GEMİ ile AKDENİZ ESİNTİSİ— 1.Gün *Floransa** Pisa*

       Gemi ile seyahat bavul aç-kapa derdi olmadığı için her zaman ilgimizi çeksede açık büfenin cazibesine kapılırız gelsin kilolar olmasın diye hep ötelemişizdir. Yine nereye gitsek muhabbeti başlatan Önder’imin önerisiyle; Programında Afrika-Tunus ziyareti de olan Tura Turizmin Pullmantur Sovereign *Akdeniz Esintisi* ismiyle de cazip gelen turuna katılmaya karar verdik.

       Vize vs işleri ile ilgili dökümanları tur şirketi bize yolladı. Biz gerekli diğer evrakları da ekleyip yolladık, zaten yeşil pasaportumuz olduğu için vize falan yok sadece pasaport sürenizin turunuzun bitiş tarihi dahil en az 6 ay geçerliliği kalmış olmalı.

       24 Eylül 2014 tarihinde rehberimiz Enis Aslan ile Atatürk Havalimanı’nda buluştuk. THY ile İstanbul’dan 08:15 non stop 2 saat 45 dakika uçuş sonrası İtalya’nın başkenti Roma’nın Fiumicino Havalimanı’na indik. Rehberimiz eşliğinde bindiğimiz minibüs ile 1 saat 15 dakika ilave bir yolculukla aşağı yukarı 35 km sonra bizi misafir edecek M/V Pullmantur Sovereign gemimizin demirlediği Civitavecchia (Civitavetti diye okunuyor) limanına geldik. Tüm bu uğraşlar sonunda saat 17:45 olmuştu bile. O dönem çektiğim fotoğraflarda hayli acemilik yapmışım. 🤷‍♀️

       Neyse gemiye geldik biniş prosedürlerini yerine getirdik ama tatbikattan bir şekilde kurtulduk. 🤭 Odamız balkonlu değil ama dış kabin. Ve geminin limandan demir alma zamanı gelmişti. Üst güverteye çıktık Günbatımı Civitavecchia şehrini kırmızıya boyamış harika görünüyor ve gemimiz limandan demir alıyor saat 19:12.

Limandan çıkışını seyrettik ardından akşam yemeği için geçtiğimiz salonda bize ayrılan masada arkadaşlarımızla tanıştık. Kahve içerken rehberimizin bilgilendirmesi ile katılacağımız ekstraları belirledik. Mecburiyet yok isterseniz indiğiniz limanda bireysel olarak da gezebilirsiniz. Liman ile ilgili bilgi de verdi ve her gün için bilgilendirici gemi gazetesi ile benim buluşmamız ile ilgili notum odanızda olacaktır dedi.

Antik kent’in bu güzel limanı Civitavecchia’yı; Roma İmparatorluğu’nun Orta Avrupa’daki fetihlerinin mimarı 5 büyük komutandan biri olan Traian (M.Ö 108) kendi villasının yakınında inşa ettirmiş. İlk adı o zamanlar *Centum Cellae* yani yerli halk dilinde *doğal küçük koy* anlamındadır. Komutan Trajan, Civitavecchia limanını Etrüsk’lerin Tiber ırmağı kıyısındaki limanı nedeniyle tehlikede olduğunu düşündüğü Roma Limanına alternatif olarak inşa ettirmiş ve zamanla burası gerçekten de Roma’nın ana limanı olmuş.

Civitavecchia Liman şehrini dönüşümüzde gezecekmişiz o zaman daha detaylı anlatırım. Şimdi yolcu yolunda gerek. Bu gece denizde yol alacağız. Biraz gemimizi dolaşalım. Çok güzel dekore edilmiş ışıl ışıl koridorlar. Biz 4. kattayız, inerken saksafon çalan müzisyenle karşılaştık. Ambiyans gerçekten de çok güzel görünüyor bakınız.

       Gemide her çeşit aktivasyon mevcut. Kokteyl alabileceğiniz bar, sosyalleşebileceğiniz ortamlar, canlı müzik ve uzun yol gemilerinin olmazsa olmazı gazino. 🎰 🃏 Yemek sonrası şöyle bir tur daha attık ve ertesi güne iyi başlamak üzere odamıza döndük.

       Tarih 25 Eylül 2014 oldu. Sarsmayan güzel bir seyir ile sabah 07:00 de İtalya’nın Ligurya bölgesinde 1800’lü yıllardan kalma limanı ile güzel bir kent olan La Spezia’daydık. Kahvaltı sonrası Enis rehberimizle buluşup minibüsümüze bindik. Yolumuz ikinci kez göreceğimiz Floransa’ya. Yemyeşil harika manzaralar eşliğinde yol alıyoruz. 

       Kıymetli rehberimiz Enis Aslan’ın anlattığı hikayeleriyle de keyifleniyoruz. Çoğumuz okumuşuzdur Da Vinci Şifresi’nin yazarı Dan Brown Floransa’da gezeceğimiz yerlerin çoğunu *Cehennem* adlı kitabında anlatır. Hikayesi Floransa’da başlar Venedik’e geçer oradan da İstanbul’a gelir. İstanbul ve Yerebatan Sarnıcı’nın tüm detaylarıyla konu edildiği hikaye de İstanbul’da biter. 

       Floransa’nın La Spezia ile arası 160 km ve böyle güzellikleri seyrederek iki saatte Floransa sokaklarındayız. San Marko meydanında inip yürümeye başladık. Burası eski şehir bölümü. Daracık sokaklar üstelik çok kalabalık yürümekte bile zorluk çekiyoruz.

       Floransa’yı İmparator Julius Caesar MÖ 59 yılında askeri bir kamp olarak kurup adını da Florentia koyar. Roma için Arno nehri üzerinde olması askeri önem taşıyordu. 13. yüzyıla kadar önce loncaların elinde olan şehir bir dönem Cumhuriyetle idare edilmiş ardından şehrin idari gücü soylu bir aile olan Medici’lerin yönetimine geçmiştir. Bankacı olan bu aile tam 300 yıl hüküm sürmüş. Gezdikçe anlatacağım yürümeye devam.

       Ve karşımızda Floransanın kalbi hatta ikonu olan yerel dildeki adıyla II Duomo di Firenze yani Floransa Katedrali‘dir. Veya Santa Maria del Fiore Bazilikası nam-ı diğer Duomo *Çiçeklerin Aziz Meyemi* anlamında.

       İtalyanın birçok şehrinde mutlaka bir Duomo vardır diye başladı Enis rehberimiz; Duomo bizim merkez camilerimiz anlamındadır, şehrin ana ibadet yeri. Avrupa’nın en büyük Bazilikası. 1296 yılında yapımına gotik tarzda yapılarak başlanmış. Gotik tarz bilindiği gibi tanrıdan korkutmak mantığı ile yapılan bir mimari tarzdır… Orta çağ döneminde Floransa paralı askerler tarafından korunan nüfus 15 bin civarı küçük ama çok zengin bir Cumhuriyettir. Zenginliği de *Agnus Dei* (Tanrının koyunu) ticareti ile sağlamışlar ve Papa’yı takan yoktur.

       Dolayısıyla böyle büyük Katedrallar yapmışlar. Kocaman gül pencereler, aşırı yüksek görünüm, sivri kuleler eklemişler. Duomo gibi renkleri de muhteşemdir. Renk olayı da ortamı biraz yumuşatıp insanları ibadetten çok da uzak tutmamak amaçlıdır. Daha sonra 1436 yılında Filippo Brunelleschi’nin baş yapıtı olan kubbe (ki tuğladan yapılmıştır) ile Duomo daha da görkemli bir hale gelmiştir. 

       Bazilikanın hemen yanında Giotto’nun 1334 yılında inşasına başladığı ancak bitirmeye ömrü yetmediği çan kulesinin inşaatı Andrea Pisano tarafından yürütülmüştür. Daha sonra 1359 yılında da üst katların çok özel büyük pencerelerin yaratıcısı Francesco Talenti tarafından da tamamlanmıştır.

       Tamirat ve restorasyon nedeniyle girmedik. Aslında 85 metre yüksekliğindeki kuleden manzara muhteşemmiş ama grup olunca bölünmeyelim diye hem de 400 basamak çıkmak vakit alacak gemiyi kaçırmamak gerek dedik. 😉 Siz de bizim gibi sadece bakınız. 😁

       Duomo’nun hemen önünde çok benzer yapıda Aziz Giovanni vaftizhanesi (Battistero di San Giovanni) var. Vaftizhanenin önünden görüntülerle devam edelim. Küçük fotoğraftaki yere yaydığı resimleri satanlar aynı bizdeki gibi polisi görünce (gerçi bizde zabıtadır) çil yavrusu gibi kaçıştılar. 😁

       Vaftizhanenin solundaki sokaktan yürüdük ara sokaklara bu kez rehberimiz eşliğinde saptık zira yollar çok kalabalık. Ara sokak görüntüleri biliyorsunuz artık benim vazgeçilmezimdir. Burada şansıma çıkan ilk fotoğraf, İtalya’nın en büyük şairi Floransa doğumlu Dante sevgilisi ile kaldığı fotoğrafta görülen pencereli oda oldu. Ev sonradan müzeye dönüştürülmüş. İkinci fotoğraf, genelde tüm önemli kişilere ait bilgi tabelaları böyle bir heykelcikle birlikte yapılırmış. Buradaki Başpiskopos Antonius’un heykelciğiymiş. Son karede sanat galerisi vardı. Tahmin yürüttük reklam amaçlı mankenleri düz duvara tırmandırmışlar. Ama arka karşı binada da aynıları var. 🤭 Neyse…

        Yolumuz Lordlar Meydanı anlamına gelen *Piazza della Signoria * meydanına çıktı. Kalabalığı görüyorsunuz. Soldaki atlı heykel Medicilerin Dük’ü Cosimo de Medici paranoyak bir kişiliği olan I. Cosimo bu yüzden karısı dahil şüphelendiği çok kişiyi öldürtmüş. Sağdaki Neptün Çeşmesinde Neptün Heykeli.

Floransa-Piazza della Signoria 
Floransa-Piazza della Signoria

       Burada yaşayan rehberimizin arkadaşı da bize katılıp meydanın tarihini heykelleri ve Medici ailesini anlattı. Mediciler sanata düşkün olunca sanatçıya da hami olmuşlar, saraylarında ağırlamışlar. Sonra bankacılık yapıp iyice zengin olmuşlar. Papayı kaale almayan aile zenginlikleri ile yönetimi ele geçirmişler. En önemlisi de Rönesansın doğmasına öncülük etmişler diyebiliriz. Aileden 2 tane kraliçe birçok kral 3 tanede papa çıkmış. 

       Önce sokak arasından giriş ve Medicilerin saat kuleli hükümet merkezleri şimdilerde Belediye binası olarak görev yapan sarayı* Pallazo Vecchio*yu görelim. Sonra hemen önünde Ammanati’nin eseri olan *Fontana del Nettuno* Neptün çeşmesi var.  

       İlk fotoğraf Ammanati’nin yapmış olduğu Neptün Çeşmesinin ortasındaki heykel Deniz tanrısı Poseidon yani Neptün’dür. Etrafındaki deniz kızları ile vahşi atlar var. Neptün hepsinin ortasından yükselmiş yani Floransa’nın denizlerdeki hakimiyetini kazandığı zaferleri anlatıyor. Neptün çeşmesini Michelangelo bile beğenmemiş Ammanati’e mermere yazık ettin demiş. 😁 Üstteki saatli çan kulesi sonradan yapılmış. Çalındığında halk bu meydana toplanır dönemin yöneticisi hangi Medici ise çıkar alınan kararları bildirirmiş.

       Hemen yanındaki sokakta (alttaki fotoğraf) Pallazo Vecchio’nun önünde Rönesansın dahi sanatçısı-ressam-heykeltraş-şair ve mimar’ı Michelangelo’nun ünlü yapıtı *Davut* heykelinin kopyası var. Gücü temsil eden Davut’un gür sesi vardır ve hayvanlara hükmeder onları uysallaştırırmış. Hatta bizde gür sesli erkeklere *davudi*sesli deriz. Floransa için Davut kötü dev Golyat’ı öldürmesi ile düşmanları dize getiren güçlü peygamberdir ve Floransa kendini Davut ile özdeşleştirmiş yüzyıllardır da özgürlüğün sembolü olarak görmüşlerdir.

       Michelangelo Davut heykelini başladığında 26, tamamladığında ise 29 yaşındaymış. Davut heykeli dini bir eser olması gerekirken çıplak tasviri Michelangelo’nun kendi tasviriymiş. O Davut’u ilahi gücün yarattığı yaradılışı tasvir etmiş. Saraydan atılan bir eşya ile Davut’un orijinalinin kolu kopunca bu şaheser eser korunmak için özel yapılan Galleria Accademia’da sergilenmeye başlanmış. Halk da Davut’suz mahzun kalmasın diye kopyası yapılıp buraya konmuş. Diyorum ve artık bir hikaye yazalım değil mi? Ama önce fotoğrafını ekleyeyim.

Floransa- Davut- Herkül ile cacuc heykelleri
Floransa- Davut ile Herkül heykelleri

       Hikaye; Kuran, Tevrat ve İncil’de de bahsi geçen Davut ve Golyat’ın İsrailoğulları ile Filistinlilerin savaşı esnasında gerçekleşen hikayesidir. Heykele baktığımızda pek görülmesede Davut’un fotoğrafa göre sağ elinde hikayemizde geçecek olan sapan, sol elinde de taş vardır. İsrail’in en büyük kralıdır ve kendisine 4 kitaptan biri olan *Zebur* indirilmiştir. Davut peygamber Kudüs’te doğmuştur, Süleyman peygamberin de babasıdır.

       Hikayenin geçtiği dönemde Davut cepheye ekmek taşıyan ergen bir çoban, Golyat ise kimilerine göre 3 metre boyunda korkunç kötü bir dev kimilerine göre de dev yapılı filistinli bir savaşçıdır. İsrail’in ilk kralı olan Saul Golyat’ı öldürene -hem kızımı vereceğim hem de altına boğacağım diye vaatte bulunur.

       Davut krala, ben öldürebilirim dese de kral henüz çok gençsin olmaz deyince Davut, çobanlık yaparken ayı ile karşılaştığında çenesinden tutarak yere nasıl vurup öldürdüğünü anlatır. Kral peki der ve kendi zırhını Davut’a verir başına da tunçtan bir miğfer giydirir. Davut çok genç tabii miğfer dahil her şey ona ağır gelir ve hepsini çıkarıp tamamen çıplak kalır. Bir eline sapanla diğerine taş alarak Golyat’la savaşmak için ileri atılır.

       Golyat’la karşılaştığında başında kalın bir miğfer olduğunu görür. Düşmanı olan Golyat’ın en hassas ölümcül noktasının alnın ortası olduğunu bilen Davut hemen askerlerden birinin kalkanını alır ve güneşi Golyat’ın miğferine yansıtır. Demir miğfer ısınınca Golyat onu çıkarıp attığı anda Davut sapanıyla hedefleyip onu alnının ortasından vurur. Yere düşen Golyat’ın elinden koşarak kılıcını alıp başını kestiği gibi Kral Saul’un önüne bırakır.

       Kıssa’dan hisse deriz ya işte o da ilahi güçle her şeyin yapılabilir olduğudur. Ve Michelangelo’nun da işte bu ilahi gücü yansıttığı için Davut heykelini çıplak yapmıştır denir. 

       Hemen yanındaki heykel Bandinelli’nin eseri Herkül ile Casus. Casus da Roma mitolojisinde üç ağızlı, üçünden de ateş çıkaran devdir. Herkül hayvanlarını çaldığı için Casus’u öldürür. Fiziksel güç temsil edilmiş.

       Devam edelim, Mediciler halkla içine yaşayan bir aile olduğu halde paranoyak olan Cosimo, Arno Nehri’nin karşı tarafında ikinci bir saray daha yaptırır. Yer üstünden koridor gibi geçişle ki adına Giorgio Vasari yaptığı için Vasari koridoru deniyor karşıdaki *Plazzo Pitti* sarayına kadar bu koridoru kullanarak gider gelirler. Bir yandan da zamanın tehlikesi olan Vebadan korunmak amaçlanmış. Ama günlerce güneş görmeden yaşadıkları için de ciddi hastalıklar yaşamışlardır.

       Vasari koridoru kısaca 1 km kadar varmış. Buradan Arno nehrinin öte yakasındaki Pitti Sarayı’na kadar içinde 1000 küsür tablo, heykel ve tarihi eser varmış. Burayı idari merkez binası olarak kullanmaya başlayınca da Pallaza Vecchio’ya eski saray demişler. Koridorun ilk bölümü Pallazo Vecchio’da başlıyor ilk fotoğrafta iki penceresi görünen Vasari koridoru hemen yanındaki Uffizi Galeriye bağlanıyor. 1973 yılında restore edilip halka açılmış, randevu alınarak geçit kullanılabiliyormuş ve manzara muhteşemmiş. 🤷‍♀️

       İkinci fotoğraftaki *Plazzo Degli Uffizi* yapım tarihi 16.yy’a kadar uzanan sanat sarayı, bir müzedir. Cosimo Medici burayı hem kendine ofis hem de adalet sarayı olarak kullanmış. Zaten Uffizi ofisler anlamına geliyor. Müzeyi gezmek için önceden bilet almak gerekiyormuş haliyle gezemedik ama alt girişin fotoğrafını ekliyorum. Girişin her köşesinde zamanın sanatçılarının ve tanınmış ünlülerinin heykelleri var. Soldaki ünlüler; F.Guicciardini (Tarihçi ve Siyasetçi devlet adamı) ve Amerigo Vespucci (Amerika teriminin türetildiği ünlü kaşif) Sağdaki ünlüler; Galileo Galilei (Astronm ve Fizik Mühendisi) ve Pier Antonio Micheli (İtalyan Botanik profesörü). 

       Üçüncü fotoğraftaki espriye dikkat. Evet ressam ve otoportresi benden kaçmazdı. 🤩

       Medicilerin yine 14. yy’da yaptırdıkları *Loggia Dei Lanzi* Lanzi locası. Meydanı açıkhava müzesi gibi süsleyen adı üstünde loca, Medicilerin en büyüğü heykeldeki Cosimo’nun korumalarına aitmiş. Mediciler tarihten silinince de sanat eserlerine müze olmuş. Ayrıca biz turistlere soluklanacak gölgelik arka tarafı da işportacılara yer olmuş… 😁

       Neyse tarihten sanattan ayrılmayalım bakalım oradaki ünlü sanatsal heykeller neler. İlk fotoğraf Pio Fedi’nin eseri Polyxena ve Aşil heykeli. Polyxena’nın annesinin elinden Aşil tarafından zorla kaçırılması anlatılmış.

       İkinci fotoğraf, Cellini’nin Perseus heykeli. Burada Perseus Medusa’yı başındaki görünmezlik miğferi ve elindeki sihirli kılıcı ile başını gövdesinden ayırmış olarak tasarlanmış. Medusa bidiğimiz Yunan mitolojisindeki bakışı ile her şeyi taşa çeviren yılan saçlı kadın. 

       Üçüncü fotoğraf Giambologna’nın Sabine kadınlar heykeli. Burada da anlatılmak istenen yine Yunan mitolojisinde Romus ve Romulus kardeşler öldürülünce soylarını yürütmek için çare arayan Romalılar Sabine kabilesinin kadınlarını bir törene davet ederler sonra da kaçırırlar. Fotoğrafları görelim.

       Ardından Uffizi’nin galeri kısmından geçtik sağa dönüp Arno nehri üzerindeki Floransa’nın en dikkat çekici ve en eski köprüsü olan Ponte Vecchio’ya doğru nehir boyunca iniyoruz. İtalyanca Ponte- köprü, Vecchio- eski demektirYani evet kendi de eski adı da eski. Roma döneminden beri var olan ve o dönemde ahşap olan köprü sel sularıyla yıkılıyor sonra Giotto’nun öğrencisi Taddeo Gaddi tarafından tasarlanıp 1345 yılında bu kez betondan inşa ediliyor.

        Ponte Vecchio II. Dünya savaşından yıkılmadan çıkan yegane köprü iken kör talihi onu 1966 yılında yine sel sularının baskınına uğratıyor. Neyse bu kez sadece kuyumcu dükkanları ile içindeki altınların kaybı ile sermaye büyük zarar görüyor. Köprü göründü manzara müthiş güzel bakınız. İkinci fotoğrafta yine küçük pencereler ile üçüncü fotoğrafta görülen kemerli yapının demirli küçük pencereleri meşhur Vasari Koridorudur ve hemen nehir kenarında da insanlar güneşleniyorlar. Köprü 3 kemerli ortadaki 30 metre açıklığı ile en geniş olanı.

       Evet köprüye girdik hemen sağımızdaki açıklıkta ünlü İtalyan kuyumcu, sanatçı, yazar, heykeltraş Benvenuto Cellini’nin büstü var. Cellini yukarlarda bahsi geçen Perseus heykelini yapan sanatçı. Hani elinde Medusa’nın kesik başını tutan yeşil heykel. Etraf yine çok kalabalık ama sebebi Cellini’nin büstünün demir parmaklıkla çevrilmiş parmaklıkların da aşıkların kilitleri ile dolmuş olması elbette bir de selfi çekenler. 😁 İki sevgili kilidi birlikte kitleyip anahtarını Arno nehrine atıyorlar. Aşkları ebedi olsun diye. 🔒🔑 💘

       Kuyumcu dedik evet Ponte Vecchio’daki dükkanlar kuyumcu. Ama bir zamanlar burada demirciler, kasaplar deri dabakhaneleri varmış ve Arno nehrini çöplük olarak olarak kullanmışlar. O kadar çok koku ve ses yapmışlar ki, bunlardan rahatsız olan Dük Fernandino hepsini kovmuş yerlerine daha fazla kira veren kuyumcuları yerleştirmiş. O günden beri kuyumcular çarşısı olarak devam ediyor. 

       Arno nehrini karşı yakasıyla bağlantısını sağlayan Ponte Vecchio’dan başka sayısız köprüler var ama sağında ve solunda da olanları, Cellini büstünün arkasından görünen köprü büyük fotoğraf 16.yüzyıldan kalma St. Trinity köprüsü. Tam karşısına bakarsak ilk fotoğraf 1953 yılında yapılmış olan Ponte Alle Grazie’dir. Nehirde kano ile spor yapanlar var. İkinci fotoğrafta da Ponte Vecchio’nun arka tarafı hayli eski olduğunun ispatı gibi.

       Floransa’ya gelinir de şahane dondurmasının tadına bakılmaz mı? 🍦🍨🍦🍨 Eksik kalmadık şükür. Ortam çok samimi geldi bize hiç yabancılık çekmedik nedense. İtalyanlarla genetik yapımız uyuşuyor muydu ne! 😁🥰 İlgi alanınız her ne ise, sanat ve tarih Floransa’da hepsi var. Çevreden bir iki fotoğraf ekleyeyim sonra da Cumhuriyet Meydanına Plazzo Rebpulic’e doğru buluşma yerimize.

       Plazzo Rebupulic Floransa’nın merkezi sayılır. Hemen girişinde ünlü marka satış mağazaları, lüks lokantalar var. Gezmekten yorulanların uğrak yeri kafeler çok renkli ve güzel. Otobüsümüze doğru gidiyoruz gözüme takılıp kalan kareleri ekleyip doğru Pisa’ya…

       Bir saat 15 dk sonra Pisa’dayız. Dedik ve işte hepimizin bildiği modern fizikçi, matematikçi, astronom ve filozof olan Galileo Galilei’nin doğduğu ve yaşadığı İtalya’nın güzel bir başka şehrinde Pisa’dayız. Milyonlarca insan fotoğraflarda da olsa perspektif sayesinde eğik kuleyi ayakta tutmaya çalıştığı kule. İşte Pisa kulesi karşınızda diyen Enis rehberimizin peşinden *Mucizeler Meydanı*na doğru yürüyoruz. 

       Turistik eşya satan stanların önünden geçerken şaşkına dönüyoruz. Satıcı çocuk buyrun diye bizi davet ediyor. Şaşkınlığımızın sebebi fotoğrafta gizli. Enis rehberimiz Önder’e-Abi bu şapka güzel hem pazarlıkta yapabilirsin diyor. Benim için Pisa demek *Pinokyo* demektir. Hikayenin yazarı Carlo Collodi Floransa doğumludur ve Pinokyo hikayesini Pisa’dayken yazdığı söylenir. Ben de çocuklarıma kısa özetini çok anlatmışımdır. 🤥 👍 Mekandan ilk aldığım kuklaları oldu sonra da magnet. Satıcı çocuk anlaşıldığı üzere Türk. 🇹🇷

       Çok büyük yemyeşil çim kaplı bir alan, 1987 yılından beri Unesco Dünya Mirası listesinde olan Pisa Kulesini barındıran Piazza dei Miracoli meydanındayız. Çok önemli yapıları üzerinde barındıran Etrüskler dönemine kadar uzanan 1000 yıllık bir tarihe sahip Pisa. 

       Buradaki en tanınmış yapı elbette Pisa Kulesi. Pisa Katedrali *Duomo di Pisa*yapılmış ardından Vaftizhane *Baptisterio* Pisa Kulesi en son Anıt Mezar *Camposanto* ile Piazza Dei Miracoli’yi çevrelemişler. Piazza Dei Miracoli *Mucizeler Çayırı* adı bu güzel yeşillik alanı görüp hayran kalan şair Gabriele D’Annunzio tarafından ortaya atılmış ve öyle kalmış. İlk fotoğrafta biz başaramadık bari gençlerden kopya çekeyim dedim o bile olmadı. Gerçekten de perspektifi kullanıp kuleyi tutmak çok zor. 

       İkinci kare Vaftizhane *Baptisterio*Galilei Galileo burada vaftiz edilmiş deniyor. İtalya’nın en büyük vaftizhanesi yapımı diğerleri gibi 100 yılı bulmuş. Vaftizci Yahya’ya adanmış. Yahya da tanınmış bir yahudi ailenin münzevi üyesidir. Son kare Mucizeler Çayırı ve Duomo Di Pisa ile eğik çan kulesi Pisa’nın genel görünümü.

       Pisa Katedrali *Duomo Di Pisa*; 1064 yılında mimar Buscheto tarafından haç şeklinde iki aşamalı olarak inşa edilmiş. Aynı yıl kazanılan Palermo zaferinden elde edilen ganimetlerle yapıldığı söylenir ve o zafere adanmıştır. Sonra eklenen kubbe İstanbul’daki Aya Sofya’dan esinlenerek yapılmış. 1118 yılında Papa II. Gelasius tarafında kutsanmış. 1500’lü yıllarda büyük bir yangın sonrası mimar Rainaldo’nun yaptığı cephe ile yapım süreci bitmiş.

       Sırada Piza Kulesi; İtalyanca adı *Torre Pendente di Pisa* olan Mimar Giovani Di Simone’nin yapımına başlattığı 6 tanesi sütunlu toplam 8 kattan oluşan bu eğik kule 56 metre yüksekliğinde ve 264 basamaklı bağımsız bir *Campanile* çan kulesidir. Yapımı 1200’lü yıllara rastlarsa da bitişi İtalya’daki iç savaşlar nedeniyle çok uzun 200 yıla yakın sürer ve 1399 yılında tamamlanır. 8. katta çeşitli ağırlıklara sahip 7 tane çan vardır. Ağırlıkları, 7 notaya göre ses çıkarmaları nedeniyle farklıdır. Ama artık çanlar kimse için çalmıyor 😁 yıkılmaya sebebiyet vermesin diye 20. yüzyıla gelindiğinde susturulmuşlar.

       Eğikliğinin hikayesi; Zeminin alüvyon oluşu ve yapılırken ki hesap hatası nedeniyle kısaca kusurlu bir tasarım hatasıdır. Toprak güney kısmında daha yumuşak olduğundan eğim de güneye doğrudur. İlk önce üç kat yapıldığında dikkati çekmiş. Ama eğimi dengelemek için mimarın kuzeye doğru sütun yerleştirip düzeltmeye çalıştığı düşünülmüş. Dördüncü kat yapılırken iç savaşlar başlayınca inşaat yine yarım bırakılmış.

       100 yıl kadar sonra yeniden inşasına başlandığında bu kez güneye doğru daha çok eğildiği görülür.İnşaatı 7. kata kadar getirdiklerinde eğim artınca yine yapımdan vazgeçerler. 14.yüzyıla gelindiğinde inşaat tamamlanır, yıkılmayan kulenin eğimi de 100 yılda 7 cm olmuş. Yıkılmamasının sebebi ağırlık merkezinin izdüşümü kulenin temel dairesinin içinde kalmasındanmış. 1990 yılında yapılan restorasyonlarla eğim 5,5° e düşürülmüş, bir 200 yıl daha yıkılmaz deniyor. Fotoğraftan görelim.

Pisa-Pisa Çan Kulesi
Pisa-Pisa Çan Kulesi

       Artık demir almak saati gelmiştir limana gitmek üzere otobüse biniyor, güzel bir fotoğraf ile Pisa’ya da veda ediyoruz.

İtalya- Pisa
İtalya- Pisa

       Gezimize yeni başladık dostlar yarın bakalım hangi limanda demirlemiş olacağız. İpucu mu? Güzel bir liman olacağı kesin. Görüşünceye kadar sağlık, sevgi ve yazılarımla kalınız. 💞💞💞

 

 

 

GEMİ ile AKDENİZ ESİNTİSİ— 1.Gün *Floransa** Pisa*’ için 12 yanıt

  • İyi akşamlar Alev Hanım, yazınızı keyifle okudum, ellerinize sağlık. Önce gemiyi merak ederek internette aradım, kocaman gemiler vardı. Zaten resimlerinizden de içini görmüştüm. Karım pandemi öncesinde Roma’ya gittiğinde Floransa’yı da gezmişti. Geldiğinde çektiği resimleri gösterek gözleri parlayarak anlatmıştı. Şimdi sizin gözünüzden ve ağzınızdan da oralarını takip ediyorum. Biz de bu sene programa İtalya’yı aldık, hatta bu gün de pasaportlarımızı yeniden çıkarmak için başvurduk. Oralara gitmeden önce yazınızı tekrar okumak niyetindeyim. Çalışmanızı en kısa zamanda tekrar okuyup yorumlarımı ekleyeceğim. Selam ve sevgilerimle…

    Liked by 1 kişi

    • İyi akşamlar Gürcan Bey, Siz okuyucuları sıkmamak için gemiden fazlaca bahsetmemiştim. İkinci bölümde fotoğrafını eklerim hayli büyük 12 katlıydı. Bu sene gezmeye başlamanız bence de iyi olacaktır pandemi hepimizi epey sıkmıştı. Biz Şubat’ta bir Güney Afrika yaptık çok iyi geldi. Tavsiye ederim. Oradaki yaşam şartlarını herkes görmeli ki ülkemizin kıymeti iyi bilinsin. Selam ve sevgiler bizden.

      Liked by 1 kişi

  • Sevgili Alev, yanlış bloğu takip ediyorsun. uzumlukrallik.com yeni bloğum, diğerini kapamak üzereyim. Fenalık geldi Üzümlü Kek’ten.

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın