Merhabalar yine birlikteyiz işte. ☺️ (4-Ağustos-2019) Manchester City’den çıkalı çok az bir zaman oldu saat 17:30 yine de Liverpool’a bir saatlik yolumuz var. Zaten mesafe 57 km. Hava gri ve yağmurlu ama uzun sürmez güneş bile açabilir umuyoruz. Yolumuz güzel manzaralarla dolu. Bugün hayli yoğun geçiyor günlerden de Pazar.
Liverpool Mersey nehri kenarında 1190’lı yıllarda kurulmuş küçük bir kasaba idi, adı da Lifer pol çamurlu havuz veya su anlamına geliyordu zira Mersey nehrinin gel-git olayı nedeniyle çamurlu bir görünümdeydi. Lancashire Kontluğuna bağlıydılar ve kendilerini Scouser olarak adlandırıyorlardı. Tam bir şehir statüsüne sahip olması 1880 yılına denk gelir ve nüfusu da ancak 600.000 olur, İngiltere’nin en büyük liman şehridir. Avrupa ve Amerikaya göçlerin başlangıç yeri idi. Göçmenlerin çoğunluğunu 1840’ların patates kıtlığından kaçan İrlandalılar oluşturuyor ve gezi gemilerinin, elbette Titanic’i(Liverpool’a hiç uğramamıştır) yapan şirketin bulunduğu şehirdir. II. Dünya savaşında Almanların en çok bombaladığı ikinci şehir olarak maddi-manevi çok yara almıştır. Daha sonra toparlanarak Dünya miras listesine şehir statüsünde girmiştir (ticari liman şehri). Diğer özelliklerini aralarda anlatacağım. Liverpool’a geldik manzara şöyle yağmur yine hafiften devam ediyor.
Manchester’dan sonra Liverpool deyince de aklımıza hemen futbol gelir malum. Futbol topu ve topla oynanan oyunlar tarihler boyunca farklı kıtalarda çok değişik şekillerde oynanmıştır, benim için en ilginç olan (ayakla oynanmayan) top oyunu Meksika- Chichen İtza’da oynan şekli idi. Buradan okuyabilirsiniz. 😉 FIFA’nın kabul ettiği ilk yazılı ayakla oynanan (futbol) top oyunu M.Ö 200-300 yıllarında Çinlilerin askeri eğitim oyunu olan Cuju’ya dayanır. Ama zamanımızın modern futbolunun temelleri İngiltere de atılmış ve dünyaya yayılmıştır. Veee çoğu evlerde fanatik kocalar yüzünden sorun doğurmuştur. 😁
Birazdan Liverpool’un premier liginde oynayan iki takımının onlara ait iki stadyumuna uğrayıp şöyle bir dışardan göreceğiz. Bu stadları grup olarak gezmek için önceden randevu almak gerekiyormuş. Everton’un Goodison Park ve Liverpool F.C’nin Anfield’in ve kulüplerin hikayelerini rehberimiz Sinan Ercan’dan dinliyoruz. Yağmur hafiften yağıyor.
Önce Everton’lar; Everton tepesindeki bir grup mahallelidir. Kendi aralarında St. Domingo adı ve mavi-beyaz renkleriyle kendi takımlarını kuruyorlar yıl 1879. Maçlardaki başarıları şehre kadar yayılınca da adlarını yaşadıkları mahalleden dolayı Everton olarak değiştirip resmen spor kulüplerini kuruyorlar yıl 1884. Everton maçlarını şimdi Liverpool’un stadı olan yerde küçük bir stadyum olan Anfield stadyumunda yapıyordu. Arazinin sahibi İngiliz (bira fabrikası var) iş adamı John Houlding’den 8 yıllığına kiralamışlardı. Houlding yönetime girip huzursuzluk yaratınca ve 8 yıl sonunda sözleşmeyi yenileyecekleri zaman işler tersine dönüyor.🤷♀️
Houlding bakıyor ki Evertonlar burayı iyice benimsediler ve nasıl olsa gidemezler kirayı hemen iki-üç katına çıkarıyor. Ama Evertonlar yapılan blöfü görüyor ve sözleşmeyi yenilemeyeceğiz diyorlar. John şaşırıyor e peki nerde oynayacaksınız? deyince hemen karşıdaki boş araziyi kiraladık orada oynayacağız diyorlar. Ve Everton’un stadı Goodison Park böyle doğuyor. Everton’ın armasında ortada bulunan kule, Everton Tepesini ifade ediyor. Yağmur nedeniyle otobüsümüz durmadı fotoğraf çekemedim. 😔 İsimsiz bir gezginden alıntı ile bakalım.

Blöfü başında patlayan John Houlding kara kara düşünürken tamam diyor bana takım yoksa saha boş kalacak değil ya, ben de kendi takımımı kurarım diyor. Para var çare var 😀 takımı kurup adını Everton Athletic koyup renklerini de mavi-beyaz yapıyor. 🕺💙
İnanılmaz, yani Everton’lar şokta. Hemen o zamanki futbol ligi yetkililerine baş vurup dava açıyorlar. Everton Athletic takımımızın adını çağrıştırıyor kabul edilemez diyor ve davayı kazanıyorlar. Hem ismimizi hem de renklerimizi terk edeceksin diyorlar. John mecburen tamam diyor zaten şehrin adını taşıyan bir futbol takımımız yoktu adı Liverpool olsun. Armasına da İskoçların hayali kuşları var Liverbird dedikleri biraz karabatak biraz zümrüd-ü anka kuşu gibi ağzında da yosun tutan hayli iri mitolojik bir kuş hikayesini sonra anlatacağım onu da bayrağın arması yapıyor, rengini de yine şehrin rengi olan kırmızı yapıyor. Liverpool F.C de böyle doğmuş oluyor. Bu güzel stadyum da gezi arkadaşımın photographer by @Mehmet Yeşilbağ

Stadyum elde tamam şimdi sırada oyuncu bulmak var. John Houlding para var çare de var dedik ya, Everton’dan ayrılıp kendisi ile kalmaya karar veren iki oyuncu Barclay ile John McKenna’yı oyuncu bulmaları için bir miktar para verip görevlendirince onlar da İskoçya’ya gidip birçok oyuncuyu takıma dahil ediyorlar. Ve Liverpool F. C de 1892 yılında resmen kurulmuş oluyor. Her iki stadyum da birbirine çok yakındır. Futbolda takımlar stadyumlarını yaparken bu kez tersine stadyuma biri çıkıp takım kurmuş oldu.. 🕺❤️ Arkadaş fotolarıyla devam 💃 sağ olsunlar. photographer by @Hasan Hüseyin Dikim

Liverpool’un ikonik figürü, karizmatik menajeri Bill Shankly 1959 yılında çöküşe doğru giden Liverpool’un başına geldiğinde takım yeniden yükselişe geçti. Öncelikle 24 oyuncuyu çıkardı. İngiltere’nin en iyi futbolcularını takımına kattı; Roger Hunt, Ian St John ve Ron Yeats vb. gibi nicelerini. Yeni taktikler geliştirip 3 yıl gibi kısa sürede takımı bir üst lige çıkardı. Bill Shankly *Benim fikrim Liverpool’u bir yenilmezlik kalesi haline getirmekti* demiş ve Liverpool F. C’yi 3 defa lig şampiyonu yapmış bir defa da UEFA kupasını kazandırmıştır. Stadın önüne heykelinin konması vefa borcu sayılır.
Yine takımın bilinen efsanevi oyuncularından bazıları yine şöyle; Kenny Dalglish, Steven Gerrard, John Barnes, Ian Rush. Liverpool ilk şampiyonluğu 1901 yılında kazandığında takım kaptanı Alex Raisbeck aynı zamanda İskoç milli takımındaydı.
Amblemin üstündeki demirler heykelin olduğu Shankley Kapısını, her iki taraftaki meşaleler Hillsborough faciasını unutmuyoruz diye Anfield’de yanan sonsuz ateşi simgelemekte. Ve hemen her maçta taraftarların hep bir ağızdan *You’ll never walk alone* yani ‘asla yalnız yürümeyeceksin’ yazısı yer alır. Bu tezahürat takımın sloganı hatta marşı olur. Bir yerlerde okumuştum soyunma odalarının çıkışında bir yerde *This İs Anfield* yazılı tabelaya ellerini sürüp maça öyle çıkarlarmış.
Liverpool Kuruluşundan beri maçlara Anfield Road’da çıkıyor. Bir de kapıda *The Kop* yazar nedir bu Kop: Liverpool halkının çok değer verdiği ve topluca attıkları sloganlarla Liverpool’un 2. lig şampiyonluğunu kazandıkları 1906 yılında yönetimin taraftara ödül olarak inşa ettirdiği 28.000 kişilik tribündür. Ve evet size anlatacağım bir de hikayesi var.
Kop; Güney Afrikada bilinen bir tepenin adı. 1900 yılında İngilizler Güney Afrika’da yerel halk grupları arasındaki bir savaşa katılıyor (Tarih, altın kaynakları sebeptir demez tabii sömürge dönemi). 🤷♀️ Kısaca bu savaş Boer savaşı diye bilinir. Boer de zaten flamenkçe işçi-köylü anlamındadır ve çoğu oradaki Hollandalı göçmen halktır. Bu savaşta hayatını kaybeden ve çoğu Liverpool’lu olan İngiliz askerlerin anısına da bu tribününün adı kop tribünü olmuştur. İlk yıllar burada işçi taraftarlar ayakta maç seyrederlerdi sonradan oturulur tribüne dönüştürülmüştür. Hemen her maçta tribün taraftar ile doludur, takıma moral ve motivasyon tavan tabii ve haliyle kazanılan maçlarda Kop tezahüratının önemi yadsınamaz derler.
Liverpool’un bir de güzel geleneği vardır; takımın kaptanı McVean bir maçta para atışını kazanarak Anfield Road tarafındaki kaleyi seçer ve o maçı kazanırlar. Daha sonra gelen takım kaptanları da para atışını kazandıkları her maçta uğuruna inandıkları bu Anfield Road tarafındaki kaleyi seçerek geleneği sürdürürler.
Hillsborough faciası; İngiltere’nin Sheffield kentinde Sheffield Wednesday futbol takımının stadyumu Hillsborough’ta 15 Nisan 1989 yılında Liverpool ve Nottingham Forest arasında oynanan yarı final maçında, geç kalan taraftarın zaten dolu olan tribünlere kontrolsüzce girmeye çalışıp sahayı ayıran demirlere sıkışan seyircilerin hayatlarını kaybetmesiyle yaşanmıştır. 96 kişi hayatını kaybetmiş yüzlerce kişi de yaralanmıştır. Stadyum da bu mozaikle anı duvarı oluşturulmuş. Fotoğraf rehberimiz @Sinan Ercan dan.
Evet Türkiye’mde takımlar evde kimin sözü geçerse ona göre tutulur, baba, amca, ağabey nadiren de anne. Ama İngiltere’de ailecek tutulur. Çünkü konu sadece futbol değildir protestan ya da Katolik olmakla, hatta işçi olmakla (demiryolcu vs) alakalıdır. Her iki takım Everton ve Liverpool herşeye rağmen iyi geçinirler, zaten Liverpool’un rakibi Manchester United’dır diyor futbol konusunu kapatıyorum. 🥅🏐🥅
Panoramik şehir turuna devamla. Liverpool şehir statüsüne 1850’ler de kavuşmuş ama Manchester gibi Katedrallerini hemen yapamamıştır. Mevcut iki katedral de aynı zamanda başlanmış 1904 gibi ama araya I. Dünya ve II. Dünya savaşları girince bitirilmeleri uzamıştır. Ben uzay kapsülüne benzettim Sinan rehber Dark Riddle’ın kafası gibi dediği fütüristik son derece modern bir yapı gördük. Anlık duruşla iPhone ile fotoğrafladım. Tepesindeki süslü çıkıntılar ile girişteki şekil sanki geçmişten geleceğe bir atıf izlenimini veren bu katedral Liverpool Metropolitan Katedrali. Katolik Piskoposluğunun ana kilisesi ve Piskoposun da oturduğu yer. Bu katedral 1967 yılında bitmiş.

Diğeri de Tam karşısında yükselen Liverpool Anglikan(protestan) Katedrali o da ancak 1978 de ibadete açılıyor. Geç dönem olmasına rağmen orta çağ mimarisi şeklinde yapıldığı için de eski gibi duruyordu. Otobüs trafik nedeniyle durmayınca fotoğraf da olamadı, sorun yok 😉 Liverpool Üniversitesi çevresi buralar yine yolumuza bu kez dantel gibi işlenmiş güzel bir kilise çıkıyor. St.Luce’s Church yine otobüsten çekim. 🤷♀️

St.Luce’s Church; 1800’ lü yılların ilk yarısında inşa edilmiş. Almanların yoğun ( Blitz) bombalaması sonucu çatısız kalınca adına halk bir de bomp eklemiş Ve St. Luke’s Bombed Out Church olmuş. Savaşta ölenlerin anıtı olarak dursa da düğün ve etkinlik mekanı olarak kullanılıyormuş. Aaa Çin mahallesine bakın derken kaçırdım tabii. Liverpool da Manchester gibi pek çok göçmen almış. Burada da o yüzden çok geniş bir Çin mahallesi var hatta Dünyada Amerika’dan sonra en büyük Çin mahallesi kapısı da buradaymış.
Yağmur dindi güneş açtı biz de merkezdeki otele eşyalarımızı bırakıp çevreyi gezmeye başladık. Otel tren garının çaprazında, tam karşımızdaki bu güzel bina da bir otelmiş.

Toplanıp yürümeye başlıyoruz gün batmak üzere. Tren istasyonuna yakınız demiştim işte hemen karşımızda Lime Street tren garı. 1836 yılında açılmış. Buharlı lokomotif icadından sonra Manchester-Liverpool arasındaki seferine ilk defa buradan başlamıştır.

Hemen yanında yer alan bu güzel bina North Western Hall; 1870’lerde Ülke çapında inşa edilen dev demiryolu oteller zincirinin bir parçası olarak Liverpool da inşa edilmiş, gözalıcı kuleleri var. Bir dönem boş kalmış sonra 1996 yıllında tekrar açılmış ve bir üniversitenin öğrenci yurdu olmuş. Liverpool’un korunması gereken binalarından. Ekim 2020’de yeniden restore edilmeye başlanmış ve yine Radison RED olarak hizmet vereceğini okudum.

Işıkları aceleyle geçiyoruz. Bu bölgeye Cultural Quarter-Kültür mahallesi, bölgesi deniyor. Liverpool 18.yüzyılda geliştikçe ve zenginleştikçe çeşitli sanat gösterileri özellikle müzik etkinlikleri yapmaya başlayınca mekan ihtiyacı duyuluyor. İngiliz mimar Harvey Lonsdale Elmes’in kazandığı tasarımıyla mahkeme binasını da dahil ederek 1841 de yapımına başlamış. Yapı mimarın ölümünden 3 sene sonra 1854 yılında açılmış. Girişteki bahçe kapısı ikişer arslan heykeli ile tasarlanmış.
Aslanlı girişten geçince karşınıza üstü kabartmalı lahit gibi Bir anıt geliyor. İngilizlerin Cenotaph dedikleri I.Dünya savaşı ( 1914-1919) bu taşta 1919 yazıyordu gerçi ateşkes savaş bitmiş demektir 1918 olacaktı İngilizler ne düşünmüş bilemedim.🤷♀️ ve II. Dünya (1939-1945) savaşında kaybedilenleri anma yeri. Üstteki fotoğrafta ilk bölümde görülen Victoria’nın büyük aşkı kocası Albert’in yine at üzerinde heykeli vardı.

Elbette Kraliçe Viktoria’sız ve ilerde görülen dev sütun ( Dük Wellington anıtı veya Waterloo anıtı) üzerinde Dük Arthur Wellington’suz olmazdı. 👍

Bahçeyi sola doğru dönüyoruz burası William Brown Street. Liverpool’lu milletvekili William Brown’ın ölümünden sonra bu caddeye adı verilmiş.

Bu güzel binaların soldaki Walker sanat galerisi 13. yüzyıldan kalmadır. Rönesans dönemi Rembrant, Rubens gibi ressamların seçkin tabloları ile ünlüdür. Sağdaki County Sessions House, 1882 yılında Victoria tarzı inşa edilmiş eski adliye binası.
Soldan devam edip binaların hemen arkasındaki bir hayli çok heykelin bulunduğu rengarenk çiçekli St. John’s Garden’de biraz soluklandık. Bu çalı ağacı çok güzel şekil almıştı.

Akşam yemek sonrası biraz da gecelere karışabiliriz diyerek dönüşe geçtik. Bu heykel de Liverpool doğumlu tüccar ve milletvekili, uzun yıllar maliye bakanlığı ve başkanlık yapmış bir zat-ı muhterem, William Gladstone.

Liverpool Radyo Kulesi. Kulede önceleri döner bir restoran varmış sonra gözlem evi olmuş, bizim Atakule gibi manzara müthiş olmalı.

Liverpool’u sadece futbol ile tanımak şehre haksızlık, The Beatles’a dolayısıyla efsane 4’lüye- Ringo- George- Paul- John’a da ayıp olur diyor meşhur Mathew Street’e doğru yürüyoruz. Beatles’lar nam-ı diğer Fab Four’un canlı müzik yapıp şöhret oldukları yer Mathew sokaktaki The Cavern Club’tür. Radyo kulesinin hemen yan sokağından devam edip 48 Stanley Streetten yürüyoruz. Bir binanın duvarı dibinde, bir bankta başı eğik olarak betimlenmiş işçi kadın heykeline rast geldik. Başı eğik değil yanında açık olarak duran Liverpool gazetenin üstüne konmuş olan minik bir serçeye bakıyor.

Eveet bir hikaye yakaladım. ☺️
Efendim Adı Eleanora Rigby. Beatles’lardan Paul McCartney, 1966 yılında Beatles’lerin yedinci Stüdyo albümü olan Revolver’in A yüzünde yer alan *Eleanor Rigby* şarkısına yürek burkan sözler yazıyor, -Kimsesizdi, yapayalnızdı diye ve tüm yalnızlara adıyor. Sonradan bir bakıyorlar ki, gerçekten Eleanor Rigby diye bir mezar taşı var ve St Peter kilisesinde ama bu kimsesiz değil ama işçi bir kadın. Paul şarkıyı ona yazmadım ama kilise ziyaretimde gördüğüm mezar taşından esinlenmiş olabilirim diye savunma yapıyor. En çok dinlenen şarkılarında 5. sırada. Merak edenlere şarkı burada. Ve tüm yalnızların simgesi olunca da bu heykeli Tommy Steel Liverpool halkına teşekkürlerle diye yaptırıyor. Bu heykel ve Eleanor’un mezarı Liverpool’a gelen tüm Beatles hayranlarının uğrak yeri oluyor.
Arkamı döndüm bu güzel İtalyan pasta salonu vardı.

Hemen sağdan 31 Mathew sokağa gireceğiz.

Biraz ileride Beatles hediyelik eşya dükkanı vardı ama kapalıydı. Anlaşıldı artık her adımda Beatles’a ait birşeyler göreceğiz. Görüntü güzeldi.

Sağa sola bakarak gidiyoruz, sokak bizim Kuşadası’ndaki barlar sokağına benziyor ama henüz millet çoşmamış. 😀 Her yerde Beatles’a ait birşeyler satan küçük dükkanlar var ama saat uygun değil yine hepsi kapanmışlar. Biz de olsa kesinlikle gece 24.00 kadar açıktır.
Hep derim ara sokaklar da güzeldir, ama bu kez girecek vakit yoktu. Photographer by @Önder Kaplan 👍

Liverpool ile özdeş yerlerin işlendiği güzel bir Mural.
Beatles müzesi ne yazık ki, o da kapalıydı. Yan bina Rubber Soul+ Beatles bar’ın üst cephesi çok değişikti. Bu kadar Beatles diye anlatıp da ennnnn sevdiğim ve hala bilinen parçaları Hey Jude‘i dinlemeden gezmemek lazım. Yıl 1968 ve ben lise son sınıftayım düşünün. 😉 Buraya da Yesterday sevenleri alayım 😁


Sağa bak çek sola bak çek derken baktım bir kadın heykelin önünde bizim grup çekimde meğer The Cavern Club önüne gelmişiz bile benim gençliğimin efsane dörtlüsü The Beatles’ın yuvasına koştum yetiştim.

Önce heykel kimmiş bakalım; Cilla Black. Kadın dayanışması 😉💞

Asıl adı Priscilla Maria Veronica White İngiliz şarkıcı, televizyon sunucusu, oyuncu ve yazardı. 1960’lı yıllarda bir kadın şarkıcı olarak single çıkarması çok zorken o ilk single *You’re My World * ile hit olmuştu. Kaldı ki, Beatles’lar bir numara iken. 👍 👏 Dinlemek isteyen buraya ben çok severdim. Heykeli ise oğulları, zamanında sahne aldığı ve hala aynı yerde duran orijinal Cavern Clup’ın girişine 2017 yılında diktirmişler. Hayırlı evlatlar. ❤️❤️

Burası orijinal The Cavern Club girişiymiş. Club 1957 yılında açılmış Beatles ilk kez 1961 yılında sahneye çıkmış. 2-3 sene canlı performanstan sonra 1963 yılında Beatles dünyaca ünlü olunca kulübün şöhreti de Beatles’ın şöhretiyle beraber büyümüş. Kulüp bir dönem kapanmış sonra üç apartman öteye aşağıdaki foto, orijinaline yakın yeni bir kulüp inşa edilmiş.

Nasıl güzel bir sevgi.😍
Sokak zaten dar kalabalıkta başlayınca fotoğraf çekmek benim makinayle hayli zor olmaya başladı. İlerledik solda Cavern Pub vardı iyi de her yer cavern burada, Ya pub ya Clup 😁😁 yanında da Wall Of Fame canlı müzik yeri, duvar tuğlaları silme isim doluydu. Bir köşesinde de John Lenon’un duvara yaslanmış etrafı seyreden heykeli var. Tam selfi köşesi boş bulup anca çekebildim.

Wall Of Fame’in her bir tuğlası, plağı hit olan ünlülerin isimlerine aitmiş ve Beatles 17 hit plakla öncüymüş. Kulübün açıldığı 1957 yılından 1973 yılına kadar orada sahne alan bin küsür sanatçının isimleri yazılıydı.
Sokağın sonunda da Beatles ile özel tasarlanmış muazzam bir otel The Hard Days Night Hotel vardı. Revakların köşelerinin de her birinde Beatles dörtlüsünün heykelleri var ve yıllardır alt kattaki mağazada durmadan Beatles’ın müziklerini çalıp Plak ve hediyelik eşyalarını satarmış. Ben çekebildiğim en güzelini ekleyeyim John Lennon elinde gitarı ile ve günü bitirelim dedim.

Yarın sabah yine Liverpool’un en gezilesi, görülmeden kesinlikle dönülmeyesi Albert Rıhtımını gezeceğiz.☺️ Benden ayrılmayın artık sıkılmadan gezeceğinizi biliyor olmalısınız. Sevgiyle, sağlıkla, maskeli😷, mümkün olduğunca mesafeli kalınız 🤷♀️💞💞
Alev abla, henüz kahvaltı yapmadım. 🙂Sizinle gezeyim dedim. Gezdim, görmüş gibi oldum. Fotoğraflarda Eleanora Rigby’e takıldım. Ah zavallı Elea yalnız ve kimi bekliyorsun düşünürken devam ettim okumaya. Resimler, hikayeler, yerler, hepsi çok güzeller.
Günaydın olsun.
BeğenLiked by 2 people
Tünaydııın bak bu güzel günde beğeninle mutlu oldum🥰🥰🤗
BeğenLiked by 2 people
Alev hanim elinize saglik. Pazar kahvesiyle birlikte yazinisi okumak inanilmaz derecee keyifli. Cilla Black’in hekelinin gorunce agalacak oldu. 2000lerin hemen basinda Saklambac -Blind Date programini sunuyordu. Something Tells Me sarkisini cok severim. Ellerinize saglik
BeğenLiked by 2 people
Mutlu çok sevindim hemen ekleyeceğim .Ahh ben de bayıldım çok çok güzelmiş.👍🙋♀️💎💎
BeğenLiked by 2 people
Ellerinize sağlık Alev Hocam. Çok keyifli bir okumaydı 🙂
BeğenLiked by 2 people
Sevindim Emrecan😊
BeğenLiked by 2 people
O kadar güzel yazılar paylaşmışsınız ki hangisini ilk önce okuyacağıma karar veremeyip kayboldum🥰 sanırım en başa gidip kendime sizin sayenizde küçük turlar hediye edeceğim 🙏🏻 kaleminize ve tabi ki vizörünüze sağlık 🍀
BeğenLiked by 2 people
Çok zarifsiniz beğeninizle mutlu oldum. Keyifli turlar o zaman🥰
BeğenLiked by 1 kişi
Elinize emeğinize sağlık herzaman ilgi ve keyifle okuyorum yazılarınızı çok teşekkürler fotoğraflarla birlikte daha bir renkli olmuş 😊🥰🌹
BeğenLiked by 2 people
Teşekkür ederim Fundanur fotoğraf olmazsa ben de yazamam ki.🤗🥰 sevgiler.
BeğenLiked by 1 kişi
Fotoğraflar okuyucu için de güzel. Bir kaç kare de olsa yer ve ya konu ile ilgili görsel olarak gitmediğimiz halde görmüş oluyoruz.
Tekrar teşekkürler Alev abla
Sevgi ile kalın😊💕🥰
BeğenLiked by 2 people
🙋♀️💞💞
BeğenBeğen
Alev Hanım, emeğinize sağlık, gerçekten çok güzel olmuş. şarkıları da dinledim. Hey Jude şarkısını zaten severim. Beatles efsanesini sonlarından yakalayan biriyim ama şarkılarını severim. Ben biraz daha rock meraklısıyım. Takım konusunda ise Fransızım, karım fanatiktir ama ben değilimdir. Yine de Everton ile Liverpool takımlarının hikayesini zevkle okudum. Yazı diliniz çok akıcı, bence daha sık yazın. Saygı ve sevgilerimle,
BeğenLiked by 2 people
Gürcan Bey, bu güzel ve değerli yorumunuzla çok mutlu oldum. Ben de fanatik hiç olmadım ben GS eşim de FB’li. İki oğluma da GS dayattım büyük FB oldu küçük başına buyruk kim şampiyonsa o takımdan oldu. Lise de GS dedi devam ediyor yani bir dahlim olmadı😁 takımları iyice yazmamı o istedi hala yerli, yabancı hiçbir maçı kaçırmaz. Daha sık yazma konusuna gelince çok onurlandım sıkıcı olmak istemezdim 👍 sevindim. Ayrıca fotoğrafları ayıklamak yazarken araştırarak sağlama yapmak ve sıralamak hayli vaktimi alıyor. Tekrar teşekkür ederim. Saygı ve sevgiler bizden.😊🙋♀️
BeğenLiked by 2 people
Ablacım, yine harika olmuş, oralara gitmek için bizleri motive ediyorsun, ellerine sağlık…
BeğenLiked by 2 people
Çok teşekkür ederim Hakan özlemlerini biliyorum umalım ki gezi günlerimiz çabuk geri gelir sen de gider gönlündeki fotoğrafları çekersin. 👍🥰
BeğenLiked by 1 kişi
Elinize sağlık. Beatles’a dair bazı mekanların kapalı olması üzdü. Peki şu meşhur Penny Lane’i gördünüz mü? 🙂
Belki biliyorsunuzdur. İngiliz asıllı Amerikalı TV programcısı James Corden ünlüleri arabasına alıp çeşitli şehirlerde dolaşıyor, birlikte karaoke tadında şarkılar söyleyip sohbet ediyorlar. En keyif aldığım bölümlerden birini size hediye bırakıyorum. 🙂 Sevgiler…
BeğenLiked by 2 people
Teşekkür ederim Neslihan Hanım ilk gün geç vakte kalmıştık o nedenle pub lar dışında heryer kapanmıştı. Ertesi gün Royal Albert Dock’u gezip yola devam edeceğimizden Konusu geçti ama Penny Lane’i görmedik. James Corden ile Paul McCartney’i Youtube dan keyifle izledim. Bu harika hediyeniz için çok teşekkürler.👍Sevgilerle… 🥰
BeğenLiked by 2 people
Youtube dan dedim zira sizin eklediğinizi nedense hemen açamamıştım şimdi açıldı👍💞
BeğenLiked by 2 people
National Geographic belgeselleri gibi harika olmuş. Anlatıda fotoğraflarda birbirlerini çok güzel tamamlıyor.
iPhone’umdan gönderildi
BeğenLiked by 2 people
Teşekkür ederim Şefaittin beğenin ve ziyaretinle mutlu oldum. 😊
BeğenLiked by 1 kişi