıldaki yerli halk Budist, Hindu ve Müslüman krallıklar tarafından yönetilmiş. Elbette ticari olarak fazla bir gelişme olmamış. Esas gelişimi ve ticari yönden ilerlemesi Portekizli Vasco da Gama’nın 1498 yılında Calicut’taya ayak basması ile başlar. 1534 yılına gelindiğinde de Portekizliler adalarını koruması için askeri yardım karşılığında bu 7 küçük adayı zamanın sultanından satın alırlar. Başkentlerini de kuzey bölgesinde Bassein’de kurarlar.

      1661 yılında Portekiz kralı IV. John bu küçük adalar topluluğunu İngiltere kralı II. Charles ile evlenen kızı Bragançalı Catherin’e çeyiz olarak verir. II. Charles’da hediye adaları bir Hindistan şirketine kiraya verir. İşte ondan sonra gelecek vadeden Bombay’a Hollanda, Fransa dahi göz diker. Ama Hindistan şirketi adaları güçlü bir şekilde korur. Esas sahip İngilizler zamanla adaları köprüler inşa ederek birbirlerine bağlar toprak ıslahı da yapar. Bir zaman sonra da mühendislik harikası bir çalışma ile o yedi küçük ada tek bir kara parçasına dönüştürülür. Surlar yıkılır boş araziye gotik mimarisi binalar yapılmaya başlar. Hindistanın bağımsızlığını kazandığı 1947 yılında itibaren Bombay- Mumbai olarak yukarı doğru 😁 gökdelenlerle genişlemeye devam eder. Zenginlik ile fakirliğin iç içe olduğu birçok örnek var. 

      Bir viyadükten iniyoruz manzara muhteşem. Mumbai’nin 3 km. uzunluğu olan doğal plajı. Görünen o ki zengin bir muhite gidiyoruz. Yol bile genişledi 6 şeritli oldu. 😉 Arabada olmasak bu manzarayı da çekemezdim. 😁

Mumbai- Marine Drive
Mumbai- Marine Drive

      Çok güzel yerlerden geçiyoruz. Bu güzel bina Taraporewala Akvaryumu. İçinde 400 tür, toplamda 2 bin küsür balık varmış. Bilindiği gibi burada da 180 derecelik cam tünelden geçerken balıklar izleniyor. Binaya hayran kaldım haksız mıyım?

Mumbai- Taraporewala Akvaryumu
Mumbai- Taraporewala Akvaryumu

      Şık binaların olduğu yeşil alanı bol bir semtten geçiyoruz. Rehberimiz bir an bile duramayız ama iyi bakın size müthiş mimarisi olan bir apartman desem olmaz bina desem olmaz gökdelen vari ama tek bir aileye ait yapı göstereceğim dedi. İşte siz yapıyı görün ben kısaca anlatayım. Gerçi zenginin malı züğürtün çenesini yorar derler ama ben kısa keserim. 😉

      Efendim Antilia evi denen bu yapı Mumbai’nin süper zengin Holding sahibi Mukesh Ambani ve ailesinin konutu. Evet yüksek gördüğünüz binanın hepsi onlara ait… Şimdi aslında 27 kat ama tavan yüksekliği bizim evler gibi olsaydı 60 kat’a karşı gelirdi. İçinde yok, yok. En özel duyulmamış olanları yazayım. Ailenin özel tapınma mabedi, Hindistan’ın sıcağına inat tavanından kar yağan odası, 50 kişilik sineması, araba servis istasyonu. Son 6 katı ailenin konutu. Elbette 600 kadar da hizmetkar varmış. Helikopter pisti yüzme havuzu vs. bilinenleri yazmıyorum bile… 😁 Ah bir de adını Atlantik Okyanusunda var olduğuna inanılan gizemli ada Antilia’dan almış.

Mumbai- Antilia House
Mumbai- Antilia House

Otobüsle yola devamla deniz içine doğru uzanan bir taş yol sonunda bir cami gördük. 14. yüzyılda yaşamış aslı Özbekistan olan Ali Şah Buhari’nin türbesini ve onun anısına inşa edilmiş camii barındıran bir külliye, bir sufi dergah. Gel-git olayının yoğun olduğu bir saatte geçiyoruz.

Hakkında yoğun bir bilgi yok sadece hiç evlenmediği biliniyor ama her zamanki gibi çeşitli rivayetler, mucizevi hikayeler var. Daha önce Kolombo’daki Dewatagaha Camii’nde türbesi olan Evliya Seyedina As-Sheikh Seyed Usman Siddique Ibn Abdurrahman‘ın hikayesine benzer bir evliya hikayesi de burada var.

Hacı Ali Şah Buhari Semerkant’ta ıssız bir yerde namaz kılarken bir ağlama sesi duyar. Elinde boş bir tas ile hıçkırarak umarsızca ağlayan çaresiz bir kadın görür. Sebebini sorduğunda; tastaki bir miktar petrolün( Semerkant’a) döküldüğünü eve boş tasla giderse kocasının onu döveceği cevabını alır. – Gel der kadına nerede döküldüyse gidelim. Gittikleri yerde petrol toprağa karışmıştır. Hacı Ali parmağı ile toprağı oyar fışkıran petrolü kadının kabına doldurur. Kadın sevinçle evine yollanır. 

Mumbai- Hacı Ali Dergahı
Mumbai- Hacı Ali Dergahı

       Hacı Ali bir iyilik yapmıştır ama toprağı delerek tabiata zarar verdiğini düşünerek pişmanlık duyup çok üzülür. Üzüntüyü içinden atamayınca kardeşi ile birlikte birçok ülke dolaşarak Hindistana giderler. İslamın gezgin müridlerindendir. Hindistan’ı çok sevince kardeşini geri yollar kendi kalıp İslam’ı yaymaya başlar. Hacı olmak için Mekke’ye giderken bütün malını mülkünü dağıtır. Geri geldiğinde de müritleri çoğalır. Ölürsem beni gömmeyin tabutumu okyanusa atın diye vasiyet eder. 

       Hak vuku bulunca vasiyete uyulur ve tabut okyanusa atılır. Bir zaman sonra tabut burada gördüğümüz adacığın kıyına gelip takılır. Hacının geri geldiği düşüncesiyle tabutu açar Hacı Ali’yi de buraya gömerler. Türbe ve cami çok sonra yapılmış. Denizden ulaşım gel-git nedeniyle zor olunca 1944 yılında vakıf aracılığı ile taş bir yol döşenir. Fotoğrafımda görüldüğü gibi denizin en çok çekildiği zaman böyle yüksekte kalıyor.

      Bir mola vereceğiz. Ben de kısa bir kahve molası verip sizi yine çok renkli hatta rengarenk bir yerde bekliyor olacağım. Şimdilik sağlık ve sevgiyle takipte kalınız. 💞🧡 🤎💜💛💙💚

BİRLEŞİK KRALLIK ve İRLANDA-İngiltere-Birmingham

Güzelim Orta Çağ havasını geri bırakalı bir buçuk saat oldu tarih hala 5-Ağustos-2019 ve saat 18.0o olmuş bile. Geri dönüş yaklaştı artık İngiltere’ye doğru inişe geçiyoruz. Biraz şehir hakkında bilgi aktarayım.

Birmingham ismi eski zamanların İngilizcesinde yerleşim yeri demektir. İlk yerleşimin M.S 6. veya 7 yüzyılda olduğu tahmin ediliyor. Gelişerek şehir oluşu ise 1889 yılına denk gelir. Aynı zamanda İngiltere’nin 2 milyon nüfusuyla en kalabalık ve çok turist çeken şehirlerinden biridir. Halkın çoğu göçmendir ve gerçek yerlileri kızıl, onları ‘brummie’ diye adlandırıyorlar. Sanayinin gelişmesi hayat seviyesini de yükselttiği için zengin bir şehir sayılır.

Birmingham’ın tarihine bakınca birçok ilklerin şehri olduğunu görürüz. İlk ‘pik – dökme demir’ burada elde edilir. Dünyada ilk pamuk fabrikası bu şehirde kurulur. En uzun demiryolu hattı buraya döşenir. İlk buharlı makine fabrikası da buraya kurulur gibi. Bir tane daha var öyküsü de çok güzel. Ama bir iki fotoğraf ekleyip konuya sonra geleceğim kısaca merakınızı gidereyim bizim zamanımızda çok kullandığımız haberleşme- mektuplaşmada zarfa yapıştırdığımız pulu ilk bulan, modern posta gönderimini hayata geçiren kişi Rowland’dır ve Birmingham’da doğmuştur.

Bu arada bir gün kalacağımız Birmingham şehrine geldik. Panoramik şehir turunun ardından otele geçtik. Sonra bir grup oluşturup şehri gezmeye başladık. Gönlüm Chester’da kaldığı için Birmingham beni an itibariyle pek sarmadı. Bakalım Sinan ERCAN rehberim neler gösterecek, neler anlatacak. Daha çok öğrenci şehridir tarihi yeri fazla değil dedi…

Birmingham
Birmingham-İkon Galery- York Cafe

Otelin hemen solundan eski binaları geçerek kanalların, cafe ve barların çok olduğu Birmingham’ın Broad Street’ine geliyoruz. Yukardaki güzel bina da şato değil İkon Galeri-York Cafe imiş. 😁 Bakın dedi Sinan rehber, Liverpool’un Beatles’i varsa Birmingham’ın da Black Sabbath’ı var. Burası West Side Birmingham’ın batı yakası. 2019 yani bu yıl ve iki ay önce Birmingham Belediyesi kuruluşlarının 50.yıl anısına bu köprüye onların adını verdi diye ekledi.

Geezer Butler, Tony Iommi, Bill Ward ve Ozzy Osbourne adındaki bu dört genç 1969 yılında fabrikada işçi olarak çalışmaktan sıkılır ve kurdukları grupla müzik dünyasını Heavy Metal ile tanıştırırlar. Dünyaca tanınan grup ilk önceleri Polka Tulk Blues Band and Earth adıyla kurulmuş sonra 1969’da Black Sabbath adını almışlardır. İlk albümlerine grubun ismini verirler Black Sabbath. Ticari anlamda iyi iş çıkaran ikinci albümleri ‘Paranoid‘dir. Beatles’ların fırtına gibi estiği bir dönem de Amerika’da bile bir seneyi aşkın liste başı olurlar, ben de beğendim. Netice de Birmingham onları artık şehirlerinde bu şekilde anacak. 

Bu arada fantastik roman severlerin yakından tanıdığı yazar JJR Tokien de Birmingham doğumludur. Birmingham futbolda da bir ilki yaşamıştır. Dünyadaki ilk futbol yarışmaları burada düzenlenmiş ve lig şekline dönüşmüştür. Tanınmış ve İngiliz Premier Liginde oynayan üç takımı vardır. Aston Villa-Birmingham City ve West Bronwich Albion.

Birmingham 'Black Sabbath'
Birmingham ‘Black Sabbath’ köprüsü

Yine çok güzel cafelerin olduğu bir yere geldik.

Birmingham
Birmingham

Sevgili rehberimiz buralardan birşeyler yiyebilirsiniz, sağdan giderseniz kanal bölgesine inersiniz, biraz gezin zaten otel çok yakın birkaç güzel yerini de yarın birlikte gezeceğiz dedi. E tabii biz de rehberimizi ikiletmedik ve bu güzel manzarayı köprü üzerinden izledik. Kanallara aşinayız artık Manchester City‘de anlatmıştım.

Birmingham’da ilk kanal 1769 yılında açılıyor. Sanayi iyice geliştikçe kanalların ticarette taşımacılığı önemli ölçüde kolaylaştırdığı görülünce de açılan kanalların uzunluğu 258 km’yi buluyor. Çevresinde görünen kırmızı binalar daha önceleri birer fabrika iken şimdi harika birer restoran, bar ve kafeye dönüştürülmüş. Kanalları birbirine bağlayan bir o kadar da köprüsü var galiba bayıldım. İlk baştaki sözümü geri alıyorum. Kanal ve yüzer ev dediniz mi! Ben orada kalırım. 💃💃

Birmingham-

Keşfetmeyi seviyoruz ya köprüyü geçip merdivenlerden aşağı indik. Buradaki köprü daha güzel gibi hem yine sevgililerin kilitleri asılmış haydi yukarı.

Birmingham
Birmingham Kanal bölgesi

Üstteki pembe kilit Hindistanlı olabilir. 😁 Kamel&Malak 20 July 2016 alttaki pembe nereli siz tahmin edin. 💑 Hassan&Zakia tarih yok bir üst sıra 2014’lü. Ne hoş acaba evlenmişler midir? 💑  Böyle şeyleri hep merak ederim.

Birmingham
Sevgi kilitleri

Sevgi kilitleri demişken Birmingham’ın ilklerinden olan konunun Rowland’ın hikayesine geleyim. ☺️ Haberleşmenin belki de en güzel yolu mektup yazmak, gidilen yerlerin kartpostallarına eklenen bir iki satır yazıydı. Tarihte bu yazılı kağıtları sahibine ulaştırmak için posta görevi kime verildiyse ücreti götürdüğü yerden alır miktarı da duruma göre yüklüce bir bahşiş şeklinde olurdu. İşte can alıcı nokta burada; ‘posta pulu’ olmadığı için bu tip haberleşme ücreti gönderilen yerden tahsil ediliyordu. Ücret önceden verilse postanın adres sahibine ulaşması da haliyle postayı götürenin insafına kalmış oluyordu.

İşte bu durumu anlatan kulaktan kulağa dolaşan bir hikaye var. Bana inandırıcı geldi size hikaye olsun. Rowland konaklamak için geldiği bir handa otururken hizmetini gören kıza bir postacı gelir elindeki mektubu uzatır. Mektubu alan kız kısa bir süre elinde evirir, çevirir sonra yeterli param yok diyerek mektubu geri verir. Uzaktan olayı takip eden Rowland istese de ”parasını ben vereyim mektubu geri çevirmeyin” deme cesaretini gösteremez. Bu kez kendi merak eder. Belli ki, uzak yerdeki sevgiliden gelen bir mektuptur, neden geri çevirdi? Dayanamaz kızla sohbet ederken araya sıkıştırdığı sorularla olayı öğrenir. İşin aslı sevgili ile önceden konuşup mektubu almamaya karar vermişler. Mektubun içi boş ama zarfın bir iki yerine koydukları özel işaretle sağ ve sağlıklı olduklarını anlıyorlarmış. ‘Aşk her şeye kadirdir’ boşa dememişler. 😍

İşte Posta hizmetlerini iyileştirme görevi verilen Rowland Hill’de çakan şimşek 💫 devlete pahalıya mal olan bu alıcıdan ücret alma işini nasıl çözeceğini göstermiş. Bildiğimiz ‘Posta pulu’. Evet hikaye dedik ama Rowland gerçekmiş yani Sir Rowland Hill 1897 yılında posta pulunun gerekliliğini anlatan bir kitap yazıp Kraliçe Victoria’ya sunmuş. Kraliçe takdir olarak ‘Sir’ ünvanını verdikten sonra Rowland’ı İngiltere’nin Posta Müdürü yapmış.

6 Mayıs 1840 tarihinde tedavüle çıkan ilk pul siyah&beyaz olduğundan adı ”Penny Black” üzerinde konan ilk resim de Kraliçe Victoria’nın resmi olmuş. Evet gerçeklere döndüğümüze göre geziye devam edebiliriz 

BirminghamÇok lüks kafeler, et lokantaları var başta açıklamıştım ya gelir düzeyi yüksekmiş diye, inanın makinam kocaman olmasa çaktırmadan fotoğraflarını çekerdim. Churchills barda Sih’ler diğerlerinde de çok şık insanlar vardı. Manzara buradan da çook güzel bakınız.

Birmingham
Birmingham

Kısa sayılan bu turdan sonra aynı yoldan geri otele döndük. Günün yorgunluğunu atmalıyız yarın Türkiye’mize dönüş var ve uzun soluklu bir gün olacak.

Ve tarih 6 Ağustos 2019 oldu. Sabah kahvaltısından sonra bavullarımızı otobüsümüze alıp Birmingham’dan ayrılmadan önce şehiriçi gezmemizi yapıyoruz.

Birminghamın şehir olması 1889 yılındadır demiştim. Çok geniş ve güzel bir meydana geldik. 1989 yılında Birmingham’ın şehir olmasının 100. yılı nedeniyle bu meydana da 100. yıl meydanı adı verilmiş. Etrafta inşaat vardı meydanı çok daha farklı ve güzel bir şekilde yeniden tasarlayıp yapımına başlamışlar.

100. Yıl Meydanı
Birmingham 100. Yıl Meydanı

Beyaz bina Baskerville House Belediyenin ek binası. Alt kat da olduğu gibi kütüphaneye ait. Sağdaki türbe gibi yapının ne olduğunu yanına gidince öğreneceğim.

Birmingham Kütüphanesi
Birmingham Library-Kütüphanesi

Meydanın en büyük özelliği fotoğraftaki Birmingham şehir kütüphanesi. 2010 yılında yapımına başlanmış 2013 yılında da halka açılmış. 200 milyon pound harcanarak yapılan ve ziyaretçi sayısı ile ilk sırada olan Avrupa’nın ödüllü tek kütüphanesi. İngiltere’nin kültür dünyasına armağan ettiği, bu hazine Birmingham’ın da gurur kaynağıdır.

Birmingham
Birmingham, (Baskerville House) Belediye ek binası

Grup önden gidiyor ben de rahatça fotoğraf çekebiliyorum. Binanın hemen yanında bir heykel var. Kraliçe Victoria’nın oğlu VII. Edward. Foto by Önder Kaplan💓

Birmingham
Kral VII. Edward

Evet türbe gibi dedim ama gerçekten de türbeymiş. Bina 1. Dünya savaşında hayatını kaybetmiş Birmingham’lılar anısına yine halkın inşa ettirdiği türbedir. Hall of Memory-Cenotaph diyorlar. Bu kez türbe gibi yapılmış, içine giriliyor sembolik bir tabut, sergilenen plaketler ve duvarlarda resimler var diyen Sinan rehberimizi dinlemeye devam ediyoruz.

Birmingham
Birmingham-Hall of Memory

Sanayi devrimini başlatan James Watt ile ortağı iş adamı Mathiyou Bulton’nun heykellerini göremedik geçici olarak kaldırılmışlar. Bu ikili 18. yüzyılda buhar makinasını bulup, fabrikasını da burada kurarak gerçek anlamda sanayi devrimi gerçekleştirmiş, Birmingham’ın ve elbette Büyük Britanya’nın gelişmesine neden olmuşlardır.

Yola devamla Edmund Street’e gelip köşedeki bu güzel sanat okulunun oradan Eden Place’e kadar yürüdük.

Birmingham Art School
Birmingham Art School

Bir köşeden döndük Victoria Square’e geldik. 100. yıl meydanı yapılmadan önce bu tarihi meydan kullanılıyormuş. Burada da inşaatlar devam ediyor.

Birmingham
Birmingham Council Hause-Belediye Meclis binası

Victoria döneminin görkemli binası Birmingham şehir meclisidir ve II. derece şehir koruması altındadır. Hemen solunda Roma mimarisiyle yapılmış ama çok da eski olmayan ama yine Victoria döneminde yapılmış Belediye Town Hall var. Burası da yine belediyenin sanatsal etkinlikleri, sergi, tiyatro vs. binası. Hemen yanında Kraliçe Victoria heykeli yine bir elinde asa diğerinde bir küre var. Dünyayı elinde tutan, idare eden Kraliçe anlamına geliyor. Çevre görüntüsünü bizim grupla birlikte vereyim. Roma tarzı Belediye binası da arkada görünüyor. Yine arkadaki kanatlı aslan heykelinden sağda da bir tane vardı.

Birmingham
Birmingham Victoria meydanı

Hemen karşıdaki New Street caddesinden devam ediyoruz. Birmingham’ın merkezi bir caddesi. Ünlü, ünsüz tüm markaları bulabileceğiniz alış-veriş merkezi.

Birmingham New Street

Serbest zaman verilince biz yine dolaşmaya başladık. Yolun sonuna doğru büyük bir avm ye geldik. Önünde devasa bir boğa heykeli vardı. Evet bizim İstanbul-Kadıköy’deki gibi burası da bir buluşma yeri havasında. Fotoğrafta görüldüğü gibi. 😉

Birmingham
Birmingham Bullring AVM

Ve alt kata inip modern olarak yapılmış Grand Central -Tren Garı’nda eşimle mola verdik. Fotoğrafta sağ tarafta aynı havalimanında olduğu gibi nereye gidecekseniz saatlerinizi takip edeceğiniz boardingleri görebilirsiniz. Gerçekten de çok büyük ve hareketli bir yer.

Birmingham
Birmingham Grand Central

Otobüse biniş yerimiz olan St.Philip’s Katedral’e giderken aniden bastıran yağmur bizi fazla ıslatamadı. 😁 Neyse İngiltere’de geziyorsanız her an yağmura yakalanabilirsiniz.

IMG_5035
Birmingham St. Philip’s Katedral

Katedralin önündeki heykel zamanının en etkili Anglikan teologlarından Oxford Piskoposu Charles Gore’a ait.  Az sonra bizim otobüsümüz de geldi. Gün çok uzun demiştik. Ama hala havalimanından uçağa biniş saatimize kadar yol üstünde uğrayacağımız iki- üç yer daha var. Birmingham’da hayat gece başlasa da gündüzünü biz sevdik. Sizin de sevdiğinizi umuyor Shakespeare’in köyü Stratford Upon Avon’da buluşalım diyorum.

Sevgiyle takipte kalın. 💞💞💞

 

BİRLEŞİK KRALLIK ve İRLANDA-İngiltere-Liverpool-2

Liverpool bu 😊 kendi küçük ama değerleri büyük bir şehir demiştim, bir güne sığmazdı elbette. İkinci gündeyiz ve tarih 5-Ağustos- 2019. Liverpool’a gelip de Mersey nehri kıyısında gezinmeden Albert Dock’u, deniz müzesini gezmeden olmazdı. Bu gezmenin ardından tekrar yola koyulacağımız için Albert rıhtımına otobüsle geldik.

IMG_1162
Liverpool

Bölge biraz daha aşağıda nehir kenarında Royal Albert Dock ve Pier Head ile bir kompleks içeriyor. Buradaki üç güzel binaya Liverpool’un“Three Graces” üç güzelleri deniyor. Yunan mitolojisindeki Hera, Aphrodite ve Artemis’ten esinlenilmiş olmalı. 

2-IMG_1177
Liverpool-Three Graces-Üç Güzeller

Üç güzelleri açarak anlatayım. En başta soldaki Saat kuleli bina Royal Liver Building, ortadaki, Cunard Building ve yanındaki de Liverpool building (Liverpool liman işletme binası)

Burada dikkat çekici özelliği olan en baştaki Royal Liver binası. Dünya Miras listesinde en güzel liman şehri olarak kayıtlı, Liverpool’un da kendi özel koruması altındadır. 

Bina 1908-1911 yıllarında zamanın en yüksek betonarme binasıydı, dış cephesi de granit ile kaplanmış zamanın önemli bir yapı şekli idi. İki tane saat kulesi var. Ön kuledeki 3 tane saat denizciler görsün diye, arka kulede 1 tane saat o da şehire dönük halk görsün diye imiş. Saatler zamanın en büyük elektronik saatleridir ve V. George’un tahta çıktığı saatte çalıştırıldığı için George saatleri diye de bilinir.

2B-LiverBird
Liver Bird *Photo By Aidan O’Rourke*

Kulelerin her birinin tepesinde yukarda fotoğrafını gördüğünüz Liver Bird Denilen Liverpool’un çok özel kuşu var. Bence Zümrüt-ü Anka benzeri onlara göre kartal ile karabatak arası bu kuşlar demirden yapılıp monte edilmiş. Ayrıca denizcilerce iyi şans getirdiğine inanılan bu kuşlar ağızlarında bir de dal tutuyorlar. Birinin yönü nehire diğeri şehire doğrudur. Fotoğraf için Mr. Aidan’a çok teşekkür ederim ayrıca bu konu ile ilgili bir videosu var izlemenizi öneririm.

Bir de efsane yaratmışlar; bu kuşlar Londranın kargaları-Ravenler gibi yerlerinden uçarlarsa (bu kuşlar şayet karşı karşıya olsalar çiftleşmek için demirleri bile yerinden sökerlermiş 🤣) Ama kuşların yönleri de ters yani uçamazlar. Ama diyelim ki uçtular, inanışa göre o zaman da Liverpool’un başına bir felaket gelirmiş. Efsane olduğu belli işte 😁 bu kuşlar hortum’la yerinden sökülmedikçe uçamazlar. 😁 Londra’nın Kargaları mı? Onlar da uçamazlar kanatları kesiliyor 😁 Raven’leri burada anlatmıştım. Yine bir başka rivayet; kuşların nehir tarafına bakanı dişi adı da Bella, görevi denizcilerin evlerine güvenle dönmelerini sağlamak. Şehre bakan kuş erkek adı Bertie, onun da görevi ailelere beylerin evlerine sağ-salim geldiklerinin haberini vermek veya yorgun denizciler geliyor Pub’lar açık mı? diye kontrol etmek. Bakın bence bu çok daha mantıklı. 😁

Yanındaki Cunard Building 1914-1917. Cunard’da gemi şirketi ve White Star Line’nın rakibidir. Zamanında gemiyle seyahat edecek zengin yolcular için terminal görevi yapıyordu. 1913 yılında White Star Line ile ortak olmuş şimdilerde şehir meclisi-Belediye. En sağdaki bina da Liverpool Building 1904-1907 yıllarında yapılmış liman işletme binası.

Kıyıya doğru giderken güzel bir anıt gördük. At üstünde betimlenen heykel Kraliçe Victoria’nın 58 yaşında tahta geçen oğlu Kral VII. Edward’a aitti.

3-IMG_1164
Edward VII Monument- Liverpool

Albert Dock’a doğru, Liverpool’un Kordonu – Waterfront’ta yürüyoruz ve efsane dörtlünün muhteşem görüntülü heykellerine geliyoruz. Herkes selfi peşinde olduğundan sadece bu yönden çekebildim. Bu heykelleri sanatçı Andy Edwards yapmış. Cavern Club bağışı ile 2015 yılında grubun Liverpool Empire Theatre’da 50. yıl kutlamalarına denk getirilerek dikilmiş. Manzara müthiş ama. 🤩

5-IMG_1175
The Beatles-Liverpool

Hemen arkamızda görünen bu kırmızı bina da RMS Titanic gemisinin yapım şirketinin yani White Star Line’ın merkez binası. White Star Line Building. Titanic 1912 yılında bu merkezde şirketce tescil edildikten sonra İrlanda’nın Belfast limanında yapımına başlanmış ve 3 yıl içinde de bitmiş. Bina şimdilerde aynı isimle lüks bir otel. 

6-IMG_1178
Liverpool-White Star Line building

Önce bir Mersey nehrini görelim dedik. Nehirin rengi taşıdığı alüvyonlar nedeniyle kahverengi görünüyor. Med- cezir saatleri olmalı ki, su çekilmiş.

4-IMG_1165
Liverpool- Mersey River

Kıyıdan devam edip rıhtım kenarındaki son derece modern bir binanın yanından geçiyoruz Liverpool Müzesiymiş. Çok değişik hayvan heykelleri gördük.

IMG_1180
Liverpool- Lambanana

Bu sevimli heykeller de Liverpool’a özel şöyle ki; Liverpool yaptığı tekstil ihracatı kadar bolca da muz ve kuzu ithal ve ihraç ediyormuş. New York’ta yaşayan uzak doğulu bir sanatçı bu duruma atıfta bulunarak  başı kuzu, kuyruğu muz 🤣şeklinde olan bu heykeli tasarlayıp hediye ediyor. Sanatçı daha sonra Liverpool’u sevip buraya yerleşmiş. Zaman içersinde her yerde rastlayabileceğiniz Liverpool simgesi olan bu heykellerin adını da Lambanana koyuyorlar. Espri müthiş. 😉

IMG_1179
Liverpool- Lambanana

Bir de slayt olarak koyayım bakarsınız.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Rıhtımın zincirlerinde artık tüm avrupa ülkelerinde rastladığımız aşk kilitlerini burada da görüyoruz. Üç sıra ve hayli de uzundu. 💞💞💞

IMG_1185
Liverpool- Mersey River

Evet sonunda Albert Dock’a ulaştık bizi önce Liverpool’un ünlü Rock n Roll şarkıcısı kadife sesli Billy Fury elinde bir demet çiçekle karşıladı. Heykeli Fury Fun gruplarının bağışlarıyla sanatçı Tom Murphy’e yaptırılmış, şarkıcının annesi ve kardeşi de Mersey nehrine bakar şekilde konulmasını istemiş. Billy bir zamanlar nehir gemisinde güverte görevlisi olarak çalıştığı için nehirle ilgisini anımsatmalı demişler. 1940 doğumlu şarkıcı 1983 yılında hayata veda etmiş. Ben sesini ve bu şarkısını sevdim siz de dinleyince sevebilirsiniz. I’ ll Never Fall In Love Again Sesi de tipi de Elvis Presley 😊

IMG_1258
Billy Fury -Liverpool

Royal Albert Dock’u kendi sitelerinde havadan gören bu alıntı fotoğrafla başlayayım dedim. 

81
Liverpool- Royal Albert Dock-alıntıdır

Royal Albert Dock 19. yüzyılda Liverpool’un hatta İngiltere’nin en büyük gemi yolcu limanı ve hacmi en büyük ticari limanıydı. Sonra Mersey’e bağlanan kanalı ile Manchester birinci sırayı almıştır. 

1846 yılında yapılan zamanın modern ve yanmaz taş gibi derler ya işte tam öyle sağlam binalarıydılar. Ticaret çok yoğun olduğu için böyle büyük depo ihtiyacı doğmuş ve yangına da dayanıklı olsun diye ilk kez tuğla, beton ve çelik kullanılarak betonarme karkas bu depoları yapmışlar. Almanların Blitz- yoğun bombardımanlarıyla hayli zarar görünceye kadar da görevlerini yapmışlar. Kısaca çok büyük bir liman kompleksi. Buharlı ticaret gemileri çok büyüktü Albert Dock’a geçip depolara yanaşmaları çok zor oluyordu ayrıca gel-git nedeniyle zaman kaybı da söz konusu olunca ticareti de yavaşlatıyordu. Albert Docktaki bu binalarla birlikte gemilere yükler depolardan hidrolik vinçler yardımıyla beton zeminden kaydırılarak doğrudan ve daha hızlı bir şekilde yüklenir oldu, dolayısıyla zamandan da kazanç sağlanmış oldu. 

Savaş yıllarında 1941 Blitz denen 4 günlük Alman bombalamasında hayli yıkıma uğrayan Albert Dock zamanla depolamada değil ama nakliyede yetersiz hale gelince de yeni daha büyük ve açık limanlar yapılıyor. 1970 yılında sadece depolar kalıyor liman terk edilmeye başlayınca da havuz kısmı alüvyonla dolmaya başlıyor. 1980 yılında da tamamen doluyor. Bu yıla kadar birkaç kere tamamen yıkılmasına karar verilse de vazgeçilip şehir 1976 yılında 1. Derece şehir koruma listesine alınıyor ve artık yıkılamaz garantisinde olunca da yeniden kazanım için düşünmeye başlıyorlar. 1981-82 yılında Merseyside komisyonu kuruluyor. Yenilenme başlıyor. 2004 Yılında Unesco Dünya miras listesine alınıyor. Ve 2018 yılında Albert Dock Kraliyet ünvanı alarak Royal Albert Dock oluyor.

Bu kadar bilgi şimdilik yeter gezmeye devam. Grupça geldiğimiz yer Tate Modern-Londra bağlantılı çalışıyormuş. Önünde görülen rengarenk taş sütun yerel sanatçı Ugo Rondinone’nin Liverpool Mountain (dağı) isimli sanat çalışması. Pramitlerden esinlenmiş. Kayalar üst üste konmuş hiçbir yapıştırma vs yok yani inanılmaz yerçekimine meydan okumadır bu veya depreme kafa tutmaktır. Durun bakayım İngiltere’de deprem ne durumdadır. Hep bizi mi vuruyor. Hayret memlekette deprem kuşağı bulunmadığı gibi en hissedilir deprem 3.o olmuş. 😄 Müzeyi ücretsiz gezebiliyormuşuz sergi varmış önce çevreyi gezelim sonra gireriz dedik.

13-IMG_1188
Liverpool Tate Modern- Liverpool Dağı tasarımı

Sol tarafta kafe, restoran, alış veriş yerleri var. Haftasonları çoluk çocuk gezilebilecek sevimli bir yer .  Önce her zamanki gibi şu magnet işimizi halledelim.  Magnetsiz dönmem. 😁

15-IMG_1192

Manzara inanılmaz güzellikte. Beatles’a ait tüm hikayeyi anlatan bir de müze vardı artık girmedik. Buradan magnet aldık çıktık.

16-IMG_1195
Royal Albert Dock- Liverpool

Bir dönem yani terk edildiği dönemde buranın alüvyonlarla dolu balçık çamur olduğunu hayal etmek bile zor. 

Rehberimiz Sinan Ercan’a da kulak veriyorum. İlk girişten önce zamanın liman şefinin evi var çok değişik geziniz diyor ben de gezelim diyorum buyrunuz.

IMG_1262
Liverpool- The Piermaster’s House

Gerçekten de zamanın Liman amirinin evi çok güzeldi. Özellikle evin hanımının ütü odası çok dikkat çekici. Arkadaki çok yönlü kalorifer sanki veya kuzine. 🤷‍♀️ Sandalyede yumak yapılacak yün çilesi. Vakti zamanında ben ellerimde tutar rahmetli annem de yumak yapardı. Ama tek başımayken sandalyede sarmışlığım da vardır yani. 😁 Ütü tahtası var ama kömürlü ütü yok göremedim. Kömürlü ütü çok güzel dikiş diken rahmetli babaannemde vardı. Zaman ne hızla geçmiş.

IMG_1265
Liverpool-The Piermaster’s House- Royal Albert Dock 

 Otuma odası da eski klasiklerden. Liman şefi savaş döneminde Alman hava saldırısını haber vermek için siren çalarmış. Neyse bu evin hava saldırısındaki halini düşünmek istemiyorum. Ev üç katlıydı inerken pencereden nehirdeki vapur  görünüyordu çektim. Bir de bu slaytı izleyiniz. ☺️

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Eveeet gezmeye devam.

17-IMG_1197
Royal Albert Dock- Liverpool

Bu birinci havuzdu. İlk fotoğrafa bakarsanız caddeye doğru ikinci bir havuz daha vardı artık döne döne gezeceğiz. Orada da yüzer evler var aynı Amsterdam’da olduğu gibi.

18-IMG_1201ak
Royal Albert Dock- Liverpool

Yemek yenecek yerler, alternatifler çoktu.

22-IMG_1276
Liverpool- Royal Albert Dock
20-IMG_1272
Liverpool- Royal Albert Dock

Victoria döneminden kalma pompa, hidrolik sistemle çalışırmış. Şimdilerde çok beğenilen lüks bir restoran.

23-IMG_1278
Liverpool- Royal Albert Dock

Pumphouse önündeki bu tren dondurmacıyı daha çok sevdik.

25-IMG_1280
Liverpool- Royal Albert Dock

Ay ben bu arabalara bayıldım, ama çok güzeller. 💓 Donut denen çörek diyelim şekerli ,süslü püslü bir hamur işte yine de pek rağbet görüyor. 🍩🍩🍩

24-IMG_1279
Liverpool- Royal Albert Dock
26-IMG_1281
Liverpool-Royal Albert Dock

Şu alttaki Karayip korsan gemisine sonra gidip yakından baktık- North South Theatre- Kuzey-Güney tiyatrosu imiş. Ne hoş kendileri tiyatrocu gurup, yerel tiyatrocular ile birlikte eski hikayeleri seyirci iletişimi ile oynuyorlarmış .👏

28-IMG_1287
Royal Albert Dock-Liverpool-Sol tarafta North South Theatre kalyonu

Atlı karıncanın oradan gidip Denizcilik müzesini de gezelim .

27-IMG_1290
Royal Albert Dock-Liverpool

Liverpool müze yönünden hayli zengin bir şehir sadece Royal Albert Dock’ta üç tane müze var. Biri Pier Head başında geçerken gördüğümüz camlı bina 2011 yılında yapılmış olan Liverpool Müzesi. Alttaki fotoğrafta görülen son derece modern bir bina, İmagine Peace- Barışı hayal eden yazılı bina. Liverpool’un doğuş hikayesini anlatıyor. Biz burdan sonra Chester’a gideceğimiz için gezmeye vakit yok.

21-IMG_1273
Liverpool- Liverpool Müzesi

      Diğerleri Merseyside Denizcilik müzesi ve üst katında olan Kölelelik Müzesi. Biz Kısacık vaktimiz de birşeyler görüp çekeriz diye girelim dedik. Çok detay alamasam da fikir sahibi olacak kadar materyal buldum ama alt kattaki gümrük bölümü ile üçüncü kattaki kölelik müzesine girecek vaktimiz olmadı zaten müze hayli büyük. Aslında bir rehberle gezmek daha iyi olurmuş. Eşimle buluşma yerine her zaman erken gideriz 🤷‍♀️ benim daha yüzer evleri çekmem lazım. Neyse buyrun müzeye…

      Merseyside Maritime Museum; Giriş kısmındaki kocaman çapayı çekmeyi unutmasaydım görkemli bir giriş yapabilirdim. Müze Dock’taki çay vs depolarında açılan ilk kamu binasıydı. 1986 yılında kalıcı olarak burada açılışı yapılmış. Girişinde yine çay-kahve yerleri, hediyelik eşya dükkanları vardı. Müzeye çıkmak için kullandığımız merdivenler gemiye çıkış merdiveninin aynı idi ve birçok kapıdan geçerken ortamdam etkilenmemek mümkün değildi. Karşımıza önce Liverpool Limanın 300 yıllık hikayesini günümüze gelene kadar tarihsel olarak anlatan bu pano çıktı.

1-IMG_1205
Liverpool Maritime Museum

Gemi inşaat şirketlerinden biri olan Cunard’ın amblemi bize müzenin ağırlıklı olarak bu şirketin yaptığı gemileri ve o gemilerin hikayelerini anlatacağını gösterdi. Cunard daha sonra Titanic yapım şirketi Star Line ile ortak olmuştur.

Çok özel bir şey yakalar mıyım? diye sürekli çekim yaptım ve evet bir değil iki tane özel gemi buldum ama maketlerini bulamamışım.  🤦‍♀️ Biri Lusitania diğeri Bismark.

2-IMG_1250
Liverpool-Maritime Museum

    Lusitania; Edward döneminin yüzen saraylarından 1906 yapımı yolcu gemisiydi.  Zamanının teknolojisi yeni trübün motorlarıyla yüksek hız yapabilen Okyanusu 5 saatte aşan gemi olduğu için *Denizlerin Tazı*sı diye adlandırılıyordu ve Liverpool onun hem ana çıkış limanı hem de tüm çalışanları Liverpool’lu olduğu için onun yuvasıydı.

Yazık ki, Lusitania’nın yaşamı çok kısa sürmüştü. 18 dakika…

        Evet sadece 18 dakikada batan Lusitania adını kaç kişi duymuştur? Hiç duymadım, okumamışım, anımsamıyorum bile. 🤷‍♀️ Ama Titanic’i çok uzun sürede battığı ve filmi çevrildiğinden daha çok tanıyoruz. Leonardo DiCaprio ile Kate Winslet’in geminin burnundaki siren kız pozu unutulmazdı. 😉 Titanik’in hikayesini burada anlatmıştım. 

3-IMG_1227
Lusitania -Maritime Museum-Liverpool

Lusitania’nın batış hikayesi şöyle;

       I. Dünya Harbi başlamış ve Almanlar İngiltereyi kuşatmak için uğraşıyor, denizaltıları çevresinde devriye geziyor yani savaş halindeler. Almanların U-Boat’ları (denizaltı) özellikle U-20 ortalıkta cirit atarken Lusitania gemisi de Amerika ve İngiltere arasında yolcu taşıyor. İngiltere’nin bütün uyarılarına rağmen Lusitania yolculuktan vazgeçmiyor. O arada Almanlar Amerika’da bir gazeteye fazla dikkat çekmeyen bildiri gibi reklam yayınlatıyorlar *Gezginlerin dikkatine İngiltere’ye gidecek yolcu gemileri için de özellikle İngiliz bandıralı olanlara binmek risklidir* sorumluluk şahıslara aittir şeklinde 😁. Bunun üzerine gerçekten yolculuktan vazgeçilmeyecek mi? merakı ile çıkış limanı olan New York’ta yolcu yakınları haricinde hayli kalabalık gazeteci ve halk da limana gelir. En son kalbur üstü yolcuları da gelince ki, biri eski bir siyasetçi, biri çok zengin zat biri de artistmiş tüm kuşkular dağılıyor ve Lusitania 2000’e yakın yolcusuyla New York limanından Liverpool’a doğru yol alıyor tarih 1 Mayıs 1915.

    İngiltere sürekli telsizle ikaz mesajları yolluyor, burunlara yaklaşmayın azami hızla limanlardan geçin diye. Bu arada Alman U-boat’ları yakında zamanda iki tane Amerikan ticaret gemisini batırmış. Lusitania Kaptanı Turner gemide her türlü tedbiri aldığı için rahattır. Turner 7 Mayıs günü yoğun sise rağmen İrlanda’nın Kinsele burnunu gördüğünde hayli sevinir zira karaya 10 mil uzaktaydılar. Ama onun gibi sevinen bir başkası daha vardı, U-20’nin periskopundan Lusitania’yı gören Teğmen Walther. Ve anında ilk torpidoyu yollar. Torpidoyu kaptan Turner da görmüştür ama çok geçtir yaptığı manevra da onu kurtaramaz. İlk torpidonun patlaması, ardından gelen ikinci torpido ile başlayan panik filikalara dahi binmeye fırsat vermez. Hep bir yöne yığılan yolcular nedeniyle havaya dikilen Lusitania’nın 18 dakika gibi kısa bir sürede batması kaçınılmaz olmuştur. Soğuk sulara atlayarak kurtulmaya çalışan insanlar, kopan bir filikadan denize dökülen insanlar. 😔 Böylesi büyük bir şok yaşana dursun 4 saat sonra kurtarmaya gelen Queenstown gemisi sadece 760 yolcuyu sağ kurtarabilmiştir. Tarih 7 Mayıs 1915.  Ölenlerin 124 ünün Amerikalı olması Amerika’nın savaşa katılmasına sebep olmamış ama hayli sarsmıştır. 

Lusitania’nın batışı ve onu batıran Alman deizaltısı U-20′ nin kaptanı Walther Schwieger’i  anlatan köşe.

5-IMG_1211
Liverpool- Merseyside Maritime Museum

Gemide ikinci patlama olup 18 dk.da batması çeşitli spekülasyonlara sebep olmuş, sonradan kalıntılardan ortaya çıkıyor ki gemi Liverpool’a mühimmat da götürüyormuş. Lusitania’nın batışındaki esrar perdesi hala kafaları karıştırmaya devam ede dursun beraberinde bazı komplo teorilerini de ortaya çıkarmış. Özellikle Amerika savaşa girsin diye düzenlenen bir komplo olabilir denmiş ki; Vietnam savaşına girmek için düzenlediği Tonkin körfezinde kendi gemilerine ateş açıldığını iddia edip savaş sebebi sayması unutulmamalı. Yine de başarılı olamamış. Amerika iki yıl sonra 1917 de savaşa dahil olmuştur.

U-20’nin batığı Sakarya ilimizin karasu ilçesinde yatıyor. Bakın bunu da hikaye gibi anlatayım biraz fotoğraf yükledikten sonra tabii yazıya boğulmayalım 😉 bilenler atlasın, bilmeyenler okusun, unutanlar da hatırlasın. 😁

IMG_1256
Liverpool-Liman işletme -gümrük binasının ilk hali

Gemi içi görünümlü müzeden bazı parçalar; periskop, taktik ders odası, birinci sınıf kamara yatağı, aile yaşamına dair bir örnek dolap. Sırasıyla ekliyorum.

6-IMG_1246
Liverpool- Maritime Museum

7-IMG_1247

8-IMG_1235
Liverpool- Maritime Museum
11-IMG_1240
Liverpool Maritime Museum
9-IMG_1225
Liverpool Maritime Museum
10-IMG_1245
Liverpool Maritime Museum

Şimdi geldiğimiz bölüm de II. Dünya savaşının aktörlerinden Almanya ile ilgili. 

12-IMG_1218
Liverpool Maritime Museum

Alman torpidosu 😱

13-IMG_1232
Liverpool Maritime Museum

Almanlar birçok kargo gemisi batırmış. 

14-IMG_1237
Liverpool Maritime Museum

Atlantik savaşından kalan ağır silahlardan ikisi. Ayrıca savaşı anlatan video’lar da oynatılıyordu. 

Atlantik savaşı; Daha çok İngiltere ile Nazi Almanyasının Kuzey Atlantikte yapmış olduğu ve iki sene süren askeri ağırlıklı deniz savaşı 1941-1944…  Sonrası elbette II. Dünya savaşında Almanya’nın yenilmesi ile de bitti yıl 1945. Kısa bir başlangıç sonrası Bismark’ın batırılışına değineceğim.

15-IMG_1219
Liverpool Maritime Museum

Savaşın maddi manevi zararından bahseden yazı ile savaşta Alman U-boat’larının güzergahları gösterilmiş. Hayli çok bot varmış. 🤨

16-IMG_1230
Liverpool

    Atlantik Savaşı; İngiltere ile Nazi Almanyasının Kuzey Atlantikte  yapmış olduğu ve iki sene süren askeri ağırlıklı deniz savaşıdır demiştim.

    Bismark’ın batırılış hikayesi; I. Dünya savaşı sonucu  Almanlar yenilir. Hitler Nazi Partisi’nin lideri olarak iktidara gelir, önce Şansölye sonra da 1934’te (bildiğimiz meşhur adı ile) 🤨 Führer olur.  Hitler, hemen Versay anlaşmasını kabul etmediğini söyleyip yeniden ve daha güçlü denizaltılar yapmaya başlar. Deniz kuvvetlerine de son derece güçlü hiç batırılamaz dediği zırhlı bir gemi yaptırır, Bismark.           Gemi adını 1890 yılında görevden ayrılmış olan önemli siyaset adamı ve Başbakanlık yapmış olan Otto Von Bismark’tan almıştır.

17-IMG_1239
Liverpool Maritime Museum

    Kriegsmarine’nin (Alman deniz kuvvetleri) Başkomutanı Amiral Roeder, Bismark gibi güçlü bir kruvazörün Atlantikte büyük işler başaracağına inanıyor, yenilemez diyordu.

    Bismark ağır kruvazör Prinz Eugen eşliğinde, Kuzey Atlantikte ABD ile İngiltere arasında erzak taşıyan konvoyların yolunu kesmek, İngilizlere askeri ve sivil yardımları sekteye uğratmak ve tabiiki donanmalarını da zayıflatmak üzere yola çıkar. İngilizlerde Bismarkın yerini öğrenip kendi Amiral gemileri Hood ile tersaneden yeni çıkmış Prince Of Vales ve başka destroyerler ile yola çıkar. 

    Taraflar Danimarka körfezinde karşılaşırlar. Bismark birkaç isabet almış ama tesiri fazla olmamıştır. Karşılıklı atışlar yoğunlaşır. Bismark’tan gelen yoğun atışlar ki buna salvo (toplu saldırı) deniyor İngiliz Hood’u tam cephaneliğinden vurarak patlamasına sebep olur ve Hood kısa sürede batar. Prince Of Vales de ciddi yara alır ve geri dönerek kaçar. Bismark’ın aldığı yara bir miktar yan yatmasına ve yakıt kaybetmesine yol açmıştır. Bu durumu fark eden İngilizler bu kez havadan da müdahale ederek top yekün saldırıya geçerler.

   Bismark çok sağlamdı aldığı sayısız atışlara rağmen yoluna devam ediyordu. İngiliz uçakları torpidolarını son atışta direk kumanda merkezine isabet ettirince gemi yanmaya başlıyor ve gövdede muazzam bir delik açılıyor. Gemi batarken personelin çoğu denize atlıyor. İngiliz savaş gemiler kurtarma yapmadan ölsünler diyerek savaş mahallini terk ediyor. İnsaflı bir iki İngiliz gemisi mayınlara rağmen yardım edip 2000’e yakın personelin sadece 120’sini kurtarır. Batmaz denilen Bismark efsanesi de can damarından vurulunca Atlantik’in soğuk sularına gömülerek trajik bir şekilde sona erer. 

18-IMG_1229
Liverpool Maritime Museum- Arandora Star gemi maketi
19-IMG_1222
Liverpool Maritime Museum- Falaba gemi maketi

     Çok güzel gemi maketleri vardı, Yukarda tablosu görülen Falaba’da İngiliz buharlı gemisi. 1915’te Alman denizaltısı U-28 tarafından torpido ile batırılan ilk yolcu gemisiymiş. Yolculardan sadece bir tanesi Amerika vatandaşı Thrasher olduğu için tarihte de Thrasher olayı diye geçer. Önemi de Amerika’nın bu kez olayı bahane edip 1. Dünya savaşına dahil olmaya niyetlenmesidir.

20-IMG_1213
Liverpool Maritime Museum-Ausonia gemi maketi

   U-20’nin batık hikayesi. Ne demiştim hatırlayınız; Bilenler atlasın, bilmeyenler okusun, unutanlar da hatırlasın. 😁

   Hitler, denizaltıların savaştaki önemini anladığından ilk etapta Deniz Kuvvetlerine 30. denizaltı filosunu ekler. Niyeti; II. Dünya savaşında Sovyetleri bir plan dahilinde işgal etmektir. Almanya kendi askeri haberleşmesinde buna Barbadossa planı adı verir. Plan gereği Sovyet denizaltılarını alt edebilmesi için U-boatların Karadenize açılması gerekir. Türkiye II. Dünya Savaşında tarafsızım demiş, boğazlardan nasıl geçsin? Önce bizim göz bebeklerimiz Atılay, Saldıray, Batıray’ı satın almak ister. Biz tabii tarafsızlığımıza gölge düşer diye kabul etmeyince ne yapsın? Bu kez bizim Fatih Sultan Mehmet misali gemileri Haliç’e karadan yürütmesine benzer bir operasyon uygular. 6 adet denizaltıyı Almanya’nın liman şehri Kiel’de parçalatır Wilhelm kanalı ile Elbe nehrine oradan Drestene, kara yoluyla   İngolstad’a ve Tuna nehri yoluyla nihayet Romanya’nın Köstence limanına yollar. 😁 Tarih okumanın faydaları. Lisede Tarih Öğretmenim İzzettin Arıcalı idi toprağı bol olsun çok güzel anlatırdı. Neyse bitmedi hepsi tek, tek yeniden monte edilip karadenize indirilirler yıl 1942. U-boatlar iki yıl boyunca sovyet donanmasına gizli gizli ellinin üstünde saldırı düzenler.    

  İki yılın sonunda (1944’te) Romanya Ak Kavak gibi taraf değiştirip Sovyet yanlısı olunca Köstencedeki 6 adet U-boat’un üçünü Sovyetler ile Romenler batırır. Kalan üç U-boat Karadenizde sahipsiz kalır sığınacak bir liman bulamazlar. Çare düşünen Hitler üç tane denizaltıyı bize satmayı teklif eder. Ama İsmet İnönü Montrö anlaşmasını ihlal etmem deyip geri çevirince…  🤷‍♀️ U-boatlara; Türk kıyılarına gidin denizaltılarınızı batırıp kendiniz de karaya çıkın emri verilir. Yine Türkler vicdanlı. 

   Üç U-boat komutanları; U-23’ü Ağva’da U-19’u Karadeniz Ereğli açıklarında Lusitania’yı batıran U-20’nin de Sakarya’nın Karasu ilçesi açıklarında batırılmasına karar verirler. U-boatlar batırılır mürettebat karaya çıkar teslim olur. Denizaltılar mürettebatı ölmeden terk ve kendileri batırdıkları için savaş ganimeti sayılmıyor dolayısıyla herkes serbestçe dalış yapabilirmiş. Bizde olduğunu öğrenmemiz 1994 yılında o civarda yapılan deniz tatbikatı sırasında batık bulununca olur.  Dünya kamuoyu ise 2008’de Sunday Telegraph gazetesinin haberiyle öğrenmiştir.

22-IMG_1257
Liverpool Maritime Museum

    Albert Einstein ile ilgili bu köşe. Nazi Almanyasında Yahudi yazarların kitaplarını yakma dönemi başladığında yakılan kitaplar arasında Einstein kendi kitaplarının da olduğunu görünce bir daha asla Almanya’ya gelmeyeceğim demiş. Kısa bir dönem Belçika ve İngiltere de yaşamış sonra ABD’ye göç etmiştir.

23-IMG_1253
Liverpool Maritime Museum

     Üstteki fotoğraftan; Einstein’in kısa bir öz geçmişi ile şöyle bir bilgi de var. Oğlum Deniz’ime teşekkürlerle. Einstein Eylül 1933’te Oxford’daki Christ- Church kolejinin bir konuğuydu. Milletvekili Oliver Locker-Lampson, Einstein’a Norfolk’ta sığınma sağladı. Onu korumak için silahlı muhafızlar tedarik etti. İngiltere’den ayrılmadan önce, diğer sığınmacılar için para toplamak amacıyla Londra’nın Albert Salonu’nda 10.000 kişiye hitap etti. İngiltere-Southampton’dan ayrılıp New York’ta yerleşti ve 1955 yılında ölene kadar orada yaşadı.

    Vakit daralıyor çıkmak gerek dedik alt kata inmeden müzeden ayrılıyoruz. Alt kat zaten gümrükte yakalanan eşyalar ile görüntüleme cihazları sergileniyormuş. 

25-IMG_1251
Liverpool Maritime Museum

Kaldığımız yerden buluşma yerine doğru gidiyoruz. Açık havanın güzelliği…

29-IMG_4878
Royal Albert Dock- Liverpool

Caddeye doğru bir sokak sanatçısına denk geldik, özel kumdan yaptığı köpek sanki canlı, adam da onu seviyormuş gibi. 👏👏👏

30-IMG_1294
Liverpool

Karşıdan görülen yere doğru gidelim. İngiltere’nin simgelerinden biri de sanırım bu dönme dolapları.

30B-IMG_1299
Royal Albert Dock- Liverpool

Yüzer evlerin bazılarında görüldüğü gibi odunlar dizilmiş ne hoş bir görüntü. Evin hanımı çiçek severse ayrı bir güzellik sergiler.

31-IMG_1306
Royal Albert Dock- Liverpool

Alttaki fotoğrafta görülen de bizim zamanımızın okul otobüsleri. Eski Amerikan filmlerinde çokça görmüşsünüzdür ama biz Ankara’da büyüdüğümüzden yakından da görmüştük çünkü Amerikalı komşularımızın çocukları okula onunla giderlerdi.  

32-IMG_1308
Royal Albert Dock- Liverpool

33-IMG_1309
Royal Albert Dock- Wheel of Liverpool

Londra’daki Golden Eye’dan küçük elbette Liverpool’un Freijwheel’i diğer adıyla- Wheel of Liverpool’u. Arkadaki yuvarlak yapı da Liverpool’un Eco Arena’sı.

34-IMG_1310
Liverpool- Royal Albert Dock

Birazda yüzer evleri ekleyeyim çok güzel bence.

35-IMG_1311
Liverpool- Royal Albert Dock

36-IMG_1314
Liverpool- Royal Albert Dock

Fotoğrafı iyi tetkik ederseniz iki şey dikkatinizden kaçmamalı. Arkadaki katedral ve Yüzer evdeki Buda. 😁  

37-IMG_1317

Her şehir ayrı güzellikler barındırıyor ve etrafınızı iyi gözlemlerseniz şehrin kültürü, halkın yaşamı hakkında da bir fikir edinirsiniz. Yolumuz Birmingham’a doğru ama yolumuzun üzerindeki Chester’a uğrayacağız tahmini 45 dk. Sıkılmadığınızı umuyorum. Güzel bir yer daha görüp sizleri de gezdirmek için şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalınız diyorum. ❤️❤️❤️ 😷

BİRLEŞİK KRALLIK- Kuzey İrlanda- Belfast

Merhabalar; Dublin’e veda edip Dundalk otoyolundan 1.5 saatlik bir yolculukla geldiğimiz Britanya adasının ikinci ülkesi, Birleşik Krallığın en küçük 4. ülkesi -Kuzey İrlanda’da ve başkenti Belfast’ta yine birlikteyiz. Bu gezi uzun demiştim. ☺️

KUZEY İRLANDA

Birleşik Krallığa bağlı altı Kontluktan oluşan bir sisteme sahip (il diyebiliriz) Özerk bir ülke olan Kuzey İrlanda resmi olarak Birleşik Krallığın bayrağını kullanıyor. Ama ayrıca kullandıkları kendi bayrakları da var. İngiltere vizesi ile gidiliyor ve para birimi Sterlin’dir. Yine resmi olarak İngilizce ve yerel İrlandaca dili kullanılır. İrlanda ile fiziki bir sınırı yoktur. Sembol çiçeği yoncadır diyor rehberimiz Sinan Ercan’a kulak vererek geziye hatırlatma ile devam ediyorum.

Britanya’nın dolayısı ile İrlanda’nın ikiye ayrılmasını burada tekrar anlatmak daha anlamlı olacak üstelik bu yazı dizisi bitmedikçe VIII. Henry’e de rahat yok gibi. 😀 Zira İrlanda’nın ikiye ayrılmasının baş mimarı VIII. Henry’dir demiştik.

Hatırlayalım: Katolik olan VIII.Henry 20 yıllık evlilikten sonra “hala erkek evlat doğuramamış” karısı Aragornlu Catherine yine kız (Mary) doğurunca Catherine’den boşanıp, kendisine “erkek evlat sözü veren” Anne Boleyn ile evlenmek istedi. Katolik olduduğu için de Papa boşanmasına izin vermedi. O sırada Protestanlık yeni çıkmıştı. İleri gelenleri hemen Henry’nin aklını çelip bizde öyle şey yok istediğin kadar boşanır da evlenirsin de derler. Bunun üzerine VIII. Henry hemen Protestan olur ve Katolikliği yasaklar. Kendisini -İsa bana erkek evlat sözü verdi diye kandıran Anne Boleyn’le de evlenir. Ve Katoliklerle Protestanlar arasında düşmanlığa ilk tohumları atar.

VIII. Henry ölünce yerine geçen oğlu Edward, kısa süre de olsa kızı Mary din çatışmalarını devam ettirirler. Esas olaylar I. Elizabeth’le alevlendi. Önce İskoçlar Katolikliği bıraktılar sonra Galler. Ama İrlandalılar Protestan olmayı kabul etmediler. Elizabeth’ de baktı ki olmuyor Birleşik krallıktaki işsiz, çapulcu ne kadar Protestan varsa hepsini Britanya’ya yolladı. Bir de yasa çıkarıp İrlandalı soylu Katolikleri göçe zorladı, mallarına el koyup yeni gelenlere dağıttı. Kısaca 1500’lerin sonundan itibaren ayrışma başlamış oldu.🤷‍♀️

Mezhep değişimi ile başlayan sonrasında Katolik-Protestan savaşlarına kadar giden problemde İrlandalılar direndikçe İngilizler çok sert karşılık verdiler. Üstüne bir de I. Dünya savaşında kıtlık yaşanmış, açlıkla mücadele etmiş iyice bunalmış İrlandalılar isyan etmeye başladılar. 1. Dünya savaşından yenilgiyle çıkan İngilizlere karşı ilk isyanı 1916 Paskalya ayaklanmasıyla olmuştur. 1919’a gelindiğinde de çıkan olaylar sonrası hükümet; sınırlı bir özerklik verelim Güneyde Katolikler kendi parlamentolarını Kuzeyde de Protestanlar kendi Parlamentolarını açsınlar diyor. Neticede iki parlamentolu bir yapı oluşuyor. İki yıl ömrü olan bu yanlış karar sonrası 1922 de İrlandalılar bağımsızlıklarını kazanıyor ve Britanya, İrlanda ve Kuzey İrlanda diye ikiye ayrılıyor. Kuzey İrlanda da aynı isimle Birleşik Krallığa bağlı kalıyor.

Oysa amaç ayrışma değil İngilizleri tümüyle adadan atmaktı, bu nedenle 1920’lerden 1960’lara kadar arada 2. Dünya savaşı olduğundan bir şey yapılamıyor. 1960’larda artık İrlandalılar İRA’yı kuruyor (biz İrlanda Kurtuluş Örgütü diyorduk) kendi söylemleri ise *İrlanda Cumhuriyet Ordusu * terör eylemlerini kendine yöntem seçip 1966 da eyleme başlıyor. 😱

60’lardan 90’lı yıllara kadar süren İRA terörü yüzünden iki taraftan da binlerce insan  canından oldu. Çatışmaların en şiddetli olduğu 70’ler başında, Kuzey İrlanda’daki pek çok şehirde, Katolik ve Protestan mahalleleri arasına bir duvar örülmesine karar verildi. Ülkenin her tarafındaki şehir ve kasabalarda, toplam uzunluğu 35 km’yi bulan 50’den fazla Barış adını verdikleri duvar inşa edilmişti. Yani mahalle, mahalle ayrılmıştı kesintisiz değildi. Bu gözlerimiz Berlin’in *Utanç Duvarı*nı gördü kısmette Barış duvarını görmek de varmış.

Şimdi otobüsle geziyoruz demiştim önce katolik mahallesinden geçtik, camın etkisiyle güzel bir fotoğraf olamadı ama zaten buradaki duvar yazıları grafiti şeklindeydi. Protestan mahallesindekiler çok daha güzelmiş göreceğiz. 

1A-IMG_3779
Belfast- Katolik mahallesi

Nihayet Protestan mahallesine geldik. Solumuzda yıkık eski mahkeme binası hemen sağımızda da şimdi müze olan Crumlin yolu hapishanesi Crumlid Road var. 1896 yılında yapılmış. Kuzey İrlanda’da kalan tek Viktorya dönemi hapishanesidir. Otobüsten çektiğim fotoğraf bozuk olmuş inip çekme şansımız olmadı. Fotoğraf alıntıdır. 

1222
Kuzey İrlanda- Crumlid Road Gaol Müzesi

Mahkemede çok fazla katolik ve İra militanı yargılanıp hemen karşısındaki  bu hapishanede ya idam edilmişler ya da işkence görmüşler. Bu nedenle 1998 hayırlı Cuma anlaşmasında katoliklerin ilk talebi mahkeme binasının kapatılması olmuş.

1998 yılında en son Tony Blair’in büyük risk alarak İra’yı Hıristiyanların noel öncesi kutsal saydıkları cuma günü *Good Friday * anlaşma masasına oturttuğu İRA 2005’te silah bıraktı 2007’de de Kuzey İrlanda’da Katolikler ile Protestanlar arasında ortak bir hükümet kuruldu ,sonra siyasete yönelen İRA bugün Sinn Fein adında siyasi bir parti ile mecliste temsil ediliyor. Ama sorunlar hala devam ediyor.

Tüm bu kötü anıları hatırlatsa bile Barış Duvarı bugün Belfast’ın en önemli turistik noktalarından birisi olmuş durumda. Kuzey İrlandalıların büyük bir kısmı, duvarların tamamen kaldırılması için “henüz erken” diyormuş. Şimdilerde Brexit ile ilgili şöyle bir sıkıntı ortaya çıktı; Birleşik krallık AB’den çıkarsa Kuzey İrlanda ile İrlanda arasına sınır çekmek, gümrük kontrolü yapmak zorunda. Ama bu sefer de yine İRA meselesi yeniden canlanır iki ülke ayrılır endişesi taşıdığından şu anki durum her iki tarafı da mutlu ediyor. Yani arada sınır yok tek bir ülkeyiz havası. 🤨 Yazıya boğulduk ama anlatmadan da olmuyor işte  😁 artık fotoğraf paylaşayım.

2-IMG_0579
Belfast- Protestan mahallesi *Barış Duvarı *kapısı.

Fotoğrafların en güzel olduğu yer, Belfast’ın kuzey bölgesindeki Protestan caddesi Crumlin Road ile Katolik mahallesi Falls Road arasındaki kapıda. Bu gördüğümüz kapılar artık kapatılmıyor sürekli açık kalıyormuş.

3-IMG_0581
Belfast- Protestan mahallesi *Barış Duvarı *kapısı.

Duvarların arkası Katolik mahallesi. Bazı yerlerde üstte dikenli teller var. Akşam oldu mu Katoliklerle Protestanlar çatışmaya başlıyor. İşte bu duvar ve teller de bir engel teşkil ediyor. Ara, ara diğer mahallelerde de böyle kapılar var ve yıllardır akşam belli saatte kapanır, sabah da açılır. Kontrolu polis ve askerlerin elinde. – Geç kaldım aman n’olur evim şuracıkta yok asla geçit vermiyorlarmış (burayı ben ekledim biz de olsa böyle derdik diye 😉 )  yani evine gitmek istiyorsan tüm kuzey bölgesini dolaşman gerekir. Zor bir durum tabii acılar hala taze, hatta okullar bile ayrışmış durumda. Katolik ve protestan karışık okul göremezsiniz diyen Sinan Aydın rehberimizi dikkatlice izliyoruz. Mural’ların (duvar resmi) hepsi ayrı güzel.

4A-IMG_0582
Belfast- Protestan Mahallesi -Barış Duvarı

5-IMG_0590
Belfast- Protestan mahallesi *Barış Duvarı *

Biraz paylaşayım diğerlerini slayt olarak ekleyeyim görünüz. Bensiz de olmazdı.😇

IMG_3838
Belfast- Protestan mahallesi *Barış Duvarı *nda ben.

7-IMG_0596

Arada sarı taksiler çoğalınca öğrendik ki, burada bir rehberlik hizmeti başlamış. Bu rehberlik çatışma döneminde birebir çatışmayı yaşamış ve yaşadıklarını anlatan kişilerden oluşmuş. İRA yanlısı hüküm giymiş katolik eski hükümlü rehberler ya da UDA-Ulster eski hükümlüsü rehberler adım ,adım bombalanan, çatıştıkları evleri göstererek hapishane hayatlarını anlatarak gezdiriyorlarmış. Hepsi salıverildikten sonra topluma kazandırılma projesi neticesinde bu işi üstlenmişler. 👏👏

6-IMG_0592
Belfast- Protestan mahallesi *Barış Duvarı *

Bu da diğer bir ara kapı 4 metre anca vardı. Bu duvar resimlerinin hiçbirini İrlandalılar çizmemiştir. Kendi ülkelerinde haksızlığa uğradıklarını düşünen başka ülke mensubu kişiler çizmiştir. Olur da giderseniz ve boş yer bulursanız siz de çizebilirsiniz.😌

c-IMG_0586

Yukarıdaki mural neyi anlatıyor ben çıkaramadım bilen varsa yazsın sevinirim. Bizdeki ayrılıkçı gruba ait mural da vardı. Slayt hazır buyrunuz. ☺️

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Tekrar otobüsümüze binip Belfast’ın en güzel tarihi yapısı olan Belediye sarayına gidiyoruz. Yolumuz yine Katolik mahallesinden geçiyor. Güzel bir mural daha gördük. Bu kez bir binaya yapılmış, gülen gözleriyle bize bakan Kuzey İrlanda için çok önemli birisi Boby Sands. 1981 yılında açlık grevinde öldüğünde henüz 27 yaşındaydı.

IMG_3850
Belfast- Katolik mahallesinde- Boby Sands muralı

Çok genç daha 18 yaş civarında kendince bağımsızlık mücadelesi verirken hapse girmiştir. Daha sonra hapisteyken milletvekili olmuş, İrlandalı Cumhuriyet mahkumları için konan özel statü hükümlerinin kaldırılmasını protesto etmek için başlatılan açlık grevinin lideri olmuş ve grev sırasında ölmüştür. Hayatı *The Hunter* açlık filmine de konu olmuştur. Altta da açlık grevine katılan diğer 10 kişinin duvar resmi var.

IMG_3848
Belfast- Katolik mahallesinden

Karakol binası önünden geçiyoruz bina hala o zamanlardaki gibi yüksek tellerle çevrili, hala güvensizlik devam ediyor. Buraları yerleşim yerleri idi şimdi şehir merkezine iniyoruz göreceksiniz ki, ayrışma sadece mahallelerde var. Alış-veriş merkezleri vs. de böyle şeyler göremezsiniz, herkes heryerde birlikte çalışıyor. Ama yine de kim nereyi işletiyor Katolik mi? Protestan mı? biliniyormuş. Kısaca herşey kötü bile olsa kendi ekonomisini yaratıyor. 😬

Şimdi yine geldik Britanya İmparatorluğunun Kraliçe Victoria’nın döneminde yapılmış olan etkileyici binalarından City Hall-Belediye Sarayına. 😇 Otobüsten çekim.

12-IMG_0661
Kuzey İrlanda-Belfast-City Hall-Belediye

Belfast Belediye Binası Victoria dönemi mimarisinin İrlanda’daki en etkileyici anıt binasıdır. Kraliçe Victoria döneminde başlanan yapı, Victoria’nın ölümünden çok sonra hizmete açılmış. Serbest zamanda gelip gezeceğiz ama ben şimdi işleyeceğim.

13-IMG_0621
Belfast- Şehir merkezi.

14-IMG_0665Bahçede pek çok önemli İrlandalı kişilerin heykelleri var. Önünde çiçeklerle Belfast yazılı heykelin tepesinde yine Kraliçe Victoria var. Bir elinde üstünde haç olan bir dünya diğer elinde de uzunca bir asa muhtemelen kanun benim diyordur. Bahçenin güzelliğini görüyorsunuz insanlar parkta yayılır gibi sere serpe uzanmışlar.

15-IMG_0619
Belfast-Belediye Binası-City Hall

Ülkenin 1963-74 yılları arasında efsaneleşmiş futbolcusu George Best’tir. Şöyle bir slogan var alttaki fotoğrafta reklamı var orada da yazıyor.  MARADONA-Good— PELE-Better—– GEORGE BEST.  Bahçenin yan tarafında yine bir anıt yeri hatırlayalım İngilizler ne diyordu *Cenotaph*. Evet aileler ziyaret ettikçe gelincik çiçeğinden yapılmış notların da iliştirildiği böyle çelenkler koyuyorlar, bunlara da anıt mezar anlamında Cenotaph deniyor.

16-IMG_0669
Belfast-Belediye Binası-Cenotaph

Yolcu yolunda gerek yolumuz Titanic Müzesine doğru. Titanic (Taytanik okunuyor☺️) Titan Yunan mitolojisinde geçen devlerdir. Titanic de titan gibi devasa anlamındadır. 1912 yılında imal edilen geminin batışının 100’üncü yılı anısına inşa edilmiş. Burası eski tersane. 2012’de bir gemi gövdesinin modernize edilmiş şekline benzetilerek gümüş renkli alüminyum panellerle kaplanan bu müze binası yapılmış. Titanic’in birebir yüksekliğindedir.

IMG_3927o
Belfast- Titanic Müzesi

RMS Titanic, Belfast’ta ki White Star Line şirketine ait bu tersanede Harland- Wolff’ta yapıldı. 1912 yılında suya indirildiğinde “Bu gemiyi Tanrı bile batıramaz” demişlerdi, oysa Southampton limanından kalkıp New York’a gitmek üzere olan Titanic suya indirildikten sadece 4 gün sonra Kuzey Atlantik Okyanusunda, Kanada açıklarında Newfoundland’da buzdağına çarparak 2 saat 40 dk. içinde battı! 1,514 kişi hayatını kaybetti. Demek ki; Büyüklerimiz büyük lokma ye, büyük konuşma diye boşuna dememişler. 🤔 Filmini de izlemeyen yoktur sanırım. Kate Winslet ve Leonardo Di Caprio’nun, özellikle genç Caprio’nun meşhur olduğu Kate ile geminin burnunda rüzgara karşı durma sahneleri müthişti. Batığı da tam 70 yıl sonra bulundu.

18-IMG_3935
Belfast-Titanic Müzesi

Bu çok katlı müzeye giriş çok para (20 pound gibi) ve vakit istiyordu. Malum kişisel gezmeyince gruba uymak zorundayız ayrıca İskoçya- Glasgow’a gitmek için feribota  yetişmek durumundayız. Evet Titanic müzeyi gezmek için bilet alanlar gemiye biner gibi zamanın bavullarını ellerine alıp anı fotoğrafı çektiriyorlardı.

17-IMG_0599
Belfast-Titanic Müze girişi

Titanic ile ilgili iki şehir efsanesini Sinan rehberim maşallah derya gibi anlatıyor. Şimdi birincisini Katolikler uydurmuş. Şirket ucuz olsun diye Protestan işçi kullandı. E  tabii Protestanlar dinsizdir -Tanrı bile batıramaz demişlerdi işte gördünüz battı.

İkincisini de Protestanlar uydurmuş. Geminin altı haneli numarası denize yansıdığında tersten okunuşu- no papa- Papa yoktur diye okunuyormuş. Bunu da aşırı Protestan işçiler özellikle uydurmuşlar ki papaya hakaret anlamına geliyor. İşte bu nedenle gemi lanetliydi battı. Şehir efsanesi bu yönde bende anlatan da masumuz. 😌

Hediyelik eşya bölümüne şöyle bir girip her zamanki gibi magnetlerimizi alıp çıktık.

19-IMG_0600
Belfast-Titanic store

Otobüse bindik hemen çıkışta bir vapur gördük. SS Nomadic 1911 yılında yapılmış ve White Star Line serinden geriye kalan tek gemi. Vapur dedim zira Titanic ve diğer gemilere yolcu ve kargo taşımak üzere yapılmış. White Star Line şirketinin genel müdürlüğü Liverpool’dadır. Oradaki denizcilik müzesini gezeceğiz. Anlatırım.💃💃💃

20-IMG_0604
Belfast-SS Normadic yolcu vapuru

Stormont bölgesinde olduğu için genelde bu adla anılan Parlamento binalarını görmeye gidiyoruz. Çok güzel yemyeşil hayli büyük bir arazide yapılmış. Resmi olarak 1932 yılında açılmış. 1922 yılında burada bir parlamento yoktu İrlandayı Londra yönetiyordu. Hatırlayalım: Olaylar çoğalıp bağımsızlık ortaya çıkınca Galli Başbakan David Lloyd George burada bir parlamento açalım İrlandalılar kendilerini idare etsinler deyip iki parlamento açar. Biri Dublin’deydi biri de burada. Kral V. George zamanında parlamento City Hall belediye binası içinde toplanırdı. Ayrışma olup Güneyde inşa edilen parlamento Katolik parlamentosu diye algılanınca Kuzey İrlanda da Stormont House diye anılan bu yerdeki taş binayı yıkıp yerine bu güzel yeni parlamento binasını inşa ettiler. 65 sandalyeli mecliste 4 yılda bir seçim yapılıyor. Dolayısıyla iç işlerinde bağımsız dış işlerinde Londra’ya bağımlı olarak görev yapıyorlar.

IMG_0611
Belfast-Stormont House- Meclis Binası

Bulunduğu konum, mimari yapısı ve bahçe düzenlemesiyle harika bir yer. Binanın mimari yapısı da çok enteresan. Bina 6 katlı, yaklaşık 30 m.yüksekliğinde tapınak vari cepheli, genişliği 365 adım. Yani yılın her bir günü için bir adım hesaplanarak cephe oluşturulmuş bu da 109 metreye denk geliyor. Altı katlı binadaki koridorların uzunluğu da bir kilometre. At koştur yani. 🤓 Burası aynı zamanda halkın rahatça gezip spor vs. etkinlik yaptıkları harika bir alan. 1972 yılında olaylar çoğaldığında Londra meclisi kapattı ve bütün yönetimi üstüne aldı. 30 yıl süren İRA olayları bitiminde ayrışma olunca 1998 yılında Good Friday- Hayırlı Cuma Antlaşmasıyla Kuzey İrlanda Parlamentosu yeniden açıldı.

IMG_0616
Belfast-Stormont-Sir Edward Henry Carson

Yukardaki heykel Sir Edward Henry Carson’a ait. İrlandalı sendika başkanı, avukat ve yargıçlık yapmış Dublin doğumludur. Otobüsle dönüşe geçtik Parkın kapısı çok güzeldi.

IMG_3988
Belfast-Southmont House girişi

Evet artık Belfast merkezde kaybolma zamanı. Haydi gidelim. Hemen çıkışta bu dev vitray pencere karşımıza çıktı herkes selfie çektiriyordu. Elbette 😉 meraklısı çoktu. Neymiş; GOT diyorlar 🤣 yani İrlanda’nın turizmine çok büyük kazanç kapısı Game of Thrones. Evet dizinin bir çok bölümü burada çekilmiş.

24-IMG_0625

Toplam 6 tane olan bu Vitray camların ilki. Tüm vitraylar el yapımı olup sanatçı Debra Wenlock tarafından da boyanmış. Çekim ve prodüksiyonu 10 yıl sürmüş. Bu fotoğraftaki pencere Jon Snow ve kız kardeşleri Sansa ve Arya Stark’ı tasvir ediyor ve Hugh Russell’ın fotoğrafıymış mış diyorum çünkü bu konuda fransızım. 🙄 Belli bir özelliği var tabii 8. serinin sonunda yeni bir Game of Thrones yolu oluşacak. En son büyük bölümünün yapıldığı Titanic stüdyo önündeki cam vitraya götürecekmiş. Özellikle dizi severler selfie çektirsin diye büyük tasarlanmış. Benim diziyi izlemişliğim yok, Titanic önündeki vitray pencereyi bu sebeple görmemiş es geçmişim. 🤨 Evet dolaşmaya devam.

31-IMG_0640Kırmızı tuğlalı tüm yapılar Victoria dönemine aittir. Önce bir market arayışında yine Tescoyu bulduk inanamadım sanki saray, benim tavana hayranlıkla baktığımı gören Önder fırsatı kaçırmamış. Ben de bu kubbeyi kadraja nasıl sığdırırım millet bana bakıyor derken çektim ama tam olmadı.26-IMG_4038Çok güzel ama… Millet beni seyrederken tam ortalayamadım. Giden olursa daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim. En ucuz market hazır pişmiş sıcak tavuk da vardı. 😋27-IMG_0627

Güzel bir duvar pano’su bu kez bir bina girişiydi.29-IMG_0639CRBelfast zaten küçük bir şehir yine marka dükkanların alış-veriş için herşeyin olduğu yerdeyiz yani City Hall- Belediye binasının olduğu cadde ama burası The Cathedral Quarter diye geçiyor. Alt sokak üst cadde hepsi gez gez çabucak bitiyor. 🤩  Her ne kadar U2 ‘nin yerini tutamasalarda benim dönemimin Karayipli gençler grubu Boney M. Belfast parçasını çok güzel söylüyorlar, siz en iyisi bana inanıp gezerken bir yandan da Boney M.’in Belfast şarkısını dinleyin keyif alın.💃💃💃

25-IMG_0626Müzik heryerde olmalı. Burada da romantik bir parça istersen Kuzey İrlandalı harika şarkıcı  Van Morrison’dan *Have I Told You Lately* Sana son zamanlarda seni sevdiğimi söyledim mi?

28-IMG_0656

Ve bu fotoğrafa bile uyar. Prens Alberth Saat kulesi; Victoria’nın ölümsüz büyük aşkı kocası Albert’in anısını yaşatmak için yaptırmış.

35-IMG_0652

Önünde de Albert’in heykeli vardır. Yine benim geniş açı lensimin marifeti sandığım kule aslında sağa doğru eğikmiş. 😁 Bataklık bir zemin olduğu için eğilmiş. Daha çok yatarsa kurtarma projesi geliştireceklermiş. Sokak aralarını severim karşıma neler çıkar  bilemeden eşimle beraber dolaşırız, yani kaybolmak zevklidir.

33-IMG_0646

32-IMG_0644

Renkler güzel, insanlar sıcak kanlı, sokakları cıvıl, cıvıldı Belfast’ın.

35-IMG_4061

Yolumuz Victoria Square’e çıktı. Bu gençler ateş yakıp sanırım sopayı çevireceklerdi bekleyemedik zaman daraldı.

34-IMG_0655.jpg-victoria meydanı

Buluşma yerimiz yine Belediye binası City Hall’a doğru gidiyoruz.

30-IMG_0648

 

Karşımıza bu güzel araç çıktı. Bilin bakalım motorlu mu? Hadi merakta bırakmayayım. Grup olarak biniyorsunuz ve başlıyorsunuz pedalları çevirmeye ha gayret bacaklara kuvvet. 😁 Nasıl? güzel fikir bence.😍

36-IMG_0634

City Hall’ın bahçedeki heykellerin haricinde dışında da Sir Frederick Temple’ın heykelli anıtı var. 1800’lerin ikinci yarısında Britanya İmparatorluğu’nun en önemli diplomatlarından birisidir.  Sir Temple; St. Petersburg, Roma, Paris, İstanbul gibi Avrupa’nın en önemli şehirlerinde elçilik, Kanada ve Hindistan’da da Genel Valilik yapmış, Kraliçe’nin cok güvendiği bir yöneticidir. Fotoğrafını gördüğünüz anıtın solunda Hindistan’ı temsil eden sarıklı bir erkek, sağında elinde silahlı tutan ise Kanada’yı temsil ediyor. Heykelin kaidesinde ise Sir Temple’ın görev yaptığı 3 yerin adı yazıyordu; Burma, Konstantinople (İstanbul) ve Egypt.

37-IMG_0674

Bir yazının daha sonuna geldik. Birlikte güzel ve keyifle gezdiğimizi umuyorum. Bu kez bir güzel yakaladım onunla veda ediyorum. 😉 Sevgiyle kalın. Sırada İskoçya var.😍😍

38-IMG_0621b