ÇİN HALK CUMHURİYETİ * Guilin*

       Xi’an dan yerel havayolları ile 18:40’ta kalkan uçak 2 saat 15 dk’lık yolculukla bizi Guilin’e yağmurlu bir havada indirdi. Tarih değişmeden aynı gün gelmiş olduk. Yani tarih hala 17 Haziran 2014. Otele geç saatte varış, bavul aç vs derken yine sabah 🤭 ve tarih 18 Haziran 2014 oldu. Hava çok bulutlu üstelik yağmurlu ☔️ şans işte. Yine de havanın sıcak oluşu yağmuru göz ardı etmemizi sağlıyor …

       Guilin; Zümrüt yeşili *Li Nehri* ile Guangxi Zhuang özerk bölgesinin Kuzeydoğusunda Çin’in de güneyinde yer alır. Milyonlarca yıldır rüzgar ve yağmurların çeşitli şekillerde oyarak oluşturduğu, bir efsaneye göre de denizin aniden çekilmesiyle oluşan karstik manzarasıyla da Çin Halk Cumhuriyeti’nin incisi sayılır. Çinlilerce gökyüzünün altında en güzel dağlara ve nehirlere sahip şehirdir. Hayli eski tarihi olan Guilin, Song Hanedanlığı döneminden beri Guangxi’nin kültürel merkezi olmuştur. Ming ve Qing hanedanlığı dönemine kadar da genişlemeye devam etmiş siyasi, ekonomik ve kültürel merkez olma özelliğini korumuştur. Çin’in en büyük azınlığı olan Zhuang halkının yoğun olarak yaşadığı dağlık bölgeler de buradadır.

       Guilin’de gezilebilir en güzel rotanın muhteşem manzaralar eşliğinde Li nehri üzerinden Yangshuo’ya gitmek olduğunu anlatan rehberimiz Sami Avigdor Bey’i takiple kahvaltı sonrası otobüslere bindik. Alttaki ilk fotoğraf Guilin. Guilin’den 40 dakika mesafede küçük bir rıhtıma gelip bizi gezdirecek tekneye bindik, ikinci ve diğer fotoğraf. Yağmur hala bardaktan boşalırcasına yağıyor. 🌧️🌧️🌧️ Son fotoğraf rıhtım arkada kaldı yola revan. Bende moral sıfır bakalım fotoğraf çekebilecek miyim? Bilmiyorum.

       Li veya Lijiang Çince’de uzun nehir anlamındadır. Hayli uzun olan nehir toplam 437 km, Guilin’den geçen ve bizim gezeceğimiz kısmı ise 83 km. Tekne ile gezimiz su seviyesine bağlık olarak 4 veya 5 saat sürebilirmiş. Yağmur çok yağıyor bizimki bakalım kaç saat sürecek. Bitişinde de çok güzel bir ilçe olan Yangshuo var. Bu güzellikler elbette değerlendirilmeliydi. Öyle de olmuş ve Lijiang Nehri bu yıl (2014 yılında) Unesco tarafından Dünya doğa mirasları listesine alınmış

       Çılgınca yağan yağmura bir de rüzgar eklenince fotoğraf makinamı elde tutmakta bile zorlanıyorum. Islanmak da cabası. Yağmur az olsaydı manzaraya doyum olmayacaktı. Kenarda kıyıda balıkçı tekneleri, yüzer evler çok renkli. Ah, ah Güneş 🌞 nerdesin? Son resimdeki bambu motora binip, bireysel gezmek kim bilir ne kadar zevkli olurdu.

       Anın tadını çıkarmak gerek diye düşünerek tekneyi teftişe çıktım. Öğlen yemeğini burada yiyeceğiz. Yabancı turist az, biz de çok kalabalık değiliz. Önce kaptan köşküne bakalım. Önümüzde giden diğer tekneler görünüyor. Teknenin arkasında hareket görünce bakayım derken bunca yağmura rağmen bambudan yapılmış salda durmaya çalışan birini zar zor çektim. Rehberimiz, onlar meyve satıcıları az sonra bize de yanaşıp satarlar dedi. Arkaya doğru devam ettim kadınlar bulaşık yıkıyordu. 😳 Kimsenin günahına girmeyeyim ama kuvvetle muhtemel nehir suyu ile… 🤭

       Yağma yağmur, esme rüzgar ardında şahane manzara var, diye şarkı söyleyerek dolanırken vizörüme takılanlar. Çin’in en büyük azınlığı olan Zhuang halkının yoğun olarak yaşadığı dağlık bölgeler de buradaymış. Ve arada yine bir sürü küçük köyler zaten dağlar arasına serpilmişler. Her taraf bambu ağaçları dolu. Yapraklarını da dökmeyince mevsim nedeniyle her taraf yemyeşil. İlk fotoğraftaki dönemeci dönünce bakalım neler göreceğiz.

       Bu tip karstik bölgelerde mağaralar da vardır. Evet, bir ve ikinci fotoğraftaki mağaraya özel olarak gidiliyor bizim tura dahil değilmiş. Manzara aktıkça hoşuma da gitmeye başladı, edinilmiş çaresizlik misali sisli ve kısmen karanlık sayılabilecek havanın da ayrı bir zevki var demeye başladım. 😉 Nasıl desem evet biraz mistik çok da masalsı.

       Kıvrıla, kıvrıla giden yolumuza çıkan dağdan duvarlar sanki özenle yapılmış gibi şekiller barındırmaya başladı. Zaten rehberimiz anonsları takip edin özel yerleri bildiriyorlar demişti. Tabi İngilizce ama rehberimiz bu havada zaten pek bir şey göremeyeceğiz dediği için ben de pek oralı olmadım. Yine de çok özel bir yer var oraya gelmek üzereyiz deyince dikkat kesildim.

       Evet o çok özel yere geldik. Tam bir tablo misali tabiat ananın yontarak oluşturduğu şekillerle dolu dik bir dağ. Özel oluşu muhteşem görüntüsü haricinde güzel bir de rivayeti oluşu. Hatırlayınız duvar tablolarına Mural deniyordu, işte bu dağa da Mural Hill deniyor. Önce siz bakınız bakalım şekilleri benzetme yoluyla kaç tane at kafası veya şekli göreceksiniz sonra ben de rivayeti anlatacağım. Neyse yağmur biraz yavaşladı.

Çin H. C- Guilin- Li Nehri
Çin H. C- Guilin- Li Nehri- Mural Hill

       Ben bir tane at gördüm, bir tane aslana bir tane de papağana benzettiğim şekiller oldu. Efsaneye göre Nine-Horse Fresco Hill 😳 hem de 9 tane olmalıymış inanmıyorum. Neyse *yedi at tanırsanız İmparatorun yapacağı sınavın ikinci basamağını, tümünü bulursanız sınavın en başarılısı olursunuz* inanışı egemen. İmparator saraya adam alacağı zaman yetenek sınavı yapardı. Yasak şehri yazarken anlatmıştım. Galiba beni hiçbir şekilde almazdı. 🤭 

       Burayıda geçtik mi ineceğimiz Yangshuo ilçesine geliyoruz. Yağmur çiseler gibi idare eder, son görüntüler. Ama bu görüntüler de çok önemli zira Sami rehberimize başka efsane yok mu diye sorduğumda ilk fotoğraftaki bölgeyi gösterdi bakınız lotus çiçeğinin tomurcuğuna benzeyen dağ görüyorsanız işte onun adı Yeşil Lotus Zirvesi (Bilian Zirvesi) dir ve çok da güzel bir efsanesi vardır dedi. Önce fotoğraflara bakınız, ben ilk fotoğraftaki yeşilliklerin ardında duran dağı benzettim.

       Efsaneye gelince; Çin’de gördüğümüz pembe ve beyaz Nilüfer çiçeğinden başka orijinal adı Jian (ayna) Shan olan bir de yeşil renkli lotus çiçeği vardır. Bu zirveye adını veren dağ da iyi bakarsanız gerçekten de tomurcuklanan bir nilüfer çiçeğini andırıyor. Bu yeşil Nilüfer çiçeğinin cennette yaşayan bir de perisi var.

       Bu güzel peri kızı cennette de olsa kendini kafeste gibi hissedip sıkılırmış. Birgün tesadüfen ayda yaşayan Çinli peri Chang ile tanışır ve ona çok sıkılıyorum beni burdan çıkar diye yalvarır. Chang, Yeşil Nilüfer Perisine; Üzülme sana yardım edebilirim der. Ve onu bir kağıt parçasına çevirip göksel cennet sarayından Li nehrine uçurur. Li Nehrinde keyfince gezinen Yeşil Nilüfer Perisi aynalı bir sazanla tanışır. 💘 Anında aşık olur. 

       Efsane bu ya göksel uzun ömür tanrısı Nanji Xianweng de Li nehrinde gezintiye çıkar. Ve o da Nilüfer Perisine ilk görüşte aşık olur. Devlerin aşkı büyük olur. Ay bu şarkıydı neyse Uzun ömür tanrısı Yeşil Nilüfer Perisini kendi cennet havuzuna götürmeyi planlarken Perinin sazana olan aşkının farkına varır. 💔 Uzun ömür tanrısının aşkını fark edemeyen Yeşil Nilüfer Çiçeği o sırada aynalı sazana birlikte bir ömür geçirmemiz için Li nehrinin suyunu temizlemelisin diyor. Bunu duyan uzun ömür tanrısını Nanji çok sinirlenir 😤 Yeri göğü inletip Yeşil Nilüfer Çiçeğini de böyle bir taş tepeye dönüştürür. Aşıkları burada da ayırdılar. 😔 Yangshuo’ya yakın bu kasabanın adı da Xingping. Bu kez ben de çok sevdiğim için manzarayı siyah-beyaz olarak çektim. Umarım beğenirsiniz.

     Yangshuo; MS 590 yılında Sui hanedanlığı döneminde ilçe olmuş. Çeşitli etnik grupların yerleşimi ile kozmopolit bir halkı varmış göreceğiz. Güzel küçük bir rıhtımda indik, karabatakları sopasına bağlamış yaşlı bir adamla karşılaştık.

       Rehberimiz anlatmıştı. Buradaki yerli halkın geleneksel balık avlama şekli bu.🐟 Anlatayım; Hayvana eziyet ama maalesef elden gelen bir şey yok. Karabatakların boyunlarını tuttukları balıkları yutamayacak seviyeye kadar iple bağlıyorlar. Ayağından da kaçmasın diye bağlanan hayvan yeterince balık tuttuktan sonra ayağından çekiyor sandala alınca da kusturup balıkları boşalttırıyorlar.

       Artık öyle bir hale gelmiş ki, ücret karşılığı özel balık avlama seansı yapıyorlarmış. Ama balık hemen tutulmayacağı için de karabataklar nehire attıkları ölü balıklarları ağızlarına dolduruyorlarmış. Etrafı fotoğraf çektirmek isteyenlerle doluydu istediğim gibi çekemedim ben yukarı çıktım etraf boşaldı. Ah vakit darlığı fotoğraf olayına hep ket vuruyor. Neyse görelim mi? Kız torunum olsaydı alırdım dediğim şemsiyeler. 😍 (Şimdi çoook tatlı Derin’im var.)

       Bu renkli ortamda yürüdük, Yangshuo’nun meşhur *Xi Jie* Batı caddesine geçtik derken yine yağmur karşıladı bizi. Bu güzel kapıda Yangshuo Kültürel Değerleri Geliştirme Merkezi yazıyor. Xi Jie yani Batı Caddesinin tarihi çok eskidir. Neredeyse 1400 yıllık bir geçmiş. Ama ilgiyi çekmesi popüler olması 1980 yılına rastlar. O yılda doğu ve batı kültürünü yaşatan ilçe yabancı dil merkezi gibi olmuş. Her yıl binlerce insan ileri düzey eğitime katılmak için buraya gelirmiş. O kadar ki, çoğu zaman bu caddeye yabancılar caddesi de denirmiş.

       Arkada harika bir park bahçe varmış yazık ki, vakit yok. Guilin’e dönüp gezmemiz gereken birkaç yer daha var. Hızlıca yağmura rağmen çarşıdan geçiyoruz. Ah yağmur ah. Yine de harika renkli bir ortam var. Yağmur fotoğraftan bile belli. Kozmopolit bir halkı var diye bilgi veren rehberimiz Sami beyi haklı çıkaran bir görüntü ilk fotoğrafta karşımıza çıktı, German Hot Dog. 🌭 Bir ara gözüme Kung Fu akademisi yazan tabela bile çarptı. Gerçekten çok renkli bir ilçe. Keşke Guilin’de ki ikinci gecemizi burada geçirseydik.

       Bence burası gerçekten de Guilin’den daha güzel. Her ne kadar Guilin harikadır dense de manzara yönünden Yangshuo’nun yanında lafı bile olmazmış. Fazla gezemedik elbette ama motordan çıktığımız giriş bile bize güzel bir ilçe olduğunu hissettirmişti. Yangshuo’da hava güzel olmasa bile bisiklet ile gezmek çok zevkli olmalı dedirten gençler ve güzel meyveleri ile satıcı kız.

       Son kare enteresandır. Aaa dedim adam hem güvenlikçi hem de uyukluyor ne yeri ne de zamanı. Önder tabelaya bak ne yazıyor dedi. Wax mum demek evet mumya müzesi. Derken iki genç kız geldiler ardından bir kahkaha. Onlar da anlamamışlar. Öğrendiğimiz kadarı ile bir seri fotoğraf çekerek sizi birçok ünlü ile gerçekmiş gibi fotoğraflıyorlarmış. Zaten mumyalar da çok gerçekçi.

       Artık Yangshuo’ya veda etme vakti geldi Guilin’de göreceğimiz birkaç yer daha var. Hızlıca otobüslerimize bindik. Guilin’de okyanus incileri ile inci yetiştiriciliği hakkında bilgi alacağımız güzel bir galeriye gittik. Fiyatlar da uygun olunca tüm kadınlar küpe ve kolye aldık. Ama öncesinde bize incileri teşhir için defile düzenlediler. Ardından Li nehrinin batı kıyısında Fil vadisi turumuzu yapmaya gittik. Nehirden su içen fil görünümlü karstik kaya muhteşem. Hava muhteşem. Evet güzel bir hikaye de burada var. Sami Rehberime kulak verdim elbette. Bu güzel fili görelim.

Çin H. C- Guilin- Li Nehri- Yangshuo
Çin H. C- Guilin- Li Nehri- Guilin-Fil Hortumu tepesi.

       Bu güzel filin hikayesine gelince; Cennet tanrısı İmparatorunun bineği olan fil yeryüzüne indikleri bir zamanda İmparatordan ayrı kalır. Susadığı zaman Guilin’deki Şeftali çiçeği nehri (Taohua Nehri) ile Li nehirinin birleştiği yere gelir ve buradan hortumu ile su içer. Manzara ve oradaki hayat o kadar hoşuna gider ki, adeta aşık olur ve cennetteki saraya geri dönmeme kararı alır. İmparator komutanını fili geri getirmesi için görevlendirir. Komutan da fili cennete geri dönmeye ikna edemez. İmparator tepede görülen Puxian adı ile bilinen pagodayı insanları kötülüklerden koruması için bahşedince fil de buradan hiç ayrılmaz. Ve zaman içinde böyle karstik bir tepeye dönüşür. * Fil Hortumu Tepesi* adını alır. Alttaki fotoğrafta görülen tuğladan yapılmış küp şeklindeki yapı Puxian Pagodasıdır.

       Filin hortum kısmı ile gövdesi arasında görülen yuvarlak kısım aslında bir mağara (üstteki üçüncü fotoğraf) Water Moon Cave- Su ay’ı mağarası. Geceleri ayın şavkının vurmasıyla mağara yuvarlağının sudaki yansıması nehirde ay gibi göründüğünden bu adı almış. Nehir üzerinde bir çok mağara var ama böyle içinden nehir geçen yok. Duvarlarında 50 den fazla 1200’lü yıllardaki Song hanedanlığından kalma yazıtlar varmış. Üstteki son fotoğrafta gördüğünüz gibi bambu kayıklarla gezenler görebiliyor. Ardından grupça yürüyerek otelimize gitmeden önce Sami rehberimiz sizi biraz yürüteyim çok güzel bir parka götüreceğim dedi.

       Gerçekten yemyeşil bir park ama bir de suni gölü var. Bu harika iki Budist Pagodayı gördük; Ay ve Güneş Pagodası her ikisi de Mahayana Budist pagodası. Rehberimiz Sami bey; bunlar hem tapınak hem de öğrenci yetiştirilen dini yapılar diye anlatmaya başladı. Gün ışığı yansımasıyla parlayıp gümüş ve altın pagoda diye de adlandırılıyorlar. Tapınak yapı olarak yeni ama tarihi çok eskilere dayanıyor. 9 kat oluşu göğün katlarını ikiz oluşları da yin ve yan’ı temsil ediyor zira biri su içinde diğeri karadadır. ☯️

Çin H. C- Guilin-Güneş ve Ay Pagodası
Çin H. C- Guilin-Güneş ve Ay Pagodası

       Shanghu gölü üzerindeki bu ikiz pagodalardan öndeki Güneş Pagodası 9 katlı yaklaşık 41 metre yüksekliğinde bronz bir yapı. Dünyada en yüksek ve içinde asansör olan tek pagoda. Arkadaki Ay pagodası 7 katlı, 35 metre yüksekliğinde sırlı çinilerle kaplı. Ay pagodası ada üstünde yapılmış. Güneş pagodası ise göl üzerinde. Ve her ikisi de suyun altında cam bir köprü ile birbirine bağlılar. Gidip geçebilseydik akvaryum gibiymiş. Hele tepesinden Guilin’i seyretmeye doyamazsınız dediler. 🤷‍♀️

       Yerel bir restorandaki akşam yemeğimizden sonra otele yerleştik. Hava da güzel olunca gece yürüyüşe çıktık. Otelimizin adı Şelale idi. Adına uygun bir gösteri yaptılar. 12 katlı otelin arka yüzünden en üstten başlayarak müzik eşiliğinde sular akmaya başladı çoğalıp şelale görüntüsünü aldı. Işıklar altında çok keyifliydi. Sonra pagodaya kadar tekrar yürüdük. Amacımız ışıklar altında görmekti çok da iyi yapmışız gerçekten de ışıklarla tam bir güneş ve ay gibiydiler. Haksız değilim. 😍

Çin H. C- Guilin-Güneş ve Ay Pagodası
in H. C- Guilin-Güneş ve Ay Pagodası

       Hava çok güzel Pagodaya çıkamadık madem ben de kafeden manzara çekerim dedim. 😁 Buyrun Guilin’den gece manzaraları.

       Sonra istikamet otel. Sabah kahvaltısının ardından serbest zamanımız var. Sonra yerel havayolunun 14:30’da kalkacak uçağı ile Şangay’a uçacağız. Biraz da gündüz Guilin’i fotoğraflayayım dedim ama yağmur başladı bile. 🌧️☔️🌧️

       Elveda Guilin. Yine de aklımız kalmasın diye son anda yağmuru başlattın ya. Harikasın. 👍😁

Çin Halk Cumhuriyeti- GUİLİN

       Siz değerli okur dostlarım umarım beğenmişsinizdir. Yakında Şanghay’da görüşmek üzere sağlık ve sevgiyle kalınız.💞💞💞

CRUİSE ile MALDİVLER *SRİ LANKA* HİNDİSTAN- 5

GOA-Mormugao

Merhabalar yine güzel bir ülkenin güzel bir şehrini birlikte gezeceğiz. Bugün gezimizin 6. günü tarih 16 Ocak 2020. Dün günü Hint Okyanusunun uçsuz bucaksız maviliklerinde bazen süzülerek bazen de dalgalarda sallanarak geçirdik.

Evet gemimiz Victoria, Hindistan’ın Goa eyaletine bağlı bir liman şehri olan Mormugao’da. Güzel bir sabah saat 07:00 ve limanda bizi gezdirecek otobüsler sıralanmış bekliyorlardı.

Hindistan- Mormugao Limanı
Hindistan- Mormugao Limanı

1885 yılından beri hizmet veren Mormugao Limanı, Hindistan’ın Goa eyaletindeki en eski ve doğal korumalı bir limandır. Fotoğrafta gördüğünüz yerden, Hindistan vizesi alınmış pasaportlarımızla kontrolden geçip otobüslere bindik.

Kah kıyıdan kah iç kısımlı toprak yollardan geçerek gidiyoruz. Yerel rehber ve tercüme eden bizim rehberimizden ön bilgileri alıyoruz. Mitolojik tarihi; Hindu tanrısı Lord Vishnu’nun enkarnasyonu olarak bilinen Parasurama’nın okyanusa attığı ok ile oluştuğuna inanılıyor. 🤷‍♀️

Goa Müslüman Adil Şah dahil birkaç kral görmüş. İşte Portekizlilerin Vasko De Gama’nın Hindistanı keşfi de bu döneme rastlar. Arada açıklama yapacağım.

Goa Hintçe *uzun çimen* anlamına gelir ve yerleşim tarihi on bin yıl öncesine dayanır. Oysa benim için tarihleri hippilerin keşfi ile 1965’li yıllarda başlar. 😉

Goa’nın en büyük şehri Vasko de Gama iken başkenti Panaji’dir. Para birimi Hint Rupi’si, resmi dili Konkani’dir. Ama İngilizce, Hintçe’nin yanı sıra bir de Maharati dili kullanılıyor ve konuşuluyor. O da uzun yıllar Portekiz sömürgesi olduğundan. Saat farkımız yine 2,5 saat ile Türkiye geride.

Goa, kişi başı gelirin en yüksek olan yemyeşil bitki örtüsü, upuzun sahilleri, tarihi kilise ve tapınakları ile de çok turist çeken bir eyalet. Zengin avrupalılar memleketlerini bırakıp yılın altı ayını burada geçirir olmuşlar. Öyle ki, 1.8 milyonluk nüfus oluyor 7-8 milyon, e hayat ucuz tabii.

Goa’da görülecek pek bir yer yok. Genelde deniz ve güneş için sahil şeridine gidilirmiş. Ama programda bir iki yer var. Yeşillikler arasına serpiştirilmiş evleri görüyoruz. Hadi buyrun bakalım şimdilik otobüsle gezelim.

Çocuk oyun parkı diye çektim St. John Manastırı çıktı. Yapı bakımlı…

Burası Goa eyaletinin Vasko Da Gama bölgesi ve başkent Panjin’e doğru gidiyoruz. Yolda geçtiğimiz otobüs tıklım tıklım doluydu. Pencereden el sallayanlara karşılık vermeyi hep sevmişimdir. Şu güzelliğe bakın.

Portekizlilerin yaptığı coğrafi keşiflerin kısa bir başlangıç hikayesi; 15. yüzyılda dönemin Kralların ilk erkek çocukları kral, ikincisi toprakların sahibi olur. Üçüncü evlat din adamı olur diğerleri de para kazanmak için başka işler yaparmış. İşte o dönem Portekiz kralı I. John’un dördüncü oğlu olan Dom Henrique (Denizci Prens Henry) de para kazanmak için Hindistan’dan karayolu ile gelen baharatları deniz aşırı ülkelere satıp daha çok para kazanmak istemiş. Bunun için de babasını ikna edip gemi satın almış. Doğuya giden yollar İspanyolların elinde olunca o da yönünü batıya çevirmiş. İlk fethi de 1400’lü yıllarda Kuzey Afrika kıyısındaki Müslüman limanı olan Ceuta olmuş. Sonra da Portekiz deniz ticaretinin başına geçmiş ve genişlemesine ön ayak olmuş. Keşiflerin babası olarak yeni kaşiflere yol açıp onlara kol kanat germiş. Bizim denizci Henry hiç yüzme bilmezmiş. Ama içindeki gezgin ruhu susturmak için çok çabalayıp yüzme bile öğrenmiş. Azmin zaferi. 

Neyse rehberimiz böyle anlattı. Portekizliler baharat alıp dönerken karantinada mutlaka 20-30 asker bırakırlarmış ki, o yörenin zenginlikleri nelerdir öğrensinler. Karantina, malum salgın hastalık varsa bulaşmasın diye önlem için belirli bir süre dışardan gelen yabancıların tutulduğu yer. Hemen limanın girişinde yer alır. Böylece bölgenin de envanterini çıkarmış oluyorlar. 

Zamanın kaşiflerinden olan Vasco De Gama da Hindistan’a gitmek istemiş ama dönemin kralı ölünce ertelemek zorunda kalmış. Nihayet yerine geçen yeni Kral I. Manuel, Vasco Da Gama’yı dört gemi ve 160 askerle Hindistan’ı keşfe ve Hıristiyan’lığı yayması için göndermeye razı olmuş. Vasco Da Gama, Ümit burnunu geçip doğruca Hindistan’ın batı kıyılarına gelmiş dolayısıyla da Hindistanı keşfetmiştir. Böylece doğrudan Hindistana gelen ilk kaşif olmuştur. 1496 yılında başladığı yolculuğu 1498’de yani iki senede tamamlamıştır. Portekizliler Goa’daki en büyük şehre Vasco Da Gama adını vermişlerdir.

Kıyı ,kıyı gidiyoruz bu bölgede de gel-git olayları var. Yollarda süslenmiş hintliler ailecek bir yerlere gidiyorlar. Rehber; Mutlaka bir kutlamaya gidiyorlar dedi. Bir de hala yılbaşı süsleri duran güzel bir ev dikkatimi çekti.

Goa’nın Bağımsızlığı; Portekizlilerin 450 yıl süren sömürge yönetimi ve sonrasında artan işkenceler sonunda sabrı taşan Hindistan Başbakanı Nehru Portekiz Diktatörü Salazar’a müzakere teklif ederse de Diktatör tarafından kabul görmez yıl 1955. Gelişen olaylar patlayan bombalarla 1961 yılına gelindiğinde Hindistan Başbakanı Nehru, Goa’yı son Portekiz valisi Silva’dan kansız bir askeri operasyon *Vijay Operasyonu* ile devr almıştır. Buna rağmen Portekizliler Goa’nın bağımsızlığını 1974 yılında * Karanfil Devrimi- Portekiz’in demokrasiye geçtiği kansız askeri devrimi* sonrası kabul etmiştir.

Devamla; Hala güney Goa’dayız. Arada deniz kıyısından ayrılsak da ağaçların arasından deniz görünüyor.

Goa’yı Güney-Kuzey diye ayıran en uzun ırmağı Zuari’dir. Birazdan Kuzey Goa’ya geçmek için Zuari üzerindeki köprüden geçeceğiz. Bana ters tarafta olduğu için çekemedim ama sağımızda da Zuari demiryolu köprüsü var. Kuzey Goa’ya geçip Kochi’ye doğru giden Zuari köprüsünün hemen yanında 2016 yılında yeni bir köprü yapımına başlanmış. Görelim.

Köprüyü geçtik artık Kuzey Goa’da ve başkent Panjin bölgesindeyiz. Yönümüz rengarenk evleriyle ünlü Portekizlilerin hala yoğun olarak yaşadığı yere doğru. Henüz otobüsten inmedik çevreye kısa bir bakışta güzel bir durak gördüm.

Evet adil olmayan yaşamdan bir kesit. Bir yanda okuyabilen şanslı çocuklar diğer yanda yükünün altında kaybolmuş çalışmak zorunda kalmış bir çocuk. 😔

Otobüsten inip biraz yürüyoruz. Bulunduğumuz yer Portekizli zenginlerin mahallesi hatta Panjin’in ve Asya’nın en eski en büyük Latin mahallesi nam-ı diğer *Fontainhas*. Asıl adı Fontain phonix yani *Zümrüt Çeşmesi* anlamındadır. Zümrüt denmesi de şimdi hala yerinde akan doğal kaynak suyundan geliyormuş. 

Giriş pek bir zenginlik göstermedi, öyle ahım şahım villalardan çok bence kültürel özelliklerine odaklanmak gerekiyor gibi… Bu evlerin yapımında deniz kabukları, yumurta, onların cuhunna dedikleri bir malzeme ile kireç taşı kullanılmış. Alttaki fotoğrafta Portekizlilerden kalma 2 adet top evin girişinde görülüyor.

Fontainhas’ın hikayesi çok eskilere dayalı; 1770’lerin sonunda bölgeyi zengin bir Portekizli satın alır ve araziyi çok para getiren Hindistan cevizi ve baharat ağaçları ile doldurur. Haliyle işçiler ve aileleri ile denizciler de gelip yerleşince bölgeyi işgal ederler. Bu dönemde Baş Piskopos, aristokratlar ve askeri erkan Eski Goa’da yaşıyorlar. Peş peşe birkaç salgın hastalık yaşayınca yani 18. yüzyıl civarında Eski Goa’yı terkedip Panjin’e yerleşirler. Panjin’i de başkent yaparlar. Ve şimdi gezdiğimiz Fontainhas neredeyse 450 yıllık Portekiz sömürge yönetiminin yaşayan kalıntılarıdır.

Rengarenk evler, kapı, pencere ve ferforjeleri ile çok güzel bir mahalle elbette.

Sabahın erken saatleri pek kimseler görünmüyor derken sarili bir hanıma denk geldik. 😉 

Bugün torununun torunlarına ( 7-8 kuşak neredeyse) veya akrabalarına miras kalan bu eski ama restore edilmiş evler yerli ve yabancı turistlerin cazibe merkezi haline gelmiş. Artık her ülkede birçok Unesco Dünya Mirası var ve burası da o listede yerini almış… En tanınmış merkezlerden biri de Portekizli bir ailenin torununun torunlarının işlettiği Panjin İnn otel. Hemen karşısındaki Gitanjali Sanat galerisi de onlarınmış.

Goa- Fontainhas- Gitanjali Sanat galerisi
Goa- Fontainhas- Gitanjali Sanat galerisi

Allta görülen evin önündeki ağacın süsüne inanamadım. Nasıl güzel bir yaratıcılık bayıldım. 

Goa- Fontainhas- Latin Mahallesi
Goa- Fontainhas- Latin Mahallesi

Evlerin renkleri çok canlı güzel ve yeni boyandığı belli. Evet evler çok eski ama Portekizlilerin evlerin cephe boyaları her sene yenilenmelidir geleneği hiç değişmemiş. 👌  Ne güzel bizde de öyle olsa keşke. Mavi evin önünde nişanlı bir çift wedding-düğün çekimi yapıyorlardı. 💞

Daracık sokaklardan geçtikten sonra aynı isimli caddede karşımıza St. Sebastian Şapeli çıktı. 1818’de yapılmış, önemi; engizisyon mahkemesi döneminden miras kalan ve gözleri açık yegane İsa heykelini barındırıyor olması. Sebebinin de mahkemede sapkın kişilerin yalan söylemesini engellemek *İsa izliyor*. 🤨

Goa- Fontainhas- St. Sabestian Şapeli
Goa- Fontainhas- St. Sabestian Şapeli

Daracık sokaklardayız. Korkuluklar zamanla şekil değiştirmiş. Enteresan çatıları muson yağmurları nedeniyle böyle yüksek üçgen şeklinde yapılıyormuş.

Sundurmaları, balkonları, kapılarını sevdim. Evin girişinde görülen mavi-beyaz bu çinilere azujelos deniyormuş ve eski zamanlarda Portekizde özel yapılıp geliyormuş. Kapıların önündeki ayakkabı giyme ya da bir nebze soluklanma yeri de çok hoş.

Çok şık özel pencerelerine hayran kaldım. Önce bakınız sonra da nesini sevdin? demeyiniz sebebini yazacağım. ☺️ 

Goa- Fontainhas- Shell Window
Goa- Fontainhas- Shell Window

Eveeet inanılmaz ama gerçek; Parlak gördüğümüz yerler istiridye kabuklarından yapılmış. Estetik değil elbette ama son derece akılcı. Bu istiridye kabukları içeriyi serinletiyor, klima görevi 👌hem de güneşi yeteri kadar geçirip camdan daha güzel aydınlatıyor. Bu tip pencereler eski kiliselerde de kullanılmış.

Gezmeye devam. Goa’da sadece Hırıstiyan değil Hindu evleri de var. Burada da Hıristiyan evinde bir haç ile kutsama köşesi var. Hindu evlerinin ise önünde tulsi bitkisi dikili olurmuş. Tulsi bize hiç de yabancı değil bildiğimiz mis kokulu fesleğen. Bizde de hint fesleğeni diye bilinir uç kısımları biraz bordo rengine çalar.

Karşıma kırmızı boyalı beyaz süslemelerle çevrili bir yapı çıktı. Sunağı var önünde kocaman bir kuyusu var. Ne olduğunu öğrenemedim ama kuyunun tepesinde iki tane horoz 🐓🐓 figürü gördüm ki, Portekizlilerin o çok özel sembolleridir. Bir yerde dilek kuyusu olabilir dediler gibi ama eğilip su var mı? diye bakmadık. 

Artık dönüyoruz. Bir kaç sokak sonra kahve molası verelim dendi. Confeitaria 31 de Janeiro’da soluklandık. 1930’lu yıllarda kurulmuş. Goan-Portekiz Mutfak Geleneklerini gerçekleştirme vizyonunu bugüne kadar getirdiklerini söylüyorlar… Burası tam bir Portekiz-Latin mahallesi, çatılara bakarsanız horozu görürsünüz. 🐓 

 

Fontainhas’ın labirent sokaklarında dolaşırken yolumuza çıkanlar çok çarpıcıydı sevdim. 

Ne kadar maharetli bir zanaatkar hayran kaldım. Eller, ayaklar çok çalışmaktan deforme olmuş. Ellerine, emeğine sağlık dedim. Bakışından anladığını umdum. 🥰

Goa- Fontainhas- Latin Mahallesi
Goa- Fontainhas- Latin Mahallesi

Otobüse binmek üzereyken sari satan bir güzelle karşılaştık. Fotoğrafını çekeceğimi anlayınca poz verdi. Çok güleç…

Goa- Fontainhas- Hintli bir güzel
Goa- Fontainhas- Hintli bir güzel

Yeniden otobüsteyiz. Bu kez adını Goa’nın geleneksel Hindu dansı olan Divjaa’dan alan çoklu bir kavşaktan geçiyoruz. Divjaa trafik çemberini çekemedim ama bu direklerden her yol sapağında ikişer-üçer tane vardı. Mandovi Nehri üzerinde kurulmuş adı Atal Setu olan çok güzel bir köprü gördük. Yolumuz bu defa Goa’nın 3. uzun Nehri olan Mandovi’yi takip ederek doğuya doğru. 

 

Nehir üzerinde yapılan arabalı motor taşımacılığı. Hedefte Bom Jesus Bazilikası var. 

Goa’nın en büyük Bazilikası olan San Francisco Xavier veya Bom Jesus * Bebek İsa * Bazilikasına geldik. Gruplar halinde gezileceği için bekleme yeri gölgelik yüzyıllık bir ağaç altı. Manzara çok güzel.

Goa-Bom Jesus Bazilika bahçesi
Goa-Bom Jesus Bazilika bahçesi

Önce San Francisco Xavier kimdir?

Yukarılarda bahsetmiştim Avrupalı kral ya da soyluların ikinciden sonra üçüncü, dördüncü ve sonraki çocukları din adamı olmak zorunda. İşte San Francisco Xavier veya Javier’de İspanya Kral’ının Konsey başkanının yani Aristokrat bir ailenin üçüncü oğludur. Ve kaçınılmaz sonuç din adamı olması gerekiyordu. Zorunlu olarak din eğitimi alması için Paris’e gönderilir. Orada yakın arkadaş olduğu Loyola’lı Ignatius ile birlikte İsa Cemiyeti’ni (Cizvitler tarikatı) kurarlar ve Papa III. Paul tarafından onaylanırlar.

    Xavier Papaz olarak önce Venedik’te çalıştı. Venediklilerle Osmanlılar arasında çıkan savaş sırasında Portekize döndü. 1542’de Papanın isteğiyle Goa’ya gitti. Tamil dilini bilmiyordu ama hemen tercüman bulup kısa bir Hıristiyanlık ilmihalini hazırlatıp köy, köy dolaşarak dinini tanıttı. İlk meditasyonu geliştiren kişi olarak da bilinir. Ayrıca olağanüstü iyileştirme (teröpatik) güçleri olduğuna inanılıyordu.

     Görev süresince 3o bin insanı vaftiz ettiği söylenir. Bir dönem O zamanın Malacca’sı şimdinin Malezyasında faaliyetlerde bulundu. Ordan Japonya’ya geçti ama Japonlara Hırıstiyanlığı sevdiremedi ve Hindistan’a geçti. Japonları kazanmanın yolunun Çin’den geçtiğini anlayınca da Çin’e gitmek için yola çıktı. Ama Çin’e girmek için en yakın Shangchuan adasında karantinadayken dizanteriden ölür. Ondan sonra Çin’e yabancı girişi yasaklanır. * tevekkeli ağızları yanmış hala yabancı alırken kılı kırk yarıyorlar * 😁

Ve Bom Jesus Bazilikası ve önemi;

Goa-Bom Jesus “Bebek İsa” Bazilikası
Bom Jesus “Bebek İsa” Bazilikası

Eski oluşu her halinden belli olan Bazilika Bom Jesus “Bebek İsa” Bazilikası olarak bilinir. Eski Goa’nın en büyük kilisesidir. 1594’te inşa edilmiş ve 1605’te zamanın Goa ve Hindistan Baş Piskoposları ve Papa tarafından kutsanmıştır.

Hıristiyan dünyasının yaşarken aziz olmuş ilk dini lideri, Katoliklerin koruyucu Azizi, İspanyol San Francisco Javier veya Xavier’in ölümünden sonra naaşından kalan parçalarının korunduğu bazilikadır. Bu nedenle dini önemi çok büyük olan bazilika Unesco Dünya Mirası listesinde de yerini almıştır. 

Bazilika 1950 yılı civarında yeniden restore edilirken kullanılan laterit taşı üstüne sıva kullanılmamış. Zamanla coğrafik etkilerle oksidasyona uğrayınca da böyle siyahla karışık kirli kızıl renk almış. 

Ön cephesindeki kalabalığın çoğunluğu yerli halk. Goa için çok önemli bir bazilika demiştim. Üçgen çatısının hemen altında IHS harfleri görülüyor. Cizvit tarikatının amblemi olan bu harfler aslında Kurtarıcı İsa’nın Yunancadan latinceye geçiş hali- İsa’nın bir anlamda monogramı imiş.

 

İçeri giriyoruz. Hemen karşımızda Francisco Xavier’in heykeli ve iki yanında zamanın tanınmış kişileriymiş.

Goa- Bom Jesus Bazilika-Aziz San Francisco Xavier
Goa- Bom Jesus Bazilika-Aziz San Francisco Xavier heykeli

Sağa dönüp dolaşacakmışız sıralara oturmak yasak. Dönelim bakalım. 😁

Goa- Bom Jesus “Bebek İsa” Bazilikası
Goa- Bom Jesus “Bebek İsa” Bazilikası

Karşıdaki ana dekorda Francisco Xavier’in birlikte tarikat kurduğu arkadaşı Ignatius Loyola’nın önünde bebek İsa heykeli var. Güneş gibi görülen çerçevede yine IHS harfleri ile üç tane çivi-çarmıhtaki çiviler temsil edilmiş. En üstte de Baba-oğul ve kutsal ruh temsil edilmiş. Fotoğrafın sağında bizim camilerdeki gibi mimber görününlü bir yer var orada da bir hayli çok bebek var. Sanki mimberi omuzlamışlar gibi. Aşağıda yakından fotoğraf koyacağım görürsünüz dört Evangelist; Matheus, Johannes, Lucas ve Mark adları yazılı bebekler ve İsa var.

Bazilikanın çok süslü iki de şapeli var. Önce soldaki kutsal ayin şapeli.

Goa- Bom Jesus Bazilika-Kutsal Ayin Şapeli
Goa- Bom Jesus Bazilika-Kutsal Ayin Şapeli

Sonra sağda Aziz Francisco Xavier’in kutsal kalıntısı olan tabutu saklayan camlı türbe. Naaşı süslenmiş şekilde içinde duruyor.

Goa- Bom Jesus Bazilika-Francisco Xavier'in Türbesi
Goa- Bom Jesus Bazilika-Francisco Xavier’in Türbesi

Yine sağdan devamla diğer kalıntı tabir edilen kutsal emanetlere geçmeden türbenin üstüneki yengeçe saplanmış gibi görünen kılıç’ın hikayesini anlatayım. Hikayeleri sevdiğimi biliyorsunuz. 😉

Aziz Xavier gemi ile şimdiki Malezya’ya giderken Okyanusta fırtınaya yakalanır ve dalgalar korkunçtur. Elinde tuttuğu haçını suya daldırır ve dalgalar dursun diye Tanrıya yalvarır. Ama dalgalar gemiyi salladığı için haçı elinden denize düşer. Sağ salim Malezya’ya indiklerinde kıyıda yürürken denizden çıkan ve kıskaçlarında denize düşürdüğü haçını tutan bir yengeçin kendisine doğru geldiğini görür. Bu bir mucizedir. Ve türbenin üstündeki kompozisyona dahil edilir.

Aziz Francisco Xavier’in naaşı neden kutsal?

Salgın hastalıktan ölenler bilindiği üzere kireçlenerek gömülür. Francisko’yu da bolca kireçle gömerler. Zaman içinde naaşı bulunduğunda hiç bozulmadan olduğu gibi durduğu görülür. Hıristiyanlıkta da bu bir mucize olarak görülür. Cenaze önce Portekiz’e gönderilir iki yıl sonra bu bazilikaya geri getirilir. Yine bozulma yoktur. Papa III. Paul Francisco, Xavier’in bir elini kutsal emanet olarak ister. O nedenle sağ eli veya kolu yoktur. Sonraları halka gösterildiği dönemlerde Aziz’in tedavi edici mucizelerine sahip olabilmek için bir kadın, parmağının birini resmen ısırarak 😳 koparır. Bazı parçaları Papa’nın izniyle Japonya ve Malezya’ya yollanır. Kısaca Aziz’i parça, parça bölüşmüş kutsal emanetler olarak değerlendiriyorlar. Bunlar neler derseniz bakalım derim.

 

Fotoğrafta görülen tabut 1744 yılında taşıması kolay olsun diye tahtadan yapılmış. Üstünde görülen 3 anahtarın biri başpiskoposta, diğeri zamanın Vali’sinde üçüncüsüde yöneticideymiş. Dışı gümüş kumaşla kaplı bu tabut 1953 yılına kadar halka her çıkarılışında kullanılmış. Sonra yukarda fotoğrafını paylaştığım camlı ( kristalmiş) tabuta taşınır. En son 2014 yılında Bazilikanın hemen karşısındaki Se Katedralinde sergilenmiş.

Goa- Se Katedrali
Goa- Se Katedrali

Her 10 yılda bir naaşı buradan alınıp karşısındaki bu Se katedralinde halka gösteriliyor. Se Katedrali de mucizeleri ile Portekizlilerin zafer kazanmasını sağlayan Aziz St. Catherine adanmış. En son 2014-2015 yılında (ziyaret Kasım- Ocak arasında sürüyormuş)  ziyarete açıldığında 5 milyon kişi ziyaret etmiş. Hıristiyanlıkta genel kabul görmüş azizler ile yerel halkın kabul ettiği azizler vardır. Hangisi olursa olsun her birine bir bayram adanmıştır. Bayrama Novenas denir. Aziz Xavier’in de ölüm günü olan 3 Aralık’ta kutlanır ve 44 gün sürer.

Çıkışa doğru gidiyoruz. Çok renkli insanlığın doğuşu, Adem ile Havva’nın yasak elmayı yemeleriyle insanların ölümlü olduğunu, İsa’nın çarmıha gerilmekle kurban edildiğini ve böylece tüm dünyanın günahını üstlendiğini anlatan bir pano hazırlamışlar. İsa’nın çarmıhtaki kanlı halinin plastik gibi bir madde ile heykelini koymuşlardı ama görüntü hiç hoş olmadığı için paylaşmıyorum.

Goa- Bom Jesus “Bebek İsa” Bazilika
Goa- Bom Jesus “Bebek İsa” Bazilika

Güzel bir de bahçesi vardı. Ama bahçeye çıkmadan önce adak mumları yakılan yerden geçtik. Ve bu kez bahçede yine Hıristiyanlığın doğuşu vs. temalı bir mizansen hazırlanmıştı. 

Son bahçe görüntülerini de paylaşayım. Bu kez yolumuz Goa’nın muhteşem baharat transplantasyonuna doğru.

Otobüsümüzdeyiz. Güney’e geldiğimiz yöne doğru dönüşe geçtik. Goa baharat ihracatında Hindistanın önde gelen Eyaletlerinden biri. Şimdi gideceğimiz yer de güney Goa’da güzel bir şehir olan Ponda’daki tropikal baharat bahçesi. 45 dk. sonra yemyeşil ağaçların altındayız manzara harika. Savoi Tropikal Plantasyon’dayız.

İçeri girerken başımızdan aşağı çiçek yaprakları serptiler, içerde nar suyu ikram ettiler çok hoştu doğrusu. Fotoğraftaki su testileri çok hoşuma gitti paylaşıyorum. Hindistan cevizi kabuğuna cam su şişesini boğaz kısmından kesip yapıştırmış iple de dekoratif süslemişler. Harika…
Savoi Baharat Plantasyonu eyaletin en eski ve en büyük baharat plantasyonu. Sakin bir göletle çevrili, teraslı bir vadiye sahip tam yüz dönümlük bir aile işletmesi. Shetye ailesinin 1819 tarihinden günümüze kadar gelen iki yüzbir yıllık çalışmasının güzel sonucu. Hala, aynı ataları gibi titizlikle çalıştıklarını görebiliyorsunuz. Hepsi güler yüzlü. Biraz manzara görelim.
Goa-Savoi Tropikal Baharat Plantasyonu
Goa-Savoi Tropikal Baharat Plantasyonu

 

Goa-Savoi Tropikal Baharat Plantasyonu
Goa-Savoi Tropikal Baharat Plantasyonu

Güzel bir yöresel öğlen yemeğinden önce plantasyonu gezdik. Genç kızlardan biri elindeki değişik tohumlarla bizi dolaştırırken gerekli bilgileri de verdi. En sevdiğim çarkıfelek bitkisinin kırmızı olanını da görmüş oldum. Bizde eflatun olanı vardı. Artık vakit tamam diyor  ve Shetye ailesine veda ediyoruz.

Limana geldik, Victoria demir aldı Mormugao’dan Goa’ya elveda dedik. Kültürel geziyi daha çok sevdiğimizden biz Goa’yı sevdik. 

Goa-Mormugao Limanı
Goa-Mormugao Limanı

Bir gün ve bir şehir daha bitti. Hep derim gezi yazılarım bol fotoğraflıdır diye. Bu kez daha da çoktu. 🤷‍♀️ Sanırım daha çabuk okumuş oldunuz yani sıkılmaya fırsatınız olamadı. 😁 Yeni bir yazı da görüşmek dileğiyle, Mumbai’ye kadar sevgiyle ve sağlıkla kalınız. 💞💞

CRUİSE ile MALDİVLER * SRİ LANKA * HİNDİSTAN-3

Sri Lanka- Kolombo

     Evet seyahatimizin 3. günü Hint Okyanusu’nda geçti. Costa Victoria’da 4. gündeyiz 14 Ocak 2020 ve sabah saat 07:00. Gemi, Sri Lanka’nın başkenti Kolombo’nun batı Eyaletindeki limanına demirlemek üzere. 😌

Sri Lanka- Kolombo Limanı
Sri Lanka- Kolombo Limanı

Hediyelik eşya tezgahları hazırlık yapmaya başlamışlar bile. Manzara çok renkli.

Resmi adı Sri Lanka Demokratik Sosyalist Cumhuriyeti, ama 1972 yılından önce hepimiz Seylan olarak bilirdik. Seylan adı da Zeylanicum- Tarçın’ın Latince isminden gelir. Hint Okyanusu’nda Hindistan’ın altında göz yaşı damlası gibi duran bu ada ülkenin yüz ölçümü 75.000 km²’dir. Sri Lanka 20 milyonu aşmış nüfusu ile de 9 eyaletten oluşmuştur. Bizim adını bildiğimiz Tamiller Kuzeyde yerleşmişler. Başkenti 2 milyon nüfuslu Kolombo’ dur. Para birimi Sri Lanka Rupee’sidir. Dini açıdan zengin bir mozaiğe sahip. Öyle ki, Budizm başta olmak üzere, Hinduizm, İslamiyet ve Hıristiyanlık eşit şekilde dağılmıştır. İşte bir tane ilginç yapısı ile Budist tapınağı-Stupası karşımızda duruyor. Sambodhi Chaithya.

Sri Lanka- Colombo Limanı
Sri Lanka- Colombo Limanı-Sambodhi Chaithya Buda Tapınağı

Toplam yüksekliği 80 metre olan bu Stupa Budha’nın Nirvana’ya ulaşmasının 2500’üncü yılı anısına 1956 yılında yapılmış. İçinde vaaz salonu da olan stupalara Chaithya deniyor. 11 katlı bu yapıya 258 basamakla çıkılıyor. Biz vakit kalırsa gideriz dedik. Ama kısmet olmadı. En kötü havalarda bile gemiler tarafından görülecek şekilde tasarlanmış.

Sri Lanka 500 yıl boyunca Avrupa güçleri arasındaki rekabetin merkezi olmuştur. Cazibesi elbette ki doğal güzelliği olduğu kadar ipek ve özellikle baharat yolundaki en önemli doğal limana sahip oluşudur. İngilizlerin el attığı yerlerden biri de Sri Lanka’dır. Sadece İngilizler değil elbette bir dönem tarçın aramaya gelen Portekizlilerin sömürgesi oldular. Onlardan kurtulmak için Hollandalılardan yardım istediler dolayısıyla bir dönem de Hollandalıların ve en sonunda da İngiltere’nin sömürgesi oldular.

Seylon- Seylan adını kullanan İngilizler yayılmacılığı çok kurnazca yaparlar. 😉 Şirin gözükmek için İngilizceyi resmi dil yapıp, köleliği de kaldırdılar. Müslüman halkı güvenli bulup arka çıktılar ve dinlerini yaşamaları için bazı kolaylıklar sağladılar. Sonra 19. yy’da İngilizler kahve yetiştiriciliğine başladılar ve Seylan kahve ihracatı ile meşhur oldu. Bir dönem kahveye mantar hastalığı gelince kahveden vazgeçip yerine çay ekmeye başladılar. Çayı 1830 yıllarında bir İskoçlu üretici getirmiş. Çay yetiştirmede hayli de başarılı olunmuş. Bu kez de Seylan çayı meşhur olup kahvenin sonunu getirmiş. Ama Sri Lanka hala tarçın üretiminde ve dünya tarçın ticaretinde %75 ile ilk sırada yer alır.

İlk geçim kaynakları pirinçtir, suyun aşırı sıcakta uçması ile devrilen pirinç bitkisine su sağlamak için barajlar bile inşa etmişler. Gittikçe yükselen ekonomisi; çay ve tekstil olsa da turizm ve değerli taşlarını unutmamak gerek.

İngilizler; 1947’de Hindistan’a bağımsızlığını vereceğini açıklayınca Sri Lanka biz de istiyoruz der ve İngilizler 1948’de onlara da bağımsızlıklarını verir. Seylan adı uzun yıllar sonra 1972 de resmen Sri Lanka olmuştur. Resmi dilleri artık Sinhalese’dir. Tamillerle kavga dövüş yapsalar da işler durulmuşa benziyor.

Colombo;

Kelani nehri ağzında, doğal bir liman şehri olan Colombo’ya bu adı Portekizliler vermiştir. Portekizliler Sri Lanka’ya geldiklerinde çokça güvercinle karşılaşmışlar ve buraya güvercinlik anlamında Colombo demişler. Latince: Columbiformes güvercinler demektir. 

Efsaneye göre, 500 yıl önce burada yaşayan ilk yerli halk Sinhalese’lerdir. MÖ 260 yıllarında adaya Mahinda adında bir Budist gelir ve Mahinda onları Budizm ile tanıştırır. Sonrasında Budizm Sinhalese kültürüne iyice yerleşmiştir. Bugün Sri Lanka’nın %70’i Budist’tir ve Budizm resmen kabul görür bir öğretidir hatta resmi olarak da kabul edilmiştir.

Şimdi otobüsle şehri panoramik olarak gezerken sömürge döneminden kalma yapıları göreceğiz. Fotoğrafların bir kısmı şehri tanımak adına otobüsten iPhone ile çekildi haliyle camlar kirli ve ön cam silecek engeli vardı PS de beni epey uğraştırdı, ama yine de güzeller ve en azından şehir hakkında fikir veriyorlar. Bir şehri tanımak için sokaklarını gezmek, çarşı-pazarını insanların yaşamını da gözlemlemek gerekir diye düşünüyorum. Fotoğrafların bir kısmı sevgili eşim Önder’e ait. Sonsuz teşekkürlerimle. 😍

Colombo
Colombo-Liman çıkışı

Fi tarihinde bir kaleye ev sahipliği yapmış buraya kale kalmamış olsa da Fort deniyor. Bölge daha çok Kolombo’nun kültür ve ticaret merkezidir. Resmi daireler ve bankalar ile daha da önemli hale gelince çevrede görülen bu yapılaşma hız kazanmış.

Kolombo Menkul Kıymetler Borsası, dünya ticaret merkezi hep buralarda. Yerel rehber İngilizce anlatıyor bizim rehberimiz de bize tercüme ediyor. Hala İngilizlerin yaptığı alt yapıyı kullanıyorlarmış. Sömürge dönemi yapılarla karşılaşmaya başladık. Bu saat kulesini İngilizler deniz feneri olarak yapmışlar. Solundan geçip gidiyoruz. Ah evet burada da trafik solda, arabaların direksiyonu sağda. 😁 

Sri Lanka- Colombo- Deniz feneri
Sri Lanka- Colombo- Deniz feneri

Yolumuz başkanlık sarayından geçti ama çok korunaklı ve demir kapısı kapalıydı. Çok güzel tarihi yapıları olan zengin bir caddeden geçiyoruz her taraf banka dolu. Sağımızda İndian bank devamında hem Çin hem İngiliz bankası olan muhteşem bina Cargills Ceylon Ltd. Bu nasıl bir güzelliktir! Adamlar sömürdükleri her yeri ihya etmişler az bir restorasyonla hala yeni gibi ayaktalar.

Kolombo- Cargills Ceylon Ltd.
Kolombo- Cargills Ceylon Ltd.

Başka bir caddedeyiz soldaki tarihi bina ünlü Grand Oriental Hotel. GOH diye anılan otelde kalmak için hayli zengin olmak gerekiyormuş. 🤑🤑🤑 Ve önünde yine  Grand Oriantal Hotel’in yaptırdığı sömürge döneminde Rickshaw’da (çekçek arabada) bir tüccar temsil edilmiş. 

Sir Baron jayatilaka Mawatha’da (cadde) karşımıza yine bir kavşakta saat kulesi çıktı. Khan Saat Kulesi 20. yy da Hindistan Bombay’dan Kolombo ‘ya gelip yerleşen ve burada petrol kuyuları çalıştıran tanınmış ve zengin bir aile olan Framjee Bhikhajee Khan’lar tarafından yaptırılmış. Kule’nin şimdi akmayan bir de çeşmesi var, fotoğrafta görülüyor. Khan ailesinin iki oğlu babalarının 45. ölüm yıldönümü anısına yaptırmış ve Kolombo halkına şükranlarının bir ifadesi olarak adamışlar. Kolombo’nun ticaret bölgesi olan Pettah Market’e girişi gösteren sembol bir saat. 

Kolombo- Khan saat kulesi
Kolombo- Khan saat kulesi

Kolombo’nun ticaret bölgesi olan Pettah Market’e doğru Khan saati solladık, keşmekeş bir trafikle gidiyoruz. Pettah kalenin dışı anlamındadır. 

Kolombo- Sea Beach Rd.
Kolombo- Sea Beach Rd.

Sağ taraf, dar sokaklarla ticarethanelerin olduğu yerlere çıkıyor. Bir iki dönülmez yoldan sonra güzel bir yapıya yine bir camiye gidiyoruz. Kırmızı Cami- Jami-Ul-Alfar Mosque veya kapısında yazdığı gibi Al Masjidh al Jamiul Alfar.

Geniş bir caddeden geçiyoruz. Kırmızı camiye gitmek için hayli yön değiştiriyoruz.

Nihayet otobüsten fotoğraf çekmek için indik şükür. Al Masjidh al Jamiul Alfar Camii Müslüman iş merkezlerinin olduğu yerde İngilizler döneminde yapılmış 600 yıllık bir camidir, kapıda yazan 1908 restorasyon yılıdır. Ticaret için dışardan gelen iş adamlarının ve yine Hindistan’dan gelen Müslümanlarında ibadet etmesi için İngiliz mimarisi ile Sri Lanka’nın kırmızısı örnek alınarak inşa edilmiş hayli görkemli bir cami. Günlük program dolu olunca ve trafik müsaade etmediği için gezmek ne kelime ezilmeden otobüse bindiğime bile şükrettim. 😁

Kolombo-Al Masjidh al Jamiul Alfar-Kırmızı Cami
Kolombo-Al Masjidh al Jamiul Alfar-Kırmızı Cami

Pettah bölgesi ticaret bölgesi demiştik. Rengarenk albenisi çok bu caddeyi yine de fotoğraflarla anlatmak isterdim. Görünüşe göre bizim İstanbul’daki Kapalı Çarşı, İzmir’in kemeraltı çarşısı gibi ne ararsan bulabileceğin daracık sokakları var. Trafik zorlayınca hemen otobüse bindik. 🤷‍♀️ Aynı yollardan tekrar geçerek giderken bir, iki sokak sonra durma imkanı olmayan daracık bir sokaktan geçerken inanılmaz renkli maviler içinde bir Hindu Tapınağına denk geldik ama durmadık. 😥  Kolombo’daki en eski, en büyük bu tapınak Shiva ve Ganesh’e adanmış adı da Sri Kailawasanathan Swami Devasthanam Kovil Temple. 

Kolombo- Sri Kailawasanathan Swami Devasthanam Kovil Temple
Kolombo- Sri Kailawasanathan Swami Devasthanam Kovil Temple

Panoramik gezmeye devamla karşımıza bir çan kule daha çıktı derken onun da bir Budist stupa olduğunu gördük. Budizmin resmi öğreti olduğunu söylemiştim sanırım daha çook tapınak ve stupa görecek ve gezeceğiz. Stupa daire şeklinde bir alan üstüne şemsiye veya buradaki gibi çan şeklinde yapılmış çatılı dini mekanlardır. Budha’yı yüceltmek adına yapılırlar içinde dini emanetler sergilenir. Aynı zamanda tapınaktır. Şanssız diyor yerel rehber trafiği çok yoğun ters bir yerde olduğundan ziyaretçisi diğerlerinden azmış.🤔

Kolombo-Sri Sambuddhaloka Maha Viharaya
Kolombo-Sri Sambuddhaloka Maha Viharaya -Stupa

Yapılaşma o kadar hızlı ki, her taraf inşaat dolu. Carlton Ritz bile muazzam bir rezidans inşası başlatmış. 

Karşımıza  kavşakta güzel bir bina çıktı. 1864 yılında İngilizlerin General Hospital olarak kurdukları Kolombo’nun 3000 yataklı önemli Devlet hastanesiymiş. Kavşağı dönünce bu kez de bembeyaz bir saat kulesi ile arkasında yine güzel yaldızlı binalar göründü ki onlar cami olmalı. Bakalım rehber ne diyecek.

Evet gerçekten o güzel binalar yanında türbe olan çok özel cami Dewatagaha Mosque. Yerel rehberden derlediklerimle Dewatagaha Camii 1847 yılında Kolombo’ da  inşa edilen en eski camidir. Yanındaki türbe de her dinden insanların önem verip ziyaret ettiği ve Hz. Muhammed tarafından Sri Lanka’ya gönderildiğine inanılan Evliya, Seyedina As-Sheikh Seyed Usman Siddique Ibn Abdurrahman’ın türbesidir.

Kolombo-Dewatagaha Mosque
Kolombo-Dewatagaha Camii (Mosque)

Hikayeleri severim bilirsiniz bu caminin de yapılışı ve adı ile ilgili güzel hikayesi var. Efendim çoğu hikayelerde kadın baş roldedir ya bu kez de öyle. Budist bir sinhala kadını geçimini Müslüman müşterilerine Hindistan Cevizi yağı satarak sağlar. Her gün Kolombo’nun tarçın ağaçları ile dolu ormanından koşarak geçer ve Maradana’daki pazara gidermiş. Ama bir gün ormandaki Kaju ağacının köküne takılıp düşmüş ve elindeki yağ küpünü kırmış. Her taraf yağ içinde, ormana saçılan yağları toplamak ne mümkün. Çaresizce bir ağacın dibine oturup ağlamaya başlar. 

-Ben şimdi eve nasıl giderde küpü kırdım yağ yok, para da yok derim diye ağlamaya başlar. Ağlar, ağlar uyuya kalır. Bir çıtırtı duyup uyanır. Yalnız olduğunu zannederken Dewata Gaha’nın (geçit yakınındaki bir ağaç anlamına gelir) yanında duran yeşil giysili, ak sakallı yaşlı bir adam görür korkar. 

Yaşlı adam ‘korkma, ağlama, sen koş bana yeni bir küp getir’ der. Kadın koşarak en yakın yerdeki mama dedikleri Müslüman bir kadının evine gider ve kendisine hemen bir küp vermesini ister, neden diye şaşıran kadına da gelince anlatırım der. Ak sakallı, yeni bir küple gelen kadına onu yere koymasını söyler ardından da kadının şaşkın bakışları arasında ayağını yere vurmasıyla yağ yerden toplanıp havada asılı kalır ve kadın küpünü doldurana kadar da öyle kalır. Ak sakalı adam kadına -şimdi küpünü doldurdun git ve bu olayı herkese yay, beni gördüğün bu yeri de Müslüman müşterilerine göster der kaybolur.

Kadın yağ küpünü kaptığı gibi koşar adım müşterilerine gider olayı anlatır. Kimse inanmaz tabii. Ama o ağacı da gösterince kanıt arayan Müslümanlar ağacın dibinde bir mezar etrafında da dökülmüş yağları görünce bu bir azizdir derler. Buldukları bu mezarın başına bir bayrak diker sonra da yanına bu camiyi yaparlar ve adını da Dewatagaha koyarlar.

Tabii ki azizin kim olduğu bilinmez. Mucizenin üzerinden tam 47 yıl sonra Maradana camii’ne  gelen başka bir din adamı bu mezarı ve mucizeyi duyar. Mezarı ziyaret edip dini bir takım kerametleriyle etrafta bulunanlara bu bir Evliyadır adı da (Seyed Usman Siddique Ibn Abdurrahman) Said Osman bin Abdurrahman’dır der. O gün bugündür tüm dinlerden insanlar ziyaret edip dilek adarlar. Fotoğrafta camiden fışkıran tarçın ağaçları görülüyor.

Kolombo-Şeyh Osman bin AbdurRahman Türbesi
Kolombo-Said Osman bin AbdurRahman Türbesi

Caminin etrafında döndük bu kez hemen arkasında  1927 yılında Fransızların yaptırdığı Belediye Sarayını görüyoruz. Bu güzellik yine arkadaki yüksek bina ile gölgelenmek üzere.

Kolombo- Belediye Binası- Town Hall
Kolombo- Belediye Binası- Town Hall

Belediye sarayının hemen karşında Victoria dönemine ait çok güzel bir parkın önünden geçiyoruz. Devasa boyuttaki altın Buda heykeli ve onu bekleyen bir de nöbetçi askeri var. Buda’yı bekleyen nöbetçi Buda’ya saygıda kusur edip arkasını dönenleri ikaz edermiş. Turistlerin fotoğraf çektirirken Buda’nın önünde duruşları onlara saygısızlık geliyor tabii. 😁

Kolombo-Vihara Maha Devi Park
Kolombo-Vihara Maha Devi Park

Burada da bir minik hikaye yakaladım. Park adını Kraliçe Vihara Maha Devi’den almış. Kraliçe’nin anlatacağım hikayedeki; ülkesi uğruna kendini tehlikeye atan cesareti ile Sri Lanka deniz kuvvetlerindeki kadın kolordusunun ambleminde yer almış. 

Vihara Maha Devi; Sri Lanka için önemli bir kral olan Dutugamunu’nun annesi, zamanın Kralı Kawanthissa’nın da sevgili eşiydi. Genç ve çok güzel bir prenses olan Vihara Maha Devi’nin babası Kral Kelanitissa işlediği affedilmez bir suçtan dolayı kendisi ve ülkesi Okyanusun dev dalgaları ile lanetlenir. Bu lanetin kalkması yani dev dalgaların adayı yutmasını önlemek için bir kurban gerekir. İşte prenses bu laneti kaldırmak, babasının krallığını kurtarmak için kurban olmayı kabul eder ve bir gemi ile Okyanus’un dev dalgaları arasına, enginlerine salıverilir. (Babalar ve kızları 💞💞) Gemi dev dalgalarla boğuşarak giderken Dovera, Kirinda’daki kıyılara ulaştığında Okyanus adeta süt-liman olur. Kıyıya en yakın liman da Ruhuna’dır ve onu yöneten Kral Kawanthissa’dır. Prensesin hikayesini öğrenip cesaretine hayran kalan Kral Kawanthissa ilk görüşte aşık olup onu sevgili Kraliçesi 👸 yapar. İki de çocukları olur. Oğul Dutugamunu’da 🤴 daha sonra Sri Lanka’nın en sevilen Kralı olur. Onlar erdi muradına biz devam edelim yolumuza… 😌

 Bir de parkın önünde yolları süpüren çöpçü kadına ve süpürgesine bayıldım.

Kolombo-Vihara Maha Devi Park
Kolombo-Vihara Maha Devi Park

Hemen yanındaki bu kuş yuvası görünümlü yapı; Nelum Pokuna Mahinda Rajapaksa Theatre- Sri Lanka’nın dört dörtlük, süper donanımlı sahne sanatları merkezidir. Bir ana oditoryum ve bir de açık hava amfi tiyatrosu var. Mimari yapısı gerçekten de çok güzel. Her türlü sanatsal etkinliğin yapıldığı gençlerin uğrak yeri. 

Kolombo-Nelum Pokuna Mahinda Rajapaksa Theatre
Kolombo-Nelum Pokuna Mahinda Rajapaksa Theatre

Panoramik gezi bizi bu kez başka bir tarihi önemi ve değeri olan Sri Lanka’nın bağımsızlığını anmak için yapılmış olan Independence  Square- Bağımsızlık anıtına ve meydanına getirdi. Binanın cadde tarafında İlk başbakanları ‘Ulusun Babası’ diye adlandırdıkları Stephen Senanayake’nin dört bir tarafı aslanlarla çevrili anıt heykeli vardı. Zaten bu binanın yapımını isteyip mimarlara ‘bu ülkenin tarihini ve yaşadıklarını en iyi şekilde anlatın’ diye emir veren ilk başbakan olan Senanayake’dir. Ön kısmında tadilat başlamış bizde olduğu gibi demir iskeleler konmuştu.

Kolombo-Independence  Square- Bağımsızlık Meydanı
Kolombo-Independence  Square- Bağımsızlık Meydanı

Cinnamon Gardens semtinde bulunan Bağımsızlık Meydanı’ndaki bu çok etkileyici bina Sri Lanka’nın İngiltere’nin boyunduruğu altında geçen 140 yıldan sonra ilk parlamentonun açılışını Gloucester Dükü Prens Henry’nin yaptığı yerde inşa edilmiş. Böylece Sri Lanka’nın İngiltere dahil diğer ülkelerce de neredeyse 500 yıl süren sömürülmesine son verilmiş olur. Parlamento yeni yerine geçene kadar senato ve meclise tören yeri olarak hizmet etmiş olan bina halen dini etkinlikler ve önemli toplantılar için kullanılıyor. Bahçesi de halkın gezdiği spor yaptığı güzel bir mekan.

Kolombo-Independence  Square- Bağımsızlık Meydanı
Kolombo-Independence  Square- Bağımsızlık Meydanı

Betonarme yapılan binanın dışı gücü temsilen sıra sıra aslanlarla çevrilmiş. Dört köşesinde de zenginlik ve refahı temsil eden adına ‘Punkasala’ dedikleri çanaklar var. Aslında tasarımında da bence bir gerçek gizli. ☺️

Şöyle ki; Sri Lanka’daki son krallık Kolombo’ya yakın bir yerdeki Kandy Krallığıdır. İlginç olan bu binanın tasarımının Kandy’deki zamanın kraliyet mahkemesi olan ‘Magul Maduwa’nın benzeri oluşu. 1815 yılında Kandy kabile reisleri egemenliklerini ve tahtlarını İngilizlere devrettikleri yer Magul Maduwa’ydı. Yani bence şimdi Magul Maduwa’da kaybettikleri hürriyetlerini Kolombo’daki bu benzer bina Independence Memorial’da geri almış oluyorlar.

Biz içeri girdiğimizde korumaların ve askerlerin ortalıkta dolaştığı çok özel olduğunu tahmin ettiğimiz bir toplantı yapılmakta idi. Zaten salon artık dini etkinlikler ve yıllık tatil kutlamaları için kullanılıyormuş. Salon her biri ayrı güzel ahşap oymalı 60 yakın sütun başlığı ile süslenmiş. Bu ahşap süslemelerin modeli 14. yüzyıl Gampola krallığının ünlü Embekke oymalarıdır. Bakınız duvarda Sri Lanka’nın tarihi gerçeklerini yansıtan kabartmalar da duvarları süslüyor. Slayt hazırladım bakması daha güzel.

 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

Bağımsızlık salonunun altında müzesi de varmış ama kapalıydı. İçeriği genelde kralların ve kahramanların heykelleri ile eşyaları şeklinde. Fotoğrafta alt katta görünen sağlı sollu iki kapı müze girişiydi.

Kolombo- Independence  Memorial Hall- Bağımsızlık Anıt salonu
Kolombo- Independence  Memorial Hall- Bağımsızlık Anıt salonu

Tüm gezilerde olduğu gibi burada da vazgeçilmezimiz alış-veriş için rehberimiz bizi doğal taş satan bir mağazaya götürdü. Sri Lanka, yüzölçümünün küçüklüğüne rağmen dünyada var olan 85 değerli taşın 40 tanesini topraklarında barındırıyor. Artık o doğal taşları almak için yurtdışına çıkmaya gerek kalmadı Türkiye’de her şehirde bir değerli taş mağazası var. Benim ilgimi çekmeyen şeyler olduğu için ben de içerde ve kapı önüne çıkıp fotoğraf çekmekle meşgul oldum. Ama magnet almadan gitmediğim biline.🤷‍♀️ Size de seyirlik olsun.

Kolombo-Bauddhaloka Mawatha Str. Laksala
Kolombo-Bauddhaloka Mawatha Str. Laksala

Burçlara göre taşlar meraklıları için çektim. 😉

Kolombo- Laksala hediyelik Eşya Mağazası
Kolombo- Laksala hediyelik Eşya Mağazası

Bu masklar da duvar süsü. Hepsinin bir anlamı var.

Mayura Raksha-*Tavuskuşu*-Barış, Uyum ve Refah.         

Gini Raksha*Ateş*-Düşmanları yenmek ve dostluk.     

Naga Raksha*Kobra*-Bütün tehlikelerden korur.             

Gara Raksha*Gara* Söz ve göz nazarından korur.

Gurulu Raksha*Gurulu* güç ve şöhret getirirmiş…

 

Hayat dışarıda var şu renklere bakın. Aslında yaşam da hep böyle renkli olsa… Otobüsün markası beni eskilere götürmeye yetti. Hatırlayan varsa Leyland marka belediye otobüslerimizdi hani arka kapının yanında biletçi oturur size elindeki lastikle sabitlenmiş bileti keser verirdi. Yıl sormayın gari.😉

Kolombo- Bauddhaloka Mawatha Street
Kolombo- Bauddhaloka Mawatha Street

İki tezat görüntü. Varlık ile yokluk, zenginlik ile fakirlik mi? Yoksa kast sistemi mi? ne derseniz *O* 🤷‍♀️  Neyse yazıyı güzel keseyim. Audi’de şoför yok değil mi? 🤔 Ben göremedim ya siz? 😉 Direksiyon sağda olunca göremezsiniz tabii. 😁😁

Kolombo- Bauddhaloka Mawatha Street
Kolombo- Bauddhaloka Mawatha Street

Bugün tempo yoğun. Sırada daha iki güzel tapınak var çokça da fotoğraf. Bu güzellikleri, rengarenk görüntüleri izlemek için benden ayrılmayın derim. Arayı fazla uzatmam hemen dönerim. Hatta bir ip ucu verip kaçayım.

Colombo
Kolombo’da bir güzel.

Budist tapınaklarda görüşünceye kadar hoşça ve sevgiyle kalın. 😌 💞💞💞

 

CRUİSE ile MALDİVLER * SRİ LANKA * HİNDİSTAN- 2

Maldivler-Male-2 

Evet nerde kalmıştık. 🤔 Maldivlerin Başkenti Male’nin haritaya göre sağ yarısını- Doğusunu gezmiştik. Bugün yine 12 Ocak 2020 sol yarısını-Batısını gezeceğiz. Grup arkadaşlarımızla anlaşıp 1 $’a taksi kiralayıp bindik. Turist kandırmayı öğrenmişler bile konuşmamızda Hulhule adasını gezmek de vardı, tamam bu kadara anlaştık dedi adayı tam tur yapıp bizi yine Cumhuriyet meydanında bıraktı. Neyse görmediğimiz yerlere gittik fena sayılmaz. Bilgisi de fena değildi habire anlatıyor. Unutmadan İngilizlerin sömürgesi olan her yerde olduğu gibi Male’de de trafik soldan işliyor, arabaların direksiyonu da sağda.

Başkanlık sarayı Mulee’aage’e geldik. Kapı duvar ama nöbetçi falan yok.

Maldivler - Mulee'aage Başkanlık Sarayı
Maldivler – Mulee’aage Başkanlık Sarayı

Kapıdaki tanıtım panosunda yazılan bilgiler; Kültürel miras sayılan Mulee’ge; ‘Muli’nin yeni evi’ anlamına gelir. İlk en eski bina Sultan III. Muhammed Shamsuddeen’in atalarının evi Mule’ge’dir ve 300 yılı aşkın süredir Sultan Dhon Bandaarain’in konutu olduğu için Dhon Bandaarain olarak da bilinir.

Fotoğraftaki bu yeni bina Mule’ge’nin yerine Sultan III. Muhammed Shamsuddeen Colombo Kraliyet kolejinde (İngiliz sömürgesi dönemi) okuyan oğlu Prens Hassan Izzuddin’e kraliyet sarayı olarak yaptırmış adını da Henveriu Ganduvarı demiş. Muli’li Kathib Mohammed Thakurufaanu tarafından 1914 yılında başlanan ve Maldivler’in geleneksel mimari yapısı örnek alınarak yapılan bina Prensin 1919 yılında Male’ye dönüşü denk getirilerek bitirilmiş.

Kendisine saray olarak yapılan bu binayı Prens hazretleri eğlence mekanına çevirince sürgüne yollanmış. Gerçek anlamda kraliyet sarayı olarak değil hep konut olarak kullanılmış. Sultan III. Muhammed Shamsuddeen de kraliyetten ayrıldıktan sonra burada oturmuş. Demir kapının önünde hatıra fotoğrafı çekildikten sonra ben kameramı demir kapının arasından uzattım bu kareyi alabildim. 😓 Yassah hemşerim diyen çıkmadı. 😅😅

2-IMG_4092
Maldivler – Mulee’aage Başkanlık Sarayı

1939 yılında Henveriu Ganduvarı olan adı Prens Hassan Faraed Didi tarafından Mulee’aage olarak değiştirilip İçişleri ve Savunma Bakanlığı olarak kullanılmış. Kraliyet 1952 yılında bitince Didi bu kez Cumhurbaşkanı olup burayı hem ofis hem de konut olarak kullanmış. İngilizler dönemi Kraliçenin yetkili kişisi de burayı idari bina ve konut olarak kullanmış.

Çeşitli yıllarda rejim sistemi değişse de konut Başkanlık konutu olarak kullanılmaya devam etmiş. Halen Cumhurbaşkanı olan Ekselansları İbrahim Mohammed Salih 2018’den beri konut olarak kullanmaktadır diyor rotamızı tarihi değeri büyük Male’nin en eski camisi Hukuru Miskiiy’e çeviriyoruz.

Hukuru Miskiiy-Cuma Camii; 1153 yılında ilk Müslüman Sultan Muhammed Bin Abdullah’ın yaptırdığı Hukuru Mıskiiy 1656 Yılında Sultan İbrahim I. İskender tarafından yıktırılmış. Gerekçesi de namaz kılmaya gelen halk için yeterli değil cami çok küçük. Yeni bir Hukuri Miskiiy camii yapılmasını emretmiş. İki yıl süren caminin dış yapımında sadece mercan kullanılmış.

Maldivler- Male- Hukuru Miskiiy- Cuma Camii
Maldivler- Male- Hukuru Miskiiy- Cuma Camii

Mercanlar bizim lüle taşı gibi yaşken yani donmadan önce istenen şekilde işlenebilir kuruyunca taş gibi sağlam olurlar. İç mekan ahşaptan yapılmış. Rivayete göre de ahşaplar parçalanmış gemi enkazlarından temin edilmiş. İç mekandaki bu ahşaplarda Kur’an’dan ayetler işlendiği için camide imamların Kur’an dersi verdiği de düşünülüyormuş. 1668’de Mekke’den dönüp hacı olan Sultan İbrahim camiye bir de minare inşa ettirmiş. Kapı girişinde upuzun beyaz bir silindirik yapı tepesindeki hoparlörü görseydim minare der fotoğrafını çekerdim. İkaz eden de olmayınca farkına bile varmamışım. 🤦‍♀️

Yıkılan ilk caminin kıblesi o zamanlar Budizm olduğu için doğuyu, güneşin doğuşunu görecek şekilde işaretliyken yerine yapılan yeni Hukuru Miskiiy’in kıblesi kuzeybatıya, Mekke’ye bakacak şekilde hesaplanıp yerdeki bir levhaya işaretlenmiş. Caminin içine girmedik ama minberi ve abdest almak için su kuyusu da varmış. Hukuru Miskiiy 17. yüzyıldan kalma türbe ve güzel mezar taşları ile çevrili. Camiye en yakın bu türbe Sultan İbrahim I. İskender’e ait.

Male-Iskandar Rasgefaanu Ziyaaraih
Male-Iskandar Rasgefaanu Ziyaaraih (türbesi)

Alttaki fotoğraflarda görülen türbelerden soldaki İbrahim Sultan’a sağdaki de Dhiyamigili Sultan’a ait. Öndeki mezar taşlarının sivri olanları kral ve prenslere yuvarlak olanların da Prenseslere ait olduğu sanılıyor.

Male- Shrine of İbrahim Sultan & Shrine of Dhiyamigili Sultan
Male- Shrine of İbrahim Sultan & Shrine of Dhiyamigili Sultan

Buradaki türbe de yine eski Sultanlardan Dhevvadhoo Sultana ait.

Male-Dhevvadhoo Rasgefaanu Ziyaaraih (türbesi)
Male-Dhevvadhoo Rasgefaanu Ziyaaraih (türbesi)

Maldivler kültürünün en belirgin özelliklerini taşıyan ve en eski yapısı olan Hukuru Miskiiy yapıldığı günden beri de ibadete açık. Bu çok özel camiyi 2008 yılında Unesco Dünya Mirası Geçici listesine almış.

Taksi ile gezmeye devam. Adanın diğer tarafında ki yapay plaj ve sosyal tesislerin olduğu Rasfannu’ya geldik. Diğer plaja göre daha canlı bir yer. Bu yazıları paylaşıyorum zira çok enteresan şekilleri var. Alfabelerinin adı yani yazım şekillerine Thaana diyorlar ve 16. yüzyılda Arap harflerinden geliştirmişler.

Kadın ve adamın giysili oluşuna dikkat. 

Male-Rasfannu yapay halk plajı
Male-Rasfannu yapay halk plajı

Çok güleç yüzlü insanlardı fotoğraf çektirmekten kaçınmadılar. İkizlere bayıldık.

Male-Rasfannu'da halk plajı
Male-Rasfannu halk plajı

Oyalanmaya vakit yok güneş zaten tepemizde yine yola devam. Biraz daha ilerde geçerken gördük sıra sıra hamaklar 🤔  keyfe bakın günbatımı  🌅 izleme mekanıymış. Ah keşke imkan olsaydı da biz de o keyfi tatsaydık. 🤷‍♀️

Çok değişik bir yere geldik. Burası yukardaki plaj fotoğrafında görülen gökdelenin arkası. Metal sütunu görünce şaşırdık. 2004 yılının Aralık ayında Endonezya’nın Sumatra adası merkezli deprem 8.9 şiddetindeydi. Depremin yarattığı 10 metrelik tsunami Maldivler dahil 8 ülkede 25 bin can almıştı. TV’den izlemek bile korkunçtu. Evet Male’nin yaşadığı tsunami faciasında hayatını kaybedenlerin anısına dikilmiş bir anıt olduğunu gördük, öğrendik ve ölenlere rahmet diledik. 

Male- Tsunami Binaa Maizaan
Male- Tsunami Binaa Maizaan

Çevrede çokça balıkçı teknesi vardı. Şansımıza burada hamakları gördük, siz de bakın ne güzel koltuk hamak demek daha doğru olacak.

Male- Tsunami Binaa Maizaan Park
Male- Tsunami Binaa Maizaan Park

Yola revan olduk. Şoför vakit doldu lafları ediyor şimdi geçtiğimiz cadde Boduthakurufaanu caddesi dümdüz gidince bu güzel kapıdan girip Sinemale köprüsünden Hulhule adasına geçiliyor. Hulhule adasında bizim indiğimiz havalimanı İbrahim Nasir -Velena var. Male’nin dünya ile irtibatını sağlayan tek havalimanı. Adını da Hulhumale isimli kertenkeleden almış.

Male- Sinemale köprü girişi
Male- Sinemale köprü girişi

Bu güzelim köprüden geçmeyi hayal ederken sola sapıp bizi aldığı yere bıraktı. Biz de soluklanmak için bir Kafe’ye girdik. İnternet vardı çocuklarla görüntülü konuştuk. Etraftan bakınırken motorların birbirine çarpmadan geçişlerini izledim.

Maldivler ‘in başkenti Male gezimiz böylece bitmiş oldu. Gemimiz Hindistan-Bombay’dan dönüp tekrar Male’ye gelecek. İstanbul’a dönüş uçağımız yine Velena Havalimanından olacak. Maldivlerin meşhur balayı turizmine ev sahipliği yapan atol- adalarından biri olan Kani’ye son gün gittiğimiz için dönüşte anlatacağım. Gece Hint Okyanusu’nda seyir halinde olacağız ve 3. gün olacak. Yolumuz Sri Lanka- Colombo.

Maldivler-Male
Maldivler- Male

Biz Costa Victoria’ya doğru gidiyoruz. Siz en iyisi benden ayrılmayın zira bu gezi bol fotoğraflı ve çok renkli. Sri-Lanka’da görüşünceye kadar sağlık ve sevgiyle kalın. 💞💞💞

CRUİSE ile MALDİVLER * SRİ LANKA * HİNDİSTAN-1

Maldivler- Male-1

Uzun soluklu bir gezi ile yine birlikteyiz. Nereye gidelim konusu açıldığında Önder hemen bir ön araştırma yapar. Hindistan’ı çok sevmiştik bu kez de güneyini görelim dedik. Çok güzel bir tur bulduk 12 günlük. Uçakla Bombay’a sonra otobüsle arada feribotla Sri Lanka’ya tabii hemen yazıldık. Şansımıza fazla katılım olmayınca acente haber vermeden turdan vazgeçti. Uzun uğraş sonuçta paramızı geri aldık. Allahtan bunlar hep bizim sıkı takibimiz sonucu erkenden düzeldi. Tekrar bir araştırma ile aynı destinasyon karşımıza Cruise gemisi ile çıktı derken hem 15 gün hem de bonuslu Maldivler var. Ve oleyyy şansımıza dış kabin ile biz bu geziye olur dedik. 💃💃💃

Gemi ile seyahati ben kilo aldırıyor diye sevmezken, eşim bavul aç- kapa derdi yok diye çok sever. Neticede gemiyle seyahati üçüncü kez yapmış olacağız. Biraz ön bilgi fena olmaz.

Hindistan vizeniz daha önceden olsa da (ki bizim vardı) yeniden ve şahsen almak durumundasınız. Ayrıca pasaport sürenizin turunuzun bitiş tarihi dahil en az 6 ay geçerliliği kalmış olmalı. Hindistan vizesi sadece İstanbul ve Ankara’dan veriliyor. Maldivler bizden vize istemiyor. Hindistan randevumuzu alıp yüz yüze vize için 3-4 gün erkenden İstanbul’a gittik bahaneyle çocukları ve torunlarımızı da görmüş olduk. 😍

11 Ocak 2020 Cumartesi günü İstanbul Havalimanına grupla buluşma saatinden çok önce geldik. Uçağımızın kalkış saati 01:55. Yeni havalimanını gezdik, ben çok modern buldum ve beğendim. 👍

Saat 01:55 İstanbul Havalimanından THY ile 8 saat sürecek olan uçuşumuz başladı. Maldiv’lere yaklaşırken Hint Okyanusunun ortasında Mercan adaları veya Atollerin görüntüsü büyüleyiciydi. Bakın bakın deniz içinde bungalowlar bile göründü inanılmaz güzellikteler. Hani hep derler ya Maldivler balayı için muhteşem bir destinasyon. 😁 Bakacağız tabii ama bence bu deniz içi bungalowlardan ibaret adalardan bahsetmiş olabilirler. Zira biz başkentini de gezeceğiz. Maldivler’in diğer yüzünü insanların yaşadıkları yerleri de göreceğiz. İlerleyen yazılarımda ne demek istediğimi anlatmış olacağım. Güzellikleri kaçırmayalım. 😉

Maldivler yaz saati uygulaması kullanmıyor, 2 saat farkımız var doğuya gittiğimiz içinde aynı gün ve sabah saat 11:55. Maldivler’in başkenti Male’nin -Velana veya İbrahim Nasir İnternational Havalimanına inmek üzereyiz. Hint Okyanusunun üzerinden iniş çok güzel ve 8 saatlik uçuşumuz böylece bitti. İbrahim Nasir krallık bittikten sonra seçimle başa geçen ilk devlet başkanının adıdır.

Maldivler- Male- ibrahim Nasir(Velana) Havalimanı
Maldivler- Male- ibrahim Nasir(Velana) Havalimanı

Maldivlere hoşgeldiik… Aceleyle birine de bizi çeker misiniz? demeyince durum budur. Yalnız bırakır mıyım? Photoshop ne güne duruyor. 😁 😇

Costa Victoria’ya giriş işlemlerinin yapıldığı yerdeyiz hayli kalabalık.

Biraz bekledikten sonra özel tender botlara bindik gemimize transfer olacağız. Bir selfie çekelim artık.

Alev&Önder KAPLAN Maldivlerde
Alev&Önder KAPLAN Maldivlerde

İstikamet Costa Victoria. Bot kaptanı da tipik Maldivli.

Gemiye girişte çok sıkı tedbirler almışlar fotoğraf makinamı bile çantasından çıkartıp her giriş çıkışta X-ray cihazına soktular. Gemiye giriş-çıkış da kalabalık olduğundan biraz acele davranmak gerekiyor. Neyse şimdi gemideki kabinimizin videosunu paylaşayım.

Ardından hemen olası tehlike anında nerede toplanıp nasıl davranacağımızın tatbikatına katıldık ki, mecburidir.

Tatbikattayım
Güvenlik tatbikatında ben

Akşam yemek salonunda yerlerimiz ayrılmıştı. Yemekten sonra toplantı yaptık ekstralara katılım ayarlandı, ertesi günün buluşma saatleri belirlendi, rehberimiz  biraz bilgi verdi. Aman özel bir otel dahi olsa giriş yapıp önünden denize girmeye kalkmayın. Bir kere kadınlar zaten giremez girseler de elbise ile girebilirler. Erkekler de tişörtleri ile denize girebilirler üstleri çıplak olamaz yasak dedi. Tam İslami bir devlet. Onun için daha ilk günden bir grup mercan adalarındaki özel tatil köyüne gitmeye karar verdiler. Biz eşimle önceliği Male’yi gezmeye verdik. Gemi bu gece limanda demirleyecek. Akşam yemeği ve geceleme gemide.

2. gün; 12 Ocak 2020 ve kahvaltıdan sonra teknelerle karaya çıkıp Male’yi gezmeye başladık. Hemen karşımızda Cumhuriyet meydanı ve çok güzel bir bina Shaheedh Hussain Adam Building Hükümet binası vardı.

Male-Shaheedh Hussain Adam Building
Male-Shaheedh Hussain Adam Building-Hükümet binası

Maldivler Cumhuriyeti nerededir? derseniz; Asya kıtasına 700 km mesafede olduğu için Asya kıtasında ve Hint Okyanusunda bir deniz devletidir diyebilirim. Hindistan ve Sri Lanka‘nın hemen güney batısında yer alıyor. Birçok adası olan Maldivler Hint Okyanusunda çok uzun yıllarca oluşmuş mercan adalarından meydana gelmiştir. Devletin takımadaları yani mercan adaları bildiğimiz toprak değil resiflerin parçalanması ile oluşmuş beyaz mercan kumudur ve üzerinde sadece Hindistan cevizi yetişir. 1200’e yakın mercan adasından meydana gelen Maldivler toplam 26 adet Atolün çevresinde oluşmuştur. Maldiv halkı bu adaların 191’inde yerleşiktir ve ülkenin 540 bin kişilik nüfusunu oluştururlar. Adaların 105 tanesi özel tatil köyü şeklinde konuşlanmıştır. 120 bin nüfusu ile Başkenti Male’dir. İkinci büyük şehri Gan’dır. Gerçek Maldiv halkı Divehi’lerdir.

Tarihte çok değişik ülkelerin hakimiyetinde yaşamış. Fransızlar Hindistan’ın Pondiçeri eyaletinde bir kaleleri varmış ve bir süre Male’ye Hindistan’ın istilasını önlemek adına asker yollamışlar. Hollanda, o zaman Seylan olan Sri Lanka’dan gelip yerleşmek istemişse de fazla kalmamışlar. Portekiz’liler Hint Okyanusuna kadar indiklerinde adayı 15 sene süre ile istila etmişler. Sonra 19. yüzyılın başlarında İngilizlerin Hindistan ve Hint Okyanusundaki hâkimiyetleri artmış. İngilizler burayı da sömürge yapmak istemişler. Sultan II. Mohamed Mueenuddeen 1887 yılında  Seylan’daki Kraliçe Victoria’nın temsilcileri ile anlaşarak Maldivler’in, bir sömürge değil de korunan bir devlet olmasını sağlamış bu koruma tam 75 yıl sürmüştür. Nihayet çok uzun bir geçmiş sayılmasa da 1965 yılında kendi bağımsızlığını kazanan Maldivler 3 yıl sonra 1968, İbrahim Nasir döneminde Maldivler Cumhuriyeti olmuştur. Yerel para Birimi Rufiyaa’dır. Kişi başına milli gelir 400-500 USD civarı. Gelir kaynaklarının çoğu turizm ve kurutulmuş balık ihracatından gelir.

Ana dilleri Arapçaya çok benzeyen Maldivce-Divehi dilidir. İngilizler sayesinde İngilizceyi de ana dilleri gibi konuşuyorlar. Çok önceleri 7. yüzyıla kadar Budizm yaygınken daha sonra Hindistan’dan gelen kabilelerin gelmesi ile yerel halk İslamiyetle tanışır. Maldivler’in idari şekli Üniter Başkanlık Anayasal Cumhuriyet’tir. Müslüman bir ülkedir diyor gezmeye başlıyoruz.

Burası Cumhuriyet meydanı. Güvercin bolluğu bizim Eminönü’ndeki fotoğraf çekmeye gittiğim Yeni Camii hatırlattı ve sonraki kare Önder’in yakaladığı ‘an’ karesi, şaşkın bakışları ile beni izleyen bir adam. 😁😁

Hükümet binasının hemen yanında güzel bir bahçe içinde altın kaplama kubbeleri olan bir camii gördük. Külliye demek daha doğru olur. Cami var adı Cuma Camii, kütüphane, konferans salonu var ve İslami tüm etkinliklerin düzenlendiği bir yer. Tam adı As-Sulṭaan al-Ghaazee Muhammad Thakurufaanu al-A’uẓam veya As-Sultan Ghazi Muhammad Bodu Thakurufaanu.

Bir ekleme ve hatırlatma yapayım. Çok önceleri 7. yüzyıla kadar adanın Budist bir Sultanı varmış. 1154 yılında ticaret için adaya gelen faslı sufi Ebu’l-Bereket Yusuf el Berberi ile tanışan Sultan onun etkisiyle İslamı kabul edip adını da Muhammed el-Adil olarak değiştirmiş. Dolayısıyla adada İslamiyet hızla yayılır. Tarihten tanışık olduğumuz ünlü Arap seyyah İbn-i Batuta seyahatnamesinde bahsetmiş. 1343’te Maldivler’e gelmiş bir dönem Krallık yapan Sultan Davud bin Yusuf’un kızıyla evlenmiş. Birkaç yıl kaldığı dönemde din adamlarına İslamın kurallarını öğretmiş ve o tarihten sonra da ada İslam kanunlarıyla yöneltilmiştir. Ölüm cezası vardır.

Male-As-Sulṭaan al-Ghaazee Muhammad Thakurufaanu al-A'uẓam
Male-As-Sulṭaan al-Ghaazee Muhammad Thakurufaanu al-A’uẓam Külliyesi 

Külliye’nin adını aldığı Sultan Muhammad’ın bir de hikayesi var. Hikayeleri severiz. ☺️ Maldivler’i işgal eden Portekizliler Sultan VI. Ali’yi öldürürler ve Maldivler’i 15 yıl boyunca 1558-1573 yılları arasında işgal altında tutarlar. Bu süreçte adanın Portekizli valisi halkı Hıristiyan yapmaya zorlayıp kabul etmeyenleri işkence ile öldürtür. Öyle bir zaman gelir ki, Maldivler’in kanıyla yıkanan Hint Okyanusu neredeyse kıpkırmızı olur. O dönem Utheemu adası halkından olan Muhammed Portekiz’lilerle denizde yapılan vur-kaç gerilla savaşlarına katılır ve adanın Portekiz’li valisi tarafından iki kardeşi ile birlikte adadan sürgün edilir. Muhammad bu duruma son vermek için iki kardeşi Hasan ve Ali’yi de yanına alarak Hindistan’a yakın Minokoy adasına gider. Üç kardeş burada zamanın en büyük Maldiv gemisi olan Kalhuoffummi’yi inşa ederler. Bir grup taraftar ile her gece bir başka adaya çıkıp Portekiz askerlerini yok edinceye kadar savaşırlar. Komutan Muhammed en son Portekiz valisinin Male halkı’na ‘ya Hıristiyan olursunuz ya da topluca hepinizi öldürürüm’ deyip bir gün belirlediğini öğrenir. Yapılacak Male katliamından bir gün önce Muhammad ve taraftarı Male’ye ulaşır. Muhammad Portekiz valisini kendi tüfeği ile öldürür ve Male katliamını önler. Böylece Maldivler Portekiz işgalinden Muhammad sayesinde kurtulur. Maldivler’in kahramanı olan Muhammed Thakurufaanu’ya Gazi ünvanı verilir. Öldürülen VI. Sultan Ali’nin yerine sultan yapılır 1573. Tarih onu çevreci, insanları koruyup kollayan iyi bir insan ve ilk birleşik güç olan askeri orduyu kuran Sultan olarak yazar. 1585 yılında eceliyle ölmüştür.

Neyse günlük yaşama bir adım atalım ve soldan çarşı içine girelim. Yaya yürünse bile kısa sürede gezilebilecek bir başkent. Yüzölçümü topu topu 6 km² dir.

Maldivler denince aklımıza gelenler genelde Okyanusun çevrelediği kum ve güneş, lüks otellerle dolu bir cadde vs. Ama hiç düşüncemize uymayan bir yaşamla karşılaştık. Okulların çokluğu, modern birkaç dükkan, Vietnam-Hindistan kadar bol vasıta ama bu kez sırf motor ve sürekli hareket halinde insanlar. Ülke bir tatil cenneti değil. En azından başkenti değil. Cennet mercan adalarında yapılanmış lüks tatil köylerinde. Ada içinde açıkta alkol satılması ve içilmesi yasak olsa da Male içindeki otellerde ve diğer tatil köylerinde herşey serbest.

En hareketli ve önemli binaların bulunduğu Chandhanee Magu- şantiye caddesindeyiz.

Maldivler’in ilk ulusal müzenin önündeyiz. Maldivler’in 1952 yılının Cumhuriyet Bayramı’na denk getirip açılışını Başbakan Mohammed Amin Didi yapmış. Tarih 11 Kasım 1952. Eskiden saray binasıymış. Zaten hemen yanında Sultan Parkı var. Tarihi obje olarak sultanlardan kalan giysiler ve zırhlar. İslamiyet öncesi kalıntılar kısaca bize biraz zayıf geldi sonra gezeriz deyip sokakları keşfe devam ettik.

Male- International Museum
Male- International Museum

Müzenin hemen yanında peşpeşe iki okul Aminiya ve Iskandhar okulları kızlar tesettürlü ve çok güzel motorsiklet biniyorlar.

Male- Aminiya School
Male- Aminiya School

Eğitim ücretsiz. Okuryazar oranı %90 dan fazla. 250 ye yakın ilkokul, ortaöğretim ve az sayıda da meslek okulu var. Yüksek öğrenim için yurt dışına gitmek zorundayken 2011 yılında gerçek anlamda The Maldives National University Cumhurbaşkanlığınca onaylanıp kurulmuş. 1973 yılında sağlık bilimi koleji olarak atılan ilk temelden sonra Enstitü şeklinde gittikçe yükselmiş ve bugün tıp dahil birçok fakülte ve yüksek okulu içinde barındıran Maldiv Ulusal Üniversitesi olmuş.

Male- Iskandhar School
Male- Iskandhar School

Bir köşe başında rastladık bu park yerine. Male’in tüm özel binalarının simgelerini işlemişler ama yine saygısız insanların kirlettiği manzara olmuş. 😡 İstanbul Üsküdar’da da belediyenin yaptığı böyle park gibi bir dinlenme yeri var.

Male
Male

Diş kliniği yine gözüme takıldı kan çekiyor derim ya. 😁 Male’de diş hekimleri dahil toplam 150 doktor varmış özeller dahil 5 tane de hastane. Ve evlerin çoğuda rengarenk. Şu yeşile bakın bayıldım.

Male- Dental Care Center-Diş Kliniği
Male- Dental Care Center-Diş Kliniği

Bunaltıcı bir sıcak var. Üstelik daha sabahın 09:00’u. Güzel bir anne ile oğul’a denk geldik. Fedakar annelerden, oğlunun çantasını sırtlamış okula gidiyorlar. Biz nasıl da hamallık yapmışız peh. Ve yine bir okula denk geldik. Ahmadhiyya Uluslararası okulu. Öğrenimde başarı oranı yüksek görünüyor.

Ahmadhiyya okuldan aşağı doğru devam edince sağdaki sokakta meyve satanlar var. Önder sen çek ben şuradan bakayım sanırım adayı boyuna katettik dedim. Fotographer By Önder Kaplan 😘

Ve Güney yönündeki deniz göründü. Evet Male’nin 2 küsür km’lik boyunu kat etmiş bulunuyoruz. 💃💃💃 Eni de zaten 3 km. Bizde aralardan dolaşarak yarım tur geri döneceğiz demektir. Çıktığımız yer Male’nin Boduthakurufaanu (Magu) caddesi. Dümdüz devam edince diğer yapay adaya Velena havaalanının olduğu Hulhule adasına gidiyor. Etrafta tek bir ağaç yok.

Male- Boduthakurufaanu Magu
Male-Boduthakurufaanu Magu

Sıcak olabildiğince bunaltıcı, güneş neredeyse tepemizde. 🤯 Yok bu çıplak ağaçsız sahilde yürüyemeyiz diye kıyıdan, gölgeden gidelim diyerek ara yollara saptık.  Male’nin de öteki yüzünü görmüş olduk. Çok dar ve kesinlikle yalnız dolaşamayacağımız sokaklardan geçtik. Önümüze çıkan binalardan buraların sanayi bölgesi olduğu izlenimi edindik. Rehbersiz gezeceğimizi tahmin edemeyince dersimi de çalışmamıştım. 😅 Aslında ben gideceğimiz yeri önceden çalışmayı sevmem. Göreceğim yeni yerlerin heyecanını kaybetmiş gibi oluyorum.

Yollar yürümekle aşınmaz 😉 yürüdük yeniden silinmemiş izlerden. Ve en sevdiğim iki görüntü biri sokak arası diğeri çamaşırlı balkonlar.

Haritaya baktım da Ameenee Manu ‘da( caddesinde) yürümüşüz. Güzel bir okul anneler bekleşiyor, hemen karşısında da güzel bir çocuk Parkı vardı. İsimler pek garip 😁 Kuda Kudhinge Bageecha.

Male- Kalaafaanu School
Male- Kalaafaanu School

Male- Kuda Kudhinge Bageecha Çocuk Parkı
Male- Kuda Kudhinge Bageecha Çocuk Parkı

Male halkı insanın yüzüne bile bakmıyor hayret. Çok da konuşkan sayılmazlar ama birşey sorarsanız ancak güleç yüzleriyle cevap veriyorlar. Yine de fotoğrafınızı çekebilir miyim? diye işaret edince sessizce kafa sallıyorlar. 👍😁 Ben genelde çekmeden önce iyice onay alıyorum neme lazım.

Bu küçük yeri pek sevdim en üstünde Bar 2000 fotodaki tabelada da comfood-yemek yazıyordu. Böyle köşe başı dükkanlarda genelde çay içip hedhikaa dedikleri bir çeşit baharatla tatlandırılmış içinde balık olan hamur işi (bizim mantı benzeri)  yemek için gelirlermiş. 😁 Bu çay evleri artık azalmış. Yerini birkaç sokak ilerisinde denk geldiğimiz, kaçıncı kuşak bilemedim ama yeni model kahveciler neyse işte cafeler 😏 almış.

Nihayet deniz göründü. Hithigas caddesi ile (offf Manu dan sıkıldım sanırım 😁 ) Boduthakurufaanu caddesinin kesiştiği kavşaktayız. Hemen sağımda stadyum vari bir yer tam bize göre dinlenmelik yer dedik ki, zaten Newport Restoran zinciri sahiplerinin yaptığı Male’nin medar-ı iftiharı (tamam gençler Male’nin gurur duyduğu) Sinamale köprüsünün şu harika manzarasını seyir yeriymiş. 😂

Olsun biz de oturup biraz köprüyü temaşa ettik bir iki uçağın inişini seyrettik. Nasıl da güzeldi. Biliyor musunuz? Maldivler de Venedik gibi küresel iklim nedeniyle zamanla sular altında kalıp yok olabilirmiş. Bu ön görüyle Maldivlilere 2005 yılında Avustralya’ya sığınma hakkı verilmiş. Ve bu yüzyıllar içinde olabilir düşüncesi bile korkutmuyor ki, devasa gökdelenler dikilmeye başlamış. 🤦‍♀️

Male- Newport seyir platformundan Sinamale Köprüsünün görünümü.
Male- Sinamale Köprüsü

Yürümeye devamla Male’deki Artificial Beach’e geldik. Hint Okyanusundaki köpek balıklarına yem olmadan yüzebilmeleri için Male halkının denize girmesine olanak sağlayan yapay plaj. Etrafına ağaçlar dikmeye başlamışlar park henüz yapım aşamasında. Photographer By Önder Kaplan

Burada denize girenler yasaklara uymak zorunda. Kadınlar elbise ile erkekler şortlarının üstünde tişörtleriyle girebilirler. Manzara doyulmazdı.

Male- Artificial Beach- Yapay plaj
Male-Artificial Beach- Yapay plaj

A bir kadın yüzüyor bekleyip çıkarken çekeyim dedim. Oley.

Male-Artificial Beach
Male-Artificial Beach

Bu maviş camii yazmazsam olmaz. Cami çok modern. Bakınız 5 adet sipsivri dizayn edilmiş enteresan minareleri var. En son 5 minareyi Bitlis’te görmüştüm.😉

Maldivler’in 6000 kişilik 6 katlı en büyük camisi olacak olan bu maviş caminin yapımını Suudi Arabistan’ın sağladığı fon ile bir Türk firması üstlenmiş. Parasını veren düdüğü çalar misali adını da Suudi Kral Selman bin Abdulaziz’den almış. Bağışlanan fon Arapların Maldiv’lere bağımsızlıklarının 50. yılı hediyesiymiş.

Maldivler-Male- Selman Bin Abdulaziz Camii

Yürümeye devam. Bu kısımlar adanın resmi binalarının çoğunlukta olduğu yer. Neredeyse yerli nüfus kadar motosiklet olan Male’de çok garip tek bir korna sesi yok. 🤔 Görüldüğü gibi yine motosikletli bir hanım. Ona bakayım derken köşedeki eğri pencereli binayı atlamışım 🤦‍♀️ şimdi paylaşırken gördüm, aklıma Rotterdam’daki kübik evler geldi. 🤷‍♀️

Male sokakları
Male sokakları

Müslüman ülke olunca camii de bol oluyor. Duvarın ardına geçmedik artık. Adı Masjid Alnoor parlayan güneş misali kubbesi var minaresi de oya gibi.

Male- Masjid Al- Noor
Male- Masjid Al- Noor

Alimas Ufaa Carnival denilen bir yerdeyiz. Burası da Male’nin Arenası onlar Carnival diyorlar. Kapı girişi renkli ve onların Maldivce- Dihevi harflerini de göstereyim istedim.

Male-Alimas Ufaa Carnival- Arena
Male-Alimas Ufaa Carnival- Arena

Artık sıcaktan bunalmış vaziyetteyken sahile ulaştık sayılır. Fotoğraftaki ana-kız ile tur boyunca çok yerde karşılaştık. Arka fonda Costa Victoria bizi bekliyor.

Male'de turist olmak.
Male’de turist olmak.

Okyanustaki kirliliğe inanamadık. 😱 Aslında inandık nereye boşaltım yapacaklardı ki! Sadece akıntı yok herhalde olsa burada birikmezlerdi diye düşündüm. Hemen kenarda atık su boruları vardı ama temiz akıyordu, sanırım arıtma suyu idi. Yıllar önce yağmur sularını biriktirerek su ihtiyaçlarını karşılarken, teknoloji sayesinde Okyanus suyunu tatlı suya çevirerek kullanıyorlar. Neyse askeri kıyı koruma botları, balıkçılar, su altı dalış kayığı derken…

Artık iyice nemden ve sıcaktan da bunalınca ben 😓; Male’li, gençleri model alıp bugünkü perdeyi Costa Victoria ile kapatalım diyorum.

Şehrin öte yakası kaldı. Gemi ile dönüp dolaşıp geleceğimiz yer yine Male olunca 😁 diğer yarısını son gün gezeriz dedik. Ve öyle yaptık. Ama konudan uzaklaşmamak adına ben Male’yi aynı gün olarak sizinle paylaşacağım. İkinci yarıda görüşmek üzere sağlıkla ve sevgiyle kalın…💞💞💞