Gün değişmedi aynı gündeyiz 😊 ama yeni yerler gezeceğiz, hep beraber yeni hikayeler öğreneceğiz. Önce nerede kalmıştık onu bir anımsayalım. Eveet hani üç Malla prensi vardı, hırslı; rekabet sonucu kendi şehirlerini diğerlerinden üstün kılmak için çalışıyorlardı, bu üç şehir de Basantapur – Bhaktapur ve Patan’dı ya; işte şimdi beraberce Bhaktapur’u gezeceğiz.
Katmandu Durbar meydanını Freak caddesinden terk ettikten sonra otobüsümüzle yaklaşık 15 km kadar gittik. Trafik yoğundu gidişimiz 45 dk. yı buldu. Otobüsten indik yine yürüyerek gitmemiz gerekiyormuş. Elbette bir sebebi varmış; hani bizim özel Arnavut kaldırımlı yollarımız var ya, hah işte onların da kırmızı tuğladan yapılmış yolları var ve belediyeleri yasa çıkarmış; Newari mimarisinde inşa edilen evler gibi yollarda kırmızı tuğladan işlenecek. 😎 otobüs gibi ağır vasıtalar şehrin kültür merkezi olan eski şehre girmeyecek. 😬 Canıma minnet fotoğraf çeke çeke giderim. 😉
Bhaktapur Durbar Square;
Sevgiyle ” adanmışların yeri ” olarak adlandırılan Bhaktapur’a Newari dilinde “Layaku” denir. 12.yüzyılda Kral Ananda Malla tarafından Bagmati bölgesinde inşa edilmiş. Bhaktapur, Dünya’da UNESCO Kültür Mirasları listesinde en çok eser barındıran kent ünvanına sahip vadinin üçüncü büyük şehridir. Gezdikçe görülüyor ki tarihi değerini en çok koruyan şehirlerden biri. Dini mimarisi ile de ünlü olduğundan dindarlar şehri diye de bilinir. Hakikaten gezilecek tarihi binalar, tapınaklar hayli çoktu. Biz gezmedik ama dokuma ve çömlek atölyeleri ile de bilinen bir yermiş.
Belli başlı dört meydanı var. Durbar Square- kral meydanı, Taumadhi Square-Newari kültürünü yansıtan meydan, Dattatreya Square ve Pottery Square-Çanak çömlek meydanı. Bhaktapur’un son üç kralı; Jitamitra Malla, Bhupatindra Malla ve Jaya Ranjit Malla’ydı. Bu hükümdarlar, Durbar Meydanı’nın saray ve tapınaklarının inşasında önemli rol oynamıştır.
Katmandu başkent olmadan önce 14-16. yüzyıllar arasında Katmandu vadisinin başkentliğini de yapmıştır. Bu şehir de depremlerle her seferinde yıkılmış sonra yeniden restore edildiğinden de mimari uyumu yokmuş. (bizim restorasyonlarda var mı ki?)
Bhaktapur, hem Hindu hem de Budist dini mekanları ve sanatıyla dolu. Nüfus öncelikle Hindu olmasına rağmen, on dokuz Budist manastır varmış… Bertolucci’nin küçük Budha filmindeki flashback sahnelerinin çekimi burada yapılmış gibi bilgilerden sonra; haydi yürüyelim yeniden silinmemiş izlerden 😄 şarkı sözündeki gibi…
Veya Newar halkının yaşamından görüntülerle diyelim. ☺ ve halimize şükredelim; hala su şebekesi-çamaşır makinası olmayıp taşıma suyla elde çamaşır yıkayan Newar kadını…

Okumak istedikten sonra; işte her fırsat değerlendirilir ne güzel. Alt yapı ne ki? Sefalet diz boyu desek yeridir.☹️

İşte kırmızı tuğlalı yol…
Buralarda pek bir hareket görülmüyor, ama ilerledikçe evler çoğaldı.
Sanırım tarihi yere geldik. Bu hanım yerleri süpürüyordu. Bizi kalabalık görünce işi bırakıp o da bize baktı. Daha çok bana bakmış 🙄 😄
Müthiş bir atmosfer her yer kırmızı tuğla döşeli, beyaz bir tapınak ve önü heykel dolu geniş bir meydan, iki tane de ortada şehrin koruyucu aslanlarıyla muhteşem… Eveet Silu Mahadev veya diğer adıyla Fasidega Temple; Şivaya adanmış bir Hindu tapınağı.




Hemen yanında devasa bir tapınak daha, ama önce gölgede bir soluklanıyor rehberimizi dinliyoruz.
17. Yüzyılda inşa edilmiş yine bir Hindu tapınağı; Siddhi Laksimi. Lohan Dega veya taş tapınağı diye de bilinir. Merdiven heykellerle donatılmış. İlk heykelin biri kadın diğeri erkek tapınak koruyucularıymış… Diğerleri ne anlama geliyor öğrenmemişim 😏 Bu arada tapınağa bir Hindu çıkıyor ben bekçisi sandım değilmiş, sağını solunu kontrol edip aşağı indi. 🙄

Yerli halktan bir aile önünde fotoğraf çektiriyordu güzel bir kare oldu.
Alttaki fotoğrafta; soldaki köşeli tapınak da Chyacilin Tapınağı. Aslında sekiz köşeli bir köşk olarak 55 pencereli saray ile karşısındaki Şiva tapınağına güç verip depremden korumak üzere yine Kral Bhupatindra Malla tarafından inşa ettirilmiş. Yazılı tarihte burada bir yarışma düzenlendiği anlatılırmış.

Sağdaki beyaz stupanın arkasındaki bina 55 pencereli saray yine içine girilmiyor dediler benim ilgimi dağıttılar güzelim pencereleri çekmemişim. 😔 Soldan yürüyor içerilere doğru gidiyoruz. Güzel ve kocaman bir çan ile karşılaşıyoruz. Bu arada oturan kadının albenisi yerindeydi kaçırmadım.😉

Büyük çan yani Taleju Bell’in arkasında güzel bir tapınak var üstelik de farklı bir yapıda dönüp bakalım.

Burası önü idi ama ara dar olduğundan tam boy için yine dolanıyorum. Manzara muhteşem. Ve Bhaktapur Durbar Meydanı tüm ihtişamı ile karşımızda.😎

Bu meydanda değişik yapıda tapınak ve stupa var. Hindu olan dört tapınağın ikisi Şiva’ya adanmış, diğer ikisi de Vişnu’ya adanmış. Fotoğrafta sağdaki Şiva’ya adanmış Pashupatinath tapınağı Kral Yaksha Malla tarafından yaptırılmış en eski tapınaktır, Katmandu’daki orjinalinin kopyasıdır. Yaksheswor Mahadev Tapınağı olarak da bilinir. En bilinen özelliği erotik figürlü oymalarıymış. Malesef tapınağı bile atlamış fotoğrafını çekmemişim ki figürlerini göreyim.🙄
Tam karşımızdaki Kum Taşı- Vatsala Durga Tapınağına yakından bakalım. 😎

Vatsala Durga Tapınağı; 1672’de Kral Jagat Prakash Malla tarafından yaptırılırken tapınağın önündeki Taleju Bell, 1721’de Kral Jaya Ranjit Malla tarafından yerleştirilmiş.
Kumtaşı görünüşlü ama daha çok kireç taşıdır. Taleju Bell çanı tapınaktaki sabah ve akşam dualarını belirtmek için konmuş. Tapınağın tabanı üzerinde ‘ havlayan zil ‘ Barking Bell denilen ikinci küçük çan daha var fotoğrafta sağda. Kral Malla tarafından yaşadığı korkunç rüya gerçekleşmesin diye 1721’de yerleştirilmiş. Çan çalınırsa köpekler uluyacak Kral’ı da korumuş olacaklar.

Üst fotoğrafta soldaki geniş bina; Elli beş pencereli Saray (Pachpanna Jhyale Durbar), MS 1427’de Malla Kralı Yaksha Malla’nın saltanatı sırasında inşa edildi ve 17. yüzyılda Kral Bhupatindra Malla tarafından yeniden düzenlendi. Zarif yerleşimi ve heykel tasarımı ile tuğla duvarlar arasında ahşap oymacılığın eşsiz bir başyapıtı olarak kabul edilen elli beş pencerelik bir balkon var (evet pervaz gibi yapılmışları da pencere sayarsak 55 olur dediler). Aynı zamanda Nepal’deki en eski anıtlardan biri olarak biliniyor.

Kral Bhupatindra Malla Sütunu; karşısında sarayın şahane Altın Kapısı (Sun Dhoka) var. Bu sarayı Yaksha Malla (1428-1482) yaptırmaya başlamış, sonra gelen kral Ranjit Malla bitiriyor, daha sonra gelen krallar da eklemeler yapmış. Bu kapıdan sarayın avlusuna giriliyorsa da sarayın içine sadece Hindu olanlar girebiliyormuş. Biz de giremedik tabii.
Golden Gate ya da Sun Dhoka’nın tüm dünyadaki en güzel ve zengin kalıplanmış kakma bakır işi (Repoussé) örneği olduğu söyleniyor. Repoussé metalürjik bir metalin, düşük kabartmada bir tasarım yaratmak için ters taraftan çekiçle biçimlendirildiği metal işleme tekniğidir (Wikipedia). Kapıda, inanılmaz efsanevi canlılar ile Garuda’nın bir figürü var. Kapının üstündeki çerçevenin içinde de 10 kollu, 4 başlı Tanrı Taleju’nun figürü vardı. Altın Kapı, Kral Ranjit Malla tarafından eklenmiş ve Elli Beş Windows Sarayı’nın ana avlusunun giriş kapısıdır.

Alttaki fotoğrafta; arkada görünen uzun tuğla yapı da yine Şiva’ya adanmış Kedarnath Temple. Her depremde yıkılmaları çok acı olsa da kültürlerini devam ettirmeyi başarabilmişler.

Biraz dinlendikten sonra arada bir sokaktan hemen daha da güzel bir meydana Taumadhi Square’e geçtik. Çok yakın yani..
Sağlı sollu dar fakat renkli bir ortam. Farklı kültürlere bizzat şahit olmak gezilerin en güzel yanı…



Eveet işte bu kadarçık bir sokak hoop Taumadhi meydanına geldik. 😄 Etraf iyice şenlendi heryer turist dolu.

Taumadhi meydanı hemen durbarın yanında olunca da en çok ziyaret edilen ikinci meydan haliyle… Taumadhi Tole diye de anılıyor zira Nepalce – tole – sokak pazarı demektir. Görüntü de yanıltmıyor zaten. ☺️ Tam kare bir meydan .

Nepal’in en yüksek ve en etkileyici pagoda tarzı tapınağı olan Nyatapola -5 katlı tapınak da burada. İhtişama bakınız.

1702 yılında Kral Bhupatindra Malla tarafından inşa edilmiş, Zenginliğin Tanrıçası Siddhi Laksimi’ye adanmış bu tapınağın inşasında rivayete göre Kral da işçi gibi tuğla taşımış ve 5 ay gibi kısa bir sürede inşa edilmiş. Tapınağın yüksekliği 30 m.dir ve merdivenlerinde simetrik olarak konumlandırılmış heykeller var.

İlk sıradaki iki insan heykeli var ve her biri on insan gücüne eşit iki güreşçi; Jayamel ve Phattu. Efsaneye göre enkarne olacak ve bir araya geleceklermiş. Bir üstte iki fil, sonra iki aslan, daha üstte iki ejderha ve en tepede de iki tane tanrıça; biri baghini-kaplan şeklinde diğeri singhni-aslan şeklinde temsil edilmiş. Pencereleri, kapıları, sütunları tapınaktaki tüm ahşap işleri Newarların sanatını yansıtan mükemmellikte işlenmiş, hayran olmamak mümkün değil.
Nyatapola’nın hemen sol aşağısında üç katlı bir tapınak daha var; Bhairabnath Tapınağı, karısı meydanın üstündeki Nyatapola Tapınağı’nı işgal eden Shiva’nın korkunç enkarnasyonu olan Bhairab’a ithaf edilmiş. Tapınakta Bhairavnath ve Tanrı Betame’ye ait heykelcikler bulunmaktadır.
Bu tapınağın bilinen bir özelliği de Bhaktapurda yapılan önemli festivallerden biri olan Bisket (Nisan ayında yapılıyor) Festivaline ev sahipliği yapması.

Burada da bir efsane var aslında bir değil iç içe geçmiş iki efsane; nasıl mı? anlatayım. Bir çok yerden alıntıdır (tercümesi için Deniz Kaplan’a (ilk baharım) teşekkür ederim.
Rivayete göre, antik zamanlarda Bhaktapurda kutlanan çok ünlü bir Lingo(Bisket- jatra diye de bilinir) Festivali varmış birinci efsane veya hikaye burada başlıyor; Kral güzeller güzeli kızına koca arıyor, bulduğu her damat zifaf sabahı yatakta ölü bulunuyor. 😰 Bir, iki, üç, beş hala sağ çıkan yok.🤔 Üzerlerinde büyük bir lanet olduğuna inanıyorlar. Oğlunun ölmesini istemeyen uyanık bir kayınvalide oğluna bir iksir içirip gece uyanık kalmasını sağlıyor. 👍 Zifaftan sonra uyumayıp bekleyen damat, korkunç iki yılanın prensesin burun deliklerinden dışarı çıktığını görüyor ve hemen kılıçını çekip yılanların başını kesip laneti savuşturuyor. 💪 Ve böylece halkın şükranlarını kazanıyor. Ertesi sabah, yılanlar Bhaktapur’da bir direkte asılı olarak sergilenir. Lingo festivali de işte bu iki ölü yılanın yeniden canlandırılması olayıdır. Bhaktapur’un alt ve üst mahalle (diyelim) erkeklerinin karşılıklı ip çekişmesi ile direk yere düştüğünde kötülük biter ve yeni yıl başlar.
İkinci efsane de tam burada başlar; Tanrı Bhairab işte bu arabalı festivali görmek için insan kılığına bürünüp Bhaktapur’a gelmiştir. Kral, Tanrı Bhairav’ın geldiği haberini alır almaz ölü dirilme konusunda ilim sahibi kişileri( Aachaju) tanrıyı yakalamak ve onu bu şehirde hapsetmek için görevlendirir. Aachaju sihirini kullanarak Bhairav’ı ararken onun başının diğerlerinden daha uzun olduğunu görür. Bhairav kaçmaya çalışırken kendini toprağa gömer ama kellesini orakla kopartılmasından kurtaramaz.
Rivayet bu ya, AAchju Sonradan Bairav’ın kellesini koparttığına pişman olur ve büyü gücünü kullanarak Bhairav’ın kellesini tapınağa getirir ve ona tapınmaya başlar. Bundan dolayı, inanışa göre, Bhairav’ın gövdesi Kashi (Hindistan’da) kellesi ise Nepal’dedir. Festival kutlamalarında geleneğe göre de Bhairav’ın heykeli festival bitiminden dört gün önce büyük bir savaş arabası (atlar tarafından çekilen) arkasında taşınır. Bu festival Bhaktapurdaki en önemli kültür festivallerden biridir.

Bhairab’ın korkunç güçlerine ve büyük tapınağına rağmen, tanrı burada yalnızca 15 cm yüksekliğinde, bedensiz bir baş olarak tasvir edilmiştir! Alttaki fotoğrafta kırmızı renkli.
Hemen yanında bir küçük tapınak diye düşünüyordum adı Betal Mandır. Bhairavnath Tapınağının ana giriş kapısıymış; akşamları da burada dini müzik çalıyorlarmış. Yan evlerde Newar’lılar mandala boyama ve sanatsal boyama atölyeleri açmışlar.


Bugüne gidilecek iki yer daha var o nedenle fazla vakit yok. Olsa yukarıdakiler gibi bir temaşa fena olmazdı hani. 😉 Geldiğimiz sokağın paralelinden geri gidip otobüsümüze bineceğiz buyrunuz…

Golden gate -Altın kapının önü öğrencilerle dolmuş. Biz turistler kadar yerli halk da çok ilgi gösteriyormuş.

Dönüş yolumuz çok güzeldi ve yine sağda solda bir çok küçük tapınaklar vardı ve evet hepsinin önünde de mutlaka koruyucu hayvan figürleri…


Renkli çamaşırlar, masmavi gökyüzü, kırmızı tuğlalı evleri geride bırakıp istikamet Kathmandu’nun Varanasi’sine (Bagmati nehir kenarına) desem hiç de yanlış benzetme olmaz…
Bugünlük bu kadar diyorum; İnsan ister istemez doğup büyüdüğü kültür, içerisinde yaşadığı sosyal çevre, ekonomik koşulları gibi birçok etkeni karşılaştırıyor; daha iyi ise neyse de kötü olunca insan üzülüyor elbette… Ama ben sizi üzmeyip bir değil iki güzelle şimdilik hoşçakalın diyorum…
Tata…