CRUİSE ile MALDİVLER*SRİ LANKA*HİNDİSTAN-8

Güzel bir gün Mumbai’de ikinci günümüzdeyiz 18 Ocak 2020. Kültürü ve tarihi hayli zengin olan Bombay- Mumbai’nin M.S 5 ve 7. yüzyıla kadar giden tarihinden kalma bir adaya, 1 saat mesafede olan Elephanta adasına gideceğiz. Motorlar Hindistan kapısı Gateway of İndia’dan kalkıyor. Hep beraber motora bindik. Hindistan kapısını bu kez denizden izliyoruz.

Mumbai- Gateway Of İndia
Mumbai- Gateway Of İndia

Motorda yalnız değiliz yerli halktan insanlar da var. Mumbai’nin denizden görüntüsü de çok güzel.

 

      Mumbai’de görülmeye değer tarihi eserlerden biri de Elephanta adasındaki Elephanta mağaraları. Mağaraları diyorum zira 1 tane değil görülesi tam 7 tane mağara var. Elephanta adası demek pek doğru değil turistler açısından öyle. *Fil adası* Ancak mağaralar şehri anlamına gelen *Gharapuri * gerçek adıdır ve adanın güneyinde aynı isimde küçük bir köy vardır.

      Vakti zamanında Portekizlilerin 1547 yılında keşfi ile ortaya çıkan mağaraların önünde gerçek boyutta taştan bir fil heykeli varmış. Bu fil heykelini İngilizler Londra’ya taşımaya kalkmış, sağını solunu kırmışlar. 😁 Sonra vazgeçip şehirdeki Jijamata Bahçesine (Victoria) yerleştirmişler. Mağaraların koruyucu simgesi olan fil heykelini biz görmedik. Sonra mağaraları koruma altına almışlar. 1970 yıllarında restorasyon çalışmaları başlamış. 1987 yılında da Unesco Dünya Mirası listesinde yerini almış.

      Yolda karşımıza çıkan adacık yabancı bir askeri üs. Diğerleri petrol platformu ve tankerleri. 

      Deniz çok kirli hiç mavilik yok gibi. Adaya da yaklaştık. Gel-gitlerin çok yaşandığı bir ada olduğu için iskeleyi hayli yüksek ve uzun yapmışlar. Görüleceği gibi biz geldiğimizde deniz hayli çekilmişti.

       Hava güzel iskeleye çıkınca önce derme çatma küçük satış yerleriyle karşılaştık. Mağaralar çok yukarıda olduğundan öncelikle iskeleyi geçmek gerek diyen rehberimiz; önünüzde üç seçenek var dedi.

      Birincisi keyifli bir tren yolculuğu buyurun. Oyuncak tren gibi harika aklıma İzmir Fuarı geldi. Tren öne ve arkaya tek yönde gittiği için fotoğrafın birini ben diğerini Önder çekti… 

      İkincisi 4 adamın taşıdığı tahta koltuk (Taht-ı revan) ile taşınmak. Yolda yakaladık ama üstünde yolcu yoktu.😁 

Mumbai- Elephanta adası
Mumbai- Elephanta adası

      Üçüncüsü de tabanvay’la gitmek. 🙄 Bu ne? diyecek olanlara *yürümek*.  Elbette biz yürüdük. Tren hakkımızı dönüşte kullanmak üzere… 😉 Ama önce treni uğurlayalım.

      Fotoğraflarla konuşarak yürüyelim. Bilet alma yeri ve birkaç hediyelik eşya satanlar.

      Gözlükçü hayli havalı. 😊 Teyzenin çantalarıda daha önceki Hindistan gezimizde aldığım için dikkatimi çekmedi…

      Yolu yarıladık desem de 500 metre anca gitmişizdir yukarı çıkılacak merdivenler hariç iskele 1-1.5 km kadar. Dönüp geldiğimiz yere bakınca denizin ne kadar çekildiğini de görmüş oluyoruz. Adanın yüzölçümü suların gel-git olayına göre değişiyor. Yüksek gel-git olayında 10 km², düşük seviyede ise alan 16 km² oluyormuş.

      İskele yolu ve trenin son yeri bitti. İhtiyaç molası verilen yerdeyiz. Burada da hediyelik eşyalar, Krishna ve Vishnu ile ilgili materyaller satılıyor. 

      Yokuş başladı artık arada merdivenler de var. Ama geniş ve rahat bir çıkış. Zaten sağa sola bakarak yürüdükçe nasıl tırmandığınızı bile farketmiyorsunuz. Hoş sürekli basamak olsaydı kaç merdiven var kesin sayardım. 😁 Tüm satıcılar güneşlik için mavi tente germişler. Şeker kamışı suyu satan bir ailenin güzel birlikteliği. ❤️

      Kendilerince mavi rengin ortamı serinlettiği inancındalar. Üç kadın, iki değişik stil derken torunuyla oturan bir teyze ile selamlaştık.

      Sola dönüp biraz daha tırmanınca mağara bölgesine geldik. Mumbai’de sokaklarda göremediğimiz maymunları da görmeye başladık. Hindistan maymunları Makak cinsi oluyorlar. 

  

      Elephanta Caves;

      Mağaraların tam tarihi 6. yüzyıl mı? 8. yüzyıl mı? Bugün hala tartışılmaktadır. Lord Shiva’ya adanan mağara tapınağı, Unesco’nun araştırmalarına göre 8. yüzyılda Rashtrakuta kralları tarafından kazılmış.

      Bir de yerli rehberin anlattığı var. Eski tarihte filler orduların önemli bir savaş aracıdır. Hindistan’da da öyle. Tüm zaferler filler üzerinde kazanılmış. Bu rivayete göre de Çalukya’ların hüküm sürdüğü dönemde Çalukya Prensi II. Pulakes’in kazandığı zaferleri kutlamak, tanrılara teşekkürlerini sunmak için bu mağaraları inşa ettirmiş. Hindu tanrısı Lord Shiva’ya adamış. Önüne de devasa bir fil heykeli diktirmişti. Yazmıştım o fil heykeli şehir merkezinde Victoria Bahçesi * Veermata Jijabai* de sergileniyor. Artık hangisi doğru tartışmaya gerek yok.

      Elephanta Mağaraları, Hindu ve Budist öğretilerini, Vishnu’nun hayatını gösteren kayaya oyulmuş taş heykeller içeriyor. Bazalt yapıdaki kayaların içi oyularak meydana getirilen bu arkeolojik kalıntılar iki grup, 7 adet mağaradan oluşturulmuş. Dar bir vadinin ayırdığı iki tepede kazılmışlar. İlk 5 tanesi Hindu ve Shiva’ya adanmış, diğer 2 tanesi Budist mağarasıdır. Toplamda hayli büyük bir alanı 60 bin m² lik bir alanı kaplıyor.

      İlk beşi bulunduğumuz yerde adanın batısı oluyor diğer ikisi doğu kısmında ve bunlar turlara açık değil. En bilineni 1. yani alttaki fotoğrafta görünen. Mahesa-murti denilen mağara en büyük ve önemlisidir. Biz de sadece burayı gezdik diğerlerinde hiçbir şey yokmuş. Haydi içeri girelim bakalım.

Mumbai- Elephanta Caves
Mumbai- Elephanta Caves

     Baretli grup muhtemelen sanat tarihi öğrencileri olabilir. Neyse hemen sağdan başlayalım. Çok geniş bir salon gibi. Saymadım ama yine de 30 kadar sütun vardı. İçerinin genel görünümü şöyle.

      Baretli gençlerin olduğu yerde hemen sağdaki ilk panoda olan Lord Shiva’nın Nataraja pozunda tasviridir. Kozmik dansçı. Günümüzdeki şekli ateş çemberi içindeki dans eden figürüdür. Portekizlilerin atış talimi yaparak yontuları bu hale getirdiklerini söylediler. Bu kadar kalmaları da İngilizler sayesindeymiş.

Mumbai- Natajara Shiva-Elephanta Caves 1
Mumbai- Natajara Shiva-Elephanta Caves 1

       İlk görüşüm kayalara oyulmuşlar ama evet bu devasa boyutlu yontulara duvardan bağımsız olmadığı için rölyef demek daha doğru olur. Yontu sanatçıları ne der bilemem. Ama gördüğüm güzellikteki yontuların ve galeriyi ayakta tutan sütunların özenle yontulduğu apaçık.

      Bir örneği alttaki fotoğraf *Andhakasura badh* İblis Andhakasura’nın öldürülmesi. Shiva’nın yüz ifadesine dikkat edin ne kadar öfkeli olduğu çok güzel ifade edilmiş. Ayrıca tacın ortasında bir kurukafa var.

Mumbai- Andhakasura badh -Shiva-Elephanta Caves 1
Mumbai- Andhakasura badh -Shiva-Elephanta Caves 1

      Mağaraların mimarisi Brahman mimarisinin gelişmiş şekli olarak değerlendiriliyor. Yerli rehberimiz *Gupta* Hint sanatından bahsetti. Gupta sanatında burada olduğu gibi Heykel ve rölyefler dev boyutta yontulur, giysilerin kıvrımları, vücuttaki kaslar belirgindir. Kadınların saçları da kabarık işlenir, tavan resimleri veya genelde de resimler renkli olurmuş. Bu mağaralardaki resimler maalesef zamana yenik düşmüş silinmişler.

      Bu 1. mağara 3 girişli şimdi sağdaki ikinci girişe doğru yürüyorum. Karşıma dört bir tarafı açık köşe başında devasa iki tane sanki koruma gibi duran rölyefleriyle bir oda çıktı. Öğrendim her mağarada böyle bir oda tapınak varmış. Kapıdakiler de tahmin ettiğim gibi *Dwarapala* denen kapıcılar. Bu küçük oda tapınakta da Lingam vardı.

Mumbai- Dwarapala-Elephanta Caves 1
Mumbai- Dwarapala-Elephanta Caves 1

       Alttaki fotoğraf-İkinci girişteki rölyeflerden solda olan; *Yogashiva* Yoga Hinduizm’de ibadet ritüeli olarak bilinir. Burada da Shiva yoga yapıyor. Himalayalardayken İlk karısı Sati ölmüştür. Shiva’nın, Sati’nin Parvati olarak yeniden doğmasını beklerken kendini yogaya adamış, Himalayalardan uzaklaşmıştır. Burada da yoganın Nilüfer çiçeğinde oturma pozisyonu padmasana’da gösterilmiş. O nedenle Yogisvara veya Mahayogi diye adlandırılmıştır.

      Sağdakinde; Lanka’nın iblis kralı Ravana’nın, Lord Shiva’nın oturduğu Kailasha dağını yıkmaya çalışması işlenmiş. Burada da güzel bir hikaye var. 😉 İblis Kralı Ravana Shiva’ya çok dua eder. Bu dualardan etkilenen Shiva Ravana’ya dile benden ne dilersen der. Ravana- çok güçlü olmayı diler ve gücünü denemek için köşede Vishnu’nun Garuda’ya binerken görüldüğü dağı yıkmak üzere sırtlanıp sallamaya başlar. Shiva ve ailesi çoluk, çocuk diğer tanrılar da etraftadır. Shiva hemen tek parmağını uzatması ile sarsılma birden kesilir. Bu kez dağın ağırlığından etkilenen Ravana ezilmek üzeredir. Güçlü olmuştur ama yine de Shiva’nın bir parmağına yenilmiş kısaca dersini almıştır. Shiva’ya övgü dolu şarkılar söylemeye başlar Shiva da onu affeder. Tabii rölyefler tahrip olduğu için fotoğrafta seçilmiyor olabilir.Biz orada hangisi iblis falan diye sormuştuk. 😁

       Bu mağaranın en büyük ve en güzel rölyefi bu Shiva’nın *Sadashiva- Trimurti* olarak da adlandırılan üç başlı rölyefidir (alttaki fotoğrafta).  Sada-Sanskritçe *sonsuza kadar * anlamında olunca Sadashiva da ebedi Shiva olarak kabul edilir. Trimurti de genelde 3 başlı tanrı demektir. Yani Hinduizm’de Brahma-yaratan, Vishnu-koruyan, Shiva -öldürüp tekrar doğuran anlamındadır.

      Tanrı Shiva’nın yontu 3 başı: İlk fotoğraftaki ön yüzü; *Taptapurusha* veya en bilineni Mahadevi- yani koruyucu yüzü. Ortadaki fotoğrafta sağ yüzü; * Uma* veya en bilineni Vamadeva yani yaratıcı yüzü, dikkatli bakılırsa genç bir kız olarak tasvir edilmiş. Üçüncü fotoğrafta görünen sol yüzü; Dikkatli bakarsanız görülüyor, bıyıklı genç bir adam şeklinde tasvir edilmiş. Yakıp yıkan *Aghora* veya Bhairava olarak bilinen yok edici yüzüdür.

      Trimurti’nin sol yanındaki panel; Shiva’nın Parvati ile düğünü. Yine çok güzel bir rölyef alt fotoğrafta.

Mumbai- Shiva & Parvati Wedding
Mumbai- Shiva & Parvati Wedding
      Trimurti ‘nin sol yanındaki rölyefte Shiva’nın sol yanı eril (kendisi) sağ yanı dişil (eşi Parvati) olarak yontulduğu Ardhanarishvara görüntüsü var (alttaki fotoğraf). Ardhanarishvara Shiva’nın androjen formunu temsil eder. Hindu dini efsanelerinde çok sayıda mistik hikaye vardır.  
      Hikayeleri severim haydi anlatayım…
 
Mumbai- Ardhanarishvara-  Elephanta Caves-1
Mumbai- Ardhanarishvara- Elephanta Caves-1

       Shiva’nın huzuruna saygılarını sunmak için gelen herkes Shiva ve eşi Parvatinin önünde eğilmek zorundadır. Yine böyle saygı sunmaya gelen sadık bilge kişilerden biri olan Bhringi; ben tek tanrıya inanır saygı duyarım. Shiva’dan başkasının önünde eğilmem der. Kısaca Shiva’nın yanında eşi Parvati oturuyor diye eğilmeyi kabul etmez. Parvati, Sanskritçe *Dağın Kızı* demektir. Hindu tanrısı Shiva’nın karısı Uma olarak da bilinir ve aslında iyiliksever bir tanrıçadır. Neyse bu söze kızan Parvati, Bhringi’yi ayakta duramayacak kadar güçsüz hale düşürür ve Bhringi ayakta duramaz hale gelir. Parvati’nin amaçı; güçsüz Bhringi’nin ayakta duramayıp önünde eğileceğidir. Bu duruma çok üzülen Shiva hemen Bhringi’ye ayakta durabilsin diye üçüncü bir bacak verir. Fırsatı kaçırmayan Bhringi, Shiva’nın etrafında Parvatiye nispet eder gibi dans etmeye başlar. Parvati iyice çıldırır. Herşeyi göze alan Parvati de kendini Shiva’nın vücudu ile birleştirir. Artık Bringi veya bir başkası Parvathi’ye boyun eğmeden Shiva’ya saygısını gösteremeyecektir.

       Ancak hesap etmediği bir şey olur. Bilge kişi Bhringi’de hemen bir böceğe dönüşür ve iki cinsli vücutta bir delik açıp sadece Shiva’nın eril tarafını tavaf ederek saygıda kusur etmemiş olur. Bhringi’nin bu kendinden vazgeçişine, özverisine hayran kalan Parvati’de Bhringi ile uzlaşır.

      Shivanın yanındaki koruyucu öküzü *Nandi*dir. Nandi’nin yanındaki genç Shiva ve Parvatinin oğlu zafer ve savaş tanrısı KartikeyaKumara‘dır. Anne ve babası ile olmadığı yerde tek başına tapılan özellikle Tamil’lerin taptığı tanrıdır. Onun üstünde lotus çiçeğinde oturan da dört başlı yaratılışın sembolü Lord Brahma’dır. 

      Diğer mağaralarda hala çalışmalar devam ediyormuş yani ziyaret edilmeyecek. Çıkmak üzereyken batı kısmındaki çıkışta bir numaralı mağaranın devamı ve içinde de bir tapınak daha olduğunu gördük. 

      Cave 1′ in batı köşesindeki bu girişte görülen de lingam tapınağıdır. Shiva’nın fallik biçimli simgesi olduğu için *Shivalinga *olarak bilinir. Shiva’ya adanmış bütün Hint tapınaklarında vardır. Linga yaratıcı gücü temsil eder. Kadınlar çocuk sahibi olabilmek için ligama tapınırlar. Linga ile ilgili mitolojik hikayeler var. Bilinen en kısa hikayesi; Vişnu ile Brahman kim güçlü konusunda tartışırlar. Tartışmaya şahit olan Shiva en güçlünün kendi olduğunu ispat etmek için hemen uzun ve büyük bir sütuna dönüşür ve onları yener. Neymiş Linga güç demekmiş. Kapısında Aslan bekçileri bile var. 😉

    Artık dönüşe geçebiliriz. Bahçe düzenlemesi de güzel. Ve son kez iskelenin buradan görünümü. 

Nereye böyle?  Diye soran bakışlar eşliğinde dönüyoruz. 😁

      Günün sonunu her gezide olduğu gibi alışveriş için Mumbai’nin bildik yeri Crawford Market. Bizim kapalı çarşının aynı. Hatta bit pazarı da diyebilirim. Dışı çok güzel ama içini hiç sormayın. Girip çekmedim bile zira yarın meşhur Drahawi’yi gezeceğiz. Hindistan’ın Varanasi şehri ile yarışabilirmiş göreceğiz.

Mumbai- Crawford Market
Mumbai- Crawford Market

Bugünü de bitirdik. Umarım beğenmişsinizdir. Mumbai 3. günde görüşmek üzere sağlık ve sevgiyle kalınız…  💞 💞 💞 

CRUİSE ile MALDİVLER*SRİ LANKA*HİNDİSTAN-7

Mumbai1 gün devam

                Güzel bir kahve molasındaydık sanırım. Mumbai’de henüz birinci günde ve otobüsteyiz. Hatırlatma yapacak olursam 17 Ocak 2020 saat 11:20. 😉  Size rengarenk bir yerde bekliyorum demiştim. O rengarenk yer sadece Mumbai ile değil Hindistan’la bütünleşmiş Dünya’nın da en büyük açık hava çamaşırhanesi; Mahalaxmi Dhobi ghat. Mahalaxmi tren istasyonun hemen yakınında yer alıyor. Görüntü rengarenk ama bir o kadar da karışık, insan nereye bakacağını bilemiyor. Dhobi Hintçe çamaşır, ghat da açık yer mevki anlamında. Kısaca açık çamaşırhane. 😊

     Dhobi Ghat

      Aslında sabah daha erken saatte gelinirse nasıl yıkadıklarını da görebilirmişiz. O nedenle yıkama yeri aşağı bölüme girilmedi. Zaten rehber eşliğinde bireysel gitmek daha doğru olurmuş. Grup turistler için şöyle bir seyir terası yapmışlar. Seyreyleyin gari…😁

Mumbai- Dhobi Ghat
Mumbai- Dhobi Ghat

      İlk kuruluşu 1890 İngilizler döneminde olan çamaşırhane 130 yıldır aynı yerde çalışıyor… Günümüzde *The Dhobi Kalyan & Audhyogik Vikas Cooperative * çamaşırcılar kooperatifi tarafından işletiliyor. Bir çok Hintliye tahmini 7 bin civarı aileye yuva, babadan oğula geçen ata mesleği olmuş. İşçiler günlük 500-600 Rupi (35-60 TL gibi) kazanıyorlarmış. Günlük çamaşır kapasitesi 100 binin üstünde olan çamaşırhanenin geliri de hayli yüksekmiş. Mumbai’nin işyerleri, otelleri, hastanelerini, zenginlerinin çamaşırı haricinde kot pantolon beyazlatma, kumaş boyama da buralarda yapılıyormuş. Üstelik ikinci el giysileri toplayan konfeksiyoncular onları burada yıkatıp yeni gibi satıyorlarmış. Çamaşır yıkama bitmiş bile. 😳 Geç kaldık. Ama ileriki günlerde size daha yakından Cochin’e gidince gösterebilirim.

Mumbai- Dhobi Ghat
Mumbai- Dhobi Ghat

      Çamaşırları bu havuzlarda taşlara vura, vura yıkıyorlar. Ama yine de bu kirli ortamda nasıl bu kadar beyaz olabilir ki? Hindistan kimya sektöründe de söz sahibi bir ülke. E böyle olunca çamaşırların beyazı bu ortamda bile sakız gibi olur dedi rehberimiz. 😁 Bu elle yıkama daha ne kadar sürer dedim. Zamanla kazancını artıranlar çamaşır makinesi almaya başlamışlar bile… Fotoğrafın solunda görülüyor. Çamaşırları fotoğrafta görüldüğü gibi mandala gerek kalmadan birbirine dolanmış iplerin arasına sıkıştırırarak asıyorlar. Ütü mü? O da burada bir yerde yapılıyor sonra burada düzgünce katlanıp yollanıyormuş. Hangi çamaşırlar kimin nasıl biliyorlar? derseniz uçlarından işaretleniyormuş.

     Bu ilk karede evlerini görüyoruz ve yine çamaşır makinesi var, ikincide de kot ağartma bölümü var. Fotoğraflara tıklayıp büyütünce daha iyi görebilirsiniz. 😉

     Bu kadar kalabalık bir çamaşırhane bizim meşhur Guinnes rekorlar kitabına girmemiş mi?  Kaçar mı! Kooperatif başvurmuş 2011’de listeye dahil olmuşlar. Ben ve eşim Hint filmlerini çok severiz gelmeden önce Dhobi Ghat ile ilgili ama değişik hayatları anlatan Amir Khan’ın *Dhobi Ghat-Mumbai Günlükleri* filmini izlemiştik. Çok güzeldi. 👌 Bir slayt ekleyip bu kez şıkır şıkır, rengarenk ortamıyla Sri Sri Radha Gopinath Temple’e gidelim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

     Tapınağa gitmek için biraz yürümemiz gerekti. Her zaman yazmışımdır; Sokaklar dikkatli bakarsanız o ülkenin kültürü hakkında çok şey anlatır. Tıpkı şu fotoğrafımdaki gibi… 

Mumbai- Pan Shop
Mumbai- Pan Shop

        2,5 metre kareden fazla değildir. Adı üstünde Pan Shop. Tur rehberleri Hindistan’ı gezerken hep ikaz ederler, *yerdekiler kan değil pan* diye. Anlatayım: Pan, Hindistan ve Güneydoğu Asya’da çokça kullanılan bir çeşit yiyecek diyeyim. Çiğnenen ya da yenen kısmı Palmiyeye benzer bir yapısı olan ağacın*betel* yaprağıdır. Çokca sakız gibi çiğnenip genelde tükürülen bazen de yutulan hazırlaması özen isteyen bir çeşit yiyecek. İşte bu gördüğünüz küçücük yer bir pan satış yeri.

        Pan, Babür İmparatorluğu döneminde sultanlara sunulurmuş. Bizim saray mutfakları gibi bir kültür olarak gelişmiş zamanımıza kadar gelmiş. Hatta Pan yapımı zenginlerin sofrasında bir saygı unsuru olarak kabul görürmüş. Varanasi de sadece betel denen bir yaprak olarak içine bir çeşit afyon konup çiğnendiğini öğrenmiştik. Burada içine çok farklı baharatlar konduğunu ve tatlısının bile yapıldığını da öğrenmiş olduk.

Mumbai
Mumbai

      Üstteki fotoğraf bana göre yine özel. Baksanıza  meyve tezgahının yanda kapalı ama Hare Krishna meyve suyu merkezi yazıyor. Neyse tapınağa geldik. Ahşap yapı göz kamaştırıcı içerisi kim bilir nasıl güzeldir. Rehberimiz cıvıl cıvıl sizi dansa götürüyorum demişti. 💃 💃 💃

     Sri Sri Radha Gopinath Temple:

      1988 yılında Srila Prabhupada’nın isteği ile küçük bir tapınak olarak kurulmuş ve Hindu Tanrısı Krishna’ya adanmış. Tapınağın ana tanrısı, Lord Vishnu’dur. Krishna Vishnu’nun 8. enkarnasyonu ve Hint tanrılarının en saygı duyulanıdır. Tapınak bugün son derece büyük bir kompleks. Yetim çocuklara, öğrencilere ve yardım gerekenlere 150 ye yakın keşiş ile gittikçe büyüyen bir topluluğa sahip çıkan bir tapınak.

      Ahşap işçiliğinin güzelliğine bakın inanılmaz. Tüm kaplamalar tik ağacından yapılmış. El oymaları, mermer kaplamalar Hint kültürünü ve sanatını gözler önüne seriyor. Kapının üstünde de fil başlı tanrı Ganeşa var. Ganeşa her şeyin başıdır, şans getirendir. Hindu’lar bir işe başlarken Ganeşa’nın adıyla anlamında *Ganeşa nama* derlermiş. Biz de bu harika kapıdan içeri Ganeşa nama diyerek geçiyoruz.

Mumbai- Sri Sri Radha Gopinath Temple
Mumbai- Sri Sri Radha Gopinath Temple

      Hemen solumuzda tapınağın yapılmasını ön gören Hintli din adamı Srila Prabhupada‘nın heykeli var. İki yanı yazdığı kitaplarla dolu kütüphanesi görülüyor. Dini liderliğinden başka iyi bir yazarmış. Bhagavad Gita ve Srimad Bhagavatam gibi 60 ciltlik kutsal metinleri ingilizceye tercüme etmiş. 

      Srila Prabhupada 1896 yılında Calcutta’da dindar bir ailede, Lord Sri Krishna’nın uğurlu saydığı bir gün olan 1 Eylül’de doğdu. Ailesi ona Krishna’nın Nilüfer ayaklarına sığınmış, korkusuz anlamına gelen Abhay Charan adını verdi. Çok küçük yaştan beri Lord Krishna’ya derin bir bağlılık duymuştur. Krishna tam 500 yıl önce Batı Bengalde ortaya çıktığında bir öngörü- kehanette bulunur. Sankirtana hareketi ve Yuga Dharma’yı Hindistan’dan başka tüm Dünya Ülkelerinde yayacak kişi gelecektir der. Hatta öyle ki, bir Astrolog’da bebek için yıldız falına bakar. Bu çocuk 70 yaşına geldiğinde tanınmış dini bir lider olacak, okyanusu aşıp Dünya’da 100 Krishna Tapınağı kuracak der. Görünen odur ki, bu kişi Abhay Charan ya da en bilinen adıyla Srila Prabhupada’dır.

Mumbai- Radha Gopinath Temple
Mumbai-Radha Gopinath Temple – Srila Prabhupada

      Hemen önünde ayaklarının kalıbı ile bir müridinin hediyesi ziller var.

      Srila Prabhupada İskoç Kilisesi kolejinde ingilizce,felsefe ve ekonomi okuyup mezun olmuş. Bir zaman sonra Vedik enstitüleri kurucusu önder bir din bilgini olan Srila Bhaktisiddhanta Sarasvati ile tanışır ve kadim öğrencisi olur. Onun önerisi ile bu Krishna Bilincini, Vedik bilgileri ingilizce olarak batıya yaymak için çalışmaya başlar. Prabhupada tam 69 yaşında (1965 yılı) sessizce Amerika’ya gider. O sırada Amerika-Vietnam savaşı vardı ve gençler savaşmak istemiyordu. Savaşma- seviş sloganıyla Hippi kültürü popülerdi. Gençler bir arayış içindeydi ve Krishna hareketi ile Srila Prabhupada onlara aradıkları bu fırsatı verdi.

     Amerikalı gençlerden yani hippilerden kabul görünce küçük bir yer kiralayarak ilk Krishna Hareketi Bilinci derneğini kurar. 550’ye yakın gelişen derneklerle New York’ta büyür ve Hare Krishna hareketi olarak da bilinen Uluslararası Krishna Bilinci Derneği ISKCON’u kurar. Krishna Hareketi Amerikada tutunca 1970’li yıllarını 6 Kıta’yı tam 14 kez dolaşarak Lord Krishna’nın öğretilerini yaymakla geçirir. Ve Dünyanın en büyük vejetaryen gıda yardım programını da başlatmıştır. 

     O’na göre Krishna Hareketi felsefi bir din değil, bir yaşam biçimidir.

     Londra’ya gittiğinde Oxford Caddesinde *Hare Krishna, Hare Krishna, Krishna Krishna, Hare Hare, Hare Rama, Hare Rama,Rama Rama, Hare Hare* mantrasını söyleyerek dolaşır. Gençler tarafından sevilir. Ve Mantrasını çok beğenen Beatles grubunun üyesi George Harrison yardım ederek Mantranın kaydını yaparlar ve müzik listelerinde ilk sırada yer alır. Bu mantrayı bakalım beğenecek misiniz? Aslı’nda ben çok sevdim. 😉

     Ziyaret ettiğimiz bu Sri Sri Radha Gopinath Tapınağı’da ISKCON’un Mumbai’deki merkezidir. İçeri bir göz atalım, ikinci kata çıkıyoruz. Yine ayakkabılar çıkıyor. Yerde 3 tane renkli bir mandala olabilir dairesel şekiller var. İnsanlar önce onun üzerine uzanıp yüz sürüyor sonra oturup dua ediyorlar.

Mumbai- Sri Sri Radha Gopinath Temple
Mumbai- Sri Sri Radha Gopinath Temple

     Salonun genel görüntüsünde mandala daha iyi görünüyor.

Mumbai- Sri Sri Radha Gopinath Temple
Mumbai- Sri Sri Radha Gopinath Temple

     Şimdi dini bir ritüel başlayacak dendi. Biz dahil inananlar beklemeye geçtik. Üstteki fotoğrafta görülen yaldızlı duvar açıldı. İnanılmaz bir renklilik ve kompozisyon ile  bir sahne ortaya çıktı.

Mumbai- Sri Sri Radha Gopinath Temple
Mumbai- Sri Sri Radha Gopinath Temple

     Ardından ritüelin çalgıcıları da geldi. Öndeki ritm aleti küçük zillerden yapılmış. Piano görünümlü müzik aletinin adı Harmonium. Arkasındaki köpüğün havası ile ses veriyor. En güzel yanı akor gerektirmiyor. Ben aa bu akordeon’nun sandık içinde olanı dedim. 😁  Uzun davulun adı da; Miridangam. Ağaç aksamın kalınlığı nedeniyle hayli ağır olduğundan böyle yerde veya kucakta çalınıyormuş. 

     Duvar panolarında Lord Krishna’nın hayatından kesitler sunulmuş. Krishna başında Tavuskuşu tüyü elinde flüt ile son derece yakışıklı koyu renkli (mavi)bir ten ile resmedilmiştir. Zaten Krishna esmer ya da siyah renkli demekmiş ama Krishna hep mavi tenlidir. Elinde Flüt çalarak dans etmeyi çok sevdiğini bilen genç kızlar Krishna’yı karşılarında hayal ederek dans ederlermiş. Sahneye açılan bir kapıdan elinde tüylü sopasıyla bir keşiş geldi ve müzik başladı.

     Sahneye gelen keşiş müzikle birlikte orada temsil edilen Krishna bebekleri kutsar gibi tüylü sopasıyla ritmik hareketler yaparken bir takım sözler de söylemeye başladı. Ritm harikaydı herkes *Kirta* ya katıldı. Yani biz anlamadığımız için olduğumuz yerde ritme uyarak hoplayıp, zıplayarak dans ettik. Kirta dini ritüelde müzik eşliğinde dans ederek ilahiler söylemeye deniyormuş.. Ritm o kadar güzeldi ki, sakin durmak zaten mümkün değildi. Dans, dans… 💃💃💃  Ben malum fotoğraf peşindeydim ama kirta da yaptım yani… 😉 Sonra müzik bitince keşiş geldiği gibi diğer kapıdan çıktı gitti.

     Her şey güzeldi. Birazda etrafı dolaşalım. Giriş kapısı da çok güzeldi yukarıdan çektim. Bahçedeki vitrinlerde yine Krishna’nın hayatını kuklaları eşliğinde sergilemişler.  

Mumbai- Sri Sri Radha Gopinath Temple
Mumbai- Sri Sri Radha Gopinath Temple

     Yemek saati geldi isteyen herkese yemek veriyorlar, yemeğini alan bir köşeye çekiliyor. Herkese yemek vermek dışında; Tapınak ayrıca Bhaktivedanta Hastanesi ve Bhaktivedanta Darülacezesi açmış. Yine kadınlar için kurslar, bekar erkeklere Bhaktivedanta Kültür ve Eğitim Akademisi adlı eğitim ve iş verdiği konut evleri açmak gibi hayli güzel işler de yapmışlar. 

     Tapınakta görevli bu adam gibi müritlerin hepsinin alnından burnuna kadar uzanan boya vardı. Eşim Önder bir keşişle vedalaşıyor ve ayrılıyoruz.

      Bu kez güzel ağaçlıklı oldukça sakin bir sokaktayız. Üç katlı şirin bir ev. Mani Bhavan Gandhi Sangrahalaya- Gandhi müze evindeyiz. Mahatma Gandhi’nin 1917-1934 yılları arasında Bombay’da kaldığı dönemdeki siyasi ve sosyal yaşamı çeşitli fotoğraf, yazı ve görsel kompozisyonlarla sergilenmiş. 

       Mani Bhavan Gandhi’nin ateşli savunucusu, zengin elmas tüccarı Shri Revashankar Jagjeevan Jhaveri’nin eviydi. Ondan önce de Mani ailesine aitmiş. 1955 yılında bina Gandhi adına bağışlanmış. Bugün Mahatma Gandhi’nin anıları ile dolu, siyasi mücadelesini burada başlattığı için de anıtsal öneme sahip bir ev-müzedir. Birlikte gezmeye başlayalım.

        Ev 3 katlı ama zemin-1-2 diye sayılıyor. Zemin katta bizi Gandhi’nin heykeli karşıladı. Duvarlarda Gandhi’nin çeşitli dönemlerde çekilmiş fotoğrafları, birçok ülkenin bastırdığı gandhi resimli posta pulları, hemen yanda hediyelik eşya bölümü var. Mekan küçük, grup kalabalık fotoğraflar mecburen telefonla çekildi. 

   Aynı kat içinde Gandhi’nin yazdığı kitaplar dahil 40 bin kitap barındıran güzel bir kütüphanesi var.

Mumbai- Mani Bhavan
Mumbai- Mani Bhavan

      1869 yılında Hindistan’da soylu, aristokrat bir ailenin çocuğu olarak doğan Gandhi’nin adı *güzel, mis gibi kokan* anlamındadır. Aile okuması için Gandhi’yi özel okullarda okutmuş sonra da Avukat olsun diye Londra’ya yollamıştır. Londra’da hukuk okumuş Bombay’da iki yıl Avukatlık yaptıktan sonra 1914 yılına kadar da Güney Afrika’da çalışarak göçmen Hintli işçilerin Avukatlığını yapmıştır. Afrika’dan Hindistan’a dönünce (1915) Hindistan Ulusal Kongresinin Lideri olmuş ülkesinin refahı, kast sisteminin son bulması, yabancı milletlerin istilasından kurtulmak gibi hayli önemli konularda kampanyalar yürütmüş. Kendisine destek çıkanlarla birlikte *aşram* komün kurmuş ve ihtiyaç sahibi köylere destek çıkmış, hastane ve okullar kurulmasına yardımcı olmuştur. İşte bu olağanüstü çabası nedeniyle Gandhi halkın *Bapu* babası, *Mahatma*sı yüce ruhlusu olmuştur.

      Tuz yürüşü denince akıllara hemen Mahatma Gandhi gelir. *The salt satyagraha*  nedir?

      Bildiğimiz tuz, İngilizlerin tekelindedir ve sömürge dönemi başlangıcından beri halktan tuz vergisi almaktadır. Gandhi halka ağır gelen bu yükü kaldırmak ve İngilizlerin elindeki tuz tekelini kırmak için bir hareket *Satyagraha* başlatır.

      Bu arada açıklamak gerekir. Satyagraha; satya- gerçek doğru, graha-ev,merkez kısaca  doğruluğun hakikatin yeri gücü gibi bir anlam çıkıyor ama Gandhi bunu sivil itaatsizlik olarak tanımlamıştır. Sonra da Gandhi’nin geliştirdiği felsefik bir akım olarak tanınmıştır. Daha da açarsak Satyagraha; Aynı zamanda Hinduların Ahimsa’ sı sayılan, hakikati barış yoluyla, şiddet içermeksizin sevgiyle arayan kişi zihnini de şiddetten arındırırsa olumsuz durumun gerçek yapısını kavrayacak doğru sezgiye de ulaşacaktır demektir.

      Evet tuz yürüyüşü için 1930 yılı Mart ayında Ahmedabad’tan yola çıkan Gandhi 61 yaşında tam 400 km yürüyerek Dandi’de Okyanus kıyısına kadar peşinde binlerce köylü ile tam 24 günde (6 Nisan) gelmiştir. Öncesinde İngilizlerin Genel Valisine mektup yazıp vergi yasasını kaldırmalarını aksi takdirde şiddet içermeyen direniş yapacaklarını bildirmiş. Ama İngilizler kabul etmemiştir. Köylülerden de yürüyüşe korkmadan katılmalarını ister. Bu şiddetsiz direniş İngilizleri rahatsız eden en büyük harekettir.

Müze evde bir oda tüm olayları kronolojik olarak temsil edilen televizyon görünümlü kutular içindeki minyatürlerde *tuz yürüşü*…

Mumbai- Mani Bhavan-Gandhi- Tuz Yürüyüşü
Mani Bhavan-Gandhi- Tuz Yürüyüşü The salt satyagraha

      Yürüyüşün sonunda denize ulaşan Gandhi yerden aldığı bir avuç tuzu deniz suyunda yıkadı. Yıkarken bir yandan da; * Büyük Britanya İmparatorluğu’nu gerçeği görmesi için temelinden sarsıyorum * demiştir. Yani; yasada yazılı olan bir Hintli asla tuz üretemez maddesini yok sayarak yasal olmayan bir yolla tuz üretmiş olur. Ardından köylüleri de kendi tuzlarını üretmeleri için teşvik etmiş. Çağrıya uyan binlerce insan okyanus kıyılarına akın, akın gelerek tuz çıkarmaya başlamıştır. Bu yürüyüş sonunda işlemez hale gelen yasa nedeniyle rahatsız olan İngilizler Gandhi dahil (4 Mayıs) 60 bin kişiyi tutuklamışlar. Sonuç; Yürüyüş bağımsızlık yolunda siyasal olarak hedeflere ulaşabilmek için yapılan sürekli bir mücadeleye dönüşmüş, Gandhi’nin felsefesi de sadece teorikte değil pratikte de kanıtlanmıştır. 

Bir üst 2. katta Gandhi’nin odası aslına yakın korunmuş.

Mumbai- Mani Bhavan- Gandhi'nin Odası
Mumbai- Mani Bhavan- Gandhi’nin Odası

Fotoğrafta görülen çıkrıklar Gandhi’ye aittir.  O dönemde ip eğirerek kumaş dokumuş. Dokuduğu kumaşı da kullanmıştır. Çok güzel yemek yapar, sandalet üretirmiş. Ben herşeye yeterim diyen sağlam bir adammış yani…

Hayatının kronolojik anlatımını slayt yaptım izlemesi güzel olur. Buyrunuz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yeni Delhi’de Birla Bhavan’ın bahçesinde rutin gece yürüyüşünü yaptığı sırada görüşmek ister gibi yanına gelip aniden tabancasını ateşleyen Nathuram Godse adındaki radikal Hindu tarafından vurulur. 30 Ocak 1948’de 79 yaşındayken bir suikaste kurban giderek hayatını kaybeder. Hindu inancı nedeniyle cenazesi yakılmıştır.

Ruhuna Fatiha okuyup ayrılıyoruz.

Mumbai- Mani Bhavan- Mahatma Gandhi portresi
Mumbai- Mani Bhavan- Mahatma Gandhi portresi

       Mumbai’deki trafik ve kalabalığından kurtulup biraz nefes almak için zenginlerin, sanatçıların kısaca elit kişilerin yaşadığı Malabar tepesine doğru gidiyoruz.. Oradaki güzel bir bahçeye ve parka, *Mehta Garden* e…  🌲🎋🌸

      Pherozeshah Mehta Garden,

      Pherozeshah Mehta olarak da bilinen asma bahçesi ilk kez 1881 yılında yapılmış. Çok geniş bir alanı kapsıyor. Hemen karşısında Hindistan’ın ilk Başbakanı Jawaharlal Nehru’nun eşinin adını almış Kamala Nehru çocuk parkı var. 🧸🇮🇳👧👦

      Mehta Garden; Mumbai’nin su deposunun üstünü kapatarak oluşturulan asma bahçeler, su deposunun yakınındaki sessizlik kulelerinin şehir suyunu kirletmesinden korumak için yapılmış. Aynı adı taşıyan 4 dönem Mumbai belediye başkanlığı yapmış aynı zamanda Avukat ve siyasi lider olan Pherozeshah Mehta’ya adanmış. Kavurucu sıcak vardı fazla kalamadık. Ama parktaki bankta görüntü harikaydı. 🥰

      Arada sessizlik kulelerinden korumak dedim. Nedir bu kuleler? Tamam anlatıyorum. Dakhma da denilen sessizlik kuleleri; Bir çeşit mezarlık. Ama burada gömülme yok doğaya bırakılma var. Hindistan’a 13. yüzyılda gelip yerleşmiş pers kökenli, inançları Zerdüşt’lük olan halk için yani Parsiler için 4 element; Ateş, Hava, Su ve Toprak kutsaldır kirletilmemelidir. Ateşte yaksalar havayı, nehire atsalar suyu, toprağa gömseler yeraltı sularını kirletecek. Hem zaten toprak alanlar yetersiz.

      O zaman ne yapmak gerek diye düşünen Parsiler geliştirdikleri yüksekçe kulelere ölülerini koyup leş yiyici hayvanlara yani Akbabalara terk ederler. Zaten leş ile beslenen aç hayvanlar da çok kısa sürede cenazeyi kemik haline getirirler. Sonra da kemikler kulenin ortasında ki kuyuya atılır. Zamanla Akbabalar insanların içtiği ilaçlardan, kimyasallardan etkilenip ölmeye başlar. Sayıları azalınca da cesetler kokmaya başlar. Sonuçta Parsiler artık ölülerini yakma veya gömme yoluna gitmiş. Mumbai’nin su deposu da yakınlarda olunca korumak için üstünü toprakla örtüp bahçeye dönüştürmüşler.

     Hemen altta daha gölge olan bahçeye indik. İnerken çok tatlı bir sürü küçük, büyük öğrencilere rastladık. Kamala Nehru çocuk parkındayız.

Kamala Hindistan’ın ilk başbakanı Jawaharlal Nehru’nun eşidir. Nehru çocukları çok sevdiği için 4 dönümlük bu parkı yaptırmış eşine adamış. Şu çocukların rengarenk görüntüsüne bakın. 🌸 🌸 🌸 Çocuklar çiçektir. 🌸 🌸 🌸

Parkta bir de masaldan fırlamışcasına harika bir çizme ev vardı. 🛼 ⛸ 🛼 Kendimi Yedi Cüceler masalında zannettim. Ay inanılmaz. Çocuklar içine girip balkondan bakıyorlar. Tasarımcı da zaten bir masaldan ilham almış. ‘There was an old woman who lived in a shoe’ Ayakkabıda yaşayan yaşlı bir kadın vardı. 

Mumbai- Kamala Nehru Park
Mumbai- Kamala Nehru Park

Anne ve babalar da gelmiş. Mumbai’nin yerel yemeklerini satan satıcılar var onlardan alıp yemek yiyenler, nevalesini yanında getiren çocuklar ve serinleyenler. Bir de teyze var elinde tabletle. 💃 Manzara çok güzel.

Bir seyir terası var Marine Drive bölgesini, Queen’s Necklace Kraliçenin gerdanlığı dedikleri Mumbai’nin eşsiz sahil manzarasını izliyorsunuz. Sanırım gece izlense ışıl ışıl çok güzeldir. Ben sıcak hava nedeniyle sis gibi dumanlı görünüm yüzünden güzel net bir görüntü alamadım. Mumbai’deki ilk günümüz sona erdi ve gemiye dönüyoruz. Yolumuz ünlü caddesi Colaba Causeway’den geçiyor. 

İkinci günümüzde Mumbai’ye  1 saat mesafede bir adaya gideceğiz. Orada görüşünceye dek sizi bu güzel, tipik Hintli kızlarımızla baş başa bırakıyorum.

Mumbai- Kamala Nehru Park
Mumbai- Kamala Nehru Park
 

Görüşünceye kadar sağlıkla ve sevgiyle kalınız. 💞💞💞

CRUİSE ile MALDİVLER*SRİ LANKA*HİNDİSTAN-6


     Mumbai-Bombay-1.gün

     Merhabalar; Goa’da geçirdiğimiz güzel bir günün ertesinde yine birlikteyiz. Gemimiz Victoria, 3 gün geçireceğimiz Mumbai’ye, benim bildiğim adıyla Bombay’ın Maharaştra limanına demir atmak üzere. Tarih 17 Ocak 2020 sabahı saat 07:12 ve ben şu harika gün doğumu ile de size günaydııın diyorum.

Mumbai- Maharaştra limanı
Mumbai- Maharaştra limanı

      Mumbai; M.Ö 3. Yüzyıl’da volkanik patlamalar sonucu oluşmuş yedi küçük adadan biri olan Salsette adası üzerinde kurulmuştur. Sonraları bu adalar doldurulmuş, Mumbai 7 tepeli olmuştur. Bu süreç 50 küsür yıl sürmüş. Tam bir mühendislik harikası yani. Maharaştra eyaletinin başkenti ve okuma yazma oranı en yüksek şehridir. Aynı zamanda merkezde 13 milyon, metropolde 20 milyon nüfusu ile de Dünya’nın üçüncü büyük şehridir.

     Mumbai adının hikayesi; Portekiz’liler 1534 yılında ele geçirdiklerinde *iyi koy* anlamına gelen Bom Bahia koydular. İngilizler Bombay dediler. Sömürge dönemi bittiğinde de yerli halkın koruyucu tanrıçası Mumba devi’nden esinlenilerek Mumbai adını almıştır. Bir laf vardır *fare sığamadığı deliğe sabun kalıbını peşinde götürürmüş* Portekizliler de kendileri yetmezmiş gibi Mumbai’nin 7 adasını o dönemde İngiltere Kralı II. Charles’a evlilik hediyesi olarak hibe etmişler. 🤣 Tarihi hikayesini de ara ara yazacağım.

     Hani derler ya; Bir kitap okudum hayatım değişti. Ben onu şöyle değiştirdim. Bir ülke gezdim hayatım değişti. Evet aynen öyle. Hindistanı gezdikten sonra bir lokma bir hırka felsefesini hayatıma kattım. Hindistan’ın daha önce kuzeyini gezmiştik. Çok merak ettiğimiz güneyini de bu vesile ile görüp yaşayacağız. Gezenler, güney kısmını daha zengin ve modern bulacaksınız demişlerdi. Görelim bakalım üç gün buradayız nasıl olsa. 💃💃💃

      Gemiden çıktık liman gümrüğünden geçeceğiz hep asker kontrolünde, cesaret edip fotoğraf çekemedim. 🥺 Otobüse bindik kısa bir şehir turundan sonra ilk durağımız Gateway of İndia-Hindistan Kapısı olacak. Wellington fountain’den geçiyoruz. Etrafa bakınırken İngiltere’nin Bath kasabasında gördüğüm George dönemi mimarisi olarak bilinen dairesel şekilde yapılmış evlerin benzeri ile Londra’daki Big Ben benzeri Rajabai Saat kulesini görmek çok hoş oldu. Şaşırmamam lazımdı ama zengin bir tüccar annesinin anısına yaptırmış. 💞 Yanındaki de iş merkezi sanırım.

      Çok merak ettiğim İngiliz kapısını görecek oluşum beni heyecanlandırıyor. Hele ki İngiltere’yi gördükten sonra onların sömürgesi yerleri görmek çok ayrı bir zenginlik benim için. Kuzey Hindistan’ı gezerken bu düşünceden ziyade Budizm ve dini ritüellerini, kültürlerini gözlemleme düşüncesindeydik. Ama burada daha farklı bir ortam olacağı düşüncesindeyim. Bir de tabii Bollywood var filmlerini izliyoruz haliyle şehri daha modern yapmıştır düşüncesi gelişti. Bakalım göreceğiz. 😇

     Sabahın erken saati olmasına rağmen trafiğin yoğun kalabalığın da çok olduğu bir yere geldik. Otobüsten inip karşıya geçerken etrafımızı hemen satıcılar sardı. Ellerinde şişirilmiş kocaman balonlar vardı. Biz böyle alış verişleri hep sonra yapardık ama bu kez torunumuzu düşünerek büyük balonlardan aldık. Torun olunca akan sular duruyor. 

     Hindistan kapısına girerken güvenlikten geçtik ve yine fotoğraf makinam X-ray cihazından kurtulamadı. Bizden önce öğrenciler gruplar halinde gelmişler. Photographer by Önder Kaplan

      Nihayet devasa Gateway of İndia karşımızda.

Mumbai- Gateway Of İndia-Hindistan Kapısı
Mumbai- Gateway Of İndia-Hindistan Kapısı

      Gateway of İndia;

      Önceki adı Wellington iskelesi olan şimdinin Apollo Bunder’ı (rıhtım) vaktiyle balıkçı iskelesi olarak kullanılıyordu. Sömürge döneminde İngiliz valiler ve diğer yetkililerin şehre giriş limanı yapıldı. Bazalt taş kullanılarak yapılan anıt kapı yüksekliği 26 metre. Alın kısmında da  yazdığı gibi Hindistan’ı 1911 yılında ziyaret eden ilk İngiliz Kral V. George’un ve Kraliçe Mary’nin anısına dikilmiş. Mimar George Wittet’in yaptığı tasarımla ilk temel taşı 1913’ te atılmış. 10 yıllık bir çalışma ile 1924 yılında tamamlanmış. Açılış sonrası yine sömürge dönemi şahsiyetler için Hindistan’a giriş kapısı olarak kullanılmış. Ama hiçbir zaman resmi geçit için kullanılmamış. Sadece Hindistan’ın bağımsızlığını kazandığı 1948 yılında son İngiliz birliklerinin törenle Hindistan’ı terk ettikleri zaman bir tören yapılmış. Sanırım öğrenciler de tarih dersi olarak gelip görüyor olmalılar.

      Sağı, solu, önü arkası özenle işlenmiş mimari tasarımı bence muhteşem. Hint- Saracenic mimari olarak adlandırılıyor. Bakınız.

      Deniz tarafında adalara giden gezi tekneleri kalkıyordu. Arkadaki alandan görüntülerde zamanın ve hala günümüzün en güzel binası ve oteli Tac Mahal tüm ihtişamı ile duruyor. 

Mumbai- Taj Mahal Otel
Mumbai- Taj Mahal Otel

     Hindistan’ın otomobil sanayiinin duayen adamı JN Tata Avrupa menşeli otellerden birinde kalmak ister. Bu otel Watson’dur. İsteği *bizde kalamazsınız* diye reddedilir. Tata Parsili yani yerli olduğu için otele kabul edilmemiştir. Hırs yapar ve 1899 yılında Watson Otelinden daha görkemli olmasını istediği bu güzel otelin Taj Mahal’in inşasını başlatır ve 1903’te otel açılır. Tata böylece Hindistan’da çok önemli işlere de imza atmış olur. Nedir bunlar; İlk kadın işçi çalıştırmış, çamaşır makinası kullanılmış, doktoru ve eczanesi varmış. Türk hamamı bile yaptırmış. Ve bağımsızlık mücadelesi verildiği dönemde görev alanları ücret almadan barındırmış. Ayrıca bir otelden çok daha ötesi, lüks mağaza ve Mumbai’nin ünlü restoranlarına ev sahipliği yapıyor. 2008 yılında geçirdiği terörist saldırıda yüzlerce kişi ölmüş bina da çok hasar olmuş ön cephe de yanınca restorasyon sırasında girişi şehir yönünden deniz yönüne doğru değiştirilmiş.

     Hemen yanında ek binası ile bir başka yan bahçede yüzü Gateway of İndia’ya bakan atlı heykel var. Chhatrapati Shivaji Maharaj Anıtı. 17. Yüzyılda kurulmuş olan Maratha İmparatorluğu’nun savaşçı kralıdır.

     Tekrar otobüse binmek üzere geri dönüyoruz. Etraf daha da kalabalıklaşmış. Burası sanki panayır yeri gibi hediyelik eşya ve yiyecek satanların yanı sıra ayakkabı ya da en çok terlik giyildiğine göre terlik tamircisi bile vardı. 😁 Ama unuttum tabii Gateway aynı zamanda diğer adalara giden motorların kalkış limanı. Bizim İstanbul Üsküdar vapur- motor iskelesi gibi. 😉

Yolumuz Chhatrapati Shivaji Maharaj Bulvarı üzerinden aynı isimli tren Garı’na doğru. Bulvar belli ki çok önemli resmi daire, Piskoposluk, banka ve oteller bölgesi zengin muhit yani. Binalar da tipik Victoria dönem mimarisi… Otobüsten bu kez iyi görüntü alamadık. Yine de iki örnek vereyim.

     Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren Garı (istasyonu)

      Daha önceki adı Victoria terminus olan Chhatrapati Shivaji Maharaj tren garı Hindistan’ın hatta Asya’nın ilk en eski, Dünya’nın da en görkemli tren garıdır deniyor. Fotoğrafları görünce eminim siz de beğeneceksiniz, bence de çok muhteşem. Mumbai’nin en süslü bu Gotik binası Hindistan’nın simgelerinden biri olmuş durumda. Mimarisi Victoria dönemi, Hindu ve İslami mimarinin (Babürler dönemi) bir kombinasyonu gibi… Ve elbette Unesco Dünya Mirası Listesinde… 1850’li yıllarda var olan istasyon ticari amaçla kullanılıyordu. İngiliz sömürge döneminde Mimar Frederick Stevens tarafından yeniden tasarlanan binanın yapımı on bir yıl sürmüş. 1878-87 Zamanın Kraliçesi Victoria’nın altın jübilesinde açılıp Victoria adını almış. 1996 yılına gelindiğinde dönemin bakanı adını bu kez Chhatrapati Shivaji Terminus olarak değiştirmiş. Ama hala Victoria tren istasyonu olarak konuşuluyor. 

Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu
Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu

      Mahşeri kalabalığa nasıl gireceğiz de fotoğraf çekeceğim meraktayım.😳 Başlayalım…

Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu
Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu

      Yerel rehber kızımız ile gezeceğiz. Burası solda görüldüğü gibi trenlerin son noktası. Yolcular iniyor. Tavan süslerine bakınız.

Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu
Mumbai-Chhatrapati Shivaji Maharaj Tren İstasyonu

      Diğerlerini slayt yapıyorum arada bizim grubun nasıl fotoğraf çektiğini de görürsünüz. 😁

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

      Mumbai’liler bize hiç aldırış etmedikleri gibi gülümseyerek selam da verdiler. Zaten herkes bir koşuşturma içinde sabah mesaisinde…

      Kalabalığa aldırmadan müthiş güzel olan tavan süslerini çekmeye başladım. Daha önce benzerlerini katedrallerde gördüğümüz tavan şekli…

      Viktorya -Gotik tarzı bu güzel istasyon İngiliz ve Hint ticaretine 18 demiryolu hattı ile hizmet etmiş. Şimdilerde Hindistan’a yıllık 2.2 milyar kişi taşıyarak hizmet ediyor. Belli ki daha geç döneme de tanıklık edecek. Daha gidecek yerlerimiz var diye acele edilince bir koşu dışarı çıkıp kolonlardaki hayvan figürlerini çekeyim dedim. Aslında girişte Büyük Britanya’yı temsil eden aslan ile Hindistan’ı temsil eden kaplan heykelleri vardı çekecek fırsat olmadı. En dışında çatı kısmına doğru korkunç yüzlü *gaygoyle* denen, türkçede çörten olarak bildiğimiz yağmur olukları ve hemen dış kapıyı süsleyen köpek, maymun, baykuş vs. gibi birçok hayvanla süslü sütunları da görülmeye değerdi. 

      Çok fazla fotoğrafım var  kıyamadığım için birer örnek verip sonrasını slayt yaptım. 🥰

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

      Otobüse binmeden önce yolun karşısında bir güzel yapı daha var görmek için nasıl gideceğiz. Trafik aman vermiyor derken alt geçit varmış geçtik. Çıktığımız yer de seyir terasıymış. Dar alanda kısa paslaşmalar misali eğilip bükülerek fotoğraflamak hayli zor oldu. Bu güzel bina da yine İngilizlerden kalma Brihanmumbai Belediye Binası. Gotik mimari tarzındaki binanın yapımına 1888 yılında başlanmış ve 1893 de bitmiş. 

      Öndeki heykel de Bombay’lı Sir Pherozeshah Merwanjee Mehta. Hindistanlı parsi olan Mehta ateşli bir hatip ve politikacıdır. Esas mesleği avukatlık olan Mehta hukukta yaptığı başarılı çalışmalarından dolayı İngilizler tarafından şövalyelikle onurlandırılmış. Dört dönem de belediye başkanlığı yapmıştır. 

 

Mumbai-Brihanmumbai Belediye Binası
Mumbai-Brihanmumbai Belediye Binası- Sir Pherozeshah Merwanjee Mehta Monument

      Tam yeri gelmişken Bombay’ın tarihinden bir kesit aktarayım. Mumbai’de ilk yerleşik halkın balıkçılar olduğunu söylemiştim. 17. yüzyıldaki yerli halk Budist, Hindu ve Müslüman krallıklar tarafından yönetilmiş. Elbette ticari olarak fazla bir gelişme olmamış. Esas gelişimi ve ticari yönden ilerlemesi Portekizli Vasco da Gama’nın 1498 yılında Calicut’taya ayak basması ile başlar. 1534 yılına gelindiğinde de Portekizliler adalarını koruması için askeri yardım karşılığında bu 7 küçük adayı zamanın sultanından satın alırlar. Başkentlerini de kuzey bölgesinde Bassein’de kurarlar.

      1661 yılında Portekiz kralı IV. John bu küçük adalar topluluğunu İngiltere kralı II. Charles ile evlenen kızı Bragançalı Catherin’e çeyiz olarak verir. II. Charles’da hediye adaları bir Hindistan şirketine kiraya verir. İşte ondan sonra gelecek vadeden Bombay’a Hollanda, Fransa dahi göz diker. Ama Hindistan şirketi adaları güçlü bir şekilde korur. Esas sahip İngilizler zamanla adaları köprüler inşa ederek birbirlerine bağlar toprak ıslahı da yapar. Bir zaman sonra da mühendislik harikası bir çalışma ile o yedi küçük ada tek bir kara parçasına dönüştürülür. Surlar yıkılır boş araziye gotik mimarisi binalar yapılmaya başlar. Hindistanın bağımsızlığını kazandığı 1947 yılında itibaren Bombay- Mumbai olarak yukarı doğru 😁 gökdelenlerle genişlemeye devam eder. Zenginlik ile fakirliğin iç içe olduğu birçok örnek var. 

      Bir viyadükten iniyoruz manzara muhteşem. Mumbai’nin 3 km. uzunluğu olan doğal plajı. Görünen o ki zengin bir muhite gidiyoruz. Yol bile genişledi 6 şeritli oldu. 😉 Arabada olmasak bu manzarayı da çekemezdim. 😁

Mumbai- Marine Drive
Mumbai- Marine Drive

      Çok güzel yerlerden geçiyoruz. Bu güzel bina Taraporewala Akvaryumu. İçinde 400 tür, toplamda 2 bin küsür balık varmış. Bilindiği gibi burada da 180 derecelik cam tünelden geçerken balıklar izleniyor. Binaya hayran kaldım haksız mıyım?

Mumbai- Taraporewala Akvaryumu
Mumbai- Taraporewala Akvaryumu

      Şık binaların olduğu yeşil alanı bol bir semtten geçiyoruz. Rehberimiz bir an bile duramayız ama iyi bakın size müthiş mimarisi olan bir apartman desem olmaz bina desem olmaz gökdelen vari ama tek bir aileye ait yapı göstereceğim dedi. İşte siz yapıyı görün ben kısaca anlatayım. Gerçi zenginin malı züğürtün çenesini yorar derler ama ben kısa keserim. 😉

      Efendim Antilia evi denen bu yapı Mumbai’nin süper zengin Holding sahibi Mukesh Ambani ve ailesinin konutu. Evet yüksek gördüğünüz binanın hepsi onlara ait… Şimdi aslında 27 kat ama tavan yüksekliği bizim evler gibi olsaydı 60 kat’a karşı gelirdi. İçinde yok, yok. En özel duyulmamış olanları yazayım. Ailenin özel tapınma mabedi, Hindistan’ın sıcağına inat tavanından kar yağan odası, 50 kişilik sineması, araba servis istasyonu. Son 6 katı ailenin konutu. Elbette 600 kadar da hizmetkar varmış. Helikopter pisti yüzme havuzu vs. bilinenleri yazmıyorum bile… 😁 Ah bir de adını Atlantik Okyanusunda var olduğuna inanılan gizemli ada Antilia’dan almış.

Mumbai- Antilia House
Mumbai- Antilia House

Otobüsle yola devamla deniz içine doğru uzanan bir taş yol sonunda bir cami gördük. 14. yüzyılda yaşamış aslı Özbekistan olan Ali Şah Buhari’nin türbesini ve onun anısına inşa edilmiş camii barındıran bir külliye, bir sufi dergah. Gel-git olayının yoğun olduğu bir saatte geçiyoruz.

Hakkında yoğun bir bilgi yok sadece hiç evlenmediği biliniyor ama her zamanki gibi çeşitli rivayetler, mucizevi hikayeler var. Daha önce Kolombo’daki Dewatagaha Camii’nde türbesi olan Evliya Seyedina As-Sheikh Seyed Usman Siddique Ibn Abdurrahman‘ın hikayesine benzer bir evliya hikayesi de burada var.

Hacı Ali Şah Buhari Semerkant’ta ıssız bir yerde namaz kılarken bir ağlama sesi duyar. Elinde boş bir tas ile hıçkırarak umarsızca ağlayan çaresiz bir kadın görür. Sebebini sorduğunda; tastaki bir miktar petrolün( Semerkant’a) döküldüğünü eve boş tasla giderse kocasının onu döveceği cevabını alır. – Gel der kadına nerede döküldüyse gidelim. Gittikleri yerde petrol toprağa karışmıştır. Hacı Ali parmağı ile toprağı oyar fışkıran petrolü kadının kabına doldurur. Kadın sevinçle evine yollanır. 

Mumbai- Hacı Ali Dergahı
Mumbai- Hacı Ali Dergahı

       Hacı Ali bir iyilik yapmıştır ama toprağı delerek tabiata zarar verdiğini düşünerek pişmanlık duyup çok üzülür. Üzüntüyü içinden atamayınca kardeşi ile birlikte birçok ülke dolaşarak Hindistana giderler. İslamın gezgin müridlerindendir. Hindistan’ı çok sevince kardeşini geri yollar kendi kalıp İslam’ı yaymaya başlar. Hacı olmak için Mekke’ye giderken bütün malını mülkünü dağıtır. Geri geldiğinde de müritleri çoğalır. Ölürsem beni gömmeyin tabutumu okyanusa atın diye vasiyet eder. 

       Hak vuku bulunca vasiyete uyulur ve tabut okyanusa atılır. Bir zaman sonra tabut burada gördüğümüz adacığın kıyına gelip takılır. Hacının geri geldiği düşüncesiyle tabutu açar Hacı Ali’yi de buraya gömerler. Türbe ve cami çok sonra yapılmış. Denizden ulaşım gel-git nedeniyle zor olunca 1944 yılında vakıf aracılığı ile taş bir yol döşenir. Fotoğrafımda görüldüğü gibi denizin en çok çekildiği zaman böyle yüksekte kalıyor.

      Bir mola vereceğiz. Ben de kısa bir kahve molası verip sizi yine çok renkli hatta rengarenk bir yerde bekliyor olacağım. Şimdilik sağlık ve sevgiyle takipte kalınız. 💞🧡 🤎💜💛💙💚