Hani derler ya *anlatılmaz yaşanır* diye; Varanasi tam da öyle bir şehir işte!. Ama ben zaten yaşadığımı anlatacağım 🙂 Yok galiba anlatmaya çalışacağım.
Sabah 9.15 yerel uçak ile 1 saat 15 dk sonra Varanasi’ye indik. Rehberimiz günlük programı anlattı. Otobüsle şehir turu ardından Bharat Tapınağını göreceğiz sonra otel, ardından gece gezmesi. 🙂 Otobüsten gördüklerimle başlayayım; Belki bizim köylerde de öyledir. Yol boyunca süt güğümleri görüyoruz, bizdeki gibi naylonlarda değil yani, etrafına da çuval sarmışlar arada bir ıslatırlarmış ki güğüm terleme yapıp soğuk kalsın ve sütler de bozulmasın.
Varanasi ülkenin en sıcak şehriymiş. Yine tezgahlarda şekil şekil kurutulmuş tezek satılıyor. Okula giden çocuklar görüyoruz. Yine bol Tata kamyonlar ama bu kez trafik iyice karışık. Aaa arabanın biri sağ şeridi tutturmuş gidiyor.. Buralar iyice yıkık dökük, çevre pislik içinde, hijyen takıntısı olanlara göre bir yer değil açıkçası insan zorlanır. 😦
Hindistan nüfusunun neredeyse yarısı Varanasi’de gibi.
Varanasi;
İki bin yıllık geçmişi olan ( M.Ö 11. yy’ dan kalma ) dünyanın en eski şehri; Diğer adıyla Benares. Varuna ve Assi nehirlerinin birleştikleri yerden sonra Ganj nehrinin kıyısında kurulmuş adı da o zaman Varanasi olmuş. Hindistanın manevi başkenti sayılan Varanasi Hinduizm ve Jainism’de yedi kutsal şehrin en kutsal olanıdır ve iki bine yakın da tapınak vardır. Hinduizm reform geçirip, tanrı Şiva’nın öğretileri ibadetin temelini oluşturunca Varanasi iyice önem kazanmış. Son yolculukta yakılma yeri de burası olunca Hindular ve inanaların Hac ibadet yeri olarak kabul görmüş. Akşama doğru tören yerine gideceğiz heyecanlanıyorum. Ama önce gideceğimiz yeri gezelim haydi..
Bharat Mata- Mother Temple.
Ayakkabıları çıkarıp giriyoruz, burası aslında bir tapınakmış ama etrafta tanrı heykelleri falan yok, orta yerde 3 boyutlu mermerden yapılmış Hindistan kıtasını görüyoruz. Üst katı var fakat çıkartmıyorlar elimden geldiğince çekmeye çalıştım. Haritanın üstünde önemli yerleri görmeniz mümkünse de biraz zorlanıyoruz.
Rehber anlatıyor ben çekiyorum; Hindistan haritasının mermer bir platform üzerine işlenmiş halini barındıran bu müzeye tapınak denmesinin sebebi oldukça ilginçtir. Bir Hintli için 4 tane anne vardır: Ganga anne ( Ganj nehri ) – Kutsal inek anne – kendi annesi ve nihayet Bharat Mata anne ( Hindistan). Yani Hintliler, Hindistanı Tabiat Ana kabul ederler. Bu yer de 1918’de zengin bir aile olan Birla ailesi tarafından yaptırılmış.




Devamla; Turların vazgeçilmezi 🙂 İpek dokuma ve satış mağazasına gittik. Tanrı Ganeşa yine başköşede..
Çok güzel şeyler vardı ama çok pahalı. 🙂


Hiç kimse ipek kumaş almadı hep fular aldılar. Neden kumaş almıyorsunuz dedim;
-Dikişle kim uğraşacak hem terziler de pahalı dikiyor dediler 🙂 Eskiden gündelikçi terziler vardı, akşama kadar 2-3 parça diker yardım edersen de bir parça daha keser bırakırlardı. Arkadaşlarım; (Fakülteden) ne kadar da dikkatle inceliyorlar. 🙂

Dokuma tezgahına gittik ama 50 kişi üşüşünce iyi fotoğraf için bana boş tezgah kaldı. Son dk. rica ettim adamcağız oturdu ama bu kez ben aceleden tabureyi çekin diyemedim. 😦


Nihayet tören yerine gidiyoruuz. Otobüs belli bir yere kadar götürüyor sonrasında bisiklet tuktuk’la gideceğiz.
Bu sürücü bizim bisiklet sürücümüz oldu.. Otobüsten inerken çekmiş olmalıyım 🙂

50 kişiyiz 2′ şerden demek oluyorki 25 bisiklet Ooooo… Önce zavallılar bizleri nasıl taşıyacaklar diye üzülmüştüm ama sürdükçe pek de zorlanmadı doğrusu.
Bu bisikletlerle tam 35dk. gitmişiz ama kaç km. gittik bilmiyorum. Birazdan fotoğraflarda göreceksiniz trafik hallerini belki bir tahmin yürütebilirsiniz.
Haydi o zaman..




Sağa sola bakıyorum Allahım heyecandan öleceğim, insanların yanından geçiyoruz ben değmeyeyim diye makinamı çekiyorum. Ay aman diye diye gidiyoruz ama laf aramızda bir yandan da gülüyoruz. Az sonra göreceklerimi bilmeden bisiklet keyfi 😦
Bir kere kaldırım diye birşey yok sadece gidiş, gelişi kalın taşlarla bölmüşler.


Daracık ara sokaklar etraf pislik içinde. Yalnız dikkatimi çeken; İnsanlar yine de temizlik anlamında kapılarının önünü süpürüyor çöpleri orta yerde topluyorlar. 🙂


Ortalık yerlerde yapılan Hint yemeklerinin önünden geçerken bu yemeklerin pişirilme şekillerini görünce tur acentasıyla gelmeyen aç kalırmış dedik. 🙂 Biz aç kalmayız hep yedekliyizdir. 😀

Pazar yeri gibi seyyar satıcıların dizildiği kapı önleri, buralar en temiz caddesi. Sonra sokakları gördüğümüz için şimdiden yazıyorum. 😦



Amcanın keyfine diyecek yok gibi görünse de, işsizliğin gözü kör olsun…

Bir sağa, bir sola, orda şu var, burdakini kaçırma diye diye yol aldık. İnanın sefaleti fotoğraflıyor olmak hiç de hoş gelmedi bana. Ama yüzyıllardır böyle yaşamış ve hala aynı yaşıyor insanlar, Budizmin etkisimidir? nedir bilemedim hiç de asık surat yok yani… Eğer bisiklete binmeseydik nasıl yürürdük bilmiyorum.( Yürünüyor, yürünüyor). 😀

Kaos başlıyor.. Kaos dedim ama ilginçtir hiç kimse kavga çıkarmıyor, birbirine ters bakmıyor, insanlar araba geliyor kenara kaçayım demiyor, herkes ve her araç kendine bir yol bulup kazasız geçip gidiyor. İnanılmaz bir uyum var. Yok yok olmaz biz buna alışık değiliz.. Ay ay araba geliyor şimdi kıyamet kopacak, aaaa peşpeşe kornalar çalındı olay bitti, hayret çarpışmadılar. 😀 Ben; aman sağda araba var dur, soldan motor geliyor diye, diye bir hal oldum 🙂 şöförün Hintli olduğunu unuttum.. Hahahahaa ay hala gülerim. 😀


Bir de camiye denk geldik.

Bir tane öküze rast geldim 🙂 Amaa çekimde başarılı olamamışım. 😦 Aslında bisiklet tuktuk da giderken fotoğraf çekmek hayli zor. Tur rehberimiz tören için kayık bekliyor çabuk gidelim diyor ama bir sağ, bir sol insan ne çekeceğini de şaşırıyor. Bezelye satan amcayı bile son anda çekebildim. 😦 Çook genç olup gözü kara olmadıkça bireysel gezmek bana göre zor.


Bisiklet tuktuk’tan inme yerine geldik, ayin yapılan yere kadar trafiğe kapalı yoldan gidiyoruz. Bu kez de seyyar satıcılara çarpmadan gitmek ve yoldaki pislikleri atlamak gerekti. Aklıma hemen bizim Aydın zeybeğinin hikayesi geldi. Hani bizim zeybek; dura, kalka biraz yana, tekrar öne şeklinde oynanır ya . Söyleyen bir ağabeyim ruhu şad olsun Ortopedist Doğan Ekinci onun yalancısıyım 🙂 güya; düşman var mı ? diye bakmaya çıkan gözcü yerdeki inek pisliklerine basmamak için sallanarak yürürmüş. Zeybeğin figürleri de bu yürüyüşten esin alınmışmış. Ben dee aynen öyle yürüyordum. Arada bir de Önder’in -Hanım önüne bak ikazıyla…
Bu gördüğünüz dikiş makinesi görünümlü aletle şeker kamışını ezip suyunu çıkarıyorlar. Altta görünen uzun kamış gibi çubuklar. Gerçi başka meyve de sıktıklarını gördük.


Sadular görülmeye başladı.


Dondurmacı.. Niyetim oğlanın orijinal görüntülü saçının fotografını çekmekti… 🙂


Nihayet ayin yapılacak yere geldik ve elbette muhteşem Ganj karşımızda.

İlk hissim; Suyun sakinliği ile ortamın uyumu bu kadar olurdu.. İnanılmaz bir görüntü. Kalabalığa aldanmayın hiç gürültü, Ahmet koş yer tuttum, çocuklarıda al vs. bağıran da yoktu inanın.
Aarti töreni ve ölü yakma merasimi başlı başına müthiş bir olay. Bir sonraki bölümde anlatayım. İnanılmaz görüntülerle kaybolmayııın. Buraya kadar gelmişsiniz demek ki devam. 🙂 Teşekkür ederim. Esenkalınız.
Renk, cümbüş muazzam tarihi yapılar. Nezih anlatım. Ger fotoğraf karesinde gözüm sokakların pisliğine takılıyor. Ne şeker kamışı suyu,ne lokma! Vallahi şu zor içilecek gibi. Yemeklerde aşırı baharattan ağır zaten. Şu güzelim inanç biçimine yerleşseymiş temizlik adabı. Her şeye rağmen nehre varıldı (:
BeğenLiked by 1 kişi
Buarada bulunmaz hint kumaşınada bayıldım.
BeğenLiked by 1 kişi
Yapıcak birşey yok 😁
BeğenBeğen
🙋♀️🥰
BeğenBeğen