Nerede kalmıştık diyeyim zira koca bir günü denizde geçirdik fena olmadı. Sabah gözümüzü Palermo’da açtık tarih 29 Eylül 2014 ve saat 07:00. Evet aslında 5. günde ve Tunus derken Sicilya’dayız. Güvenlik nedeniyle seyri uygun görmeyen Pullman Tur rotayı Sicilya’ya çevirmiş anons ettiler ve Palermo Limanındayız. Çok heyecanlandık doğrusu Sicilya aklımızdan geçen bir yer değildi. Bize de büyük sürpriz oldu. Aklımıza hemen *The Godfather- Baba* filmi ile tiyatro binası ve bildik mafya klişeleri geldi. 🤷♀️
Böyle güzel bir manzaradayız ve adayı gezerken her yere yürüyerek gideceğiz. Kıymetli rehberimiz Enis Aslan’ın mesajı ile 4. katta buluşup birlikte adaya indik.
Gerekli işlemlerden sonra devam ederek hemen karşı caddeden yürüyeceğiz. Caddenin adı Via Emorico Amari.
Sicilya bir ada ve ana kara İtalya’ya Messina Boğazı ile bağlantılıdır. Dini ve kültürel değerleriyle 12 bin yıllık geçmişi olan 5 milyon nüfuslu çok özel bir ada. Bir dönem Helenistik uygarlığın en önemli duraklarından, limanlarından ve yerleşim yerlerinden biri olmuştur. Şekli üçgen vari olduğundan Trinacria da denir.
Avrupa’nın en büyük ve aktif yanardağı Etna buradadır. Aslında küçük küçük birçok aktif veya uyuyan volkanik dağlar var. Tiren Denizi’ndeki Stromboli sıklıkla patladığı için Akdeniz’in doğal Deniz Feneri denir.
Palermo;
İtalya’nın özerk bölgesi olan Sicilya’nın başkentidir. İtalya deyince hemen aklımıza Roma, Venedik, Floransa ve Milano gelir. Oysa Sicilya’da çok daha turistik yerler varmış. Evet Palermo adı az duyulan bir başkent. Vakti zamanında Mafya’nın doğduğu şehir dense de rehberimiz doğru olmadığını Corleone ailesinin doğum yeri, adını aldığı başka bir bölge olan Corleone bölgesidir dedi.
Mafya olayına da açıklık getirelim. 19. yüzyılın başlarında Sicilya Arap’ların kısa süreli işgaline uğrar, ardından Fransızlar derken İspanyolların hâkimiyetine girer. Toprak sahipleri ve işçiler, kendilerini korumak için mafya tipi örgütlenmek zorunda kalırlar. Başlangıçta iyi niyet her zaman olduğu gibi tersine işler yönetim boşluğundan faydalanan bazı gruplar koruma amaçlı haraç istemeye başlar. Yerli halk da zaman içinde devlete güvensizlikten baş edemedikleri her işleri için Mafya’ya başvurur.
Yine de günümüzdeki anlamda bir Mafya örgütlenmesinin tarihi 1861 yıllarına rastlar. Bu da İspanyol Burbon hanedanın adadan kovulması ve İtalya ile birleşme dönemi başladığı yıllardaki yönetim boşluğundandır. Böylece Sicilya adı Mafya ile özdeşleşir. Kısaca yazarsam Mafya ile mücadele eden Palermo’lu Savcı Giovanni Falcone ve arkadaşı Hukukçu Paolo Borsellini olayların ardından 1992 yılında suikaste kurban giderler. Hemen ardından Roma’da başlatılan Temiz Eller operasyonu ile Mafya ile birlikte sırtlarını dayadıkları siyasi kişiler de tespit edilip çökertilmiştir.
Neyse Palermo, Fenikeliler tarafından M.Ö 730’lu yıllarda kurulmuş. Ama adını *Panormus* olarak eski çağlarda Yunanlılar koymuş. Limanların anası anlamına gelir daha sonra Palermo olmuştur. Romalılar ve Bizanslılar tarafından sömürülmüş, Arapların işgaline uğramış en son Sicilya Krallığı kurulunca kendine gelmiş. Yine de kültürel miraslarını bu sömürgecilere borçlu sayılırlar. Zira tarihi eserlerde açıkça görülüyor.
Palermo, 850 bin nüfusa sahip, Roma Katoliklik dinini kabul etmişler ve resmi dilleri İtalyanca’dır ama İtalyanca’nın Sicilya lehçesiyle konuşurlar. Çok fazla da göçe uğramış. Aldığımız bu ön bilgiler ışığında gezelim derim.
Via Emorico Amari caddesinden devam ediyoruz faytoncu amca buyrun diyor ama biz çok kalabalığız. Oysa burada faytonla gezmek çok da zevkli olabilirdi. Faytonu ve atları arabalar yüzünden tam çekemedim trafik yavaşladığında kenara çıkıp çektim. Hop on Hop off otobüsü boştu sabahın çok da erken bir saati değil.
Amari’de yukarı doğru devam ediyoruz hemen solumuzda tarihi dokulu güzel bir bina var *Teatro Nazionale Biondo*. Avrupa’ya çok sık giden zengin aristokrat bir aile olan Biondo kardeşlerin 1903 yılında yaptırdığı özel tiyatro.
Sağımızda geniş bir meydan *Piazza Politeama* ve çatısında atlı figürler bulunan görkemli bir bina *Teatro Politeama Garibaldi*. Palermo’nun hem şehircilik anlamında hem de kültür ve sanat anlamında büyümeye başladığı 1800’lü yıllarda sirkten tiyatroya kadar her türlü etkinliğin yapıldığı bir meydan. Tarih boyunca çok fazla depreme maruz kaldığından insanların açık alanda toplanmalarına da yardımcı olan meydanlardan en bilineni diyeyim. O yıllarda Palermo Prenslerin ve yerel yöneticilerin rağbet ettiği ayrıcalıklı bir şehirdi.
1859 yılında Palermo belediyesi şehir için prestijli bir tiyatronun ihtiyaç olduğuna karar verir. Ancak vatansever Garibaldi’nin (İtalya Krallığının kurulmasına yol açan) binler girişimi ve o dönem Burbonlar’ın çöküşü ile tiyatronun yapımı uzar ve 1874 yılına gelindiğinde henüz bitmemiş üstelik çatısız olarak açılışı yapılır. Bu şekliyle 20 yıl Palermo Operasının ana tiyatrosu olur ve Teatro Municipale Politeama adıyla hizmet verir. Garibaldi’nin 1882 yılında ölümünden sonra da anısına Garibaldi ismi verilir.
Çatısında Olimpiyat oyunlarını temsil eden bir çift at ile Apollo ed Euterpe’nin zaferi tasvir edilmiş. Euterpe Yunan mitolojisinde Müzik ve lirik şiirin ilham perisi, Apollon da müzik ve şifa tanrısıdır. Tiyatronun resmi olarak açılış tarihi Kral Umberto ve Kraliçe Margerita huzurunda ünlü tenor Francesco Tamagno’nun Verdi’nin Othello’sunu icrası ile yapılır.
Tiyatro’nun hemen solundan döndük cadde Settimo’dan devam ediyoruz Banco Sicilia’yı geçtik. Cadde tanınmış markaların mağazalarıyla doluydu Zara YSL gibi.
Çok değil 3-4 sokak geçtik geldiğimiz kavşağın olduğu yer ağaçlıklı çok geniş bir alan ve karşımızda önem bir tarihi yapı var. Palermo’nun en bilineni Massimo Tiyatrosu *Teatro Massimo*.

Rehberimiz Enis, bakın bakalım tanıyacak mısınız? Hadi sizi üzmeyeyim The Godfather desem hemen hatırlarsınız. Evet The Godfather III’te Michael bu tiyatro Massimo’nun merdivenlerinde vuruldu dedi. Evet ama üzerinden yıllar geçti artık eve dönünce hatırlamak için izlemek farz oldu. 😁 Ben de öyle bir görüntü yakalamışım ki inanılmaz. Alttaki fotoğrafı büyütmelisiniz. İki arkadaş vurulma sahnesini canlandırıyor arkadaşları da çekim yapıyor. İnanılmaz.
Tiyatro Massimo’nun resmi adı *Teatro Massimo Vittorio Emanuele*dir. İtalya’nın en büyük tiyatrosu. Avrupa’nın da büyüklerinden sayılır ama mimari ihtişam yönünden Avrupa’nın üçüncüsüdür.
1864 yılında açılan yarışmada Mimar Giovan Battista Filippo Basile’nin projesi onay alır. Ancak tiyatronun inşasına 1875 yılında başlanır, 20 yıl sürer ve 1897 yılında da biter. Mimar Filippo’nun ömrü vefa etmeyip 1891 yılında ölünce tiyatronun inşaatını oğlu Ernesto Basile tamamlamıştır.
1974 yılında başlanan restorasyon çok uzun sürmüş tiyatro ancak 1997 yılında tekrar açılmıştır. İşte bu arada da Ford Coppola’nın Al Pacino’yla oynadığı The Godfather – Part III filminin bazı çekimlerine ev sahipliği yapmış. Şöyle bir sağına soluna bakıyoruz.

Tiyatronun önünden dümdüz devam ediyoruz. Sıcak memleket olduğundan herhalde küçük de olsa apartmanlarda balkon çok ve hepsi ferforje yani dökme demir. Çok dar sokaklar da var bir çift fotoğraf çekiyor diğerinde inşaat ustası yukarı kovayla harç taşıyor.
Şöyle bir gidelim bakalım bu cadde de neler var, adı Via Maqueda. Hemen sağ ve sol sokaklar eski pazar diye geçiyor biz daha başka bir pazara gideceğiz burası giysi pazarı. Ana cadde olan Via Maqueda Sicilya’lı filmlerde gördüğümüz evlerin aynısı ile dolu ne harika.
Bu güzel bulvarın ara sokakları ne yazık ki çok bakımsız. Aslında yapılara eski tarihi bozmamışlar diye de bakabiliriz. Yaşam bu işte kimi gelir, kimi gider. İkinci fotoğraf pek benzemese de birden aklıma çocukluk anılarımı getirdi. Bakkal amcadan 5 kuruşluk ay çekirdeği almak, kocaman küpeli Arap kızlı mabel sakızları, rengarenk fasulye şekerleri. Ne güzeldi çocukluk günlerim.
Yürüyelim arkadaşlar bu güzel yolun yani Via Maqueda’nın (alttaki ikinci fotoğraf) sonunda kısa bir mesafe sonra yolumuz yuvarlak ön cepheli evlerle çevrili bir yere çıktı (ilk fotoğraf). Artık kavşak ya da dört yol ağzı vs ne derseniz bilinen adı Quattro Canti. Muhteşem heykellerle süslü ve her binanın altında çeşme var. Ve sonra işte size tipik Sicilya’lı bir karı-koca çok hoşuma gittiler nasıl uyumlular bakınız.
Resmi adı Piazza Vigliena olan bu kavşağın tanınmış adı Piazza Quattro Canti *Dört Köşe Meydan* Canti -köşe demek ama iki binanın köşelerinin bir sokak kenarında birleşmesi anlamındaymış. Burada da 4 yapının meydana açılan sokaklara olan köşeleri yuvarlatılmış böylece kavşak yani meydan da daire şeklinde olmuş. Binalar malum Barok tarzında saray ve 3 katlılar. Zemin katlarda çeşme diğer katlarda önemli heykeller var vaktiyle bronzdan yapılmışlar sonra mermere dönüştürülmüş. Önce fotoğraf ekleyip sonra anlatayım.
Evet 1500 ve 1600 yıllarında Palermo dört ana bölgeye ayrılmıştı ve bu bölge merkez sayılıyordu. İspanyolların şehri ele geçirdikleri dönemde İspanyol valiler güç gösterisi yaparak varlıklarını kabul ettirme çabasına girerler ve Palermo genelinde göz boyayan Barok tarzı birçok saray ve malikane yaptırırlar.
İşte bu saraylardan 4 tanesi de bu merkezi bölgede yapılır. Bu anıtsal binaların cephe yapımı 1621 yılında bitmiş. Alt katlarda çeşme var demiştim ve çeşmeler geçmiş zamanda şehrin içinden akan 4 nehri, çeşme üzerindeki kadınlar dört mevsimi temsil eder. Bir üst katlarında dört İspanyol kral ve en üsttede şehrin koruyucu azizleri yer alıyor.
Binaların en büyük özelliği bir köşelerinin günün her saatinde mutlaka güneşi alıyor olmaları, bu yüzden de *Güneş Tiyatrosu* da denirmiş. Netice de genel anlamda teması, yeryüzünden cennete uzanan yolu betimliyor olmaları. Tarihi doku gerçekten çok güzel.
Hemen sağımızdaki antik eserleriyle değerli bir sokak olan Via Vittorio Emanuele’ye dönüyoruz. Burada iç süslemesi çok muhteşem bir kilisedir mutlaka bakın diyen rehberimize uyuyoruz. Gerçekten müthiş bir süslemesi olan San Giuseppe dei Teatini Kilisesi.
Palermo’yu keşfe devam. Aslında yürüyerek gezilebilen güzel bir şehir. Üç beş adımlık merdivenle çıkılan 14. yy’dan beri varolan Belediye binasının önünde heykelleri bol bir çeşmeye denk geldik. Enteresan bir şekilde tüm heykeller çıplaktı genel bir görüntü alıp geçtim. Ama rehberimizin anlatımıyla öğrendim ki, Piazza Pretoria ve Çeşmesi özellikli bir çeşme. Her şeyden önce halk arasındaki adı*fountain of shame* türkçesi utanç çeşmesi.
Geçmişi 16. yüzyıla dayanan çeşmenin adının utanç olmasının iki sebebi var. Birincisi heykellerin çıplak oluşu dindar çevre halkı görüntüden hoşlanmaz. Ama esas konu bence daha önemli yabana atıldığı düşünülen halkın parası. Nasıl mı? Önce çeşmeye bakalım.

Floransa’da yaşayan zengin ve asil bir aile çeşmeyi malikanelerinin bahçesini süslesin diye Toskanada yaşayan bir heykeltraşa ısmarlamış. Bir zaman sonra ailenin parası biter çeşmeyi tamamlamaya gücü yetmez ve çeşmeyi 1573 yılında Palermo Senatosuna çok büyük paraya satar. İyi hoş ancak evdeki hesap çarşıya uymaz çeşme Toskana’dan Palermo’ya gelene kadar başına gelmeyen kalmaz. Heykellerin kolu bacağı kırılır, havuzun çeşmeleri kaybolur. Sorun olmaz çünkü Toskanalı heykeltraşın oğlu montajı yapmak için beraber gelmiştir.
Bitmedi montaj için ayrılan alan küçük gelince bu kez birkaç bina da yıkılmak zorunda kalınca çeşmenin de astarı yüzünden pahalıya gelir. Halk zaten kıtlık döneminden geçmektedir fakirlik diz boyu iken çeşmeye ödenen onca parayı düşündükçe binadan çıkan Senatörlere her seferinde *utanç-utanç* diye bağırırlar. Çeşmenin adını da öğrenmiş olduk.
Artık rehberimizin önderliğinde Palermo’nun özü, antik olduğu kadar otantik de olan pazarı Ballaro’ya gidebiliriz. Enis bey harika peynirleri var her geldiğimde alırım deyince iyice sevindik. Önce yine Maqueda caddesinden Mercado Ballaro yazılı tabeladan sağa döndük caddenin adı Via del Poticello oldu. Buralar hep eski şehir kısmı o nedenle de evler de eski demiştim en güzeli birkaç ev ve sokak görerek gidelim. Hemen bir sokak sonra bayan kuaföre denk geldik, 💇♀️ postiş tarıyordu.
Bir geniş alana geldiğimizde sokak adı da değişti burası Piazza Casa Professa. Çamaşır asılı balkonlar, renkli dükkanlar, kapı önü ve balkonu çiçek dolu evler, arada duyulan müzik sesleri ile yürüyoruz.
Ve genelde düğünlerin yapıldığı katolik Casa Professa İsa Kilisesi’nin önünden geçiyoruz hemen sağımızda Kraliçe Margherita Yüksek Lisans Okulu var, duvarındaki grafiti hoş olmuş ve çevresi gerçekten bakımsızdı. Artık pazara geliyoruz burada da karşıma bir grafiti çıktı çok değişik.
Ballaro Pazarı, bin yıllık tarihi ile günümüze kadar özünü değiştirmeden gelmiş. Özellikle Arapların işgal döneminden süre gelen bağırarak satış yapmaları. Gerçi bizde de öyledir ya. Et ve balığı ve özellikle de peynirleri çok güzelmiş. Enis rehberimize uyup biz de peynir aldık gerçekten çok lezzetli. Ballara adı, pazarda satılacak her türlü sebze ve meyvenin temin edildiği yakınlardaki Bahlara köyünden geldiği şeklinde. Ayrıca Deccan’dan trenle gelen baharatların (Hindistan’ın meşhur bölgesi ve bir demiryolu taşımacılığına da adını vermiştir) burada satılması nedeniyle Hind-Sind bölgesinin bir simgesi olan Ag-Vallaraja’dan türediğidir. Bir de sadece pazar günleri ikinci el eşya satışlarıyla da bit pazarına dönüşüyormuş.
Pazarın rengarenk ortamını hep sevmişimdir. Önder zaten pazar bir market iki dolaşmayı pazarlık ederek alışveriş etmeyi keyifle yapar. Burada ayrıca sokak yemekleri yapan yerler de var ve kokularla mest olduk üstelik öğlen saati oldu gemiye dönüş başlıyor gibi hayli de acıktık. Yürüyüş Via Porta di Castro’dan devam ediyor. Burada Plazzo Conte Federico Müzesi’nin önünden geçiyorken dikkatimi duvarındaki Mural çekiyor benim vizör de görüyor ilk fotoğraf’daki. Yazılar sağdaki Perdenti -kaybedenler ve solda Vincenti kazananlar eh tabii ki adamları tanımayınca bilemedik.
Diğer fotoğraflar önce sola sonra sağa döndük başımız da döndü yani neyse bir daha ne tarafa döndüysek ikinci fotoğraf gerçekten daracık bir sokağa giriyoruz. Özellikle adını videoya aldım Via del Protonotara, adı güzel ama sokak için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Ve son fotoğraf Via Maquera’dan sonra en özel ikinci cadde olan Via Vittorio Emanuele’deyiz son fotoğraf. Evet ikinci özel cadde demiştim zira her ikisi de buram buram tarih kokan caddeler ve ikisi de Quattro Canti’de buluşuyorlar.
Palermo Katedrali, bu tarihi mekanlardan biri olarak Vittorio Emanuele’de yerini alıyor. Ama başına gelmeyen kalmıyor. Palermo’nun tarihinde adı geçen ne kadar millet varsa yapısı da o kadar çok mimari değişikliğe uğruyor. Bu sebeple onu Palermo’nun tarih kitabı sayıyorlar. Yapım tarihi 1187’li yıllara kadar uzanıyor. Önce İtalyan Bazilikası olmuş ardından Araplar geldiğinde Cami olmuş zaten kubbesinden belli oluyor ve ardından da Kiliseye dönüştürülmüş. Oldukça geniş bir alanda yer alan Katedral kadrajıma bile sığmadı.
İçini gezmedik Via Vittorio Emanuele’den bu kez limana doğru yürümeye başladık. Hemen sağımızda bir anıt ve güzel bir kafesi olan meydan çıktı; Piazza Bologna. Dinlenmeye vakit yok yani anıt ile ilgili bilgileri alp yolumuza devam ettik. Alttaki fotoğraftaki anıt kutsal Roma İmparatoru ve Habsburg Hanedanından V. Charles’in anıtı. 1535 yılında V. Charles Tunus zaferinden döner ve Palermo’ya gelir. Yıllar sonra 1631 yılında şerefine de bu anıt Piazza Bologna’ya dikilir. Kaidede Yunan mitolojisinden tanrı Herkül, İmparatorluğun çift başlı kartalı ve efsanevi 7 yılan başlı Hydra var. Hani Herkül’ün her kestiği yılan başının tekrar çıktığı, zehiri öldürücü olan yaratık.

Asıl hikaye V. Charles’in duruşunda gizli anlatayım. Sol elinde bir asa varken sağ eli 5 parmağıda açık şekilde ileri uzatılarak betimlenmiş. Zaman içinde bu açık el için efsaneler üretilmiş. Adaletli oluşuyla bilinen Charles’in açık eli *beş sadakatsiz yargıcı* ifade ediyor. Ne yapmış bu yargıçlar bakalım.
Olay elbette 16. yüzyılda geçer. Zengin bir ailenin yaşı küçük çocuğu yetim kalınca akrabalarından biri vasi olarak atanır. Yetişkin olduğunda miras kalan varlıklarını geri ister. Ama bakar ki vasileri paraları bitirmişler. Hemen Palermo’nun beş yargıcından yardım ister. Yasa tanımaz üstelik hayli yüklü paralarla iş yapan yargıçların beşide olayı önemsemez. Genç çocuk adaletiyle bilinen V. Charles’in Palermo’ya geldiğini duyunca bir şekilde İmparatora ulaşır ve derdini anlatıp yardım ister.
Adaletli İmparator bir plan yapar ve rahip kılığına girerek mahkemeyi takip eder. Yargıçların beşi de vasiyi haklı bulduğu sırada V. Charles yerinden kalkar esas haksızlık yapan sizlersiniz verin çocuğun hakkını diyerek vasilere de kızar. Ardından 5 yargıcında derilerini yüzdürüp Palermo Mahkemesinin 5 sandalyesini kaplatır. 😱😱😱😱😱
Başka bir versiyonunda; Genç çocuğun vasisi Başrahiptir ve mirası vermek istemez. V. Charles bu defa yasa tanımaz yargıçları atlı araba arkasına bağlatıp bugün *Discesa dei giudici* türkçeye yargıçların inişi adı verilen bir yol varmış orada sürükletip öldürmüş. Evet devam edelim.
Serbest zaman verilince Önder ile Via Vittorio Emanuele’den devam edelim dedik. Cadde marka ürünlerin satıldığı son derece lüks mağazalarla dolu. Arada ücretli binilen gezi treni hoş bir hava vermiş. Ama genelde faytona biniyorlar. Faytonla gezmek çok daha güzel bence.
Başka sokaklara sapmadan dümdüz yürüyoruz. Bu arada gözlemlediğim çok fazla lüks araba yok çoğu arabalar eski ve çarpık hatta kapısı bile kapanmayan arabaları kullanıyorlar. Güvenlik sorunu yaşamadan güzelce dolaştık. Şu iki güzel binayı geçince sonunda deniz göründü marinaya çıkmışız.
La Cala Palermo marinadan keyifle yürüyerek sadece filmlerden tanıdığımız Sicilya’yı, tarih kokan Palermo’da az da olsa görmek çok güzeldi. Tunus nerede Sicilya nerede değil mi? Boşuna demiyorlar *kısmetten öte yol yok*. Sokaklarında, caddelerinde dolaştık kısa ama öz vakit geçirdik diyerek sana elveda Palermo diyoruz. Yeni bir limanda buluncaya dek sizler de sağlık ve sevgiyle kalınız. 💞💞💞
Merhaba Alev Hanım, çalışmanızı keyifle okudum, dar sokaklarda sizlerle birlikte gezdim. Teatro Massimo’nun merdivenlerinde oturdum, Utanç çeşmesinde kenardadurup etrafa baktım. Kilise de tavana bakarken resmen başım döndü. Sözün kısası Palermo, çok güzel bir sürpriz olmuş, isteseniz olmazdı. Evlerin balkonları bana çok ilginç geldi, sanki evlere sonradan demirden eklemeler yapılmış, değişik bir mimari ama çok hoşlar. Emeğinize sağlık, anlamadan yazının sonuna gelmişim. Rota bakalım gelecek bölümde nereye? Selam ve sevgilerimle…
BeğenLiked by 2 people
İyi akşamlar Gürcan Bey, Palermo’yu gezmiş kadar olmuşsunuz sevindim. Evlerin balkonları bence efsane. Çok kısa kaldığımız için Palermo’nun yaşamına karışamadık ama mafya vari olayları da duymadık keyifle gezdik. Yeni rota da güzel. Selam ve sevgiler bizden.
BeğenLiked by 1 kişi
Alev ora funziona ed io provo a leggere . Buon viaggio
BeğenLiked by 1 kişi