BİRLEŞİK KRALLIK-İSKOÇYA-2

Eveeeet 3-Ağustos-2019  saat 08.30’da Glasgow’dan yola çıkmıştık. İskoçya’nın Lowland’inde geziye devam ediyoruz. Esas yolumuz Edinburgh. Konunun gideceği yeri anlaşılır kılmak için İskoç Krallığından bahsetmeden olmaz dedi rehberimiz ☺️ Öğrenelim o zaman.

İskoçların etnik kökeni Keltlerdir ve İrlanda’dan buraya gelmişlerdir. Gelirken de yanlarında atalarından kalma kutsal kabul ettikleri bir taş getiriyorlar. Adına da kader taşı* Stone of Destiny * diyorlar. Üzerinde hiçbir kabartma olmayan sıradan bir taş. Kimilerine göre Yakup peygamber yastık yapmış üstünde uyumuş. 800’lü yıllara kadar İskoç krallığı yok. Klanlar halinde yaşıyorlar. 800’lerde bu klanlardan birinin lideri Kenneth Mac Alpine bütün klanları kendi otoritesi altında birleştiriyor. Kader taşının üstüne oturup kendisini kral olarak ilan ederek İskoçların ilk kralı ünvanını alıyor. Verdiği mesaj; atalarımın kader taşına oturuyor İskoçların kaderine hükmediyorum, Kral benim.

İskoç krallığı -aslında biz İskoç diyoruz onlar Alba diyorlar. Alba krallığı kurulmuş ve bir gelenek başlamış oluyor. Mac Alpine soyundan gelenler 800’lerden 1200’lerin sonuna kadar krallığı sürdürüyorlar. Her tahta çıkan kral kader taşının üstüne oturarak Alba’lıların kaderine hükmettiğini ilan ediyor.

Yolumuzun üstünde göreceğimiz iki önemli tarihi yer var. Bu tarihi mekanı görmenizi isterim diyen rehberimiz Sinan ERCAN’ın peşinden, yemyeşil bir toprak parçası ve göz alabildiğine geniş bir meydanda otobüsten indik.

1-IMG_0784
İskoçya-The battle area of Bannockburn
İleride çok yüksek bayrak direği olan dairesel bir yer gözüküyor yürüyoruz. Burası, The battle of Bannockburn. Bannockburn Meydan muharebesinin yapıldığı alan. Alttaki tabelada yazılanları tercüme eden sevgili oğlum Dr. Deniz’ime teşekkürlerimle… Tarihin değiştiği topraklar; Bannockburn Muharebesi 23-24 Haziran 1314 yılında sadece iki gün sürdü. Bu İskoç tarihinin en önemli anıdır. Kral Robert The Bruce ve İngiliz Kralı II. Edward tarafından sevk ve idare edilen Bannockburn Muharebesi, İskoçlar lehine kazanılması çok düşük ihtimal bir zaferdi. Devamını esas savaşı anlatırken ekleyeceğim.
 
IMG_4327
 Ben ön bilgi olarak biraz bu tarihi mekanın öncesi olan Stirling ve Falkirk savaşından ve onun baş aktörlerinden bahsedeyim ki, bu çok önemli  Bannocburn meydan savaşı daha iyi anlaşılsın. 
 

William Wallace; M.S 1200’lü yılların ikinci yarısında, İngilizlerin İskoçya’yı işgali sırasında ve işgal ettikleri dönemde yaşamış İskoçların *Özgürlük Savaşçısı* olarak anılan bir isimdir. Geçen yazımdan alıntı yapayım. Bizde ve dünyada izlenen Mel Gibson’un Braveheart filmiyle tanınan (Gibson’ın hem oynayıp hem de yönettiği ve 5 dalda Oscar almış filmdir) ulusal kahramanları vardı William Wallace. Filmde 1200’lü yılların sonlarına doğru yaşamış İskoçlu bir soylu veya kabile reisinin oğluydu. Anne-baba katledilince amcasının yanında Fransa’da büyüdü sonra da geri döndü şeklinde işlenmişse de fakir bir halk çocuğu olduğu söylentisi de var.

Araya ek yapalım: İlk İskoç kralı Kenneth Mac Alpine soyundan gelen III. Alexandre 1290’larda talihsiz bir şekilde ölüyor. Ama yerine geçecek bir varisi yok. Araştırıyorlar Alexandre’nin en yakın akrabası Danimarka’daki Margaret var. Henüz 10-12 yaşında olan Margaret gelirken yolda ölüyor. Tahta çıkacak kimse kalmayınca da soylulardan John Baliol’u kral yapalım diyorlar. Olurdu olmazdı kargaşası yaşanınca  İngiltere kralı *uzunbacak* dedikleri I. Edward’tan yardım istiyorlar. İşte o zaman 100 bin kişilik ordusuyla İskoçya’ya gelen Edward Baliol’u kral yapıyor. Ama vergilerinizi bana vereceksiniz diyor. Kutsal kader taşını da alıp gider. İşte İskoçya’nın İngilizlerin işgaline uğrama süreci de başlamış olur.

Ve, evet aslen İskoçyalı olan William bir şekilde halkın lideri olarak yükseliyor ve İngilizlere karşı mücadele etmeye başlıyor. Halkın kahramanı demiştik zira soylu tabaka *uzunbacak* diye lakap taktıkları İngiltere Kralı Edward’tan korkuyordu. Aslında Edward çok iyi bir kraldı ama aynı zamanda çok acımasız, çok da strateji uzmanı bir adamdı. Kendisine karşı çıkanları çok ağır cezalandırırdı. Bu nedenle soylular Kralı karşılarına almak istemedikleri için de William’a destek çıkmıyorlardı. Ama çok kısa süre içinde William halkın çoğunluğunu etrafında toplayınca azınlıkta kalan İskoç soyluları da mecburen William’a destek çıktılar. 1200 yılların sonunda kaçınılmaz sonuç ve savaş çıkıyor.

Kral Edward erken davranıp William daha da güçlenmeden olayı bastırmak için ordusunu Stirling’e doğru yürütüyor. İki gurup Stirling köprüsünde karşılaşıyorlar. Bölgeyi çok iyi tanıyan William ve ordusu köprünün kalın zırhlı İngiliz askerlerini çekmeyip çökeceğini biliyor, akarsuyun durumunu biliyorlar İngilizler ise çevreyi hiç bilmiyorlar. William’ın askerleri hafif silahlı, İngiliz askerleri ağır silahlı hareket kabiliyetleri de çok az.

William’ın amacı bize hiç yabancı olmayan hilal taktiğini uygulamaktır. Önce sahte ricat-geri çekilme ve okçularla imha sonra öncü birlikler hücuma geçer, düşmanı iki yanından sarıp ortada yok eder. Tarih okumuş herkes bilir ki, eski tarihimizde 1071 Malazgirt, 1396 Niğbolu, 1526 Mohaç ve yakın tarihimizden de 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebeleri hep bu taktik ile kazanılmıştır. 💃💃💃 Neyse biz savaş alanına dönelim.

William ve ordusu önce İngiliz ordusuna saldırıyor sonra hızlıca geri kaçıp köprüden karşıya geçiyorlar İngilizler de peşlerinden. William amacına ulaşıyor ve çok ağır silahlı İngiliz askerler üstündeyken ağırlığa dayanamayan köprü yıkılıyor. İngiliz ordusu da yıkılan köprüyle birlikte düşüp bataklık olan nehirde boğuluyor. Temsili bu fotoğraf alıntıdır ama çok güzel çizilmiş.

12-jpg
İskoçya- Stirling Köprüsü savaşı

Savaşın başında oluşan bu olay İngiliz ordusunun moral çöküntüsüyle dağılmasına sebep oluyor. .  Neticede İskoçlar İngilizlerle yaptıkları bu savaştan (2300 İskoçlu asker 10 bin İngiliz askerine karşı) galip çıkarlar. Ve William halk kahramanı olur, savaş da Stirling Köprüsü Savaşı diye tarihe geçer.

Sonuç; William Wallace ülke çapında tanınır oluyor. Halk William’ı Şövalye ve İskoçya’nın koruyucusu, ordunun başkumandanı ilan eder. Soylular adam ve at vererek tam destek olur. Para yardımı da yapınca Wallace çok daha güçlü vur-kaç yapmadan meydan muharebesi yapabilecek sağlam bir ordu kurar. Artık uzun bacak Edward’a savaş açabilirdi.

İşte tam bu dönemde Falkirk meydan muharebesi gelip çatıyor. Ama meydan muharebesi öyle kolay değildi. Çok daha fazla atlı adama ihtiyacı vardı ve soylulardan zamanın en soylusu Bruce’lardan yardım ister. Robert The Bruce da diğer soyluları savaşa ikna eder. Ancak uzun bacak Edward tüm soylulara -savaştan vazgeçin zaten sizi yeneceğim yenilirseniz bilin ki, tüm sülalenizi kılıçtan geçireceğim. Ama savaştan vazgeçerseniz de size İngiltere’de geniş araziler veririm diyerek bir yandan korkuturken diğer yandan parayla satın alıyor. Falkirk’de karşılaşan ordular İngilizleri çembere alıyorlar borular öttürülüyor, artık atlı soyluların hücum etmesi gerekirken Edward ile anlaşan 300 bin soylu savaş alanından çekiliyor. Zaten sayıca üstün olan İngilizlerde savaşı kazanıyor. İhanete uğradığını anlayan William Wallace kaçıp canını kurtarıyor.

Sonuç; Çok büyük bir hüsranla İskoçya savaşı kaybediyor. William Wallace, İskoç koruyuculuğundan ve başkumandanlıktan çekiliyor ama boş durmuyor sonraki 6 yıl boyunca İskoç dağlarında yine vur-kaç yaparak İngiliz garnizonlarını yakıp yıkıyor. Yine yakın bir adamının ihaneti ile yakalanıyor (1300’lerin sonu). Londra’da Westminster’de yargılanıp işkence edilerek öldürülüyor. İngilizler krallarına ihanet edenin sonunun böyle olacağını kısaca ibret-i alem olması için canlı canlı parçalayıp her bir parçasını bir eyalete yolluyorlar. Kafası uzun yıllar Londra köprüsünde asılı kalmış. William Wallace-O benim kralım değildi bir işgalciydi ve hiçbir zaman bağlılık yemini de etmedim demiştir.

Bu olaydan sonra İngilizlerin zulmünü iyice arttırdığını gören soylular ve halk uyanır. Wallace de idam edilmiştir.  Ben ihanet etmedim diyen Robert The Bruce bir bakıma aklanmak için olsa gerek William Wallace’ın bayrağını devr alır savaşı ben sürdüreceğim der. Bu arada uzun bacak Edward ölür yerine oğlu II. Edward geçer. 1314 yılında Stirling’in girişinde Bannacburn denilen yerde Robert The Bruce komutasındaki İskoç ordusu ile Kral II. Edward komutasındaki İngiliz ordusu karşılaşır. Bruce yine çevreyi tanır İngilizlerden önce stratejik tepeyi ele geçirir fotoğrafta gördüğünüz bu yere konuşlanır. Diğer bir taraf bataklık ve ormandır.

2-IMG_0777_jpg
The battle area of Bannockburn

Robert The Bruce bu tepeyi özellikle seçmiştir. Tabeladaki yazıya devamla: Sayıları 20.000 bulan İngiliz ordusu, Berwick’ten beri sürdürdüğü çetin intikalin ardından muharebe sahasına tükenmiş bir halde ulaşmıştır. Buna karşın Robert The Bruce komutasındaki İskoç ordusu yaklaşık 8.000 kişiden oluşuyordu. İskoçlar haftalardır, atlılara karşı sıkı saf düzeni olarak bilinen schiltron manevrasını talim ediyorlardı diye yazıyor. Biz devam edelim savaşın ilk günü okçuların hedefinde kalıp zayiat veren İngiliz ordusu ertesi günü bataklı ile ormanlık alan içinde sıkışır. Savaşı biran önce bitirip krallığını garantilemek için İngiltere dönmeyi planlayan II. Edward acele davranıp hücum emri verir. İskoçlar saldırınca da kaçan İngiliz ordusunun bir kısmı bataklıkta boğuluyor bir kısmı da İskoçların okçuları tarafından öldürülüyor. Ordunun durumunu gören II. Edward panikleyip kaçıyor. Bannockburn Muharebesi 23-24 Haziran 1314 yılında sadece iki gün sürmüştür. Savaşı kazanan İskoçlar için bu muharebe çok büyük bir zaferdir.

Sonuç: Robert The Bruce -İngiliz hakimiyetini kabul etmiyorum der ve kendisini de İskoç Kralı ilan eder. İskoçlar, İngilizler sizi tanımıyoruz deseler de özgürlüklerini ilan ederler.

4A-IMG_0790

Bu tarihi yerdeki anıtı ve yazılanları biz de size aktaralım dedik. **Biz ne şöhret ne dünya malı/servet ne de şeref için değil yalnızca ve sadece ÖZGÜRLÜK için savaşıyoruz ki, hiçbir iyi adam canını vermeden teslim etmez.** 👍

IMG_4317

Sonraki yıllarda İngiltere savaştan vazgeçmedi aldığı yenilgilerden ders çıkarıp İskoçları yendi. Ama İngilizler İskoçları kendilerine de hiçbir zaman ilhak edemediler. Her ikisinin de halen kendi Kralları, kendi parlamentoları var ama İngiltere’ye de vergi veriyorlar. Bu sebeple de İngiliz kralları aynı zamanda kendilerini İskoç kralı veya kraliçesi olarak adlandırıyorlar.

Burası İskoç Ulusal Anıtı, yarın öbür gün İskoçlar bağımsızlığını kazanırsa büyük bir ihtimalle bağımsızlık törenleri burada yapılacaktır. O zaman sizler de bu fotoğrafları paylaşıp rehberimizle biz de oraya gittik dersiniz diyen değerli Sinan Ercan’a selam olsun diyor yeni bir yere, Falkirk’e gitmek üzere otobüsümüze biniyoruz. Pek kısa sayılmayan yanılmıyorsam bir saatlik bir yolumuz var. Her taraf yemyeşil hava güzel.

Oooo devasa boyutta iki at kafası göründü Kelpies-Kelpiler. Çok güzel yemyeşil bir arazi ile Carron nehrine bağlanan bir kanalın olduğu mesire yerine geldik. Bisiklet kiralama bile var. 30 dakikası  2 pound.

11-IMG_0798
İskoçya-Grangemouth-Helix park & Kelpies

Her biri 30 metre yüksekliğinde ve 300 ton ağırlığında çelikten yapılmış at heykelleri. Bunlara Falkirk atı veya kelpies deniyor ve mitolojik su atlarından esinlenerek yapılmışlar. The Helix, Falkirk ve Grangemouth arasındaki 350 hektarlık arazi halka açık bir park ve etkinlik alanı. Seviye havuzları ile de Carron nehrine kanal bağlantısı yapmışlar. Carron Nehri’nden Bowling’deki Clyde Nehri’ne kadar uzanan bu kanal tam 56 km uzunluğundaymış.

12-IMG_0802
İskoçya-Grangemouth-Helix park & Kelpies

Kelpie’ler Hıristiyanlık öncesi dönemde İskoç inanışında şekil değiştirebilen ve çoğunlukla at şeklinde görünen nehir ve göllerle ile ilişkili ruhlar.. Tam da burada güzel bir efsane var. Bilirsiniz severim. Tamam önce alıntı bir fotoğraf ekleyeyim havalı olsun. Kendi güzel ama suda yansıması mitolojik efsaneye uyuyor. 😱

ak
Kelpie

İyi kelpie olduğu gibi insanlara zarar veren kötü Kelpieler de olurmuş. Bizim üç harfliler gibi 🤷 Ama genel inanış bu atların kötü ve çocuklara musallat olduğu şeklinde. Yetişkin erkeklere de güzel bir kadın olarak görünüyormuş. Çok aradım ama kadınlara nasıl gözüktüğü hiç bir yerde yazmıyordu.😇 Burada da cinsiyet ayrımcılığı var yani. 🤨  Çok sevimli görüntüleri nedeniyle sırtlarına binip gezmeye davet eder, sırtına binen kurbanlarını suya dalıp boğar kalpleri ve ciğerleri hariç her yerlerini yerlermiş. 😱 Kuyruğunu öyle bir güçle suya vururmuş ki, gök gürledi sanılır, yaydığı su sele döner insanları önüne katar sürüklermiş.😡

Hakkında çeşitli efsaneler var. 10 çocuğu kandırıp suya atacakken dokuzunu kandırıp suda boğuyor. 10. çocuk atın burnunu severken at elini ısırıyor. Zavallı çocuk da elini kurtarmak için parmaklarını kesip kaçıyor. Ve bu hikayeyi de kaçarak kurtulan çocuk anlatıyor derler. Genelde anneler çocuklarını göl ve nehirlerden korumak için hep bu hikaye ile korkuturlarmış. Kelpiyi dizgininden yakalayabilen ona her istediğini yaptırabilirmiş.🤔 Tamam biz de atlara yakından bakalım öyleyse dizginleri var mı? 😁 yokmuş neyse. Ama yine de bu kelpieyi yakalamaya kalkmayalım tehlikeli kabul ediliyor.

13-IMG_0812
İskoçya-Grangemouth-Helix park & Kelpies

İnşaat 2013’te başlamış 2014’te bitmiş çok yeni sayılır. Dev atlar 30.000 metal parçadan yapılmış ve bu parçaların yerleştirilmesi ise sadece 90 gün sürmüş. Seviye havuzları sayesinde de yüzer evler rahatlıkla gelip gidiyorlar. Seviye havuzlarının çalışma sistemini izleyecek vakit olmadı ama biz St. Petersburg-Moskova arasındaki seyahatimizde birebir yaşamıştık. Ayrıca kanal gezisi de yapılıyormuş.

15-IMG_4361
İskoçya-Grangemouth-Helix park & Kelpies-Gezi motoru

Atların içine girmek uzun kuyruk beklemek demekti ben de makinamı uzattım nasıl yapıldığını anlatıyorlar girmekten vazgeçtim. 😁

14-IMG_0819
Kelpie’nin iç görüntüsü

16-IMG_0826
İskoçya-Grangemouth-Helix park & Kelpies-kanalda yüzer evler.

Kelpie atları İskoç ulusunun gelecek kuşaklara bugünden bir miras bırakmak amacıyla yapılmışlar. Tarih öncesindeki miraslar gibi biz de bugünden geleceğe bir miras bırakalım demişler. Oh çok güzel düşünmüşler diyor Kelpie’lere de veda ediyoruz. Eveet yolumuz Edinburgh. Buralar pek tat vermese de yolunuz oralardan geçerse görülmesi gereken yerlerdi diyorum. Sevgiyle kalın. 😍 😍 😍

BİRLEŞİK KRALLIK ve İRLANDA-İngiltere-Londra-4

İşte yine birlikteyiz ve bugün Londra’da son günümüz. Buckingham’ı gördük St. James parkından geçtik, resmi dairelerin, Downing street 10 numaranın önünden Başbakanı göremeden geçtik. White Hall’dan Trafalgar meydanına doğru devam edelim. Meydanı ve çevresini gezeceğiz keyif olsun. 😉

51-IMG_0179
Londra-The Clarence Restaurant

52-IMG_0180
Londra-Whitehall

Trafalgar deyince bir de tek kolu olmayan bu heykeli görünce hemen ünlü deniz savaşını ve kahramanı Nelson’u hatırlamam lazımdı. Trafalgar deniz savaşı İngilizlerin Napolyon’la yaptıkları deniz savaşıdır. Daha önce bahsetmiştim bu savaşta öldüğü için Trafalgar kahramanı Horatio Nelson, Waterloo kahramanı Dük Of Wellington’dan daha temiz diye anılır, çünkü Wellington daha sonra siyasete atılmıştır. Heykel, kaidesi ile birlikte 51 m. imiş ve bu yükseklik Kraliyet donanmasının birinci sınıf gemisi HMS Victoria’nın uzunluğuna eşitmiş.

53-IMG_0185AK
London-Trafalgar- Amiral Nelson monument

Ayrıca Napolyon’un Mısır’ı işgalinde, Osmanlı İmp. İngilizlerden yardım istediğinde bölgeye gidip Fransız ordusunu epey uğraş sonucu perişan edip Osmanlı’dan ilk üstün hizmet madalyası alan yabancı komutan olmuştur. Bu nişanla da gurur duyar ve birçok resminde yakasında ay-yıldızlı madalyası görünür. Kaidenin altında da Trafalgar savaşı anlatılmış dört bir tarafına da Arslan heykeli konmuş. Aslanlar konuş sebebi enteresan; kalabalık halk toplanmasını önlemek. 😁 Önünde Kral I. Charles’in bronz heykeli var.

Önceki dönemlerde adı IV. William meydanı olan Trafalgar’ın adını da 1800’lü yıllarda mimar George Ledwell Taylor önermiş.

54-IMG_0187
London-Trafalgar- Amiral Nelson Monument

Rehberimiz Sinan Ercan anlata dursun ben fotoğraf çekmeye kaçıyorum. 💃💃💃

54B-IMG_2717
London-Trafalgar-Rehberimiz Sinan Ercan

Ezilmeye imkan yok zira sürücüler adım attığın anda duruyorlar. Şu güzelim İngiliz klasik arabası siyah minicab (Austin FX4) bakınız iki katlı otobüslerinden sonra bu küçük arabalar Londra’nın simgesidir. Tesadüfen kadın şoförlerinden biri ile McDonalts’ta tanıştık. Arkada oturma koltukları yüz yüze bakıyor enteresan ama güzel yani yolda giderken karşılıklı sohbet keyifli olur. 😍

54A-IMG_0243
London taksi BlackCab -Austin FX4

Trafalgar Meydanı Londra’nın tam merkezidir. Çevrede yine bolca heykel var hepsi de önemli İngiliz Kral ve komutanlara ait. Hemen arkadaki güzel yapı National galeri halka açık ücretsiz. Bizim gezme fırsatımız maalesef olamadı. Geçerken gözüme çarpanlar. Pembe onlara çok yakışmış. 🌸🌸

55-IMG_0188
London-Trafalgar Square

Havuz, arkada St. Martin Kilisesinin saatli kulesi görünüyor. Görünen heykel de Napolyon savaşları sırasında İngiltere’yi yöneten Kral IV. George’un heykelidir.

56-IMG_0189AK
London-Trafalgar Square

Trafalgar’ın çevresindeki dört adet kaide heykelden biraz bahsetmem lazım. Efendim Trafalgar dörtgen bir alan dört bir tarafında da kaide üzerinde bir tanesi hariç heykeller var. Biri yukarıda paylaştığım Kral IV. Henry diğeri önünde Major General Henry Haveloc, Nelson anıtının bize göre sol önünde, üçüncü de General Charles Cames Napier var. Boş kalan arkadaki dördüncü kaide aslında Kral IV. William’ın at üzerindeki heykeli için hazırlanmış ancak bütçe yetersizliği nedeniyle yapılamamış ve kaide 150 yıl kadar boş kalmış. Sonra 1994 yılına gelindiğinde kraliyet Sanat Topluluğu Başkanı artık boş kalmasın diye öneri sununca; iki senede bir yenilenmek kaydıyla ve yarışma açılarak Londra halkının oylarıyla seçilen heykel bu boş kaideye konmaktaymış.

IMG_2733
Trafalgar – The Fourth Plinth- 4. Kaide-Lamassu

Bizim gördüğümüz bu heykel Ninova Antik kentinde bulunmuş olan M.Ö. 700’den kalma insan suratlı kanatlı boğa Lamassu heykelidir. Terörist saldırı sonucu 2015 yılında parçalanana kadar Musul Arkeoloji Müzesinde sergilenmekteymiş. Yine enteresandır ki New York’lu heykeltıraş Rakowitz bu kez heykeli taştan değil savaşla birlikte üretim tesisleri yıkıldığı için yok olmak üzere olan ve Irak halkının çok sevdiği hurma şurubunun teneke kutularından yapmış. Mart 2020 de değişmek üzere. 

Sanatçı her yerde sanatını icra eder.

57-IMG_0192
London-Trafalgar Square

Bir başkası para kazanabilmek için Milletlerin bayraklarını çizmiş eh kazancı fena sayılmazdı.

58-IMG_0194
London-Trafalgar Square

National Portrait Gallery önünden geçerken Sır Isaac Newton *Lived in a house on this site* 1710-1727  yazılı bir binanın önünden geçtik. Newton bu binada kalmış şimdilerde Newton Enstitüsüymüş girişi ara sokaktan.

59-IMG_0198
London-The Newton Institute

Leicester Square- meydan soluklanmak ve serbest zaman için iyi bir seçimdi.

60-IMG_2754
Leicester Square

Bizi bekleyen sürpriz simit sarayı oldu. Ama ben yansımayı çok sevdim.

61-IMG_0200

Az bir soluklanmanın ardından ara sokaklara dalalım dedik.

61-IMG_2763
Londra- Piccadilly meydanına giden yolda gezi arkadaşımız Hüseyin bey.

Sağa gitsek Piccadilly meydana gidecektik, biz sola dönüp yukarı doğru çıktık ki karşımıza Soho semti çıktı. 😄 Çeşitli ülke restoranları ile bir de gazinosu da olan eğlence mekanı semtte Gay barlar da vardı. Her yer renkliydi yani.💃💃💃

62-IMG_0204
Londra-Lisle Street- So-Ho

Devamı bizi Çin mahallesine götürdü. Her yerde gördüğümüz gibi yine rengarenk bir ortam.

63-IMG_0211
Londra-Çin mahallesi-Chinatown

Bir sihirbaza ve kadın ressama denk geldik.

64-IMG_0212
London -ChinaTown

65-IMG_0221A
London

Artık otobüsümüze geçiyoruz gün bitmeden daha gezilecek yerler var. Ama Londra bizim için bu kadar. London bu elbette kısa olamazdı sizi fotoğraflarla oyalamaya çalıştım e buraya kadar gelmeniz bile benim için olağanüstü. Gelecek yazım da hayli güzel bekleyiniz derim. Yazımı her zamanki gibi bir güzel ile değil bir kaç güzelle kapatıyorum. Foto-Önder Kaplan.

Esen kalınız. 😍😍😍

IMG_2782

 

BİRLEŞİK KRALLIK ve İRLANDA-İngiltere-Londra-2

Günaydıııın diyorum ❤️ ama nerde kalmıştık demeyeceğim. Misss gibi bir Londra sabahındayız Hyde Park’a gidiyoruz. 💃💃💃 Yolda Londra’da yaşayan rehberimizden sosyal hayatlardan kesitler dinledik. Hiç acelesi olmadan yaşayan rahat insanların ülkesindeyiz, hiç bize göre değil. Triplex bir evi kat kat bölüp üç daire yapıyorlar. Al otur 45 metrekare 1200 pound. Ama böyle evlerde 800’ü kira 400 de elektrik, su her türlü gideri sayıldığı için ucuz geliyormuş.

Hoş sohbet rehberimiz Sinan Bey güzel bir olay anlattı. İngiltere için bir fikir versin diye size aktarayım. Önce şartlı, şurtlu temizlik yapacak kadınlar çok para kazanıyormuş. Sanırım bunu ancak bizden olanlar bilir, aynı bezle hem yer hem mutfak tezgahı silinmez gibi. Neyse asıl önemli olan diyelim çocuğunuz bir kedi istedi; 🐱 orada da belediyeden veya pet shoptan alabilirsiniz. Ama hemen alıp eve götüremezsiniz sadece beğendiğiniz 3 tane kediyi belirliyorsunuz, evinize bir görevli geliyor bahçeyi, evin içini eşyaları kontrol edip gidiyor. Sonra size kediyi getiriyorlar bir de bakıyorsunuz ki 2 no’lu kedi gelmiş. Sebebi de var misal koltuklar deri birinci olmazdı, bahçeniz uygun değil vs. hemen bir eğitimi verip haftaya geleceğiz her şey yolunda kedi evde mutluysa kalabilir deniyor. Ay tıpkı bizim gibi 🤔 mi idi?

Her neyse yorum yapmayayım. Tipik bir evlat edinme prosedürü uygulanıyor. Kısaca bir Türk olarak bizim gibi aceleci insanların buralarda yaşaması hayli zor, alışması ise zaman alır… Bu güzel sohbet bizi yemyeşil Hyde Park’a getirdi bile.

Rehberimiz Sinan Bey güzel bir sabah yürüyüşü yapacağız dedi ve Albert Gate kapısından Hyde Park’a giriş yaptık. İşaretlediğim yerde ileride Cafe’den fotoğraflar çektim. Kuşlar cıvıl cıvıl haydi gezelim.

6A-IMG_2453
London-Hyde Park

Yolları bile güzel bisiklet sürmek de keyifli olur tabi.  🚲 Duy sesimizi Aydın Büyükşehir Belediyesi. 🚲 🚲 🚲 🚲 🚲 🚲

2-IMG_0092
London-Hyde Park

Şu güzelliğe bakınız ufak da olsa bir su yolu mevcut.

1-IMG_0093
London-Hyde Park

Hani çılgın Bir Henry vardı Kral VIII. Henry işte bu kral zamanında Westminster manastırının malı olan 400 küsür hektarlık arazisi olan bu parka el koymuş. Ardından önce kendine geyik avlağı yapmış sonra kızı I. Elizabeth burayı belli ölçüde soylu ve saygın kişilere açmış. Elizabeth’ten sonra tahta çıkan I. James kapsamını genişletmiş, I. Charles da 1630’larda halka hediye etmiştir. Yani 390 yıldır halka açık. Her türlü aktivitenin yapıldığı bir park, koşu yapanları ile görülesi bir yer kısacası. 💃💃💃

5-IMG_0096
London-Hyde Park

İngiltere’deki sayısız parklardan biri ve en çok turist çekeni. Sadece yanındaki bulunduğumuz yerin kuzeyine düşen Kensington bahçeleri 150 hektarmış. 😳

Speech corner- Serbest kürsü; hepimizin az çok bildiği ya da duyduğu serbest kürsü, bulunduğumuz yerin ters istikametinde ve uzakta zaten bugün göremeyiz. 150 yıldır yaşayan bir gelenek ve sadece pazar günleri konuşma yapılıyor, belli bir saati yok. Konuşmak isteyen üç basamaklı bir açılır kapanır sandalye getirip üstüne çıkıp konuşuyor. Her konuda hiçbir kısıtlama olmadan herkesi eleştirebilirsiniz ancak küfür, hakaret yok. Papayı, kraliçeyi aklınıza kim gelirse eleştirebilirsiniz iki-üç polis gelir uzaktan bakar geçermiş.

3-IMG_0094
London-Hyde Park

150 hektar bir alana yayılıyor demiştim göz alabildiğine uzanan bu parktan yılan gibi kavisli giden ortasında da çok güzel bu göl var. Adı da zaten yılan gibi anlamında Serpentin. Kafede biraz dinlendik kuğular karşı kıyıda, gölde gezmek için botlar biraz ilerdeydi ama malum gezecek çok yerimiz var bugün oyalanmak kısa olacak.

6-IMG_0101
London-Hyde Park- The Serpentine

7-IMG_0099
London-Hyde Park- The Serpentine

8-IMG_0100 2
London-Hyde Park- The Serpentine

Bu gibi bir kaya daha vardı Holocaust Memorial- soykırım anıtı anlamına geliyormuş. Hitler zamanı Yahudilere yapılan soykırımı unutturmamak için dikilmiş.

4-IMG_0095
London-Hyde ParkRose

Rose garden-gül bahçesinden geçiyoruz, adı öyle ama bu dönemde ahım şahım güller yoktu bu gördüğümüz çiçekler de bizim saksı çiçeklerinden.

9-IMG_0106
London-Hyde Park-Rose Garden

A unutmadan Böyle bir öbek içine dikilmiş bolca bizim Aydınımızda yetişen Deve dikeni bitkisi vardı.

12-IMG_2511
London-Hyde Park-Rose garden

Yürüyoruz güzel çadır gibi bir ağaç var içine girdik, gezi arkadaşım sevgili Türkan Aydın Hanım altından çıkıyor 😍 çadır gibi içi çok geniş değişik bir ağaç tipi.

10-IMG_2500
London-Hyde Park-Rose garden

Yerdeki bu yön göstericide; The Diana Princess of Wales Memorial Walk-Galler Prensesi Diana anıtı yürüyüş yolu yazıyordu, bizim yolumuzun ters istikametinde de anıtı varmış.

10A-IMG_0104
London- Green Park-

Karşımıza çok güzel bir çeşme çıktı; The Huntress Fountain-Huntress çeşmesi veya Artemis çeşmesi de deniyormuş. Kanepede yatana dikkat ne güzel uyuyor.

11-IMG_0109
Hyde Park-The Huntress Fountain

Çeşme 1906 yılında İngiliz Kraliyet Heykeltraşı Kontes Feodora Gleichen tarafından yapılmış.

Haydi, Hyde Parktan bu kez Apsley Gate’ten- Knightsbridge caddesine çıktık. Bu kapı, henüz 25 yaşında genç mimar Decimus Burton tasarımı ve Portland taşından yapılmış. Tarih 1826-29 yapımı üç yıl süren bu kapı Atina’daki Panteondan kopya edilerek yapılmış.

13-IMG_2522
Londra-Hyde Park-Apsley Gate

Kapının hemen yanındaki bu evde aynı taştan yapılmış-Apsley Hause’ ve birazdan göreceğimiz büyük zafer anıtının da Mimarı yine Decimus Burton’muş.

14-IMG_0112
Londra- Apsley Hause

Bu ev önemli çünkü; daha birçok yerde göreceğimiz adı dilimize pelesenk olacak olan 1800’lü yılların başında Napolyon’a karşı mücadele eden İngiliz orduları komutanı, Waterloo Kahramanı Sör Arthur Wellesley- Dük of Wellington’un evi. Şimdi müze olarak kullanılıyormuş.

Hatırlayalım Dük Wellington; 1815 yılında bugün Brüksel’in yakınlarındaki Waterloo denen küçük bir köyde Napolyon’un ordusuyla İngilizler bir savaş yapar ve İngilizler kazanır. Tarihte okuduğumuz meşhur Waterloo savaşıdır ve Napolyon’u bitiren savaştır. Sonunda Napolyon, sürgün halinde St. Helena adasına gönderilir ve hazin son, orada da ölür.

Adı Waterloo olan bir şarkı vardı şimdi anımsadım ve evet 1974 Eurovizyon şarkı yarışması birincisi İsveç’li Abba grubu söylüyordu. Şuraya ekleyeyim dinleyen olursa.

Ve işte kıymetli atı Kopenhag’ın üstünde yönü evine dönük tasarlanmış anıtı ile Dük Wellington ve anlatmaya devam edelim.

IMG_2526
London-Dük Wellington Monument

Evet, Dük Wellington Napolyon’un yayılmacı politikasına son vermiş İngiltere’nin 1800′ lerde dünyanın süper gücü olmasına çok fazla katkısı olan kişidir. Aslında Irish’tir yani İrlanda’lı. Dublin doğumludur ama reddeder. İngilizlerin tarihinde İrlanda hep ikinci sınıf olarak görülmüştür, aralarında ciddi sorunlar vardır o yüzden Dük Wellesley İngiliz olmadığı için İngiliz’im de diyemez kendini hep British olarak lanse etmiştir. Al bir aslını inkar eden daha 😁 Bir de anısı var Sinan Rehberim çok güzel anlatıyor; Bir gün bu konunun hararetli bir tartışması yapılıyormuş birisi artık dayanamamış: Sör demiş yahu sen Dublin’de doğmadın mı? O da hemen İrlandalıları kızdıran şu çok meşhur sözünü söylemiş *ahırda doğmuş olmak eşek olduğunuz anlamına gelmez, o ahırda cins atlar da var *. Bilerek çok ağır konuşmuş. Ama İrlandalılar buna rağmen Artur Wellesley’i reddetmezler. İrlanda 1919’da Britanya’dan bağımsızlığını kazandığında Britanya İmparatorluğuna ait bütün alametleri, bütün anıtları patlatmış yok etmişler İrlanda’dan temizlemişlerse de bir tek Arthur Wellesley’in Waterloo anıtını ellemezler, öyle konuşsa bile bizdendir diye sahip çıkarlar.

15-IMG_0111
Dük Wellington Monument

Bitmediii 😁 bir lakabı da İron Dük’tür, ama bizim anladığımız güçlü kuvvetli anlamında değil. Bu da çok güzel bir bilgi; Zaferinden sonra daha 30 yıl yaşar ve Victoria döneminde Başbakanlık da yapar. Siyasete giren her insan gibi mecliste vergi yasası çıkacak imzası gerekiyor, karşı çıkan işçiler ve halk tarafından evi taşlanınca camlarını demirle kapatıyor. Bu sebeble ironik olarak alaycı bir şekilde ona İron Dük- Demir Dük diyorlar. Ülkenin her yerinde anıtı vardır. En önemlisi burada atının üstünde gösterilen anıttır, atının adı da Kopenhang’dır. Kopenhang Watorloo savaşında Wellesley’i 16 saat sırtında taşımış çok kıymetli atıdır öyle ki, öldüğünde Dük duygusal bir konuşma da yapar; Bugün Waterloo diye bir zaferimiz varsa benim olduğu kadar bu Kopenhang’ında zaferidir der, askeri törenle defnettirir.

Yukarıdaki fotoğrafta Wellington anıtın hemen sağında görülen siyah demir çubuklar da özel tasarım New Zeland- Yeni Zelanda savaş anıtıdır.

Altta da Royal Artillery Memorial-Kraliyet topçu anıtı, halkın yardımlarıyla 2011 yılında I. Dünya savaşı sırasında Kraliyet topçularının kayıpları anısına yapılmış. Açılışını Kraliçe II. Elizabeth yapmış.

16-IMG_0117
London-Royal Artillery Memorial

Anıtın arkasında görünen beyaz yapı eski St. George hastanesi günümüzde oteldir ama kapısında otel yazmaz, Londra’nın en pahalı otellerinden biridir. Nerede kaldığının bilinmesini istemeyen çook zenginlerin tercih ettiği otelmiş. Bir adı varmış tabii ama ben o kısmı atlamışım. Bizden de çok zengin konuk ağırlamışlığı varmış. 😎

Biz bugün Kraliyet sarayının nöbet değişim merasimini de göreceğiz diyemiyoruz görmeye çalışacağız insanlar akın akın geliyor, korkunç bir kalabalık var ve atlı askerler geliyor en azından onları yakından göreceğiz.

17-IMG_0114
London- Kraliyet atlıları

Roma İmparatoru bir zafer kazandığında olmayan bir kapı inşa edilir ve o kapıdan ilk defa İmparator muzaffer bir komutan olarak şehre girer sonradan da o kapılar-taklar böyle zafer anıtı olarak kalırmış. Bizim İstanbul’da da Roma döneminden kalma hoş bizde de Çemberlitaş’ ta, Fatih’te Kıztaşı denilen yerlerde de benzer yapılar vardır.

Roma döneminden sonra unutulan bu yapıları Napolyon tekrardan kendisini bir Roma İmparator gibi görüp kendince böyle bir tarz geliştirip Paris Şanzelize’de *Arc De Triomphe * altından hiç geçmediği zafer anıtını yapar. Sonra İngilizler Napolyon’u yenince o geleneği alır kendilerine adapte ederler. Londra’da iki tane var, biri Marble Arch yani mermer kapı diğeri alttaki fotoğrafta gördüğünüz Wellington Arch.

18-IMG_0120
London-Wellington Arch- Quadriga of War

Kral IV. George için İngilizlerin Napolyana karşı kazandıkları zaferi anmak için mimar Decimus Burton’un yaptığı bu kapı Buckingham sarayına giriş kapısı olarak yapılmış ve 1846 yılında tepesine Wellington Dükü’nün atlı heykeli konmuş. Kapı üç katlı yapılmış bir dönem karakol olarak kullanılmış şimdilerde müze olarak gezilebiliyor. Çok güzel üzerinde kraliyet arması olan demir kapıları var.

19-IMG_0118

Kemerin tepesinde o devasa heykelin duruşu hayli komikmiş ve alay konusu bile olmuş. 1882 yılında tak şimdiki yerine taşınırken heykel kaldırılmış ve uzunca bir süre yerine yeni bir heykel vs. konmamış. 1911 yılına gelindiğinde yeni bir heykel konmuş. Dört atın çektiği bir Roma savaş arabası üstünde kadın figürü-yani barış- ve arabayı kullanan genç bir çocuk temsil edilmiş. Adı da bu yüzden Quadriga of War- Savaş arabasına binen barış olmuş.

Takın altından biz de geçtik Buckingham sarayına doğru Constitution Hill’de (Adalet yolu anlamında herhalde) yürüyoruz. Commonwealth Memorial Gates- Milletler topluluğu kapısı denilen sütunlu yoldan aşağı inerken hangi milletlerin II. Dünya savaşına katıldığını da öğrenmiş oluyoruz. Hindistan-Pakistan-Sri Lanka- Bangladeş gözüme çarpanlar. Hepsi de sömürge ülkeler.😡

20-IMG_2572
Commonwealth Memorial Gates

Evet eski sömürge ülkelerinden gelip savaşa katılmış gönüllülerin anısına dikilen anıtlar diyeyim.

21-IMG_2567
Commonwealth Memorial-Constitution Hill

İsimleri yazıyor.

22-IMG_0122
Constitution Hill-Cenotaph

Aileler ziyaret ettikçe de özellikle gelincik çiçeğinden yapılmış, notların da iliştirildiği böyle çelenkler koyuyorlar, bunlara da anıt mezar anlamında Cenotaph deniyor. Cenotaph; Sembolik mezar anlamına gelen cenos (boş) tapos (mezar) kelimelerinden oluşmuş Yunanca bir kelimedir.

23-IMG_0123
Constitution Hill-Cenotaph

Green Parkta yürüyoruz, hayli erken geldik ama yine de çok kalabalık var merasimi izlememiz mümkün değil. Sağa sola koştuk görelim diye nafile, polisler karşıdan karşıya bile geçirmiyorlar. Kaderimize deyip Saraya doğru yürümeye başladık. Sarayı yeni bir yazı olarak paylaşacağım. Sıkmadığımı umuyor yazımı yine bir pardon iki güzelle bitiriyorum. 😍😍😍  Sevgiyle kalın.

IMG_0667