BİRLEŞİK KRALLIK-İSKOÇYA-2

Eveeeet 3-Ağustos-2019  saat 08.30’da Glasgow’dan yola çıkmıştık. İskoçya’nın Lowland’inde geziye devam ediyoruz. Esas yolumuz Edinburgh. Konunun gideceği yeri anlaşılır kılmak için İskoç Krallığından bahsetmeden olmaz dedi rehberimiz ☺️ Öğrenelim o zaman.

İskoçların etnik kökeni Keltlerdir ve İrlanda’dan buraya gelmişlerdir. Gelirken de yanlarında atalarından kalma kutsal kabul ettikleri bir taş getiriyorlar. Adına da kader taşı* Stone of Destiny * diyorlar. Üzerinde hiçbir kabartma olmayan sıradan bir taş. Kimilerine göre Yakup peygamber yastık yapmış üstünde uyumuş. 800’lü yıllara kadar İskoç krallığı yok. Klanlar halinde yaşıyorlar. 800’lerde bu klanlardan birinin lideri Kenneth Mac Alpine bütün klanları kendi otoritesi altında birleştiriyor. Kader taşının üstüne oturup kendisini kral olarak ilan ederek İskoçların ilk kralı ünvanını alıyor. Verdiği mesaj; atalarımın kader taşına oturuyor İskoçların kaderine hükmediyorum, Kral benim.

İskoç krallığı -aslında biz İskoç diyoruz onlar Alba diyorlar. Alba krallığı kurulmuş ve bir gelenek başlamış oluyor. Mac Alpine soyundan gelenler 800’lerden 1200’lerin sonuna kadar krallığı sürdürüyorlar. Her tahta çıkan kral kader taşının üstüne oturarak Alba’lıların kaderine hükmettiğini ilan ediyor.

Yolumuzun üstünde göreceğimiz iki önemli tarihi yer var. Bu tarihi mekanı görmenizi isterim diyen rehberimiz Sinan ERCAN’ın peşinden, yemyeşil bir toprak parçası ve göz alabildiğine geniş bir meydanda otobüsten indik.

1-IMG_0784
İskoçya-The battle area of Bannockburn
İleride çok yüksek bayrak direği olan dairesel bir yer gözüküyor yürüyoruz. Burası, The battle of Bannockburn. Bannockburn Meydan muharebesinin yapıldığı alan. Alttaki tabelada yazılanları tercüme eden sevgili oğlum Dr. Deniz’ime teşekkürlerimle… Tarihin değiştiği topraklar; Bannockburn Muharebesi 23-24 Haziran 1314 yılında sadece iki gün sürdü. Bu İskoç tarihinin en önemli anıdır. Kral Robert The Bruce ve İngiliz Kralı II. Edward tarafından sevk ve idare edilen Bannockburn Muharebesi, İskoçlar lehine kazanılması çok düşük ihtimal bir zaferdi. Devamını esas savaşı anlatırken ekleyeceğim.
 
IMG_4327
 Ben ön bilgi olarak biraz bu tarihi mekanın öncesi olan Stirling ve Falkirk savaşından ve onun baş aktörlerinden bahsedeyim ki, bu çok önemli  Bannocburn meydan savaşı daha iyi anlaşılsın. 
 

William Wallace; M.S 1200’lü yılların ikinci yarısında, İngilizlerin İskoçya’yı işgali sırasında ve işgal ettikleri dönemde yaşamış İskoçların *Özgürlük Savaşçısı* olarak anılan bir isimdir. Geçen yazımdan alıntı yapayım. Bizde ve dünyada izlenen Mel Gibson’un Braveheart filmiyle tanınan (Gibson’ın hem oynayıp hem de yönettiği ve 5 dalda Oscar almış filmdir) ulusal kahramanları vardı William Wallace. Filmde 1200’lü yılların sonlarına doğru yaşamış İskoçlu bir soylu veya kabile reisinin oğluydu. Anne-baba katledilince amcasının yanında Fransa’da büyüdü sonra da geri döndü şeklinde işlenmişse de fakir bir halk çocuğu olduğu söylentisi de var.

Araya ek yapalım: İlk İskoç kralı Kenneth Mac Alpine soyundan gelen III. Alexandre 1290’larda talihsiz bir şekilde ölüyor. Ama yerine geçecek bir varisi yok. Araştırıyorlar Alexandre’nin en yakın akrabası Danimarka’daki Margaret var. Henüz 10-12 yaşında olan Margaret gelirken yolda ölüyor. Tahta çıkacak kimse kalmayınca da soylulardan John Baliol’u kral yapalım diyorlar. Olurdu olmazdı kargaşası yaşanınca  İngiltere kralı *uzunbacak* dedikleri I. Edward’tan yardım istiyorlar. İşte o zaman 100 bin kişilik ordusuyla İskoçya’ya gelen Edward Baliol’u kral yapıyor. Ama vergilerinizi bana vereceksiniz diyor. Kutsal kader taşını da alıp gider. İşte İskoçya’nın İngilizlerin işgaline uğrama süreci de başlamış olur.

Ve, evet aslen İskoçyalı olan William bir şekilde halkın lideri olarak yükseliyor ve İngilizlere karşı mücadele etmeye başlıyor. Halkın kahramanı demiştik zira soylu tabaka *uzunbacak* diye lakap taktıkları İngiltere Kralı Edward’tan korkuyordu. Aslında Edward çok iyi bir kraldı ama aynı zamanda çok acımasız, çok da strateji uzmanı bir adamdı. Kendisine karşı çıkanları çok ağır cezalandırırdı. Bu nedenle soylular Kralı karşılarına almak istemedikleri için de William’a destek çıkmıyorlardı. Ama çok kısa süre içinde William halkın çoğunluğunu etrafında toplayınca azınlıkta kalan İskoç soyluları da mecburen William’a destek çıktılar. 1200 yılların sonunda kaçınılmaz sonuç ve savaş çıkıyor.

Kral Edward erken davranıp William daha da güçlenmeden olayı bastırmak için ordusunu Stirling’e doğru yürütüyor. İki gurup Stirling köprüsünde karşılaşıyorlar. Bölgeyi çok iyi tanıyan William ve ordusu köprünün kalın zırhlı İngiliz askerlerini çekmeyip çökeceğini biliyor, akarsuyun durumunu biliyorlar İngilizler ise çevreyi hiç bilmiyorlar. William’ın askerleri hafif silahlı, İngiliz askerleri ağır silahlı hareket kabiliyetleri de çok az.

William’ın amacı bize hiç yabancı olmayan hilal taktiğini uygulamaktır. Önce sahte ricat-geri çekilme ve okçularla imha sonra öncü birlikler hücuma geçer, düşmanı iki yanından sarıp ortada yok eder. Tarih okumuş herkes bilir ki, eski tarihimizde 1071 Malazgirt, 1396 Niğbolu, 1526 Mohaç ve yakın tarihimizden de 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebeleri hep bu taktik ile kazanılmıştır. 💃💃💃 Neyse biz savaş alanına dönelim.

William ve ordusu önce İngiliz ordusuna saldırıyor sonra hızlıca geri kaçıp köprüden karşıya geçiyorlar İngilizler de peşlerinden. William amacına ulaşıyor ve çok ağır silahlı İngiliz askerler üstündeyken ağırlığa dayanamayan köprü yıkılıyor. İngiliz ordusu da yıkılan köprüyle birlikte düşüp bataklık olan nehirde boğuluyor. Temsili bu fotoğraf alıntıdır ama çok güzel çizilmiş.

12-jpg
İskoçya- Stirling Köprüsü savaşı

Savaşın başında oluşan bu olay İngiliz ordusunun moral çöküntüsüyle dağılmasına sebep oluyor. .  Neticede İskoçlar İngilizlerle yaptıkları bu savaştan (2300 İskoçlu asker 10 bin İngiliz askerine karşı) galip çıkarlar. Ve William halk kahramanı olur, savaş da Stirling Köprüsü Savaşı diye tarihe geçer.

Sonuç; William Wallace ülke çapında tanınır oluyor. Halk William’ı Şövalye ve İskoçya’nın koruyucusu, ordunun başkumandanı ilan eder. Soylular adam ve at vererek tam destek olur. Para yardımı da yapınca Wallace çok daha güçlü vur-kaç yapmadan meydan muharebesi yapabilecek sağlam bir ordu kurar. Artık uzun bacak Edward’a savaş açabilirdi.

İşte tam bu dönemde Falkirk meydan muharebesi gelip çatıyor. Ama meydan muharebesi öyle kolay değildi. Çok daha fazla atlı adama ihtiyacı vardı ve soylulardan zamanın en soylusu Bruce’lardan yardım ister. Robert The Bruce da diğer soyluları savaşa ikna eder. Ancak uzun bacak Edward tüm soylulara -savaştan vazgeçin zaten sizi yeneceğim yenilirseniz bilin ki, tüm sülalenizi kılıçtan geçireceğim. Ama savaştan vazgeçerseniz de size İngiltere’de geniş araziler veririm diyerek bir yandan korkuturken diğer yandan parayla satın alıyor. Falkirk’de karşılaşan ordular İngilizleri çembere alıyorlar borular öttürülüyor, artık atlı soyluların hücum etmesi gerekirken Edward ile anlaşan 300 bin soylu savaş alanından çekiliyor. Zaten sayıca üstün olan İngilizlerde savaşı kazanıyor. İhanete uğradığını anlayan William Wallace kaçıp canını kurtarıyor.

Sonuç; Çok büyük bir hüsranla İskoçya savaşı kaybediyor. William Wallace, İskoç koruyuculuğundan ve başkumandanlıktan çekiliyor ama boş durmuyor sonraki 6 yıl boyunca İskoç dağlarında yine vur-kaç yaparak İngiliz garnizonlarını yakıp yıkıyor. Yine yakın bir adamının ihaneti ile yakalanıyor (1300’lerin sonu). Londra’da Westminster’de yargılanıp işkence edilerek öldürülüyor. İngilizler krallarına ihanet edenin sonunun böyle olacağını kısaca ibret-i alem olması için canlı canlı parçalayıp her bir parçasını bir eyalete yolluyorlar. Kafası uzun yıllar Londra köprüsünde asılı kalmış. William Wallace-O benim kralım değildi bir işgalciydi ve hiçbir zaman bağlılık yemini de etmedim demiştir.

Bu olaydan sonra İngilizlerin zulmünü iyice arttırdığını gören soylular ve halk uyanır. Wallace de idam edilmiştir.  Ben ihanet etmedim diyen Robert The Bruce bir bakıma aklanmak için olsa gerek William Wallace’ın bayrağını devr alır savaşı ben sürdüreceğim der. Bu arada uzun bacak Edward ölür yerine oğlu II. Edward geçer. 1314 yılında Stirling’in girişinde Bannacburn denilen yerde Robert The Bruce komutasındaki İskoç ordusu ile Kral II. Edward komutasındaki İngiliz ordusu karşılaşır. Bruce yine çevreyi tanır İngilizlerden önce stratejik tepeyi ele geçirir fotoğrafta gördüğünüz bu yere konuşlanır. Diğer bir taraf bataklık ve ormandır.

2-IMG_0777_jpg
The battle area of Bannockburn

Robert The Bruce bu tepeyi özellikle seçmiştir. Tabeladaki yazıya devamla: Sayıları 20.000 bulan İngiliz ordusu, Berwick’ten beri sürdürdüğü çetin intikalin ardından muharebe sahasına tükenmiş bir halde ulaşmıştır. Buna karşın Robert The Bruce komutasındaki İskoç ordusu yaklaşık 8.000 kişiden oluşuyordu. İskoçlar haftalardır, atlılara karşı sıkı saf düzeni olarak bilinen schiltron manevrasını talim ediyorlardı diye yazıyor. Biz devam edelim savaşın ilk günü okçuların hedefinde kalıp zayiat veren İngiliz ordusu ertesi günü bataklı ile ormanlık alan içinde sıkışır. Savaşı biran önce bitirip krallığını garantilemek için İngiltere dönmeyi planlayan II. Edward acele davranıp hücum emri verir. İskoçlar saldırınca da kaçan İngiliz ordusunun bir kısmı bataklıkta boğuluyor bir kısmı da İskoçların okçuları tarafından öldürülüyor. Ordunun durumunu gören II. Edward panikleyip kaçıyor. Bannockburn Muharebesi 23-24 Haziran 1314 yılında sadece iki gün sürmüştür. Savaşı kazanan İskoçlar için bu muharebe çok büyük bir zaferdir.

Sonuç: Robert The Bruce -İngiliz hakimiyetini kabul etmiyorum der ve kendisini de İskoç Kralı ilan eder. İskoçlar, İngilizler sizi tanımıyoruz deseler de özgürlüklerini ilan ederler.

4A-IMG_0790

Bu tarihi yerdeki anıtı ve yazılanları biz de size aktaralım dedik. **Biz ne şöhret ne dünya malı/servet ne de şeref için değil yalnızca ve sadece ÖZGÜRLÜK için savaşıyoruz ki, hiçbir iyi adam canını vermeden teslim etmez.** 👍

IMG_4317

Sonraki yıllarda İngiltere savaştan vazgeçmedi aldığı yenilgilerden ders çıkarıp İskoçları yendi. Ama İngilizler İskoçları kendilerine de hiçbir zaman ilhak edemediler. Her ikisinin de halen kendi Kralları, kendi parlamentoları var ama İngiltere’ye de vergi veriyorlar. Bu sebeple de İngiliz kralları aynı zamanda kendilerini İskoç kralı veya kraliçesi olarak adlandırıyorlar.

Burası İskoç Ulusal Anıtı, yarın öbür gün İskoçlar bağımsızlığını kazanırsa büyük bir ihtimalle bağımsızlık törenleri burada yapılacaktır. O zaman sizler de bu fotoğrafları paylaşıp rehberimizle biz de oraya gittik dersiniz diyen değerli Sinan Ercan’a selam olsun diyor yeni bir yere, Falkirk’e gitmek üzere otobüsümüze biniyoruz. Pek kısa sayılmayan yanılmıyorsam bir saatlik bir yolumuz var. Her taraf yemyeşil hava güzel.

Oooo devasa boyutta iki at kafası göründü Kelpies-Kelpiler. Çok güzel yemyeşil bir arazi ile Carron nehrine bağlanan bir kanalın olduğu mesire yerine geldik. Bisiklet kiralama bile var. 30 dakikası  2 pound.

11-IMG_0798
İskoçya-Grangemouth-Helix park & Kelpies

Her biri 30 metre yüksekliğinde ve 300 ton ağırlığında çelikten yapılmış at heykelleri. Bunlara Falkirk atı veya kelpies deniyor ve mitolojik su atlarından esinlenerek yapılmışlar. The Helix, Falkirk ve Grangemouth arasındaki 350 hektarlık arazi halka açık bir park ve etkinlik alanı. Seviye havuzları ile de Carron nehrine kanal bağlantısı yapmışlar. Carron Nehri’nden Bowling’deki Clyde Nehri’ne kadar uzanan bu kanal tam 56 km uzunluğundaymış.

12-IMG_0802
İskoçya-Grangemouth-Helix park & Kelpies

Kelpie’ler Hıristiyanlık öncesi dönemde İskoç inanışında şekil değiştirebilen ve çoğunlukla at şeklinde görünen nehir ve göllerle ile ilişkili ruhlar.. Tam da burada güzel bir efsane var. Bilirsiniz severim. Tamam önce alıntı bir fotoğraf ekleyeyim havalı olsun. Kendi güzel ama suda yansıması mitolojik efsaneye uyuyor. 😱

ak
Kelpie

İyi kelpie olduğu gibi insanlara zarar veren kötü Kelpieler de olurmuş. Bizim üç harfliler gibi 🤷 Ama genel inanış bu atların kötü ve çocuklara musallat olduğu şeklinde. Yetişkin erkeklere de güzel bir kadın olarak görünüyormuş. Çok aradım ama kadınlara nasıl gözüktüğü hiç bir yerde yazmıyordu.😇 Burada da cinsiyet ayrımcılığı var yani. 🤨  Çok sevimli görüntüleri nedeniyle sırtlarına binip gezmeye davet eder, sırtına binen kurbanlarını suya dalıp boğar kalpleri ve ciğerleri hariç her yerlerini yerlermiş. 😱 Kuyruğunu öyle bir güçle suya vururmuş ki, gök gürledi sanılır, yaydığı su sele döner insanları önüne katar sürüklermiş.😡

Hakkında çeşitli efsaneler var. 10 çocuğu kandırıp suya atacakken dokuzunu kandırıp suda boğuyor. 10. çocuk atın burnunu severken at elini ısırıyor. Zavallı çocuk da elini kurtarmak için parmaklarını kesip kaçıyor. Ve bu hikayeyi de kaçarak kurtulan çocuk anlatıyor derler. Genelde anneler çocuklarını göl ve nehirlerden korumak için hep bu hikaye ile korkuturlarmış. Kelpiyi dizgininden yakalayabilen ona her istediğini yaptırabilirmiş.🤔 Tamam biz de atlara yakından bakalım öyleyse dizginleri var mı? 😁 yokmuş neyse. Ama yine de bu kelpieyi yakalamaya kalkmayalım tehlikeli kabul ediliyor.

13-IMG_0812
İskoçya-Grangemouth-Helix park & Kelpies

İnşaat 2013’te başlamış 2014’te bitmiş çok yeni sayılır. Dev atlar 30.000 metal parçadan yapılmış ve bu parçaların yerleştirilmesi ise sadece 90 gün sürmüş. Seviye havuzları sayesinde de yüzer evler rahatlıkla gelip gidiyorlar. Seviye havuzlarının çalışma sistemini izleyecek vakit olmadı ama biz St. Petersburg-Moskova arasındaki seyahatimizde birebir yaşamıştık. Ayrıca kanal gezisi de yapılıyormuş.

15-IMG_4361
İskoçya-Grangemouth-Helix park & Kelpies-Gezi motoru

Atların içine girmek uzun kuyruk beklemek demekti ben de makinamı uzattım nasıl yapıldığını anlatıyorlar girmekten vazgeçtim. 😁

14-IMG_0819
Kelpie’nin iç görüntüsü

16-IMG_0826
İskoçya-Grangemouth-Helix park & Kelpies-kanalda yüzer evler.

Kelpie atları İskoç ulusunun gelecek kuşaklara bugünden bir miras bırakmak amacıyla yapılmışlar. Tarih öncesindeki miraslar gibi biz de bugünden geleceğe bir miras bırakalım demişler. Oh çok güzel düşünmüşler diyor Kelpie’lere de veda ediyoruz. Eveet yolumuz Edinburgh. Buralar pek tat vermese de yolunuz oralardan geçerse görülmesi gereken yerlerdi diyorum. Sevgiyle kalın. 😍 😍 😍

BİRLEŞİK KRALLIK- İSKOÇYA-1- Glasgow

İSKOÇYA

İskoçya büyük bir hevesle gezerek gaydalı, kiltli harika fotoğraflar çekmeyi hayal ettiğim bir ülke. Bizim Karadeniz’imizin tulumu gibi her yerde gayda çalan görürüm umarım diyor yola revan oluyoruz. Bakalım göreceğiz. Belfast limanından feribotla başlayan yolculuğumuz harika manzara eşliğinde çok güzel geçiyor.

1-img_4069-1

Yolculuğumuz, 2,5 saat sonra İskoçya’nın en güney batısında çok geniş bir körfezde yer alan Caırnryan limanında son buldu.

Büyük Britanya’yı oluşturan dört ülke var demiştik ve dördüncüsü olan İskoçya’ya da adım atmış olduk. Otobüsten inmeden, pasaportlar toplandı ama hemen geri geldi. Yine ortada olmayan gümrükten de geçtik 😉 Kuzey İrlanda’dan geliyoruz olsun o kadar yani…

Glasgow’a 1 saat 40 dk ‘lık mesafedeyiz. Yol üstünde Ayr kasabası var oraya kadar olan manzara harikadır, deniz kenarından geçeceğimiz için de İskoçyanın sahil kasabalarını görmüş olacaksınız diyen rehberimiz Sinan Aydın’dan ön bilgileri almaya başlıyoruz. Scotland yani skoçların adası toprağı, 80 bin km karelik bir alanı kapsar. Çoğu balıkçılıkla geçinen kasabalardan inişli çıkışlı ormanlardan, vadilerden geçecek olsak da bu bölge İskoçyanın kuzeydeki highland denilen yüksek dağlık bölgesi değil lowland yani alçak -düz kırsal bölgesidir.

Şu anda lowland’in en güzey kısmındayız. Girvan diye bir yerleşim yerinden geçiyoruz. Evler çok güzel. Birbirinin aynı ve hepsi de kırmızı tuğladan yapılmış. Ne anlayacaktık?-Victoria dönemi mimarisi 👍

3-IMG_4128

Gerçekten çok güzel yerlerden geçiyoruz yine güzel bir panoya denk geldim sanırım bir balıkçı dükkanı…

4-IMG_4134

Gezimiz lowland ile sınırlı ama esas hayalini kurduğunuz belgesellerde muhteşem doğasını seyrettiğiniz İskoçya highland yani kuzeyde imiş. Maalesef hiçbir tur acentesinin programında kuzey yer almıyor, çünkü turun en az 3 gün daha uzaması gerekir ki, o zaman da hayli maliyetli oluyor. Neyse bilgilere dönelim.

Ülkede toplam 7 tane şehir vardır başkenti Edinburg’dur. Burada da yine idari şekil farklıdır. Kontluklar vardır. Yani her kasaba bir şehire bağlı değil, kontluğa bağlıdır. Para birimi Paund Sterling’dir. Galliç dedikleri kendi İskoç dilleri vardır ama bugün kullanan çok azdır. 

Birleşik krallıkta 40 bin göl vardır bunun da 32 bini İskoçya’dadır. Birçoğuna da biz göl demeyiz küçücüktür. Ada olayı da aynıdır küçücük bir sürü 790 tane adası vardır ama sadece 52-53 tanesinde yerleşim vardır. İskoçya’nın tamamında nüfus 8 milyon iken tüm dünyada yaşayan İskoçyalı sayısı 50 milyon civarındadır. Hatırlayın 1800’lü yıllarda mezhep çatışmasından kaçıp Amerikaya, başka ülkelere göç etmişlerdi.  İrlandalılar gibi Skotish root denen İskoç kökenli Amerikalı da hayli çoktur. Hatta filmlerde görmüşsünüzdür cenaze merasimlerinde gayda falan çalınır hep bu nedenledir. Hep deriz ya Amerika country müziğinin kökeni İrlanda’nındır, resmi törenlerde kullanılan enstrüman da İskoç’ların gaydasıdır.

Eveet insan nüfusunun 8 milyon olduğu İskoçyada hayvan nüfusu ise 10 milyon civarındaymış. Yani İskoçya tam bir et, yün ve viski ülkesi halk geçimini onlardan sağlar. Koyunlar, evet her taraf koyun dolu maşallah. Yol boyunca manzara hiç değişmedi.

5-IMG_4115

    Ama ülkenin ekonomisinin en önemli gelir kaynağı; kuzey denizinde 1960-70 li yıllarda buldukları petrol yataklarından çıkardıkları petroldür. Tabi turizmi unutmamak gerekir. Maybole yerleşim yerinden geçiyoruz şato gibi yapı gözüme takıldı.                                                                                                                                                                                                                                                                               

6-IMG_4151-Maybole

İskoçların önemli sembollerinden biri deve dikeni-thistle-dir, diğeri etek-skirt-dir.  Aman sakın bir İskoç erkeğine neden etek giyiyorsun demeyin. Onlar Kilt giyerler, skirt’i yani eteği kadınlar giyer. Çok bilinen bir laf var; gerçek aşk aynı Kilt’i giymektir. Ve yine iskoçyalılık demek ekose demektir. Bizim zamanımızda ekose pileli etekler çok modaydı tabii mini etek zamanı bayılarak giyerdik. Ekose yün çoraplar, diz üstü battaniyeler hala revaçta. Ekose, Fransızca İskoç demekmiş dilimize de pek çok fransızca kelime gibi bu şekilde girmiş. Aslında İskoçlar bizim ekose dediğimiz kumaşa tartan derler. Ekose eski dönemde klan sembolü olduğundan 100’e yakın çeşidi vardır ve giydiğiniz ekose çeşidine göre hangi klandan olduğunuz bellidir. Şimdi pek bilinmiyor ama kartpostallarda ve anahtarlıklıklarda yaşatılıyor.

Aklımızı ev kiralarıyla bozmuşuz gibi nedense hemen ev kiralarını soruyoruz. Herşeyimiz para oldu ya. 🤭 Kasabalarda 3+1 evlerin kirası 800 Paund’muş hımm ucuz yani. 🤔

İskoçya golf sporunun anavatanıdır desek yanlış olmaz. Hemen hemen her kasabada bir golf sahası vardır. Viski üretimi ile de bilinir. Viski beş farklı bölgede çıkar dolayısıyla isli, meyve aromalı vs gibi lezzetleri de farklıdır. Viski İskoç lehçesinde * hayat suyu * anlamına gelir. Single Malt en kalite İskoç viskisidir ve İskoç sınırları dahilinde üretilip en az 8 yıl da meşe fıçıda bekletilmelidir. İskoçlar bu konuyu çok önemser yasa bile çıkartmışlardır. 1830 yılına kadar dünyada bilinmiyor sadece İrlandalılar ve İskoçlar tarafından üretilip içiliyordu. Çok sert bir içki idi bakır imbiklerde geleneksel tarzda üretildiği için de pahalıya mal oluyordu. 1831 yılına gelindiğinde adı Alainas Coffe olan bir İskoç üretici bugün bilinen sürekli damıtım imbiğini buluyor. Ve bu sistemle çok daha hızlı, daha rafine ve çok daha fazla üretim yapılabiliyor. Neticede 1850’den itibaren de tüm dünyaca tanınır oluyor.

 Viski adının ilk bilinen kayıtlı tarihi 1480’dir. İrlandada John Koor diye bir papaz –öldüğümde ardımdan en çok ağlayanlara viski yapılıp dağıtılsın demiş ve ardında 400 kg tahıl parası miras bırakmış. 🤭🤩 Neyse…. Bizim van gölü canavarı gibi yöre halkının Nessie adını verdiği efsanevi canavarıyla ünlü, 5 tane nehirle beslenen gölleri var Loch Ness. 

Bu arada Glasgow’a da geldik. Saat 20:22 inanmazsanız bakın. Kısa bir panoramik şehir turu yapıyoruz.

7-IMG_4161Glaskow

                 GLASGOW

                Glasgow İskoçyanın en büyük, Birleşik Krallığın da üçüncü büyük ve hareketli şehridir. Buna rağmen nüfusu 600 bin civarındadır.  Ortasından şehri ikiye bölen Clyde nehri geçer.. Sonra batıya doğru akarak greenock’tan geniş bir haliç yaparak denize dökülür. Haliç çevresinde de tersaneler vardır dolayısıyla Glasgow 1850 lerden beri gemi üretiminde ve sanayide hayli ileri durumdadır. İngilizceleri hayli ağdalıdır ve anlaması zordur. Eski Victoria dönemi binaları aynen duruyor ve yeni tip çok katlı yüksek binalar da yapılıyor. Merkeze gidiyoruz. Turistik bir şehir değil ama çok güzel bir meydanı var George meydanı burada ineceğiz.

8-IMG_4183

Victoria döneminde Kral George için düzenlenmiş bugünkü şeklini almıştır. 12 civarında çok güzel heykeli var. Aynı zamanda Britanyanın da en etkileyici Belediye binası da buradadır.

11-IMG_0679
Glasgow- George Square-city Chambers

Evet burada otobüsten indik gerçekten çok görkemli bir meydan ve belediye binası. Önünde de yine 1. Dünya savaşında ölen İskoçyalılar için yapılan anıt mezar- daha önceki yazımda anlatmıştım merak edenler bakınız Cenotaph. 

Meydanın ortasında yüksek bir sütun var üstünde de İskoçların manevi babası, ulusal lideri Sir Walter Scott’un heykeli var.

9-IMG_4185
Glasgow-George Square-Sir Wolter Scot monument

Kısa bir yürüyüş yapalım sonra ayrılırız dedik. Gueen Street caddesinden geçerken güzel bir bina ve önünde atlı bir heykel vardı.

12-IMG_0680
Glasgow- Gallery of Modern Art- Wellington monument

Atlı heykel; Napolyon’un yayılmacı politikasına son vermiş İngiltere’nin 1800′ lerde dünyanın süper gücü olmasına çok fazla katkısı olan İngiliz orduları komutanı, Waterloo Kahramanı Sör Arthur Wellesley- Dük of Wellington’a aittir. Wellington‘u daha önceki yazıma göz atarsanız çok güzel anlatmıştım. Burada heykelin tepesinde neden trafik kukaları var anlatalım. Ülke genelinde 30’dan fazla heykeli olan Wellington’un en çok bu heykeli ciddiyeten uzak, hatta çok da komiktir.

Tamam hikayesi geliyor: Bir grup genç, gece eğlence dönüşü içkili kafayla heykele tırmanır ve trafikte kullanılan barikat kukalarından birkaç tanesini heykele takar. Ertesi günü durumu fark eden belediye hemen kukaları kaldırsa da ilerleyen günlerde olay 1-2-3 gün defalarca sürer gider. Derken durum ulusal basına yansır ve olay “ciddi” bir mücadeleye dönüşür. Belediye böyle rezalet olmaz saygı nerede kaldı? dese de, meclis komisyonda bir karar alarak Sir Arthur Wellesley’in başındaki kukanın şehir kültürünün önemli bir parçası olduğunu kabul eder. Gençlik her zaman kazanır… 💃💃💃   Çok kısa bir süre içerisinde de “başı trafik kukalı Wellington Dükü” Glasgow’un yeni şehir sembolü haline geldiği gibi hemen önünde bulunduğu Modern Sanat Galerisi’nin de açık havada sergilediği bir çeşit “modern sanat eserine” dönüşür. Hakikaten de öyle bakınız. Sanat galerisine girerseniz de hediyelik eşyalar kısmında heykelin kukalı anahtarlık, magnet vs. bulabilirsiniz.

12A-IMG_0733
Glasgow- Modern sanat galerisi

Modern Sanat Galerisi 1778 yılında köle ticareti yapan Lord Lainshaw William’ın evi olarak yapılmış. Sonraki yıllarda farklı şekillerde de kullanılmış ve 1996 yılında da sanat galerisi olarak faaliyet göstermiş. Galerinin hemen solundan Royal Exchange  Square’den geçtik.

13-IMG_0683
Glasgow-Royal Exchange Square

Bir hayli çok eski, çoğu Singer marka dikiş makinaları ile dekore edilmiş bir mağazaya denk geldik. Öyle böyle değil inanılmaz miktarda dikiş makinası iki cephe vitrini kaplamıştı. Türk marka dikiş makinaları çoğunluktaydı şaşırdım. Mesela yine okuyabildiklerim eskilerden Zetina, Numan, Omega, Santral, Alemdar, Elmas vs. Rehberimiz Sinan Aydın  kendisi zaten Londra’da yaşıyor 1300 sayabilmiş en az 1500 tane vardı dedi.

14-IMG_0688

Buradan sola dönüp ileri doğru gidiyoruz nihayet Buchanan Street’teyiz. Yaya trafiğine kapalı alış-veriş caddesi. Ne gam zaten saat 21.00 olmuş mağazalar kapanmış. Ben fotoğraf peşindeyim. 💃💃💃

15-IMG_0691
Glasgow- Buchanan Street

Çok güzel Victoria dönemi binalar, birini ferforje Tavuskuşu ile süslemişler.

16-IMG_0693

Her zamanki gibi ara sokakları arşınladık. Hayır kaybolma ihtimali çok düşük bir şehir. 😀  Ara sokaklar hep bir şeyleri saklar derim ben işte güzel bir bar girişi yakaladım. 

Glasgow’un gece hayatı çok hareketliymiş. George meydanında da müzisyenler vardı. Buluşma yeri olan George meydanına doğru gidelim bakalım daha neler görürüz.

Arygle caddesine çıkmışız hayli kalabalık yine tam bir alış-veriş mekanı. Bu caddede de ünlü butikler özellikle Argyle Arcade İskoçyanın en büyük ve ünlü kuyumcularının olduğu merkezmiş.

19-IMG_0706
Argyle Street

İlerledikçe Merchant City bölgesine geliyorsunuz. Burası da tasarım butiklerin, yıldızlı gurme şefleri olan lüks lokantaların, özel barların bulunduğu kültürel bir mekan. Çok eskiden pazar yeriymiş. Glasgow Croos denen dörtyol ağzı-üçyol ağzı neyse benim dediğim olsun çoklu köşe ağzı. 😂😂😂

IMG_0707A
Glasgow-Merchant City-Trongate Steeple

Merchant City (Tüccarlar meydanı) bölgesinde iki tane saat kulesi vardı, biri  üstteki çanlı kule Trongate Steeple. Diğeri Alttaki Tolboot saat kulesi. Bu kule ilk kez 1600’lü yıllarda yapılmış yedi katlı. Tolbooth 1921’de yıkılmış sadece görünen bu kısmı kalmış. Eskiden Tolbooth şehire girişte bulunur, kim geldi kim gitti çetelesi tutulur gerekirse gelenlerin vergisi burada alınırdı.

IMG_4279
Glasgow-Tolboot stemple

Bu bölge daha önce pazar yeriymiş ya da ticaretin en yoğun olduğu yer, tüccarlar gelir mallarını burada tanıtır ve satarlar bir kontratlarını burada imzalarlardı. Kulenin önündeki üzerinde İskoçyanın sembolu olan unicorn -tek boynuzlu at var. Böyle yapıya Haç deniyor. Zamanında her pazar yerinde olan günlük bildirilerin okunduğu bir platform da denebilir.

Fotoğrafta görünen çocuk heykeli zamanında İstanbul sokaklarını da süsleyen inek heykelleri gibi etkinlik bildirisi için konmuş. Herhangi bir vakıf veya bir yardım kuruluşuna para toplamak amaçlı. Ara ara şekli de değişiyormuş. Geçen aylarda horoz heykeli varmış.

20-IMG_0713
Glasgow

İngram denen caddede bu güzel yapıya rastladık. Üstünde Savings Bank (vaktiyle merkez bankası olmuş olabilir) yazsa da lüks bir mağazaydı.

21-IMG_0720
Glasgow-Ingram Street-JIGSAW mağazası

Köşedeki bu bina da 19.yy’dan kalma lüks bir restoranmış uzaktan kilise sandım. Vaktiyle doğumevi olarak yapılmış. 😀 Bu arada caddenin adı John Street oldu. 🙄

22-IMG_0724
Hutchesons Restoran

Buluşma yerimize doğru gidiyoruz. Bu güzel kemerli kapılardan geçince güzel restoranlara geliyorsunuz zaten City Chambers’in arkası.

23-IMG_0725
Glasgow- John Street

24-IMG_0726
Glasgow-John Street

Yavaştan hava da kararmaya başladı. 

26-IMG_0734
Glasgow-Queen Street
27-IMG_0728
Glasgow-George Square

Bugünlük bu kadar diyor otele dönüyoruz. Otel çok güzeldi ve ertesi sabah (03-Ağustos-2019) Glasgow’un iki önemli merkezinin de otele yakın olduğunu gördüysek de gezemedik. Yolumuz Halk sarayına doğru. Önce hemen önümüzde bir sürpriz vardı. Adı Mezze evet mezeleri ile ün yapmış  halis muhlis Türk restoran&bar. 

28-IMG_0751
Glasgow-Mezze Restaurant&Bar

Hemen karşıda görünen ilk metal yapı, üçgenimsi olan Glasgow’un Armadillosu deniyor. Armadillo karıncayiyen’e benzeyen böyle üstü kabuk, kabuk bir hayvandır, düşman gördüğü zaman korunmak için tostoparlak olur.Bu yapıda ona benzediği için Glasgow’un Armadillosu diyorlar. Büyük konserlerin olduğu 3000 kişilik etkinlik salonu. Milenyum da Dünyanın heryerinde köprüler vs’ler yapıldı ya, işte bu salon da  2000 yılında şehrin sembol bir binası olarak yapılıp açılmış. İskoçya’nın *yetenek sizsiniz* yarışması burada çekilmiş.

29-IMG_0745
Glasgow-Armadillo– The SSE Hydro ARENA

Yanındaki yuvarlak bina da 2013 yılında yapılan çok amaçlı Arena, biz de de var gitmedim ama torunuma giderken yolda dikkatimi çeken İstanbul’da  Volkswagen Arena gibi. 2013 yılında ilk kez açılışı Rod Stewart konseri ile olmuş.

Yolumuz hemen yakında Halk Sarayına doğru bir yapıya gidiyoruz. Gösterişli olduğu için saray deniyor, saray değil elbette ama madem kontlar vs. sarayda yaşıyor halk da saraylara layıktır bu da halkın sarayı olsun diyor sembolik bu binayı yapıyorlar. Kısaca 1898 de Kraliçe Victoria döneminde yapılmış sanayi devrimi ile zenginleşen Glasgow’un halkına sunduğu yapılardan biri. Boş zaman geçirme binası gibi -çay kahve içer arkadaki güzel bahçede dolaşırlarmış. Genelde orta tabakanın rağbet ettiği bir yer.

IMG_0767
Glasgow- People’s Palace

Çok güzel kırmızı taştan yapılmış bir de fıskiyeli, havuzlu çeşme var. Üstünde de olmazsa olmazları Kraliçe Victoria’nın heykeli. 🤷‍♀️ Altında melekleri, bir altında koruyucuları heykelin en altında da dört yöne bakan dört kompozisyon var. Kraliçe Victoria’nın dünyadaki topraklarını ifade ediyor. Işık güzel olunca fotoğraf da güzel oluyor. 😍😍😍

IMG_0763
Glasgow- People’s Palace-Victoria çeşmesi

Üstteki fotoğrafın yönüne göre yazıyorum; görünen Avustralya, sol yanında Amerika, sağ yanına da Güney Afrika, tam arkasında da Hindistanlı kadın-erkek ve o ülkenin yerel özellikleri sembolize edilmiş. Alttaki fotoğrafta daha iyi görünecek. Çoook beğendim.

IMG_0757
Glasgow- People’s Palace-Victoria çeşmesi

İskoya’nın sembolik değeri yüksek yapılarından biridir. Heryerde olduğu gibi Glasgow’da da bir Trafalgar-Nelson dikilitaşı var. 1806 yılında Trafalgar kahramanı Koramiral Horatio Nelson onuruna, ölümünden iki yıl sonra dikilmiştir.

IMG_0768
Glasgow- Trafalgar Obelisk- People’s Palace

Bir yazının daha sonuna geldik sayılır. Ama  her ne kadar biz hanımları cezbetmese de Glasgow denince futboldan konuşmadan geçilmez. Evet hepimiz (erkekler hariç) hiç olmadı Glasgow Rangers-Celtics  adını duymuşuzdur. 120 yıldır İskoç ligi var ve 120 yıldır da İskoçlar bu ezeli rekabeti izliyor ve taraf tutuyorlar. Kim kazanıyor derseniz Rangers yani protestanlar bir adım önde. Evet anladınız! Celtics ise katolik.

Neyse bir de, bizde ve dünyada izlenen Mel Gibson’un Braveheart filmiyle tanınan( Gibson’ın hem oynayıp hem de yönettiği ve 5 dalda Oscar almış filmdir) bir de ulusal kahramanları vardır William Wallace. Filmde 1200’lü yılların sonlarına doğru yaşamış İskoçlu bir soylu veya kabile reisinin oğluydu. Anne-baba katledilince amcasının yanında Fransa’da büyüdü sonra da geri döndü şeklinde işlenmişti. İngilizlerin İskoçyayı işgali sırasında ve işgal ettikleri dönemde yaşamış bir isim. Toplumun lideri haline gelirse de soylular değil alt tabaka destekliyor. Zira *uzunbacaklı dedikleri* Edward’dan çok korkuyorlar. Daha önce anlatmıştım hatırlayalım İngilizlerin protestanlaştırma eziyetlerine katlanamayıp ilk önce İskoçlar protestan olmuştu. İngilizlerle Sitirling köprüsünde yaptıkları savaştan (2300 İskoçlu asker 10 bin İngiliz askerine karşı) galip çıkarlar. Ve William halk kahramanı olur, savaş da; Stirling köprüsü savaşı diye tarihe geçer.

Evet bir yazının da bu kez sonuna geldik. Glasgow benim İskoç hayallerime hiç uymasa da , şüphesiz tarihi binaları ile ilgimi çekti. Özellikle gidilesi bir yer mi? Gezin kararı siz verin. Renkler ve zevkler tartışılmaz. Bir güzele denk gelemedim affola. Sizde bu fotoğrafa bakarak bir hayır işleyin bari. 💃💃💃 Sevgiyle kalın. 💞💞💞

25-IMG_4224