Öne çıkan görseldeki Buda’yı ilerleyen satırlarda anlatacağım.
Şimdi; Varanasi de çarşıyı dolaşmadan olmaz demiştik ve kıyıya çıkmak üzereydik.
Eveet:
‘’Okuma ihtiyacı barut gibidir, bir kere tutuşunca artık sönmez.’’ Demiş Victor Hügo.
Fırsat buldukça değil, fırsat yaratıp okumalıyız.
Bu çok sevdiğim fotoğrafı; sandal kıyıya yanaşırken çektim keşke kafasını kaldırıp baksaymış. Keşke…


Çok hararetli konuşuyorlardı, ben bu karedeki gölgeyi sevdim. 🙂



Bir sürü basamağı biz de çıkıyoruz. Aaa misvakla diş fırçalayan bir adam 🙂 Diş hekimi geliyor aman temiz görsün der gibi :)))) tesadüfün bu kadarına pes. Yakından bakınca anladım fotoğraftan pek anlaşılmıyor. 😦
Hindistan’da erkeklerin fotoğrafını çekerken arada bir para istemelerinin haricinde sorun yok.




Eveet gündoğumunu izlediğimiz Ganj nehrini arkamızda bırakıp çarşı içine dalıyoruz. Rehberimiz fazla dağılmadan birlikte gitmeliyiz dedi. Odun pazarından geçiyoruz.

Sadu -Hintli derviş. Rehberimiz; bu insanlar bir lokma bir hırka felsefesiyle yaşarlar asla para kabul etmezler sadece yiyecek kabul ederler ve Hintlilerce kutsal renk sayılan turuncu renkli giysilerle dolaşırlar dedi. Çok güler yüzlüydü.

İki kişinin yan yana yürümesinin çok zor olduğu bu daracık sokakta önce oduncuları görüyoruz. Yakmaya götürülürken kullanılan sedye ( başka isim bulamadım) diyeyim kalın bambudan yapılmış merdiven şeklindeydi. Etraf cenaze levazımatçıları ile doluydu. Poşetler içinde sandal ağacı tozu, süslü örtüler yani ne arasan vardı. Neyse odun taşıyanlara kafa göz yardırmadan geçtik.




Burada insanlar fakir ama arı gibi de çalışıyorlar.


Labirent gibi üstelik daracık sokaktan insan seli geliyor, sanki Ganja arınmaya gidiyorlar ve biri bir kelime söylüyor diğerleri hep bir ağızdan cevap veriyor. Galiba dini birşeyler.
Sağa sola baka baka gidiyorum. Bir yandan da ara ara dörtlü basamaklar var onları dikkatli çıkmak gerekiyor.


Labirent gibi sokaklarda yürümeye devam ederken birden silahlı polis veya askerlerle karşılaştık. Meğer Hindu olmayanların giremediği hatta tapınağa giden yollara bile girmek istesen tepeden tırnağa kontrol edildiğin *Altın Tapınak*a giden yola gelmişiz. Tanrı Şiva’ya adanan bir tapınakmış. Tapınağın kubbesinde 800 kiloluk altın kaplama plakası varmış. Eh yani korumayıp ne yapsınlar. Hindular dini yerlere yapılabilecek saldırılara karşı çok duyarlılar. Özellikle Pakistanlı teröristlerin saldırısından sonra güvenlik üst düzeye çıkarılmış. Aradan da gazete satıcısı sanırım bir amca geliyor. Benim kamerayı görünce polisin bakışına dikkat. 😀



Hindular akın akın Ganj’da arınmaya gidiyor.

Önüme çıkan şu çok sert görüntülü iri yarı Hintli elimde makinayı görüp gülümsemeseydi fotoğrafını çekmeden yandan, yandan geçip gidecektim. :))))

Bakınız bu arkadaşın kap-kacağı temiz, yerdeki çer-çöpe takılıp kalmayın. 🙂

Varanasi’de sokakta ayaküstü bir sürü berber vardı, ilk defa dükkanda denk gelince kaçırmadım.

Bu adam yaprakları makasla kesip sıralıyordu, tütün mü? esrar mı? Bilemediğimden açıkcası direkt çekmeye çekindim. 😀

Bir çok sokakta yoga dersleri verilir yazıyordu, bu Alev Kaplan sokağında da Banaras yoga okulu vardı. :))))

İşte çoook tatlı bir Hintli, ne kadar fakir, ne kadar problemli olursa olsun genelde mutlu ifadeler var suratlarında. Yaşamın ağırlığını üzerlerinden atmışlar ve durumlarından dolayı şikayet etmiyorlar. Oysa ki; Yıllarca sömürülmüşler, aylık gelirleri 200 dolar civarında, sokakta yatıp kalkıyorlar devletten alacak beş kuruşları yok. Ama yine de dilenirken bile yakanıza yapışmadan el açıp gülümseyebiliyorlar. Hani derler ya; Bir kitap okudum hayatım değişti, işte benim de buralardaki yaşamı ve insanlığı görünce hayat felsefem değişti.



Bu arada demiştim ya; turizm şirketiyle giderseniz hiç pisliklere basmıyorsunuz. Bir tek bu yol için geçerli değil zira ineklere yol vermek için kenara kaçan bir arkadaşımız kayıp az daha yüzü koyun düşüyordu. Hoş düşseymiş Hintlilerin inanışına göre şans getirirmiş. :))))
Bir çok satıcı peşinize düşüyor ve malını satana kadar yanınızdan ayrılmıyor. Bir satıcıya Önder (ben çok seviyorum diye) sandal ağacı tütsün varmı? dedi. Adam 400 rupi istemiş eşimde pazarlıkla 200 deyince alıcı olduğumuzu anlayıp peşimize takıldı. Bir ara fotoğraf çekmeye çalışırken beni hem kenara itiyor hem de kov, kov diyor. Baktım Önder önde gidiyor bir korktum -Öndeer diye bağırmışım zavallı adam da benden korktu. 😦 Ay meğer kov kov yani inek geliyor çekil demek istemiş. :)))) Bizi iyice sevdi düz yola çıkana kadar da hep korudu. Beni etrafa bakınırken görünce Önder’in yerini gösteriyordu. Sonuçta sandal ağacı tütsüyü aldık tabii.. Eh serde Akseki’lilik var 200 rupiye olay bitmiş. 🙂
İşte satıcımızla Önder..

Harika bir kare ben önce inanamadım öylece bakakaldım ineği konuşarak seviyordu. Uyandım ama çekmeye geç kalmıştım.


Özellikle çoğu kadın olmak üzere birçok insan bu şehirde çıplak ayakla dolaşıyordu. Biz olsak ayağımıza birşeyler batar, yerler çok pis diye asla yalınayak gezmeyiz. Ama rehberimiz- Varanasi kutsal bir şehir sayılıyor ve Hintlilerde kutsal yerlere ayakkabı vs ile asla girmiyorlar ondan dedi.



Satıcı her kareye denk gelmiş. 🙂

Artık caddeye çıkıyoruz otobüse binip Hindu Üniversitesine gideceğiz. Bir yılan oynatıcı daha.



Burada lokanta kültürü yok 🙂 hepsi sokakta..


Çok sevimli bir rikşa şöförü..


Dikkat ettiniz mi? şöför mahali 3 kişi 🙂



Üniversiteye geçmeden size kast sistemini anlatacağım demiştim.
Rehberimizin ağzından;
Kast Latincede ırk, soy anlamına gelse de Hindistanda insanları mesleklerine göre sınıflandırmışlar adına da kast sistemi demişler. Kim çıkarmış? Ne zaman çıkmış? Nasıl oluşmuş? Bilen yok. Kısaca kölelik gibi..
Kast sisteminde meslek babadan oğula geçer, sınıflar arası geçiş kesinlikle yasaktır. Hatta kişiler kendi kastlarının dışındakilerle evlenemezler. Eskiden bu sistemde ayrı kastlardan kişilerin birlikte yemek yemeleri dahi yasaktı. Ancak bu kural zamanla yumuşadı. Fakat yine de bu sistem en katı sınıf ayrımı sistemidir. 4 temel kast var
En tepede din adamları,Brahmanlar.
Askerler ,yöneticiler.
Tüccarlar,kalifiye elemanlar
İşçiler.
Bir de kast sistemine girmeyen belki de 5. sınıf diyebileceğimiz dokunulmazlar var. Hani amiyane tabirle aşağının da aşağısı tabaka onlara da parya diyorlar. Ölü yakıcılar vs.
En kötüsü bu dokunulmazlar asla üst sınıfa geçemezler, çocukları da öyle doğar ve ölür.
Günümüz de bu kast sistemi neyse ki çook zayıflamış. Ne kötü değil mi? Ailen dokunulmazsa sen de dokunulmaz (alt tabaka) olmak zorundasın.
Benares Hindu Üniversitesi,
İngilizce eğitim veren uluslararası bu üniversite; 200.000 öğrenci ve 20.000 akademisyenleri ile aynı zamanda Asya’nın da en büyük üniversitelerinden biriymiş. Otobüsle bir tur yaptık öğrenci yurtlarını vs. gördük. Bahçesini gezdik çok güzel bir ağaç altında yine bir heykel vardı tanrılardan biri olabilir.


Müzeyi gezdik. Ashoka Krallığı döneminden (1. yy.) kalmış tarihi eserler vardı ve yine kesinlikle foto yasak.
Sonra bir tapınak ziyaret ettik. Her yerde olduğu gibi burada da galoşlarımızı giydik. Kapıda Mulagandhakuti Vihara, yazıyordu. Evet Budist tapınağı… İçerde altın Buda heykeli vardı. Duvarlarda Buda’nın hayatını anlatan freskler vardı.

Girişte kocaman bir çan vardı. Rehberimiz bakın bu çanı içeri giren herkes çalar dedi. Çok çalarsa o günki ziyaretçinin çok ve bereket getireceğine inanırlarmış. Çan Japon’ların hediyesiymiş.

Tapınağın yanındaki bahçeye geçtik. Çok daha büyük bir çan vardı. (Bence bunu Japonlar hediye etmiştir) :)))
Varsayım tabii, zira üstünde Buda’nın öğretileri yazıyormuş. 1931 yılında burası inşa edilirken konmuş.
Yaşlı bir sürü Budist’e başlarında bir eğitmen sanırım Budanın öğretisini anlatıyordu. 🙂 Ki öyleymiş.
Bu karede de: Buda’nın havarilerine Banyan ağacı altında ilk öğretilerini verişi temsil edilmiş.

Hindu’lar Buda’yı önceleri tanrı Vişnu’nun enkarnasyonu olduğuna inanıp tanrılaştırmışlar ve Budizmi, Hinduizmin içine dahil etmişler. Ve o dönemlerde Budizm Hindistanda gerilemiş. Sonraları Buda’nın bir prens olduğu anlaşılmış. (Tabii konu bu kadar basit değil kitabını okumak gerekirmiş aşağıda biraz anlattım.)
Rehberimizin notlarından biraz bilgi vereyim.
Buda ve budizm.
Budizm genelde bir din olarak kabul edilir; ancak kimi zaman Budizm için “ruhani felsefe” tanımı da yapılmaktadır. Bunun nedeni Budizm’de mutlak bir yaratıcı tanrı fikri bulunmamasıdır.
Budizm’in temelleri, M.Ö. 500 yıllarında kuzey Hindistan’da bir prens olarak doğduktan sonra, hayattaki acıları sona erdirmek için bir yol bulmak amacıyla kırallığını terkeden ve uzun çalışmalar sonucunda aydınlanmaya ulaşan Siddharta Gautama tarafından atılmıştır.
Gotama Budha (M.Ö. 563 – 483), Hindistan’ın kuzeyindeki Kosala kenti yakınlarında yaşayan Şakya kabilesinde, “güneş soyundan” bir ailede, Kşatriya (savaşçılar) kastının mensubu olarak doğdu. Babası, kral Şuddhodana idi. Bir bilge, onun yaşlı bir adam, hasta bir adam, ölü bir adam ve dünyadan elini eteğini çekmiş bir adamla karşılaşırsa budha olacağı kehanetinde bulundu.
Bilgenin haber verdiği adamları görüp kendi zevk ve sefa içindeki hayatı ona anlamsız ve boş gelince, dünyadan el çekmeye karar verdi. Bir samana bezine sarınarak sarayından ayrılıp keşişlik hayatına başladığında 29 yaşındaydı. Gotama Budha, kutsal incir ağacının altında aydınlanmaya ulaşınca dünyanın acıdan ibaret olduğunu ve insanı bu acıdan kurtaracak bir yol bulunduğunu fark etti. Yarım asır süren keşişlik hayatında, tüm dünya nimetlerini reddedip nefsi üzerinde tam kontrol kurmak suretiyle özgürleşip hakikate varmayı içeren bu yolu öğretti. Bu büyük bilge öylesine çok sevildi, öylesine benimsendi ki ölümünden sonra öğretileri din, kendisi de bir tür tanrı haline getirildi. Doğum yeri Lumbini Bahçesi, aydınlanmaya ulaştığı yer olan Bodhgaya, ilk vaazını verdiği Varanasi’deki Geyik Parkı ve ölüm yeri Kisunagari, Budistlerin en kutsal dört hac mekânı oldu.
Araya ben ekleme yapayım: Buda önce aç kalarak aydınlanmayı deneyimlemiş o kadar ki yediği bir pirinç tanesi bile midesinde görünür olmuş. Ama aydınlanmaya aç kalmakla ulaşılamadığını anlayınca da yeniden yemek yemeğe başlamış ve heykellerini gördüğümüz (sumocu) göbekli haline dönüşmüş.
Siddartha Gautama’nın öğrencileri kendisini Buddha (Sanskrit dilinde farkında olan-aydınlanmış olan) olarak adlandırmıştır.
Buda’nın öğretileri Dharma olarak adlandırılır. Buda dharma öğretilerinin olduğu gibi kabul edilmemesini söylemiş ve meditasyon gibi birçok zihinsel içe bakış yöntemleri ile doğrulanmasını istemiştir.
Buda’nın sekiz basamaklı yolu izlendiğinde bu arzular ve bağımlılıklar aşılarak Nirvana’ya ulaşmak ve yeniden doğuştan kurtulmak mümkün olmaktadır. Kişiyi yeniden doğmaya sürükleyen yine kendi Karma’sıdır. Buda’ya göre Karma, kör bir kader değil sebep ve sonuç yasasının doğal bir sonucudur.
Budizm dört Asil Gerçeğe dayanır:
-Istırap evrenseldir,
-Istırabın sebebi hırs ve aşırı arzudur,
-Istırabın üstesinden gelinebilir ve önlenebilir,
-Arzulardan sıyrılmak ıstırapları yok edebilir.
Hinduizm; Mistik bir dindir tek bir ilaha tapınmayı öngörmez.
Hindular, Şiva, Vişnu, Rama, Krişna veya diğer tanrı ve tanrıçalara tapar.
tanrıları hem insanüstü hem de insan gibidir. Mahabharata ve Ramayana gibi destanlarda bu durum çok güzel anlatılır.
Dediik ve devam. Arka tarafta yine Buda’nın öğretilerinin yazıldığı çarklar var. Burası aynı zamanda Budistlerin Hac yeriymiş. Her birini sırayla döndürerek öğretileri okumuş ve hacı olmuş sayılıyormuşsunuz.
Eh yani.. Bizler de yarı budist hacı olduk :))

Bu kez de Buda’nın aydınlandıktan sonra ilk vaazını verdiği yeri geziyoruz. Tam bir açıkhava müzesi. Yine Ashoka krallığı döneminden kalan sadece sütunlar ve arkada görünen stupa Dhamekh Stupa M. S. 500 yılında Buda’nın ilk dersini verdiği yer olarak kabul edilmiş ve burada 34 metre yüksekliğindeki bu stupa inşa edilmiş. Yapının geometrik şekli M.S 500 yılı olsa da yapılan kazılarda çıkarılan tuğlaların yaşı M.S. 200 yılına ait olduğu saptanmış.
Budist Kral Ashoka, Sarnath’ta birçok Stupa ve manastır yaptırmış ve burayı daha sonra hac yeri olarak ilan etmiştir.

Ve bölgenin yine ünlü kültürel zenginliği içinde yeralan bir de jain Tapınağı var. Biz gezmedik.

Varanasiye güzel bir hacı adayı ile veda edelim… Gerçi yüzü belli değil ama kıyafeti çok güzel.

Yolumuz Delhi’ye. Hindistanı hep beraber gezdik. Umarım keyif almışsınızdır. Sırada Katmandu var. Delhiden uçacağız. Kısaca; biz Hindistanı ve özellikle Varanasi’yi sevdik, çok beğendik, iyi ki gelmişiz dedik…
AMA:
Bana; Hindistan’a gidelim mi? Gitmeyelim mi? 🙂 Derseniz (teşekkür ederim sayende gitmiş gibi olduk deseniz dahi) gidin, görün bizzat yaşayın, hayatın, dünyevi birçok şeyin esiri olmadan, mahalle baskısı hissetmeden yaşamanın keyfini, yokluk için de bile olunsa mutluluk nedir? sorusuna yanıt bulabileceğinizi, ölümün ne kadar olağan birşey olduğunu, öleceğini bilerek nasıl yaşanırı deneyimlemenizi, en önemlisi de hissetmenizi isterim. Bu gezi sonrası hayata bakış açım önemli ölçüde değişti inanın. Nepal-Katmandu’da görüşmek üzere esenkalınız..
Ve yine de;
PARA,HAYAT VE KARAR SİZİN ..Namaste…
Teşekkür ederim doktorcuğum. Emeğine bileğine kalemine sağlık. Hindistana gitmiş kadar oldum .
BeğenLiked by 1 kişi
Sevgili arkadaşım değerli öğretmenim ziyaretinle ve beğeninle mutlu oldum
BeğenBeğen