Güzel bir gün Mumbai’de ikinci günümüzdeyiz 18 Ocak 2020. Kültürü ve tarihi hayli zengin olan Bombay- Mumbai’nin M.S 5 ve 7. yüzyıla kadar giden tarihinden kalma bir adaya, 1 saat mesafede olan Elephanta adasına gideceğiz. Motorlar Hindistan kapısı Gateway of İndia’dan kalkıyor. Hep beraber motora bindik. Hindistan kapısını bu kez denizden izliyoruz.

Motorda yalnız değiliz yerli halktan insanlar da var. Mumbai’nin denizden görüntüsü de çok güzel.
Mumbai’de görülmeye değer tarihi eserlerden biri de Elephanta adasındaki Elephanta mağaraları. Mağaraları diyorum zira 1 tane değil görülesi tam 7 tane mağara var. Elephanta adası demek pek doğru değil turistler açısından öyle. *Fil adası* Ancak mağaralar şehri anlamına gelen *Gharapuri * gerçek adıdır ve adanın güneyinde aynı isimde küçük bir köy vardır.
Vakti zamanında Portekizlilerin 1547 yılında keşfi ile ortaya çıkan mağaraların önünde gerçek boyutta taştan bir fil heykeli varmış. Bu fil heykelini İngilizler Londra’ya taşımaya kalkmış, sağını solunu kırmışlar. 😁 Sonra vazgeçip şehirdeki Jijamata Bahçesine (Victoria) yerleştirmişler. Mağaraların koruyucu simgesi olan fil heykelini biz görmedik. Sonra mağaraları koruma altına almışlar. 1970 yıllarında restorasyon çalışmaları başlamış. 1987 yılında da Unesco Dünya Mirası listesinde yerini almış.
Yolda karşımıza çıkan adacık yabancı bir askeri üs. Diğerleri petrol platformu ve tankerleri.
Deniz çok kirli hiç mavilik yok gibi. Adaya da yaklaştık. Gel-gitlerin çok yaşandığı bir ada olduğu için iskeleyi hayli yüksek ve uzun yapmışlar. Görüleceği gibi biz geldiğimizde deniz hayli çekilmişti.
Hava güzel iskeleye çıkınca önce derme çatma küçük satış yerleriyle karşılaştık. Mağaralar çok yukarıda olduğundan öncelikle iskeleyi geçmek gerek diyen rehberimiz; önünüzde üç seçenek var dedi.
Birincisi keyifli bir tren yolculuğu buyurun. Oyuncak tren gibi harika aklıma İzmir Fuarı geldi. Tren öne ve arkaya tek yönde gittiği için fotoğrafın birini ben diğerini Önder çekti…
İkincisi 4 adamın taşıdığı tahta koltuk (Taht-ı revan) ile taşınmak. Yolda yakaladık ama üstünde yolcu yoktu.😁

Üçüncüsü de tabanvay’la gitmek. 🙄 Bu ne? diyecek olanlara *yürümek*. Elbette biz yürüdük. Tren hakkımızı dönüşte kullanmak üzere… 😉 Ama önce treni uğurlayalım.
Fotoğraflarla konuşarak yürüyelim. Bilet alma yeri ve birkaç hediyelik eşya satanlar.
Gözlükçü hayli havalı. 😊 Teyzenin çantalarıda daha önceki Hindistan gezimizde aldığım için dikkatimi çekmedi…
Yolu yarıladık desem de 500 metre anca gitmişizdir yukarı çıkılacak merdivenler hariç iskele 1-1.5 km kadar. Dönüp geldiğimiz yere bakınca denizin ne kadar çekildiğini de görmüş oluyoruz. Adanın yüzölçümü suların gel-git olayına göre değişiyor. Yüksek gel-git olayında 10 km², düşük seviyede ise alan 16 km² oluyormuş.
İskele yolu ve trenin son yeri bitti. İhtiyaç molası verilen yerdeyiz. Burada da hediyelik eşyalar, Krishna ve Vishnu ile ilgili materyaller satılıyor.
Yokuş başladı artık arada merdivenler de var. Ama geniş ve rahat bir çıkış. Zaten sağa sola bakarak yürüdükçe nasıl tırmandığınızı bile farketmiyorsunuz. Hoş sürekli basamak olsaydı kaç merdiven var kesin sayardım. 😁 Tüm satıcılar güneşlik için mavi tente germişler. Şeker kamışı suyu satan bir ailenin güzel birlikteliği. ❤️
Kendilerince mavi rengin ortamı serinlettiği inancındalar. Üç kadın, iki değişik stil derken torunuyla oturan bir teyze ile selamlaştık.
Sola dönüp biraz daha tırmanınca mağara bölgesine geldik. Mumbai’de sokaklarda göremediğimiz maymunları da görmeye başladık. Hindistan maymunları Makak cinsi oluyorlar.
Elephanta Caves;
Mağaraların tam tarihi 6. yüzyıl mı? 8. yüzyıl mı? Bugün hala tartışılmaktadır. Lord Shiva’ya adanan mağara tapınağı, Unesco’nun araştırmalarına göre 8. yüzyılda Rashtrakuta kralları tarafından kazılmış.
Bir de yerli rehberin anlattığı var. Eski tarihte filler orduların önemli bir savaş aracıdır. Hindistan’da da öyle. Tüm zaferler filler üzerinde kazanılmış. Bu rivayete göre de Çalukya’ların hüküm sürdüğü dönemde Çalukya Prensi II. Pulakes’in kazandığı zaferleri kutlamak, tanrılara teşekkürlerini sunmak için bu mağaraları inşa ettirmiş. Hindu tanrısı Lord Shiva’ya adamış. Önüne de devasa bir fil heykeli diktirmişti. Yazmıştım o fil heykeli şehir merkezinde Victoria Bahçesi * Veermata Jijabai* de sergileniyor. Artık hangisi doğru tartışmaya gerek yok.
Elephanta Mağaraları, Hindu ve Budist öğretilerini, Vishnu’nun hayatını gösteren kayaya oyulmuş taş heykeller içeriyor. Bazalt yapıdaki kayaların içi oyularak meydana getirilen bu arkeolojik kalıntılar iki grup, 7 adet mağaradan oluşturulmuş. Dar bir vadinin ayırdığı iki tepede kazılmışlar. İlk 5 tanesi Hindu ve Shiva’ya adanmış, diğer 2 tanesi Budist mağarasıdır. Toplamda hayli büyük bir alanı 60 bin m² lik bir alanı kaplıyor.
İlk beşi bulunduğumuz yerde adanın batısı oluyor diğer ikisi doğu kısmında ve bunlar turlara açık değil. En bilineni 1. yani alttaki fotoğrafta görünen. Mahesa-murti denilen mağara en büyük ve önemlisidir. Biz de sadece burayı gezdik diğerlerinde hiçbir şey yokmuş. Haydi içeri girelim bakalım.

Baretli grup muhtemelen sanat tarihi öğrencileri olabilir. Neyse hemen sağdan başlayalım. Çok geniş bir salon gibi. Saymadım ama yine de 30 kadar sütun vardı. İçerinin genel görünümü şöyle.
Baretli gençlerin olduğu yerde hemen sağdaki ilk panoda olan Lord Shiva’nın Nataraja pozunda tasviridir. Kozmik dansçı. Günümüzdeki şekli ateş çemberi içindeki dans eden figürüdür. Portekizlilerin atış talimi yaparak yontuları bu hale getirdiklerini söylediler. Bu kadar kalmaları da İngilizler sayesindeymiş.

İlk görüşüm kayalara oyulmuşlar ama evet bu devasa boyutlu yontulara duvardan bağımsız olmadığı için rölyef demek daha doğru olur. Yontu sanatçıları ne der bilemem. Ama gördüğüm güzellikteki yontuların ve galeriyi ayakta tutan sütunların özenle yontulduğu apaçık.
Bir örneği alttaki fotoğraf *Andhakasura badh* İblis Andhakasura’nın öldürülmesi. Shiva’nın yüz ifadesine dikkat edin ne kadar öfkeli olduğu çok güzel ifade edilmiş. Ayrıca tacın ortasında bir kurukafa var.

Mağaraların mimarisi Brahman mimarisinin gelişmiş şekli olarak değerlendiriliyor. Yerli rehberimiz *Gupta* Hint sanatından bahsetti. Gupta sanatında burada olduğu gibi Heykel ve rölyefler dev boyutta yontulur, giysilerin kıvrımları, vücuttaki kaslar belirgindir. Kadınların saçları da kabarık işlenir, tavan resimleri veya genelde de resimler renkli olurmuş. Bu mağaralardaki resimler maalesef zamana yenik düşmüş silinmişler.
Bu 1. mağara 3 girişli şimdi sağdaki ikinci girişe doğru yürüyorum. Karşıma dört bir tarafı açık köşe başında devasa iki tane sanki koruma gibi duran rölyefleriyle bir oda çıktı. Öğrendim her mağarada böyle bir oda tapınak varmış. Kapıdakiler de tahmin ettiğim gibi *Dwarapala* denen kapıcılar. Bu küçük oda tapınakta da Lingam vardı.

Alttaki fotoğraf-İkinci girişteki rölyeflerden solda olan; *Yogashiva* Yoga Hinduizm’de ibadet ritüeli olarak bilinir. Burada da Shiva yoga yapıyor. Himalayalardayken İlk karısı Sati ölmüştür. Shiva’nın, Sati’nin Parvati olarak yeniden doğmasını beklerken kendini yogaya adamış, Himalayalardan uzaklaşmıştır. Burada da yoganın Nilüfer çiçeğinde oturma pozisyonu padmasana’da gösterilmiş. O nedenle Yogisvara veya Mahayogi diye adlandırılmıştır.
Sağdakinde; Lanka’nın iblis kralı Ravana’nın, Lord Shiva’nın oturduğu Kailasha dağını yıkmaya çalışması işlenmiş. Burada da güzel bir hikaye var. 😉 İblis Kralı Ravana Shiva’ya çok dua eder. Bu dualardan etkilenen Shiva Ravana’ya dile benden ne dilersen der. Ravana- çok güçlü olmayı diler ve gücünü denemek için köşede Vishnu’nun Garuda’ya binerken görüldüğü dağı yıkmak üzere sırtlanıp sallamaya başlar. Shiva ve ailesi çoluk, çocuk diğer tanrılar da etraftadır. Shiva hemen tek parmağını uzatması ile sarsılma birden kesilir. Bu kez dağın ağırlığından etkilenen Ravana ezilmek üzeredir. Güçlü olmuştur ama yine de Shiva’nın bir parmağına yenilmiş kısaca dersini almıştır. Shiva’ya övgü dolu şarkılar söylemeye başlar Shiva da onu affeder. Tabii rölyefler tahrip olduğu için fotoğrafta seçilmiyor olabilir.Biz orada hangisi iblis falan diye sormuştuk. 😁
Bu mağaranın en büyük ve en güzel rölyefi bu Shiva’nın *Sadashiva- Trimurti* olarak da adlandırılan üç başlı rölyefidir (alttaki fotoğrafta). Sada-Sanskritçe *sonsuza kadar * anlamında olunca Sadashiva da ebedi Shiva olarak kabul edilir. Trimurti de genelde 3 başlı tanrı demektir. Yani Hinduizm’de Brahma-yaratan, Vishnu-koruyan, Shiva -öldürüp tekrar doğuran anlamındadır.
Tanrı Shiva’nın yontu 3 başı: İlk fotoğraftaki ön yüzü; *Taptapurusha* veya en bilineni Mahadevi- yani koruyucu yüzü. Ortadaki fotoğrafta sağ yüzü; * Uma* veya en bilineni Vamadeva yani yaratıcı yüzü, dikkatli bakılırsa genç bir kız olarak tasvir edilmiş. Üçüncü fotoğrafta görünen sol yüzü; Dikkatli bakarsanız görülüyor, bıyıklı genç bir adam şeklinde tasvir edilmiş. Yakıp yıkan *Aghora* veya Bhairava olarak bilinen yok edici yüzüdür.
Trimurti’nin sol yanındaki panel; Shiva’nın Parvati ile düğünü. Yine çok güzel bir rölyef alt fotoğrafta.


Shiva’nın huzuruna saygılarını sunmak için gelen herkes Shiva ve eşi Parvatinin önünde eğilmek zorundadır. Yine böyle saygı sunmaya gelen sadık bilge kişilerden biri olan Bhringi; ben tek tanrıya inanır saygı duyarım. Shiva’dan başkasının önünde eğilmem der. Kısaca Shiva’nın yanında eşi Parvati oturuyor diye eğilmeyi kabul etmez. Parvati, Sanskritçe *Dağın Kızı* demektir. Hindu tanrısı Shiva’nın karısı Uma olarak da bilinir ve aslında iyiliksever bir tanrıçadır. Neyse bu söze kızan Parvati, Bhringi’yi ayakta duramayacak kadar güçsüz hale düşürür ve Bhringi ayakta duramaz hale gelir. Parvati’nin amaçı; güçsüz Bhringi’nin ayakta duramayıp önünde eğileceğidir. Bu duruma çok üzülen Shiva hemen Bhringi’ye ayakta durabilsin diye üçüncü bir bacak verir. Fırsatı kaçırmayan Bhringi, Shiva’nın etrafında Parvatiye nispet eder gibi dans etmeye başlar. Parvati iyice çıldırır. Herşeyi göze alan Parvati de kendini Shiva’nın vücudu ile birleştirir. Artık Bringi veya bir başkası Parvathi’ye boyun eğmeden Shiva’ya saygısını gösteremeyecektir.
Ancak hesap etmediği bir şey olur. Bilge kişi Bhringi’de hemen bir böceğe dönüşür ve iki cinsli vücutta bir delik açıp sadece Shiva’nın eril tarafını tavaf ederek saygıda kusur etmemiş olur. Bhringi’nin bu kendinden vazgeçişine, özverisine hayran kalan Parvati’de Bhringi ile uzlaşır.
Shivanın yanındaki koruyucu öküzü *Nandi*dir. Nandi’nin yanındaki genç Shiva ve Parvatinin oğlu zafer ve savaş tanrısı Kartikeya–Kumara‘dır. Anne ve babası ile olmadığı yerde tek başına tapılan özellikle Tamil’lerin taptığı tanrıdır. Onun üstünde lotus çiçeğinde oturan da dört başlı yaratılışın sembolü Lord Brahma’dır.
Diğer mağaralarda hala çalışmalar devam ediyormuş yani ziyaret edilmeyecek. Çıkmak üzereyken batı kısmındaki çıkışta bir numaralı mağaranın devamı ve içinde de bir tapınak daha olduğunu gördük.
Cave 1′ in batı köşesindeki bu girişte görülen de lingam tapınağıdır. Shiva’nın fallik biçimli simgesi olduğu için *Shivalinga *olarak bilinir. Shiva’ya adanmış bütün Hint tapınaklarında vardır. Linga yaratıcı gücü temsil eder. Kadınlar çocuk sahibi olabilmek için ligama tapınırlar. Linga ile ilgili mitolojik hikayeler var. Bilinen en kısa hikayesi; Vişnu ile Brahman kim güçlü konusunda tartışırlar. Tartışmaya şahit olan Shiva en güçlünün kendi olduğunu ispat etmek için hemen uzun ve büyük bir sütuna dönüşür ve onları yener. Neymiş Linga güç demekmiş. Kapısında Aslan bekçileri bile var. 😉
Artık dönüşe geçebiliriz. Bahçe düzenlemesi de güzel. Ve son kez iskelenin buradan görünümü.
Nereye böyle? Diye soran bakışlar eşliğinde dönüyoruz. 😁
Günün sonunu her gezide olduğu gibi alışveriş için Mumbai’nin bildik yeri Crawford Market. Bizim kapalı çarşının aynı. Hatta bit pazarı da diyebilirim. Dışı çok güzel ama içini hiç sormayın. Girip çekmedim bile zira yarın meşhur Drahawi’yi gezeceğiz. Hindistan’ın Varanasi şehri ile yarışabilirmiş göreceğiz.

Bugünü de bitirdik. Umarım beğenmişsinizdir. Mumbai 3. günde görüşmek üzere sağlık ve sevgiyle kalınız… 💞 💞 💞
Emeğinize sağlık, bu güzel ve ilginç yerleri görmekten ve bilgi sahibi olmaktan çok mutlu oldum. Bazalt kayaların böyle güzel oyularak tapınaklar, rölyefler, sütunlar yapılması muhteşem. Onlara cahiller tarafından bir şekilde zarar verilmesi de çok acı. Tekrar elinize sağlık, selam ve sevgiler…
BeğenLiked by 2 people
Gürcan Bey; Aslında kuzey kesimde Ellora diye bir mağara varmış ama gemi programa Elephanta’yı alınmış yakın diye. Çok daha büyük ve sayıca fazla tapınak içeriyormuş. Hatta buradaki rölyefler gibi tahrip edilmemiş dediler. Kısmet . Ama dediğiniz gibi cahillerin elinde yıkıma uğramış. Yerel rehber İngilizler olmasa bu kadar da kalmazmış dedi. İyi geceler.
BeğenLiked by 2 people
Çok beğendim zevkle okudum elinize emeğinize sağlık Alev Abla bu çok güzel paylaşım için çok sağol🤗. Güzel bir gezi oldu benim içinde🤩
Aynı zamanda da bir o kadar renkli bir gezi, ne kadar rengarenk giyimleri ve dünyaları var çok renkli bir toplum olduklarını zannediyorum. Hatta tuhaf geldi bana ama yazmadan edemedim maymunlar damı renkli acaba ben mavi gibi gördüm ön lerini acaba ışık yansımasımı?
BeğenLiked by 1 kişi
Beğenmene sevindim Fundanur evet çok renkli insanlar huzurlu ve neşeliler. Maymunlar güneşlikler mavi ya onun yansıması ya da benim makinamın yanlış beyaz dengesi olmalı. Zira gri renkli tüyleri ama yüzleri kırmızıya yakındı. 👍
BeğenBeğen
Evet bu güzel açıklama içinde çok sağol Alev Abla sevgiler😍🥰💕
BeğenLiked by 1 kişi
🥰
BeğenLiked by 1 kişi