Bugün yine Xi’an (Şian) dayız. Tarih 17 Haziran 2014 sabah kahvaltısının ardından otobüse bindik 2000 yıl önce zamanın İmparatoru Qin Shihuang’ı kötü ruhlardan koruması için yapılmış 6000 Terra Cotta savaşçısı ve atlarının birebir boyuttaki figürlerinin kalıntılarını göreceğimiz ören yerine, kalıntıların sergilendiği müzeye gidiyoruz. Terra Cotta tarihi kalıntıları Şian merkezden 40 km uzakta Lintong kasabasında bulunuyor. Bir saatlik yolumuz var ama önce Terra Cotta’ların replikasının yapıldığı bir yere uğrayacağız.
Her türlü Çin işi yapılan bir atölye burası. Hemen kapı girişinde Çinli Komutan ve diğer üst rütbelilerin hanedanlık dönemindeki görünümlerinin kilden yapılmış başsız yarım heykelleri var. Bunlar neden böyle dememe kalmadı herkes bir tanesine kafasını koydu fotoğraf çektirmeye başladı. İnanılmaz. Ay Önder sen de geçsen dedim ve sonuç aşağıda. Hemen yan tarafta da yaptıkları heykeller ve pişirdikleri fırınlar görülüyor.
Gerçek bir sanat atölyesi Çin işi dediğimiz işlemeler, ahşap lake boyamalar, tablolar, ahşap oyma paravanlar ne ararsanız var. Aşağıdaki fotoğraflarda görüldüğü gibi, kızıl toprağı beyaz kalıplara koyup şekil veriyor çıkarıp rötuşluyor sonra da fırında pişiriyorlar. Nasıl pratik zeka… Çin işi 😉
Terra Cotta savaşçıların replikaları da harika.
En sevdiğim salon süs eşyası Dünya küresi, Çin’nin klasik oda içi bölme olarak kullandıkları paravanları görelim ve sanatçılar iş başında.
Buradan çıktık kısa bir süre sonra yemyeşil bir ortamda otobüsten indik. Karşımıza Terra Cotta Savaşçıları’nın yaratıcısı İmparator Qin Shi Huang’ın heykeli çıktı. Etrafta turistik eşya standları ile savaşçılarının replika heykelleri var. Fotoğrafı görelim sonra baş aktörden de bahsedelim.

İmparator Qin Shi Huang;
İmparator Ying Zheng olarak da bilinir. 13 yaşında tahta çıktı. M.Ö 259-210 yılları arasında hüküm sürdü. 22 yaşında Çin devletinin tek hakimi oldu. 39 yaşına geldiğinde savaşan diğer 6 beyliği de bünyesine katıp kendisini de İmparator ilan etti. İleri görüşlü düşünmüş, hükümranlık babadan oğula geçsin diye de ben I. Çin İmparatoru Qui Shi Huang’ım demiş.
Sevilmeyen bu İmparator Çin tarihi hariç bütün kitapları yaktırdığı gibi Konfüçyüs alimlerini de diri diri gömdürmüş. 😱 Tarihte ne kadar çok cellat adamlar varmış. Neyse tahta çıkar çıkmaz ilk iş olarak kendine ihtişamlı olduğu kadar rahat da olacağı büyüklükte saray şeklinde bir anıt mezar yaptırmaya karar verir. Mozolenin yeri olarak Lishan dağının etekleri seçilir. (heykelin sağına doğru görülen yerler) İnşası tam 37 yıl süren mozolenin yüksekliği zamana yenik düşerek 2000 yılda 120 metreden 46 metreye iner. Toplam genişliği 15 km’yi bulduğu söylenen ören yeri araştırmaları hala devam ediyor.
Çin inanışı *Ölümü bir doğum gibi görün* der. İmparator Qui Shi Huang’da bakmış ki ölüme çare yok, öbür dünyada tekrar yaşayacağıma göre ölürsem bütün orduyu da benimle birlikte gömün ki, beni orada da düşmanlarımdan korusunlar demiş. Canını aldığı binlerce insanın intikam için peşinde olacağına inanmıştır. Aklı selim biri de aman efendim ordusuz kalırsak Çin İmparatorluğu diye de bir şey kalmaz, biz ordunuzu topraktan yapıp öyle gömelim diyerek ikna eder. İşte sadık Terra Cotta savaşçıları da İmparatorlarını korumak üzere bu görevi üstlensinler diye imal edilmişler.
Ve Qui Shi Huang İmparatorluğu’nu ilan ettikten tam 11 yıl sonra ölür. Ama yaptırdığı saray tamamen bitmemiştir. Çin tarihçilerinden Sima Qian; İmparatorun tabutunun ⚰️ döküm bakırdan yapıldığını mezarın aynı bir saray gibi kuleleri olduğunu ve hatta mezarı soygundan korumak için tatar yayı denilen okların dahi otomatik atsın diye sabitlendiğini detaylı olarak yazar ve cıva denizinden bahseder. 1982 yılında mezarı araştıran uzmanlar İmparatorun mezarının yerin 36 metre derinliğinde olduğunu bulmuşlar ve gerçekten de etrafında yoğun cıva varlığını tespit etmişler. Bu nedenle mezar odasına dahi girilemediğini söylemişler. Son teknoloji ile belki de açılır deniyor. Ama halk dahi bizim gibi girilmediğine inanmıyormuş. 🤭 Toplamda 600 çukur ve mezar varmış.
Evet yine ilginç bir durum var. Her ne kadar Terra Cotta savaşçıları diri diri gömülmekten kurtulduysa da bu kaderden kaçamayanlar da olmuş. İmparatorun mezarını yapan güvenlikten sorumlu işçilerin çok şey bildiklerini düşünen saray ileri gelenleri imparatorun oğluna etki edip mezarın kapısını kapattırmış, çalışanların diri diri gömülmesine sebep olmuşlar. Sonra da mezar görülmesin diye üstüne ağaçlar dikilmiş doğal bir tepe süsü verilmiş. 🤔 Minareyi çalan kılıfını da hazırlamış. Kalıntılarda bulunan insan iskeletleri mozolenin olduğu taraftaymış.
Evet artık gidebiliriz. Hava korkunç sıcak gölge bir yer aramaktan vazgeçip doğruca müzeye gitmeye karar verdik. Rehberimiz yolumuz kısa ama Çin gelenekleri bizi saat yönünde döndürdüğü için yolumuz uzuyor. Şimdi bulunduğumuz yer saat 4, müze ve ören yeri saat 2 de ama bizi 5-6-7-8-9 vs. diye yolladıkları için yürümek zorundayız. Ama yok ben golf arabalarıyla giderim derseniz de paraya kıyacak 200 yuan vereceksiniz dedi. Haliyle espriydi kendi ödedi biz de 😁 imparatorun arkasından dolanıp golf arabalarına bindik. Alttaki fotoğrafta golf arabası ve gittiğimiz müze girişi. Çinli polis ya da güvenlikçilerin arkasındaki kubbeli binada Terra Cotta savaşçılarını göreceğimiz yermiş.
Müze 1 Ekim 1979 yılında yani Çin’in ulusal gününde açılmış. Bilindiği gibi 1 Ekim 1949 yılında Mao Çin Halk Cumhuriyeti’ni ilan etmişti. Çin için önemi büyük 10 tarihi mekandan biri olan müze 1987 yılında da Unesco Dünya Mirası listesine alınmış. Rehberimiz Sami Bey, müzede çok bir şey yok zaten sadece 2 araba göreceğiz dedi. Ama inanın iki araba için muazzam geniş ve güzel bir bina yapmışlar. Terra Cotta’ların bulunuşundan çalışmaların nasıl yapıldığına kadar her şeyi fotoğraflarla da belgelemişler.
1980 yılındaki kazıda ortaya çıkarılan iki adet bronz araba ve atlar alttaki fotoğrafta görülüyor kazıda toplanan binlerce parçalar büyük emekle bir araya getirilmiş ve bu hale gelmesi için çalışmalar tam 8 yıl sürmüş. Her birinin açıklaması İngilizce olarak var. Hemen girişte duvar kabartması ve kazıda atlı arabanın ilk bulunuş fotoğrafları var.
Gerçek hayattaki imparatorluk savaş arabalarından daha küçük, %50 ölçekte yapmışlar ama tam gerçeğe uygun taklitler *Amaç imparatorun korunması ise bu kadar yeter* demiş olmalılar. 😁 Alttaki fotoğraflarda görülen arabanın önde şemsiyeli olan koruyucu arabası ve yaklaşık 1061 kg, arkadaki imparatorun arabası da 1241 kg ağırlığındaymış. Dünya arkeoloji tarihinde bulunan en büyük bronz eşya sayılıyorlar. Koruyucunun güneş şemsiyesinin sapı silah olabilecek düzeneğe sahipmiş.
Hemen ardından yan taraftaki salona geçtik. Gözlerime inanamadım hani belgesellerde izliyorduk ama gözümüzle gördüğümüz bambaşka bir dünya. Biraz bilgi ve fotoğraf aktarayım ardından birlikte gezelim.
Terra Cotta Savaşçıları; Ne demiştik bu savaşçılar ve arabaları I. Çin İmparatoru Qui Shi Huang’ı öbür dünyada da koruyacak olan pişmiş topraktan yaptırdığı ordusudur. Gerçek boyutlu bu savaşçılar kilden elle yapılmıştı. Üstelik baştan aşağı silahlı olarak atlarıyla birlikte savaşa hazır bir şekilde donatılmışlardı. Zira kazılardan tahta kısmı çürüyüp gittikten sonra metal kısımları kalmış binlerce ok ve mızrak ucu bulunmuş.
Nasıl bulunduklarına gelince; 1974 yıllarında Shaanxi’de büyük bir kuraklık olmuştu. Su bulmak üzere yerel halk bir kuyu kazmaya başlar. İlk kazmada bir çömlek parçası bulduklarını zannederler ardından biraz daha kazınca çukurdan bronz metal parçalar, ardından topraktan yapılma bir omuz, baş ve zırhlı bir gövde yarısı çıkınca da tapınak bulduklarını zannetmişler. Kazdıkça çok sayıda çömlek bulununca arkeologlar devreye girer ve M:Ö 210 yılında yapılmış olan bu terra Cotta ordusu ve kayıp dünyaları modern bilim sayesinde gün yüzüne çıkarılmış olur. Yapılan kazılar sonucu insan yapımı, çatılı 3 çukur ortaya çıkar. Önce 1100 savaşçı bulunan parçalarla restore edilip 1 nolu çukurda sergilenmeye başlar ki, bu en büyükleridir. Salona girmeden önce yine belge niteliğinde panodaki fotoğraflar. Buluntular önce renkliymiş zaman içinde hava ve nem soldurmuş.
Çukur ya da Pit’leri anlatmadan önce bize verilen bilet üzerinden de göstereyim. M-Müze üstte anlattığım. A-1. çukur B-2. çukur C-3. çukur D-4. çukur ve sağ taraftaki yeşil alan içinde ne olduğu bilinen ama henüz açılmamış çukurlar. 1– İmparator Qin Shi Huang’ın mozolesinin yeri 2– İmparatorun resmi ikametgahı 3-Mezar girişi.

1-No’lu Pit (Çukur); Kazı yapılan 3 çukurdan en büyük olanı demiştim. Biz salona Doğu ana kapısından giriş yaptık yine sağdan bir tur yapıp kuzey batıdan çıkış yapacağız. Evet hayli geniş ve uzun dikdörtgen şeklinde olan bir çukur. Aşağı fotoğrafta görüldüğü gibi doğu-batı yönünde uzanan koridorun uzunluğu, 230 metre, eni 62 metre ve derinliği de 5 metre. Hemen önündeki tabelada 14.260 metrekarelik bir alanı kapladığı da yazılı. Kazılar ilerlediği zaman ortamı korumak için bu kubbeli yapıyı 1976 yılında yapmış ardından halkın ziyaretine açmışlar. Burada olduğu bilinen 6000 savaşçıdan 1000 tanesi bu gördüklerimiz, atlı savaş arabası, süvari ve okçularmış. Bazıları yüksek rütbeli olmalı ki elbiseleri farklı. Gerçi iyice bakınca birbirine hiç benzemedikleri görülüyor. Saç ve göz şekilleri bile farklı. Savaş düzeninde yerleştirilmiş olan askerlerin bir kısmı Kuzeyde (2. fotoğraf) yüzleri dışa dönük muhtemelen koruma olmalı ve yine bir kısmı da silahsız. Nerden anlıyoruz; ellerinin konumlarından. 😉 😁 Boy ortalamaları 1.80- 2.00 metre arasında günümüz çinli boylarından hayli uzunlarmış. 3. fotoğrafta No:8 yazan yerde savaş arabalarının kalıntıları ile bir önceki çukurda da atlar görülüyor.
Ayrıca 1 numaralı bu çukur okçu, süvari, piyade gibi savaşçı çeşidi ile gözde ve sayıca en çok Terra Cotta savaşçısı da burada konuşlanmış. Alttaki fotoğrafta görülen en ön sıranın hepsi ayaktaki okçu askerler. İkinci fotoğrafta daha iyi görülüyor derinlemesine doğru tam 9 çukur, çukurları ayıran 10 adet tuğla duvar ve içinde dörtlü olarak yan yana sıralanan piyadelerle 38 uzun sıra var. Ayrıca arka arkaya dizilişin sayısı da 68. Duvar her 3 metrede bir yapılmış, üstlerine ahşap kalaslar konduktan sonra hasırla kaplanmış üstünü de toprakla örtüp sıkıştırmışlar.. Bu işlem birkaç kat, yüzeyle aynı hizaya gelene kadar tekrarlanmış. Alttaki Terra Cotta’lar çökme olursa zarar görmesin diye yapılmış.
Atlı arabalar 6 adet önde, 2 tane de arkada olmak üzere toplam 8 tane. Üçüncü fotoğrafta güney kısımda 2 adet görülüyor. Aynısı kuzey kenarda var. İki tane de bir üst fotoğrafta en önde görülüyor. Yine 3. fotoğrafta önde görülen savaşçılar zırhları ile ayırt edilebilen piyadeler.
Kazıdan çıkarılan 40 bin ok ucunun hepsi de bu 1. Çukurun ortasında bulunmuş. Uzmanların çalışması sonucu bu ok uçlarının çin tatar yaylı okuna ait olduğu saptanmış. Çin tatar yayı da o zamanın mekanik sayılabilen ok çeşidi. Yay kurulu bekliyor tetiği var tüfek gibi tetiğe basınca ok fırlıyor. Menzili kısa olduğu için de oturan okçular kullanırmış.
Aşağı doğru inerken yani Batı yönünde ilerledikçe kazılmamış, kazılmaya hazır veya kazılmış ama kırık çıkmış kalıntılar da var. İlk fotoğrafımda görülen siyahlıkların kömür kalıntısı olduğunu tespit eden arkeologlar yağmalanıp yakıldığı dönemden izler olarak tespit etmişler.
Alttaki fotoğraflarda arka sırada olan arabalı savaşçıların atları görülüyor. Ve sondaki fotoğrafta bölmeden çıkan ve restorasyonu bitmiş olan Terra Cotta’lar. Savaşçılar içleri boş olarak imal edilmişler buna rağmen her biri aşağı yukarı 200 kg geliyormuş.
Şimdi en sona geldik sayılır. İlk fotoğrafla Terrea Cotta’lara biraz daha yakından bakalım. Daha önce yazmıştım gerçekten de hiç benzer yönleri yok. İkinci fotoğraf 1 numaralı çukura batıdan bakış, tam karşıdan giriş yapmıştık. Diğer fotoğraf restorasyonları henüz bitmemiş Terra Cottalar.
Ustalar iş başında ve inanılmaz görüntüler. Hani derler ya ilmek ilmek işliyorlar. Ellerinde cetvellerle milim milim ölçüyorlar hepsi numaralı. Biz de artık 2 numaralı çukura geçeceğiz. İnsanoğlunun inanılmaz becerileri ve ölümsüzlük arayan İmparatorları için yaptıkları toprak orduyu böyle yakından görmek sıcağa ve kalabalığa rağmen değiyor doğrusu. 👍 Fotoğrafların üstüne tıklarsanız daha büyük ve net görebilirsiniz. 😉
2 NO’lu Pit (Çukur 2); Çukur 1’den Kuzeybatı’dan çıkınca hemen sağdan Çukur 2’ye geçtik. Her ne kadar ilk çukurda gördüğümüz savaşçı Terra Cotta’larla aynı olsalar da burada 6000 metre karelik *L* şeklindeki savaş alanında dizilişleri, konumları farklı ve bulunan asker heykellerinin kolları da daha eksiksiz. Kısaca çıkan kalıntılar olarak en etkileyici olanı deniyor. Bence hepsi çok etkileyici.

Piyadeler, süvariler, özellikle arabalı savaşçılar sayıca çokmuş ve okçular dahil tam tekmil burada konuşlanmışlar. Yine de hepsi değil sadece altıda biri açık o da ahşap sığınakların kalıntılarını belirlemek içinmiş. Arada sondaj delikleri açarak içerde ne var bakmışlar biliyorlar, 80’e yakın savaş arabası, 1300 kadar piyade ve 90’a yakın okçu ve binlerce bronz silah. İlk gerçeğe yakın yeşil yüzlü savaşçı ve diğer renkli savaşçılar bu çukurda keşfedilmiş. Çukur 1976 Mayıs’ta keşfedilmiş ancak 1994 Ekim’inde ziyarete açılmış.
Çıkan savaşçılar İmparatorun üst düzey komutan grubu. Hemen çıkışa yakın yine mini bir sergi salonu yapmış camekan içinde sergilemişler… İlk fotoğraftaki renkli savaşçılar 1999 yılında keşfedilmiş. 2 ve 3 no’lu fotoğraflar eğerli savaş atı ile süvarisi.
Oturan okçu. Binlerce ok ucu bulunmuş, bir kaç da kılıç. Kılıçlarda spektrofotometre (tayf ölçer) ile yapılan araştırmada üzerlerinin korozyona karşı koruma amaçlı bir kaplama görevi gören, 10-15 mikron kalınlığında krom içerdiği tespit edilmiş ki; Krom kaplama teknolojisi 1937 ve 1950 yıllarında Almanlar ve Amerikalılar tarafından icad edilmişken Çin de tam 2.200 sene önce kullanılmış olduğu ortaya çıkmış. Harika değil mi?…

Alttaki fotoğraflar sırayla yüksek rütbeli subay figürü, ayaktaki okçu ve orta rütbeli subay figürü…
Az açılmış olsa da çukurun diğer bölümlerini de görelim. Tahta savaş arabaları zamanla çürümüş bronz aksamları kalmış. Üstlerine kapatılan kalaslar zamanla bel vermiş ama üst üste katlar halinde yapıldığı için de bahsettiğim gibi alttaki figürlere çok fazla zarar vermemiş. Çöken yerler, kırık figürler yağma sonucu yakıldığı için çökmüş. Yine alttaki 2. fotoğrafda da yanık izleri görülüyor.
Çukur 2 de diğer kırık figürlerin görünüşleri. Son fotoğrafta oturan okçu figürü başsız olarak daha net görülüyor. Lütfedip fotoğraflara tıklar da büyütürseniz daha güzel görünüyorlar. 🤩
3 No’lu Çukur; Haziran 1976’da bulunmuş ve çukur 2 Eylül 1989’da da ziyarete açılmış. Biz de 2. çukurdan çıkıp hemen batı kısmında yer alan çukurun ören yerine geçtik. Buradaki kazı çalışmaları tamamen bitmiş. Zaten 520 metrekarelik kendi küçük ama savaşçıları büyük bir alan, arkeologlar çukurun komuta merkezi olduğuna karar vermişler. Zira savaşçıların karşılıklı diziliş şekli konuşuyorlarmış gibi üstelik ellerinde silah da yok demişler. Çukurun güney bölümünden 42, kuzey bölümden 22 olmak üzere 68 adet gerçek özelliklere sahip Terra Cotta savaşçısı çıkarılmış. Dikkatsiz çalışma değil ama yağmalama döneminde savaşçıların kafaları kırılmış olmalı zira kafa sayısı eksik çıkmış. Fazla fotoğraf yok altta komuta kademesi. 36 yazılı tabelanın yalancısıyım.🤥😁

Çukurda çok sayıda altın, bronz eşya ve süslemeler bulunmuş. Yukardaki Terra Cotta’ların ve ekleyeceğim diğerlerinin ellerinde herhangi bir silah bulunmayınca arkeologlar ellerinde muhtemelen tören eşyası taşıyorlardı diye fikir yürütmüşler. Alttaki fotoğrafta görülen 4 tane at gerçeğe uygunmuş.
Arkeologlar çok araştırmışlar ama yine de Terra Cottaların başkomutanına rastlamamışlar. Arkeologların ortak fikri; Çinlilerde savaş başlamadan başkomutan seçilmez veya İmparator Qin Shi Huang’ın bizzat kendisi başkomutandır şeklinde elbette bunlar bir varsayım. Evet çukurdan son görüntüler.
Belli başlı 3 çukur dedik ama bir de 4. çukur varmış. İlk krokide de görülüyor D-4. çukur, yarısı yeşil açılmamış, yarısı pembe açık anlamında. Ama içinden hiç bir kalıntı çıkmamış. Yine arkeologların görüşüne göre ya tamamlanmadı ya da yapım aşamasında yağmalandı. Unutmadan ayrıca İmparatorun mozelesinin bulunduğu yerdeki mezarlarda bir dev adam figürü (kasları falan çok belirginmiş) birkaç dansçı ile çok miktarda hayvan kemiği bulunmuş. İmparator öbür dünyada da eğlenmek istemiş olabilir. Hayvan kemikleri için görüş adaklık olsun diye birlikte gömülmüş olabilirler. Ve ardından ören yerinden çukur 2’nin kapısından çıkıyoruz.

Önce yine bu ören yeri içinde olan yerel bir restoranda yemek yiyecek sonra da Xi’an merkezindeki Müslüman mahallesine ve içinde yer alan Ulu Cami’ye gideceğiz.
Ben fotoğraf peşinde koşmaktan yemek salonuna geç girince noodle (Çin makarnası) yapma şovunun sonuna yetiştim. Enteresandı yani ahçı koluna yerleştirdiği hamuru bizim kabak soyacağı gibi bir alette yontup hemen önündeki tencerede kaynamakta olan suyun içine tel tel döküyor. Nasıl denk getirdi hayret vallahi. Ama bu arada başka bir ahçı o hamur gibi bir başkasını uzatıp, uzatıp tezgaha vuruyordu. Galiba tel tel ayrılmasının yolu bu hamuru dövmekten geçiyor. 😁 Dayanamadım güzel, çirkin fotoğraf ekliyorum.
Neyse otobüslere bindik şehir merkezine gidene kadar rehberimize kulak veriyoruz.
Çin’de yaşayan yaklaşık 17 milyon Müslüman’ın 70.000’e yakını Xian’da yaşar. Ulu Cami, bu şehirdeki en büyük, en eski ve en iyi korunmuş camilerden biridir. Mimarisinde hem İslami özellikler hem de Çin mimari özelliklerini barındırır. Mimari tarzına bakarak da Ming hanedanlığı döneminde yapıldığı söylenebilir. Ama öncesinde Çin’in Müslümanlıkla nasıl tanıştığını öğrenelim.
Çin Müslümanlıkla 7. Yüzyılın ortalarında Arap tüccarların, seyyahların vasıtasıyla tanışmış. Çin’e gelenlerin bir kısmı geri dönmemiş yerel kadınlarla evlenip Çin’de yerleşmiş. Bunların çocukları Çin’li Müslümanların ilk nesli olmuş. Müslümanların Çin’de nüfus artışı 13. yüzyılda başlar. Cengiz Han’ın yaptığı seferler sonucu Orta Asya’dan Avrupa ortalarına kadar çok geniş topraklar fethedilir. Bu bölgelerden toplanan Müslümanlar zorla askere alınır. Türkler zaten hep savaşçı piyon olarak kullanılmış. 😤 Neyse, aileleri de olunca onlarda yerleşik yaşamaya başlarlar. Müslüman halk bu kez Kubilay Han’ın peşinde savaşlara katılıp isyanları durdurmasında önemli rol oynamış, Çin’in savaşçı kabilelerle birleşip Yuan Hanedanlığının kurulmasında da yardım etmişler. E durum böyle olunca karşılığında ibadetlerini yapabilmeleri için de peş peşe camiler inşa edilmeye başlanmış. Yuan Hanedanlığı döneminde Hui halkı olarak anılmaya başlanan müslümanlar 16. Yüzyıla gelindiğinde yine bir ayaklanmaya katılarak yardımlarıyla bu defa Ming Hanedanlığının kurulmasına katkı sağlamışlar. Ming hanedanlığı da İslam’ı korumak adına ve Müslümanların onuruna camiler yaptırmış. İşte Xi’an Ulu Camii’de muhtemelen bu 16. Yüzyılda yapılmıştır deniyor.
Müslüman mahallesi; Güzel mermer bir tak *Aslanlı Kapı*ile sokağa giriliyor.

Sağdan devamla Eminönü girişi gibi yemişçi, tatlıcı vs. önünden rengarenk bir görsel eşliğinde geçiyoruz. 500 metre sonra kapalı bir pasaja girdik alttaki son fotoğraf, burası da giysi satılan bir bölüm.
Pasaj çıkışı biraz yürüyünce sonunda Ulu Cami’ye geldik. Genişçe bir avluya gelince soldaki taş kapıdan geçtik manzara muhteşem.
Çin Halk Cumhuriyeti’nde 17 milyon Müslüman var, 70.000 kadarı da Xi’an da yaşıyor demiştim. Xi’an da yaşayanların çoğu da çinlilerin Huiminjie dedikleri Hui halkıdır. Ulu Cami diğer adı *Huajue Xiang* yine ilginç bir ad zira satılmak için bu sokağa getirilen koyunlar cami avlusunda bekletilir. Yerler kirlenince namaza gelenler kayıp düşmesin diye sürekli yere saman dökerlermiş. Zamanla cami için *Huaje* kayan yer adını kullanmaya başlamışlar.
Ulu Cami inşaatına 742 yılında Tan Hanedanlığı döneminde başlanmış dense de medrese oluncaya kadar Ming hanedanlığı döneminde de yapımına devam edildiği söyleniyor. Dört avlusu ile 12.000 metrekareden daha fazla devasa bir alana sahip. İkinci fotoğraf ilk giriş avlu. İlk fotoğrafta soldaki taş kapıdan girince iç içe geçmiş gibi sıkışık ahşap yapılar medrese kısmı, çatıları sanki gümüş gibi inanılmaz işçilik. Ulu Cami aslında böyle devasa bir alanda tam bir külliye olmuş. İçinde kütüphane, müze, arapça ve ardından Kur’an okuma öğretilen dersaneler var. Çıkışta da hediyelik eşya bölümü var. İlk fotoğrafta tam karşıdaki bölüm yıkanılan yermiş. Külliyede kalanlar için olmalı kapıda lütfen kapıyı zorlamayınız yazıyor.
Bu güzel caminin bahçesinden bir görüntü ile restorasyonu yapıldığı için göremediğimiz 3. avluda Retrospection Tower adı verilen üç katlı sekizgen ahşap bir yapı var alttaki fotoğraflar. Bu yapı da bildiğimiz minare. İlk fotoğrafta da ahşap kemer. 17. yüzyılın başında inşa edilen bu güzel kemerin kalkık saçakları ile yaklaşık 360 yıllık bir geçmişi varmış. Çinilerinin pek sırrı kalmamış olsa da ahşap işçiliği muazzam.
Külliyenin cami kısmına giderken geçtiğimiz iki avluda gördüğüm taş kemerlerde geleneksel Çin kaligrafisi ve arap harfleriyle yazılar var. İlk fotoğraftaki kemerin kapı kısmında görülen siyah bölümde de Kur’an dan bir ayet yazıyormuş. Ve kemerin üstünde de pek seçilmiyor ama iki başta da ejderha var. Diğer yerleri çiçeklerle süslenmiş.
Cami avlusundan görüntüler.
Cami’nin içi; Tavan 600 kare panelle kaplı. Paneller rengarenk desenlerle süslenmiş. Avize muhteşem. Ahşap kirişler belirgin Çin mimarisi, birbirine geçmeli yapılmışlar tek çivi yok yani… Halıları desen ve renk olarak çok beğendim. Aynı anda 1000 kişi namaz kılabiliyormuş. Sessizce ibadet eden bir hanım da fotoğraf kareme girmiş. Caminin en büyük özelliği gördüğümüz taş kemerlerde bile Kur’an dan ayetlerin varlığı. Caminin içinde de aynen devam ediyor.
Ahşap kolonlar siyah zemin üzerine yaldızla yazılmış (Çin Arapçası) beyitler var. Hangisinde bilemedim ama kelime-i şehadet ile Esma-ül Hüsna Allah’ın 99 ismi yazıyormuş. Arada bilgi paylaşayım. Çin Arapçası, özellikle Çin İslam mimarisinde kullanılan bir hat sanatıdır. Evet üçüncü fotoğrafta önünde bir adamın durduğu yer de mihrap. Mihrabın tepesinde yine kaligrafi ile Tevbe suresi yazılıymış. Amaç namaza duran insanlar sureyi okuyarak hem ezberleyecek hem de tövbe etmiş olacaklar. Yani iyi bir strateji. 👍
Son ve en büyük özelliği; Alttaki ilk fotoğrafta tam karşı duvarda pek gözükmese de siyah çizgiler seçilebiliyor. Yakından çekerken de silik çıktı. Duvarlar zaten ahşap bir de Çin arapçası ile kazılarak yazılmış okunması bile zor.
Bu ahşap caminin her tarafı ahşap demiştim, 1. sureden başlanarak Kur’andaki gibi aralıksız 114. sureye kadar tüm Kur’anı ahşap olan iç duvarlara oyarak yazmışlar. Ve Çinde baş yapıt olarak çok değerliymiş. Bunca yıllık bir cami ve zamana yenik düşmemiş ne güzel. Artık çıkıyoruz. Son fotoğraf da dış duvar süsü. Taş oymacılık süper…
Gittiğimiz yoldan hızlıca geri dönüp Müslüman mahallesinin çarşısına geliyoruz.
Shaanxi Eyaleti, Xi’an Şehrindeki Müslüman topluluğunun merkezidir ve bu mahalle de Huimin Jie olarak adlandırılıyor. Yani Çinlilere göre Hui halkının mahallesi. Çarşı sokağı da *Beiyuanmen Sokağı* olarak anılıyor. Önce bahsetmiştim çeşitli sebeplerle Çin’e gelip yerleşen evlenip çoluk, çocuk sahibi olan göçmenler İslamla tanışıp Müslüman olunca burada yoğunlaşmışlar. Halen büyük, büyük babalarının mirasını yürütüyorlar ve çoğu da akraba imiş. Tabii kapalı topluluk olunca kaçınılmaz sonuç. İşte mahallenin çarşısı; Beiyuanmen Sokağı.

Çok güzel bir çarşı rengarenk şuraya bakınız. Çok becerikli çocuklar, tahta tokmaklarla önlerindeki maddeyi katlayıp katlayıp bir biri bir diğeri dövüp duruyorlar 😁 yalnız ne yaptıklarını pek anlayamadık 😳 yanımızda rehber de yoktu. Yan tezgaha bakınca bir çeşit şekerleme olduğuna karar verdik. 😉 Araştırmacı yanım buldu dövülen şey hurma. Un ile karıştırılıp yağda kızartılıyor ya da yapılan turta veya böreklere iç malzeme olarak konuyormuş. 💃
Sokağın her yanı ayrı güzel tatlıcılar, dondurmacılar, bizim bazlama benzeri pideleri bile çok tanıdık. Enteresandır cevizleri kabuğu ile kavuruyorlar aynı tuzlu fıstık gibi. Önder’den istedim bana aldı. Her zamanki gibi pazarlıksız asla bir şey almaz. 😁
Buluşma yerine geliyoruz acele etmeliyiz son kareler. Bir tek siyah- beyaz fotoğraf ekliyorum. Hep derim ara sokaklar cevherdir. Esprisi fotoğrafın içinde tıklayın bence.
Xi’an’a veda etme zamanı geldi. Yerel havayolları ile (18:40 uçağına yetişmeliyiz) yolumuz Guilin’e. Hoçakal Xi’an seni, Terra Cotta’larını çok sevdik ve iyi ki sende gezmişiz diyoruz.
Guilin’de görüşene kadar sizler de sağlık ve sevgiyle kalınız… 💞💞💞
Merhaba Alev Hanım,
Yeni çalışmanızı satır satır okudum, fotoğraflara tek tek baktım. Terra Cotta’ların etkileyici olduğunu biliyordum ama anlatımınızla da karanlıkta kalmış çok şey aydınlandı. Sanat atölyesinde kızıl toprağa şekil verilip fırınlarda pişirilerek yapılanlar bana bulunan heykellerin de binlerce yıl önce aynı şekilde yapılıp bulundukları yerlere yerleştirildiklerini düşündürüyor.
Tabii tesadüfen gün yüzüne çıkarılan kalıntılar dünya mirası için büyük değer ifade ediyorlar. İmparatorların takıntıları ve korkuları bu eserlerinde oluşturulmasına yol açmış gibi ama ben böyle ilginç şeyleri gördüğüme ve yazılanları okuduğuma seviniyorum. İyi ki gidip oraları görmüşsünüz.
Ulu Cami’ye gelince ilk defa arap etkisinde kalmadan yapılmış bir yer görmek güzel. Caminin çatıları, işçiliği ve içi bana ben dini benimsedim sizin geri arap kültürünüzü değil der gibi. Böyle ahşap bir yapıyı korumak inanılmaz.
Emeğinize sağlık, keyifle okudum tekrar da açıp okuyacağım. Önder Bey resimlerini kullandığınız için telif ücreti ister mi dersiniz? Selam ve sevgilerimle…
BeğenLiked by 1 kişi
Merhaba Gürcan Bey; zaten gittiğimiz atölye de kalıntılardaki Terra Cotta’ların nasıl yapıldığını anlatmak ve replikalarını satmak üzere kurulmuş bir kooperatif gibiydi. Evet arkeologlar da önce kalıp sonra dışını elde kili sıvayarak yapıldığı görüşündeler. Tamirat kısmında öyle çalışıyorlardı.
Ulu Cami’ye gelince çok haklısınız ben bu kadar hoşgörülü başka müslüman ülke halkı tanımadım.
Önder’e torunlara hatıra kalsın dediğim için sesi çıkmadı.😌
Benim için çok değerli olan yorumunuza çok teşekkür ederim selam ve sevgiler bizden.
BeğenLiked by 1 kişi
Tek kelime ile harika. Birkac Terra Cotta Savaşçısıni Avrupa’da bir sergide gormustum ama geldigi yerde gormek ayri bir sey olmadi, oyle degil mi ? Cok tesekkurler bu guzel yazi icin.
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkür ederim Mutlu dilerim sizlere de sağlıklı bir ortamda görmek nasip olur.Beğeninle mutlu oldum.
BeğenLiked by 1 kişi
Yine okuması keyifli inanılmaz bir yazı olmuş, gerçektende belgesellerden farklı görünüyorlar, eminim yakından görmek harika bir histir, emeğinize yüreğinize sağlık Alev abla.
BeğenLiked by 1 kişi
Değerli yorumunuza çok teşekkür ederim Oğuz Bey. Belgesellerde izlemiştim ama gerçekten de yerinde görmek apayrı bir duygu. Yaşınızı bilmiyorum ama 74 yılı benim fakülte yıllarım olduğu için medyadan da takip etmiştim. Görmek artı değer kattı. Selam ve sevgilerle…
BeğenLiked by 1 kişi
Beautiful China! Thank you for sharing your experience with beautiful photos! ☺️☺️👏
BeğenLiked by 1 kişi
🥰 thanks
BeğenBeğen
Sevgili Alev abla elinize, emeğinize sağlık, yine çok dolu, güzel fotoğraflarla belgelenmiş bir gezi yazısı olmuş. Var olun.
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkür ederim Aydek’cim sen de eksik olma güzel yorumlarınla…😘❤️
BeğenLiked by 1 kişi
I have heard of these. It would be amazing to see them.
BeğenLiked by 1 kişi
Yes…It’s an awesome feeling.
BeğenLiked by 1 kişi