Malla hanedanından üç prensin güzel şehir yaratma hırslarından doğan, Dünya Miras listesinde yer alan üç güçlü şehirden en ünlüsü Basantapur Durbar Square.Read more NEPAL-Katmandu-Bölüm 2
Türkçe anlamı;Barış ve aşk asla bitmez(Never Ending Peace And Love )olan ingilizce açılımın baş harflerinden oluşan NEPAL ve önemli üç şehri hakkında bilgi ve Budist bir tapınak içinde Hindu tapınaklarının varlığının mükemmel bir hoşgörü olduğunun fotoğrafıdır bu yazım. Read more NEPAL-Katmandu-Bölüm 1
Budizm dört Asil Gerçeğe dayanır:
-Istırap evrenseldir,
-Istırabın sebebi hırs ve aşırı arzudur,
-Istırabın üstesinden gelinebilir ve önlenebilir,
-Arzulardan sıyrılmak ıstırapları yok edebilir. Read more HİNDİSTAN-Varanasi-Bölüm 4
Ghat’lar, Ganj’ın gelgitleri nedeniyle basamaklar şeklinde yapılmış ve bir çoğuna da yaptıranlar kendi adını vermiş. Kutsal sayılan beş Ghat varmış; Assi ghat, Dasasswamedh Ghat, Adi Keshawa Ghat, Panchganga Ghat ve Manikarnika Ghat. Hindular pança tri yatra(umarım doğru anlamışımdır.)denilen banyo ritüellerini tam anlamıyla yapmaları için; Assi Ghat’tan başlayarak bu beş Ghat’ta sırasıyla yıkanmaları gerekirmiş.Read more HİNDİSTAN – Varanasi – Bölüm 3
Ganj’ın hangi kaynaklardan beslendiği ancak 20. yüzyılın başlarında saptanmış, Ganj’ın doğduğu yer Himalayalardır. Himalayaların yamaçlarında bulunan ve bir ineğin ağzına benzeyen buzuldan fışkırdığı bilinir. Sonra iki ırmak olur Varuna ve Assi ırmağı. Onlar da birleşir Ganj oluşur.Read more HİNDİSTAN-Varanasi-Bölüm 2
Güzel Bath şehrini ardımızda bırakıp gri bulutlar altında arada yağmurla 🌨🌧 yolumuza devam ediyorken; bir saat sonra Galler sınırına gelmiş olacağız diyen rehberimiz Sinan Ercan’ı dinliyoruz. Birazdan geniş bir körfez olan Bristol körfezini uzunca bir köprü ile geçeceğiz. Bu köprü Gallerin sınırıdır. Bir ucu İngiltere diğer ucu Galler bölgesidir. Şimdi de küçük bir köyden geçiyoruz, köyün adını söylediğimde tanıdık gelecektir ama sakın sosyal medyaya biz oradaydık diye mesaj vs. atmayın maazallah dedi 🤔 ardından köyün adı Pensilvanya deyince bir kahkaha koptu haliyle. 😀 Haklı ama işgüzarın biri çıkar vay orda ne işi vardı der mi? 🤷♀️ Der! Yani…
Köprüyü geçiyoruz, 5 kilometre uzunluğunda olan bu köprü Severn nehrinin döküldüğü Bristol körfezinde yapılan ikinci köprü. Dünyanın ikinci Gel-git aralığına sahip bu körfezde bugün su hayli yüksekmiş birkaç saat önce geçseydik bu kadar uzun köprüye ne gerek var bile diyebilirmişiz. Neyse İngiltere’yi arkamızda bıraktık Galler bölgesine geçiyoruz.
Galler; Romalılar kurdukları bu şehirdeyaşayanlara (Galli-yabancı anlamında) demişler biz Galler diyoruz ama İngilizler hem bölgeye hem de bölge halkına Wales derken Galliler kendilerine Cymry veya Cymru diyorlar.
Yüzölçüm olarak küçük bir ülke, 20.000 km düşünün ki bizim Konya bile 40.000 km karedir. Ülkenin nüfus yoğunluğu çok fazla tabii 3 milyon ve 350 milyonu da başkent Cardiff’te yaşıyor. Galler bölgesinde 6 şehir vardır ve bölgenin sadece güneyi gelişmiştir. Ana dilleri var Galce ama bin yıldır İngilizlerin yönetiminde ve resmî dil İngilizce olunca Galce unutulmaya başlamış. Galce çok zor bir dil, okuması da yazması da zor. Bir kelimede 4-5 tane L veya D, 10 tane sessiz harf bir araya gelebiliyor. Tabii bize göre sessiz harfler onlarda sesli oluyor. Yolumuz üzerinde küçük bir kasaba kasabanın adı tek bir kelime ama tam 55 harfli. Foto alıntıdır.
Anlamı daha da enteresan. ”Mağara içindeki Azize Mary Kilisesinin yanından hızlı akan suyun dibindeki beyaz fındık ağacının yakınındaki Aziz Turillo Kilisesi” 🙄 Tabelaları hem İngilizce hem de Galce yazılı. Galliler kendilerini İngiliz kabul etmez Galliyiz derler. Cardiff, insanların İngiltere’de doğa turizmi için seçtikleri tek yerdir diyebiliriz. Burada çok önemli bir konuya değinmem gerekli.
Kraliyet ailesinden olan herkesin bir soyluluk ünvanı olmak zorunda. Bu ünvanların da dereceleri var. Bir ailenizden doğuştan aldığınız soyluluk ünvanları; Prens-Prenses gibi ve kimseye devredemezsiniz. Bir de Dük-Düşes, Baron- Barones, Kont-Kontes gibi Kraliyetin yararlı işler yapanlara verdiği ünvanlar vardır ki, bunlardan Dük-Düşes en üst seviye ünvandır, onun üstü zaten Kral-Kraliçedir 👸🤴
Kraliyet ailesinde Düklük de doğuştaki sıraya göre veriliyor.Kraliyet ailesinde de bir sürü Dük olunca bu kez bunların hangisi en üst düzey Dük diye bir sıralama var o da Edinburg Düklüğüdür. Kraliçe kocasını Kral yapamayacağı için en yüksek bu Edinburg Dükü ünvanını vermiştir. Sonra Galler Düklüğü gelir, Gallerin Prensi Charles’dır -Düşesi de Lady Diana idi (bu arada lady’lik bir hitap şeklidir unvan değildir saygın aile kızı anlamındadır) yeni Düşes eski Cornwall Düşesi olan Camilla’dır. Üçüncüsü ise Cambridge Düklüğüdür ve elbette 2.varis olan William’a verilmiştir Kate Middleton da Cambridge Düşesidir. Eveet Prens Harry’e de Sussex Düklüğü kalıyor, Meghan Markle da Düşesi. Bu düklük sıralaması aynı zamanda İngiliz Kraliyet ailesinin Birleşik krallıktaki ülkelere verdiği değeri de göstermiş oluyor.
Şu unvan konusunda bir saptama daha yapalım. Kraliyet ailesinden soylu bir kişi soysuz biriyle evlenemez. 🙄 Davul bile dengi dengine çalarmış ya. 😉 Eskiden kolaymış soylu bulmak 😀 şimdi öyle değil, gençler gönlünü kaptırdığı ile evleniyor. Evet William’ın eşi Kate, Harry’nin eşi Meghan soylu bir aileden gelmiyordu hiç dert değil! Efendim düğünden birgün önce onlara Düşeslik ünvanı veriliyor, nikah kıyılırken de Dük ile Düşes evlenmiş oluyordu. 🤫 Şaşırmayınız bizim tarihimizde de örneği var araştırırsanız karşımıza Mihrimah Sultan ile Rüstem’in evliliği öncesi Rüstem’in Diyarbakır Beylerbeyi olması çıkar. 😁 İşte böyle artık şehre giriyoruz otobüsten gördüğüm kadar fotoğraf ekleyeyim.
İngiltere-Galler-Cardiff
En iyi yaptıkları spor Rugby’dir. 🏉 Size Rugby nasıl doğmuş anlatayım. Rugby kentinde bir futbol karşılaşmasında rugbyli genç hakeme çok kızıyor ve topla birlikte kaleye giriyor. Hakem de kırmızı kart gösterip dışarı atıyor. Kısaca elle de müdahale edilmesi olabilir denip futbolu stilize ediyorlar. 😁 Böylece Rugby oyunu doğmuş oluyor. Prensibi de topa hem el hem de ayakla müdahale edilebilir. Stadyum 1999 yılında inşa edilmiş, uluslararası Rugby maçları ile tanınırsa da çok ünlü şarkıcı ve gruplara da sahne olmuştur. İlk ismi Millenium iken sonradan Principality olarak değiştirilmiştir.
İngiltere-Galler-Cardiff- Principality Stadyumu
Gallerin en meşhur ismi Real Madrid’in dünyaca ünlü golcüsü Gareth Bale, benim hala çok beğendiğim şarkıcı Tom Jones (Dalilah parçasını şuraya ekleyeyim dinlemenizi tavsiye ederim) tarihten bildiğimiz hatta filmini izlediğimiz Arabistanlı Lawrens Oxford mezunudur ama Gallidir. Bir de Türk düşmanı başbakan çıkarmışlar. 😡 Yunan hayranı David Lloyd George, İzmir Yunan işgaline sebep olan politikası tutmayınca İzmir’in kurtuluşunun ardında da istifa etmek zorunda kalmıştır. Henüz belgelenmese bile Kurtuluş savaşımızı kazanmamızın ardından yaptığı Konuşmada ATATÜRK için “İnsanlık tarihi birkaç yüzyılda bir dahi yetiştirebiliyor. Şu talihsizliğimize bakınız ki Küçük Asya’da çıktı. Hem de bize karşı. Elden ne gelebilirdi?” demiş. Bize Küçük Asya derlermiş.
Gallerin Birleşik Krallık’ta hiç yerleri yok sanki ikinci sınıf gibi muamele görüyorlar. Kendi kanunları bile yok çünkü hiç bağımsız bir devlet olamamışlar. İngiltere’nin bütün kanunlarını, bayrağını aynen almışlar. Ve buranın Başbakanı, İskoçya ve İrlanda gibi değil merkezden atanıyor ancak kabinesi seçilerek geliyor. Fotoğrafı editlerken fark ettim markette bayrağımız vardı sahibi muhtemelen Türk olmalı. 🇹🇷
Galler -Cardiff
Doğru otele gidiyoruz şehri yarın gezeceğiz. Sabah otelimizden çıktık otobüsle şehre iniyoruz. Cardiff’in en güzel parkı olan Bute parkını spor niyetine doğayla iç, içe Taff nehri kıyısında Britanyalılar gibi keyifle yürümek üzere otobüsten indiğimiz yerde bu güzel evleri gördük, evler çok güzeldi ve beni çok gerilere götürdü. Çocukluğumda tahtadan bunlara benzer oyuncak evim vardı kapısı aynı böyleydi. Demek ki İngiliz eviymiş. 🤩🤩 Gezdiğin yerlerin sana birşeyler hatırlatması ne güzeldir.
Galler- Cardiff
Parkın Millenium kapısından giriyor Taff nehrinin üstüne kurulmuş güzel köprüsünden geçip Bute parkına giriyoruz. Manzara ve hava şahane. Haydi birlikte yürüyelim.
Galler- Cardiff Bute Park
Bute Parkının yapımı ve Cardiff Kalesinin ortaya çıkarılması için Bute isimli soylu bir aile; Sör William Burges adında bir mimarı görevlendirmiş. Sör William Burges, Cardiff Kalesinin Roma dönemine ait olduğunu ortaya çıkarmış. 1865 yılında projelendirdiği Bute Parkın 1890 yılında bitişini göremeden 1881 yılında ölmüş.
Galler- Cardiff Bute Park
Bute Park bir arboretum olarak 3000’den fazla ve çok nadir ağaç cinsleri açısından İngiltere’de rakipsizmiş. 19.Yüzyıldan beri Bute ailesine ait olan Cardiff Kalesi ile Bute Park 1947 yılında şehir halkına hediye edilmiş. Şimdilerde Cardiff şehir konseyi tarafından idare ediliyor. Sabahın erken saati tek tük gezen insana rastladık. Her taraf yemyeşil. Hava da manzara da bizden yana. Daha önce yaprakları nedeniyle çınara benzettiğimiz bu devasa ağaçlara Şampiyon ağacı dendiğini burada öğrendik.
Galler- Cardiff Bute Park-Şampiyon ağacı
Stonehenge benzetmesi dizilmiş taşlar, Gorsedd Stone Circle’ı 1978’de parka konulmuşlar. Yerli halkın hafta sonları mesire yeriymiş. Bu genç kimbilir 🤷♀️ neler düşünüyordu?
Galler- Cardiff Bute Park
Bu direkler İngiltere’de 11 taneymiş bir tanesi de burada bulunuyor. Ağaç ve insana verilen değeri anlatan bu direk İngiltere’de yetişen meşe ağacından yapılmış.
Galler- Cardiff Bute Park- Gezi dostlarım.
Parkı terk etmeden önce aklımda kalmasın; İlk yazımda bahsetmiştim Büyük Britanyayı teşkil eden dört ülkenin beş tane milli çiçeği var Galler’in ki Nergis ve Pırasa idi . Evet Galler’in özel St.Davit gününde tüm yerli halkla beraber Prens charles da yakasına Pırasa takarmış. Charles ara, ara yakasına Pırasa takılmış fotoğraflarıyla boy gösterir ve hayli espri konusu olurmuş. 😀 West Gate- Batı kapısından çıkıyoruz.
Orijinal duvar ve hayvanların taştan oyulması kalenin hemen dışında 1890’larda inşa edilmiş demiştik. Mimar Sör William ölünce Hayvan Duvarını yapmak eski asistanına kalmış ve Burges’in eskizlerine dayanarak yapmıştır. Buradaki 15 hayvanın bir kısmı egzotik bölgelere aittir- ve fotoğraflardan da göreceğiniz gibi gözleri dahi camdan özenle yapılmış sanki canlı gibi…
Cardiff -Animal WallCardiff -Animal Wall
Bir slayt hazırladım diğer hayvanları da görmelisiniz.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Duvar bitiminde kalenin saat kulesi sonra da girişi var. Vakit yok gezemeyeceğiz. Giriş ücreti de 12-13 Pound gibi bir şeydi. Kaleden şehrin manzarası çok güzelmiş. 😔
Cardiff kalesiCardiff Castel
Hemen karşı caddeye geçip mola vereceğiz. Ama biz yine caddeyi arşınlayalım bakalım neler var. 💃💃💃
Şehir merkezinde turistik alış veriş için birbirine paralel topu topu üç sokak var. High Street, Duke Street ve Queen Street, biz Queen Street’te dolaştık.
Boydan boya Queen Street gezeliiim… Tavanı camlı güzel bir Avm var girelim.
Ufak çaplı bir hırsızlık vardı polis kadını kelepçeledi.
Bu çok güzel Atlıkarıncada bir özellik dikkatimi çekti belki siz de dikkatlice bakarsanız bulabilirsiniz. 😊 Tamam Avrupadaki çok önemli yerlerin resimleri işlenmiş. Tam ortada Almanya Berlin’deki Brandenburg kapısı hemen solunda da bizim Ayasofya Camii’miz. Sağında da Cardiff’in Millenium Stadı.
Hayli uzun cadde devam…
Bu genç sokakta kahve satıyordu. Fikir güzel gençlere duyurulur.
Öğlen olmak üzere. İngiltere’nin her yerinde bizim ucuz marketlerimiz gibi yaygın adı Tesco olan bir marketler zinciri var. Ama her yerde ve hayat kurtarıcı fiyatları var. Bir de hazır pişmiş tavuk vardı aldık çok lezzetliydi. Öğlen olmuştu bile ve grupla birlikte tekrar yürüyüp belediye binasını ve Cardiff Müzesini görüp otobüsümüze bineceğiz.
Galler-Cardiff City Hall-Belediye
Binanın hemen karşımıza gelen tarafında Şiir ve müzik yazısı ile heykel grubu var. Alttaki fotoğrafta da birlik ve Vatanseverlik yazı ile ifade edilen heykel grubu var.
Galler-Cardiff City HallGaller-Cardiff City Hall
Baktık vakit daraldı aceleyle Müzeye de girelim dedik. Fazlaca gezemeyince pek birşey anlamadık. Zaten dışı restore ediliyordu. İçinde Cafe’si olan hoş bir yer.
Galler-Cardiff Museum
Gallerin jeolojik yapı ve tarihi ile eserlerin sunumu çok güzeldi. Aynı zaman da sanat galerisi olarak da hizmet veriyor. Giriş ücretsiz ama yine de bağış istiyorlar.
Bulunan taşlar dünyanın oluşumundaki jeolojik katmanlarmış. En baştakinde Magma tabakasını tanıtıyor. Dünyanın derinliklerinde erimiş bazı kayalar volkanlarla yer yüzeyine çıkar. ‘Diğerleri katılaşır kabuk-Magma içinde granit gibi kayalar oluştururlar’ diye yazıyor.
Galler-Cardiff Museum
Bu dinazor gallerde keşfedilmiş. Tabelasında Galli Dinazor yazıyor. Alttaki de devamında bulunan kemikler.
Galler-Cardiff Museum
2015’te Portsmouth Üniversitesi’nde öğrenci olan Sam Davies düşen kayalar üzerinde bir çok fosil bulmuş. Bu fosilin de daha önce bulunan dinazorun sağ ayağının uzun kemiği olduğunu keşfetmiş ve Cardiff ulusal müzesine bağışlamış. Yazmıyor ama Arkeoloji öğrencisi olmalı.
Galler-Cardiff Museum
Çevre eski mahalle imiş. Evler çok güzel ve hala görüntüleri güzel.
Cathays Park, Cardiff’lilerin buluşma ve etkinlik alanı güzel bir park yine. Cardiff’e veda zamanı geldi. Sevdik mi? Biz sevdik sizin sevmeniz beklentinize bağlı. Öğrenci olsaydık çılgın gecelerine akmalıyız dermişiz. 😁😁 Biz gündüzki sakinliğini sevdik.
Galler-Cardiff
Sırada İrlanda var ve karşıya feribotla geçebilmek için Gallerin en kuzey batısındaki Holyhead’e 5-6 saatlik yolumuz var. Ayrıca 3 saatlik feribot yolculuğumuz sonucunda da İrlanda’nın başkenti Dublin’e çok geç varsak bile tam merkeze geliyoruz doğruca otele gideceğiz diyen rehberimizle otobüsümüze binip yola revan oluyoruz.
Cardiff’de böyleydi işte… Umarım yine sınırlı bir zamanda gezdiğimiz halde keyif almışsınızdır. Evet hikaye yok ama fotoğraflar güzel. Yazımı bir güzelle bitirme geleceğim buralarda yürümedi. 😁 İrlanda’da görüşene dek sevgiyle kalın. ❤️❤️❤️
Yeni bir gezi yazımla birlikteyiz. Zamanımızda Monarşinin tam karşılığı olmasa da sosyal yaşantılarını ve yıllardır Kraliçe olan II. Elizabeth’in ülkesini hep merak etmişimdir. Bu kez de şanslıyız ki, sadece Birleşik krallık değil yanında İrlanda bonusumuz oldu. Yine bol fotoğraflar eşliğinde birkaç ülke gezecek çok değişik tarihi bilgi ve hikayeler öğreneceğiz. 🤩 İlk göz ağrımız İzmir kökenli *Vertigo Tur* ile yaptığımız İngiltere- Galler- İrlanda-Kuzey İrlanda ve İskoçya turumuzun ilk ayağı İngiltere idi.
Biraz bilgi vermeliyim zira yeşil pasaportunuz da olsa vize gerekiyor. Haydi biraz bilgi yarışması yapalım gezi yaparken kıymetli rehberimiz Sinan Ercan da bize yapmıştı hangi Ülke? İngiltere, hangi Devlet? Birleşik krallık bu nedenle İngiltere değil Birleşik Krallık vizesi demek daha doğru zira; Birleşik Krallık İngiltere, Kuzey İrlanda, İskoçya ve Galler’den oluşuyor ve seyahat etmek isteyen kişilerin buralara giriş yapabilmesi için almaları gereken tek bir vize var. Ama arada İrlanda var. İrlanda Cumhuriyeti’ne İngiltere vizesi ile giriş yapılamıyor çünkü İngiltere Schengen üyesi değil. Ancak geçerli ve kısa süreli İngiltere turistik gezi vizesi ile öncelikle İngiltere sınırları içinden giriş yapmaları koşuluyla geçiş izni veriliyor. Zaten biz de İngiltere’den geçip İrlanda-Kuzey İrlanda üzerinden İskoçya sonra aşağıya yine Londra’ya dönüyor olacağız.
Biz vize alma şehrimizi torun sevdasına İstanbul olarak seçtik. Başvuru formu vs internet üzerinden İngilizce dolduruluyor (teşekkürler İlkbaharım-Deniz’imiz) prosedürü çok ve hayli zor işlemler, ücret ödeniyor mail ile onay aldıktan sonra randevuyu da Deniz aldı gittik. Uzun sürmedi 6 aylık en kısa olan vize için kişi başı 113 Dolar ödemiştik pasaportlar 15. günde verdiğimiz adreste elimize ulaştı. Rotamızı paylaşayım.
28-Temmuz-2019 sabah 11.30 İzmir Adnan Menderes havalimanında SunExpres’in giriş kapısında bile kontrolden geçtik enteresandı, sadece İngiltere uçuşunda yapılan bir muamele hepimiz çok yer görmüş gezmiş bir gruptuk kimsenin başına böyle bir olay gelmemiş. Şöyle; görevli eldivenli elinde bir kağıt parçasını üstümüze, çantamıza, telefonumuza benim fotoğraf makinama sürdü sonra gidip bir cihaza kağıdı gösterdi tamam geçin dedi. Ben nedir bu? Ne arıyorsunuz? Bir şey bulduğunuz oluyor mu? diye sorduysam da söyleyemeyiz dedi.
Ek bilgi; bu satırları yazarken tesadüfen NG de Havalimanlarındaki güvenlik ve nasıl aranıyoruz gibi bir konu vardı ve bu işleme süpürme deniyormuş. Üstümüze sürdükleri kağıdı bir cihaza okutuyorlar patlayıcı madde veya esrar varsa kokusu bu kağıda siniyor makinada o kokuyu bir şekilde değerlendiriyor.
Neyse Konuyu dağıtmadan bir bardak su bile vermeyen SunExpress ile Londra Luton havalimanına vardığımızda saat 13.10 idi. 😁 (2 saat farkımız + batıya gidiyoruz yani)
Londra-Luton kasabası
Genel bir bilgi vereyim: Anadilleri İngilizcedir ama iyi İngilizce bilseniz bile İngilizleri anlamayabilirsiniz. Para birimleri Paund’dur ama biz Sterlin diye biliriz. Paund eskiden bir ağırlık birimiymiş sonradan değer birimi olarak kullanılmaya başlamış. Aslında Paunt Sterlin denirken paunt daha çok kullanılır olmuş. En pahalı para birimlerindendir. 1 Paunt veya İngiliz Sterlini GBP-7,5 ₺ dir. Devletin adı Kuzey İrlanda ve Büyük Britanya Birleşik Krallığı. Burada Britanya adanın adı, Büyük Britanya ise; İngiltere, İskoçya ve Galler’den oluşan bu adadaki siyasi birliğin adıdır. Başkenti 9 milyona yaklaşan nüfusuyla Londra’dır. Londra için dünyadaki bütün dillerin konuşulduğu şehirdir derler. Evet çok eski zamanlardan beri göç alan bir ülke burası. Hindistanlı göçmenler ilk sırada Türkler de resmi olmayan verilere göre 500 bin civarında ve çoğu da Kıbrıs’lıdır. Aslında Türkler değil türkçe konuşan topluluk diyorlarmış zira Türkçe konuşan başka memleketten (Azerbaycan, Türkmenistan vs.) insanlarda varmış. Ama Türkiye’den Kahramanmaraşlılar açık ara öndeymiş. Son zamanlarda da *Ankara antlaşması* çerçevesinde gelen gençler çokmuş. Yakın zamanda hakkında çok konuşulan Boris Johnson da (Temmuz 2019’dan bu yana Birleşik Krallık Başbakanı) Osmanlı’nın son döneminde İçişleri ve Milli Eğitim Bakanı olan Ali Kemal Bey’in öz torunu Stanley Johnson’un oğludur. Aslını inkar eden haramzadedir derler ya aynen öyle, Türk karşıtlığı ile bilinir. 😏
Büyük Britanyayı oluşturan dört ülke var demiştik. Bunların da toplamda 5 tane milli çiçeği var. İngiltere’nin gül, İskoçya’nın deve dikeni, Kuzey İrlanda’nın üç yapraklı yonca, Galler’in Pırasa ve nergis.
Devamla şehrin ortasından akan Thames nehri 346 km. ile Britanya adasının ikinci uzun akarsuyu, birincisi 370 km. ile Severn’dir. Her ikisi de Galler bölgesinden doğarlar. Severn Atlantik okyanusuna, Thames ise Kuzey denizine dökülür. Thames’in genelde suyu bulanıktır. Der ve devamını ara ara yazarım. 😉
İngiltere’de yerleşik profesyonel tur Rehberimiz Sinan ERCAN ile buluştuk. Gümrük vs. çıkış bir saati buldu.
İngiltere-London Luton havalimanı
Hava tahmin ettiğimiz gibi bulutlu, evet grinin birkaç tonu vardı. 😉 Otobüse bindik merkeze 1 saatlik mesafedeydik, yol boyunca diksiyonu ve ses tonu çok güzel olan Sinan rehberimizin anlattıklarına kulak verdik. Tabii ki sizlere de aktaracağım. Öncelikle Türkiyemizin 11 enlem kuzeyindeyiz biraz yukarısı kutup zaten dolayısıyla havamız biraz daha serin olacak. Amaaa dedi Sinan rehberim ayrıca havamız hayli değişkendir. Çarşamba’ya kadar sıcaklık 35 dereceydi işi olmayan sokağa çıkmasın diye anonslar edildi, güneşi alma açısı arttığı için çok da bunaltıcı oldu. Dün sürekli yağış vardı, bugün şanslısınız hava çok güzel ☀️ ama yarın da belki yağmur yağar. 🌧 Kısaca işte Londra budur.
Devamla; Londra’da 5 tane havalimanı vardır. Ana havalimanı, THY’nin de indiği Heathrow havalimanıdır. İndiğimiz Luton havalimanı Londra’ya 1 saatlik mesafededir ve Luton Britanya’daki 200 bin nüfuslu en kalabalık kasaba-town’dır. Türkiye-İzmir’den sadece bu havalimanına tek uçuş var onu da SunExpress yapıyor. Trafik bugün hem hafta sonu hem de Londra Triatlonu nedeniyle hayli yoğun o nedenle bugün sadece Tower Bridge tarafını göreceğiz esas Londra gezimiz yarın olacak. Unutmadan bizim otobüsümüz özel olduğu için direksiyon alıştığımız şekilde solda idi oysa İngiltere’de araç direksiyonları sağda ve buna uygun olarak da trafik soldan işliyor. Tek sıkıntı inerken çok dikkatli olmalıydık aksi takdirde trafikte mazallah. 😇 Rehberimiz sola bakın St.George’un heykeli biz ona Aya Yorgi diyoruz dedi fotoğraf malum otobüsten. Sağdaki de St.John’s Wood Church. St. John’s tahta kilisesiymiş.
Londra-St. George monument
Aya yorgi’nin altından birçok efsane çıktı. Artık biliyorsunuz efsanesiz yazının tadı olmuyor. 🤷♀️ St. George anıtta; atının üstünde elindeki mızrakla kanatlı ejderhayı öldürmesi tasvir edilmiş. Pek seçemeseniz de…🤷♀️
Efsaneye göre: Krallığın birinde, halkın kuzularını hergün ikişer, üçer yiyen bir ejderha varmış. Öylesine oburmuş ki, ülkenin tüm hayvanlarını yiyerek yoksullaşmalarına sebep olmuş. Çaresiz kalan halk bu kez kızlarını ejderhaya kurban etmeye başlar. Kurban sırası kralın kızına geldiğinde aziz George beyaz atıyla gelir denizden çıkan kanatlı ejderhadan kızı kurtarmak için mızrağı ile ejderhayı yaralar sonra da atının ayakları altında ezer. Sevinen kral aziz George’u hediyelere boğar. Ama o hediyeleri istemez fakir halka dağıtarak çeker gider. Efsane bu tabii vurgulamak istenen kurtarıcı aziz George’un hristiyanlığın karşısında olanların (temsili ejderha) gücünü ezip kötülüğü yenmek (temsili genç kız) saf temizliği anlatmaktır.
Bir inanışa göre de Aya Yorgi çok uzaklarda Cappodocia’da (şimdiki Türkiye’mizin Kapadokya bölgesinde) doğmuştur ve yine enteresandır ki, MS 303’te Lydda’da (günümüz İsrail) Hristiyanlığı savunduğu için idam edilerek öldüğü biliniyor. Mezarının Lod’da olduğu buranın da Hristiyanların hac yeri olduğuna inanılıyor. Bizde heykeli değil ama kilisesi birkaç yerde var en bilineni 1751 de yapılan Büyükada’daki Aya Yorgi Rum Ortodoks Manastırı’dır.
Neyse Thames nehri boyunca gidiyoruz güzel bir yapı var hemen söyleyeyim St. Paul Katedrali. St. Paul Katedrali; Londra’nın ana katedrali ve Londra Piskoposluğunun merkeziymiş. A evet hatırladım; Prenses Diana ile Prens Charles’ın düğününün yapıldığı 💍 💑Protestan kilise. Umarım gezme fırsatımız olur. Yine de öğrendiklerimi yazayım.
Katedra; Piskoposluk tahtı demektir ve her şehirde bir tane olur. Zaten bir yerleşim yerinde katedral varsa orası şehirdir. Londra’da da bir tane var gibi ama: Çok ilginçtir ki, Londra tek bir şehir değil şehir içinde şehirdir 🙄 biz şu anda Londra’ya hem geldik hem gelmedik dedi rehberimiz. Bir katedral yapılacaksa parlamento tamam burası şehir deyince katedral yapılırmış. Yani Londra’da halen iki tane Katedral var diğeri şehir içinde şehir olan Westminster’de.
1666 yılındaki yangında tamamen yanan St. Paul eski katedralin yerine yeniden inşa edilmiştir ve dünya Katolik katedrallerinin en büyüklerinden biridir. St. Paul Katedralini Kraliyet ailesinin ne düğün ne de cenaze törenleri için pek tercih ettiği dini yapı değildir. Çoğunlukla Westminster’i tercih ederler çünkü 1666’dan beri çoğu kral ve kraliçeler ölünce oraya gömülmüşler. Ancak Prenses Diana ile Kayınvalide savaşlarında Diana galip gelince düğün St. Paul katedralinde yapılmış.
St. Paul katedralini genelde sanatçılar ve askerler tercih eder. İngiltere tarihinde adından sıkça söz edilen Arthur Wellesley Wellington Dükü- Waterloo kahramanı, Amiral Horatio Nelson- Trafalgar savaş kahramanıdır. İkisinin de mezarı buradadır. Yine Birinci Dünya savaşında adı geçen çok tanıdık sima Arabistanlı Lawrance’in büstü, Florence Nightingale’in mezarı, İngiliz şair John Donne Anıtı da bu Katedralde yer alıyor.
İngiltere-Londra-St. Paul Katedrali
Londra’yı pek çok yeri kurdukları gibi Romalılar kurmuş ve Lunpinyum adını vermişler. Londra adı; Londin ya da linden kelimesinden geliyor ve anlamını kimse bilmez. Tarihte Roma öncesi dönemde burada bir kral Lud var ve buraya Lud’un şehri anlamında Luden demişler zamanla Lundene sonra da London’a dönmüş. Pek çok farklı şekilde söylense de aslı budur da diyemiyoruz. Yine Şehrin ortasındaki semtlerden bir tanesinin de adı Ludgate. Efsane ye göre Kral Lud ölünce oraya gömülmüş. Daha sonra surlar yapılmış surlara da bir kapı yapılınca adı da Ludgate olmuş. Semtin adı da hala aynıdır.
Otobüsle geçtiğimiz için trafikte pek çevre fotoğrafım yok Önder’in telefon fotoğraflarından bir iki ekleyeyim yazıya boğulmayalım. 🤷♀️
Londra-Westminster
Thames nehri boyunca gidiyoruz demiştim.
Londra-Westminster bölgesi-sağda Tate Modern sanat galerisi
Londra bu ne zaman yağmur yağacağı belli değilse şemsiye mağazasının da görünür yerde olması çok normal. 😀
Londra-Westminster
Arada fotoğrafını çekemediğim aslında romanını merakla okuduğum Tapınak şövalyelerinin manastırını geçtik. Alıntı olan bir fotoğraf ekleyeyim.
Temple Church, London – Temple Church, image by MPP Image Creation
Tapınakçılar-Tapınak şövalyeleri Fransız asilzade Hugues de Payen’in 1119’da kudüs’teki krallığın ve Hristiyan topluluğunun korunması amacıyla 9 şövalye tarafından kurulmuş olan bir topluluktur. Şimdi tapınakçılar yok (mu acaba? aynı kafada olan zenginler var deniyor da 😉) zamanın tapınağı da yok ama önemli toplantılara ev sahipliği yapan bir kilise var ve adı hala The Temple olarak duruyor.
Evet büyük bir heyecanla beklediğim London Tower Bridge’a gelmek üzereyiz. Bir iki Londra bilgisi daha aktarayım köprüyle de ilişkili zira. Londra aynı zamanda köprüleri en bol şehirlerden, otuza yakın köprüsü var ve hepsinin görevleri farklı tabii. Tren-yaya-trafik şeklinde. Güzel anlatımı ile verdiği bilgileri için rehberimiz Sinan beye arada teşekkürlerimi ileteyim. 🤩 İki katlı otobüsleri göründüler.
Londra-Westminster
Londra nasıl kurulmuştan devamla; Romalılar, İmparator Claudius döneminde küçük bir köy olan bu adaya M.S 42 yılında geliyor. Londra’yı önce Times nehri kenarında Tower Bridge-kuleli köprünün olduğu yerde askeri bir yerleşim yeri olarak kuruyorlar. Zamanla gelişip büyüyen köy bir şehire dönüşüyor ve Romalılar 400 yıl boyunca burada yerleşik olarak kalıyorlar. 400 yıl sonra da adadan çekiliyorlar. Mantıklı bir sebebi var tabii ki, Başkentleri Roma’dan İstanbul’a yani Kostantinopolis’e taşınmış adaya hayli uzak ve aşılması gereken denizler, barbar dedikleri çok savaşçı Keltler -İskoçlar var artık baş edememiş ve bıkmışlar neticede 1410 yılında Londra’yı terk-i diyar etmişler.
Londra aslında çook uzun yıllar 600 kusur yıl başkent olamamıştır. Ancak 1066 yılında başkent olmuştur. Öncesinde Londra’ya 1,5 saat mesafede olan Winchester başkentmiş. Sonra zamanın Kralı Edward 1066 yılında başkenti Londra’ya Times nehri kenarına taşımaya karar vermiş. Edvard çok dindar bir adammış ölünce *günahları temizleyen adam* yani Aziz ilan edilmiş. (Bazıları ölünce meşhur olur ya…) 🤨 Neyse bugünkü Westminster sarayının orada bulunan Big Ben saat kulesinin olduğu yerde Westminster manastırını kurmuş. Ömrü vefa etmemiş inşaat bitmeden ölmüş ama halkı vefalı çıkıp Kralları Aziz Edward’ı inşaatın içine gömmüşler yapıyı üstüne devam etmişler. Böylece Londra başkent olmuş 1066’da.
Londra-Westminster- St. Nicholas Cole Abbey (The Wren Coffee)
Kuruluş dönemi 1066’dan 1500’lü yıllara gelindiğinde de Londra çok büyümüş ve gelişmişse de Avrupanın sayılı başkentlerinden olamamıştır. Çünkü; 1580 yıllara kadar Fransa ile sürekli didişen Avrupa için hiç önemi olmayan adı bile bilinmeyen bir ada ülkedir. Bizimle bile ilk ilişkisi; Osmanlı İmparatoru 3. Murad dönemindedir. İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth Almanya ile müttefik olan İspanyolların Britanya’yı işgalini önlemesi için o yıllarda doğunun büyük sultanı Grand Turco dedikleri Sultan Murad’a bir mektup ve çevresine de hediyeler yollayarak yardım istiyor. Oysa ki, o zamana kadar Osmanlı İngiltere’nin adını dahi bilmiyor. İspanyol ve Almanlar iki güçlü devlet, Osmanlı ise Cihan İmparatorluğu idi. İngiltere’nin şansı Katolik değil Protestan olmalarıydı yani puta tapmıyorlardı kısaca yardım edilebilir di. Ve yardım edilince İngilizler İspanyollardan kurtuldular. İspanyollar önemini kaybedince yerini İngiltere doldurdu ve 1600’den itibaren de İngiltere dönemi başlamış ve 200 yıl içinde de *üzerinde güneş batmayan Kraliçe Viktorya’nın muhteşem Britanya İmparatorluğu* olarak dünyanın tepesine çıkacaklar. Kaderimiz bu kime arka çıksak tepemize çıkmış. 😡😡
Güzel bir anıt gördük. İngilizler savaşlarda ölen kahramanlar için böyle anıtlar dikerlermiş. Şehrin birçok yerinde görebilirmişiz.
Bu arada Londra 1600’lü bu yıllarda iki büyük felaket yaşar. Önce 1665 yılında büyük veba salgınından kırılır. 1300-1500’te ve 1665 ama 1665’te en büyük veba salgınını yaşıyor. Avrupa’nın tarihinde görülmüştür ki her 100 yılda bir vebadan kırılırlar. Vebadan bir yıl sonra 1666’da Londra tamamen yanmıştır. Bir tek London Tower denen Londra kulesi 1666’ya kadar gidiyor bunun dışında gördüğümüz hiçbir yapı çok eski değildir. Yangın etkisi 10 yılda onarılır ve 1700’lerden itibaren de Londra dünyanın merkezi haline gelir.
Bitmedi: Londra bir kere daha 1940-44 arasında yani 2. Dünya savaşında yıkılıyor. Hitler Britanya adasına çıkmıyor ama Alman uçaklarının ağır bombardımanlarıyla yıkılıyor. Yalnız Londra değil Manchester, Liverpool, Bristol, Cambridge de yerle bir oluyor. Ve tüm şehirlerdeki yapılar 1950’lerde aslına uygun olarak yeniden yapılıyor. Genel olarak tarihi şehir şimdi gezdiğimiz yerler yani Thames nehrinin kuzeyidir. Şehir 19. yüzyıldan sonra güneye yayılmaya başlamıştır. Londra tek bir şehir değil şehir içinde şehirdir 🙄 biz şu anda Londra’ya hem geldik hem gelmedik demişti ya rehberimiz. 🤔 Birleşik Krallık’ta 61 tane city statüsünde yükseltilmiş yerleşim bölgesi var. Şimdi biz Westminster şehrindeyiz. Aşağıdaki fotoğrafta duvar tabelasında işaretledim görünüyor.
İngiltere-Westminster
Şehir merkezine giriş ücretli yola girerken yazıyor. Ücret 14 Paund günde 1 kere ödüyorsunuz akşama kadar geçerli. Sadece özel araçlara paralı ticari araçlara yok. Para gişesi yok kamera tespit edip plakanıza işliyor, zamanında öderseniz indirim var, 1-2 gün gecikmede faiz yok ama geçirilen her gün faiz artıyor kısaca ödememek gibi bir şansınız yok bundan kaçış sadece o sokak veya caddede oturuyor olmalısınız, daha neler neler var İngiltere’de. 🤨
Baker street caddesi karşımızda hızlı geçiyoruz. Nerden hatırlamalıyız? Evet Arthur Conan Doyle’un romanında yarattığı hayali dedektif Sherlock Holms’den. Meraklılarına alıntı bir fotoğraf ekleyeyim. (Wikimedia’dan alıntıdır.)
Londra-Baker street caddesi
Maceraları tam dört roman ve epeyce çok öyküden oluşur. Severek okurduk. Hayli de filmi vardır. İzlemeyenlere tavsiye edilir. İngilizler turist avlama taktiğiyle Sherlock Holms ve romandaki arkadaşı Dr. Watson için sanki yaşamış gibi bir ev döşüyor sonra kapısına da burada yaşadılar diye bir levha asıp müzeye dönüştürüyorlar. Üstüne üstlük kapısına da Scotland Yard’dan bir polisi nöbetçi olarak dikiyorlar. Milletçe hala uyuyalım. 😴
Yok biz uyumayalım gezelim görelim. 😀 Büyük bir yeraltı parkında otobüsten indik ve işte buradayız.
Alttaki fotoğrafta çizdim; Ok işareti boyunca gidip sarayın etrafını turlarken de Times üzerinde London Tower Bridge’i göreceğiz.
Sanırım tüm turistlerin gezi başlangıç yeri burası gibi. 😁 Bizde rehberimizi dinliyoruz.
Burası Tower Hill semti karşımızda da Tower of London -Londra kulesi diye bilinse de Londra kalesi’nin de ilginç bir hikayesi var; dinliyoruz. Kale çok güzel görünüyor.
Tower Of London, City Of London’un kalbidir ve Londra’da göreceğimiz en eski yapıdır. 1066 yılında Westminster manastırını yaptıran Edward öldükten sonra çocuğu olmadığı için tahta kimin çıkacağı sıkıntı yaratır. Edvard’ın Kuzeni ile kayınbiraderinin kavgasından William galip çıkar. William’ın bir lakabı vardır Türkçemizde çok kaba bir tabir olsa da Avrupalı için o kadar da kötü olmayan William the bastard yani piç William. Kraliyet albümünde bile böyle yazar. Onlara göre sadece evlilik dışı doğduğu anlamına gelir. Ama tahta geçtiğinde Bastard değil Conqueror yani Fatih olacaktır. İşte bu William 1067 yılında Tower Of London’ı inşa ediyor.
Tower Of London
17. yüzyıldan beri kalenin korucuları olan altı tane Kuzgun vardır. Bilirsiniz Kuzgunlar da hayli uzun yaşarlar. Bu kalede dolaşan kara kargalar-İngilizce Raven biz Kuzgun deriz- Kral II. Charles döneminde kalede büyük zararlara sebep olurlar. Kral da öldürülmelerini ister. Danıştığı bir alim Kuzgunların öldürülmesi durumunda krallığımıza uğursuzluk getirir kale düşer kraliyet de gider der. Bundan etkilenen II. Charles Kuzgunların kalede kalmasına müsaade eder.
Raven yani Kuzgunlar altı tanedir, Sinan bey belki dolaşırken görürsünüz dedi. Bir şanslı arkadaşımız görünce fotoğrafını çekmiş benimle de paylaştı. Teşekkürler, Ayşenur- Hasan Fehmi Ölmez.
Tower of London-Raven
Neticede kalenin neredeyse korucusu sayılan bu altı tane kuzgun krallar gibi besleniyor, uçup kaçmasınlar diye de kanatları kesiliyor. Kaçsalar bile şimdi hepsinde gps var ayağında kırmızı renkli görülüyor, bulup getiriyorlar. Sonuçta krallığın düşme ihtimali var az şey mi?… Neyse her birinin de ayağında gördüğünüz gibi kırmızı bir halka var diğer (avam) 😀Kuzgunlarla karışmasınlar diye. Yeoman Warders-Raven Master denilen bakıcıları yani karga efendileri bile var. Onlar hala korunan bir geleneğin sonucu Tower Of London’un simgesi olmuşlar. Bir Raven master ben beyaz kuleyi çekerken önümden geçmiş benden kaçtı ama Önder’den kaçamamış. 😊
Yeoman Warders-Raven Master-Londra
Ama buldum benim kareme de girmiş bakışa bakınız. 😇😇
Yeoman Warders-Raven Master-Londra
Londra kulesini gezmeye devam..
Tower Of London
Buradan bilet alıp aşağıdaki kuleden giriş yapılıyor. Kalenin hikayelerini de Rawen Master rehberlik yapıp anlatıyormuş.
Kraliyet mücevherleri de ziyarete açıkmış. Öyle de olsa bu kalabalıkta gezmek mümkün değildi.
Tower Bridge’e doğru gidelim merak etmiyor musunuz? ☺️ Bakın London Tower kapı girişinin durumu.
Tower Of London-Girişi
Beyaz kuleye doğru giderken aklımda hep Tower Bridge vardı.
Tower Of London
Ve işte maviş, maviş göründü. Neyse araya biraz kaynasın. 💃💃💃 Kuleyi yine anlatırım size.
Kalabalığı yararak gidiyorum ezilmedim şükür dikkatli gidiyordu. Espri tabii hızlı gitmeleri yasakmış kağnı gibiydi. 😇
Çocukluğumda tahta oyuncaklarımda vardı aklımda kalan böyle kuleler ama köprü değildi tabii bayıldım. Baksanıza tam ortaçağı yansıtıyor. Victoria döneminin şaheseri.
London Tower Bridge
Yukarıdaki fotoğrafta görünen (özellikle çektim) taşlı kumsal bir zamanlar plajmış. Kıyıdaki tabelada: Kral V. George, denize gidemeyen Londralı çocuklar için serbestçe gidebilecekleri bir kumsal yarattı. 1934 yılında buradaki kıyı şeridi taşlık kumlarla kaplıydı ve kumsal Londra’nın aileleriyle popülerleşti. Plaj erozyon ve kirlilik nedeniyle 1971’de kapandı, ancak Thames şu anda dünyanın en temiz şehir nehirlerinden biridir diye yazıyordu.
Habire çekiyorum en güzeli olsun diye, derken eşim; Bak sana gelen biri var dedi. Sanırım herkes telefonla çekerken benim kocaman makinama o da şaştı.😁😁
London Tower Bridge ve Martı
Sağ tarafı da alayım belki buralara dönemeyebiliriz. Vakit denk düşerse köprünün karşı yakasına geçmeye niyetimiz var.
Bu güzelim sivri bina Eski Londra köprüsü kulesi diye de bilinen 95 katlı metal ve camlı Londranın en yüksek sayılabilecek yapısı The Shard. İtalyan mimar Renzo Piano tarafından tasarlanmış. Restoranı ve seyir terasıyla ünlüymüş.
Londra-The Shard Tower
Neden Londra köprüsü kulesi deniyor. Zira hemen yanında eski London Bridge var. Londra Köprüsü ve London Tower Bridge farklı yapıda halen mevcut iki ayrı köprüdür. Enteresandır aynı London Bridge’den bir tane de Arizona’da ki Havasu şehrinde var, evet Türkçede okunduğu gibi. Altında hikaye gibi gerçek bir başarı öyküsü var.
600 yıllık bu köprü Londra’nın tarihinde bir çok yangın geçirmiş, çok kez tamir edilmişse de 1973 yılında yeniden yapılmış. Eskisini yıkalım yenisini öyle yapalım denmişse de meclis üyelerinden biri satalım tarihi yapıdır ve hatta Amerika’ya ilan verelim mutlaka biri çıkar alır demiş. Amerikalı milyarder biri ilana ben alıyorum diye cevap vermiş ve almış. Mühendisleri gelmiş köprünün devasa taşlarını numaralayarak aslına uygun olarak Arizona’nın Havasu Lake bölgesine taşımışlar. Hikaye kısmı şöyle; güya zengin iş adamı taşınma sırasında Londra’ya gelir bakar a! London Tower Bridge yerinde duruyor. Ama benim aldığım bu değil ilerdeki kuleli olandı demişse de… iş işten geçmiş.Yıl 1968
Fakat harika bir zekası olan bu milyarder, Havasu Lake City’i çölde sıfırdan yaratmış. İnsanları orada yerleşmeye ve ev satın almaya ikna etmek için bizim şimdi İstanbul’da yemekli gezi teknesiyle ava çıkıyorlar ya; o da uçakla insanları o bölgeye taşımış yedirip içirmiş ve insanları ikna etmiş. Köprü de Londra’dan gelen tarihi yapı olarak şehrin havasını dörde beşe belki daha fazlaya katlamış. Yıl 1971 👏👏👏
Evet biz Tower Of London’a geri dönelim. Köprüyü üstüne çıkınca anlatırım. Bu Orta Çağ kalesi eskiden nehire sıfırmış. 🤓 Alttaki kapı St.Thomas Tower’ın Traitors’Gate- Hainler kapısı. Edward I tarafından yaptırılan St. Thomas kulesinin bir parçası olan bu kapı eskiden nehire bağlantılıymış ve birçok Tudor (İngiltere’yi yöneten hanedan mensupları) mahkumları bu kapıdan içeri sokulurmuş.
Tower Of London-Traitors’Gate-
Önümden geçen Sih’i görünce çekmeden duramadım. Bana Hindistanı hatırlattı. İngiltere’de Sih nüfusu hayli çokmuş. Sih’ler de malum Hindistan da zengin bir topluluktur. Burada da aynı üst statüdeler.
Evet kulenin şimdiki görüntüsü bu. Dünyanın önde gelen turistik yerlerinden biri olarak hala önemini koruyor. Tüm ziyaretçiler gittikten sonra anahtar seramonisiyle kapılar kitlenir ertesi gün yine bir seremoniyle açılırmış. Kule halen Yeomen Warders ve ailelerine, askeri bir garnizon ile yörenin valisine ev sahipliği yapıyormuş.
Tower Of London
Kale eski roma surları kullanılarak sağlamlaştılmış ve büyük kule ortaya çıkmış 1075’te. Kule inşası çok uzun sürmüş. Kare şeklindeki bu kaleyi 1200’lü yıllarda Kral Edward I kraliyet sarayına çevirmiş ama hiçbir zaman saray olarak kullanmamış, herhangi bir saldırı anında kraliyet ailesinin korunmak için saklanacağı bir kale olmuş. III. Henry döneminde iyice görkemli ve korkutucu olmuş. Kule yapım sırasında Masonlar, Normandiya’dan gelip Fransa’dan taş getirmişlerse de esas parayı 1290 yılında Kral I. Edward Yahudileri İngiltere’den kovmadan önce aldığı ağır vergilerden toplamış.
Önündeki tabelada görülen eski hali de bu; yüksek duvarlar ve derin su hendekleriyle çevrilmiş Avrupanın en sağlam fethedilemeyen kalesi olmuş ve yine nehire sıfır. Bu laf çok hoşuma gitti biz hep deriz ya denize sıfır e burada da nehir var yani. 😁😁
Tower Of Londan
Kraliyet ailesini korumak amacıyla inşa edilen kalenin 500 yıl boyunca çok önemli ziyaretçileri olsa da bir kısmı buradan çıkamamış. Çok çarpıcı hikayeleri anlatılan kule zamanında saray-kale olmasının haricinde korkunç işkence odaları, hayvanat bahçesi, darphane- ki dönemin tüm sikkeleri burada yapılmış, Kraliyet mücevherleri burada saklanıyormuş, silah deposu olmuş, bir dönem Greenwich gözlemevi de oradaymış kargaları gitsin diyen zatı muhterem gök bilimcinin inadına Kral I. Edward; krallığım daha önemli lanetlenmesin kargalar kalsın senin gözlem evin gitsin diye Greenwich’i şimdiki yerine yollamış. 😀 Ayrıca infazlara da sahne olmuş, İngiltere’nin üç kraliçesinin; Anne Boleyn (VIII. Henry’nin aşkından tutuştuğu 2. eşi, yine Catherine Howard 5.eşi) ve Lady Jane Gray ile VI. Henry, 12 yaşındaki V. Edward ve onun küçük kardeşinin de idam edildiği yer olarak tarihte yerini almıştır. 😱 20 yüzyılda bile yakalanan Alman casuslarının vurularak infazı burada yapılmış. 1841’deki büyük yangında hayli tahrip olmuş. Ve yine 1381 yılında aşılamayan kale köylü isyanı sırasında asilerin açık kapıdan girmeyi başarmalarıyla aşılmış. Olmaz, olmaz demeyin 😇 olmaz, olmaz
Not: Bu VIII. Henry’i tarihte deli diye öğrenmiştik ya da çılgın her neyse ben lisedeyken 🤫 1965 yılında Herman’s Hermits şarkısı olarak ezberlediğimiz hatta okul gazetesinde yayınladığımız zamanımızın çok hareketli bir şarkısı vardı *I’m Henry the eigth ı’m* Güzel bir pop şarkıdır. Üzerine tıklayın izleyebilirsiniz.💃💃💃
Neyse gezmeye devam bir an önce köprüye çıkalım. Yol kenarında merdivenlerden çıkacağız gidiyoruz bir de yakından pozlayayım. Tarihe, sıradışı ve görkemli tarihi yapılara meraklıysanız buraya Londra’ya gelmelisiniz. Yakından bir daha bakalım.
London Tower Bridge
Karşımıza çıkan bu toplar ile zamanında önemli günler için atışlar yapılmış. İlk atışlar Tower Of London kulesinden Kral VIII. Henry’nin ikinci eşi Anne Boleyn’in 1533 yılında taç giyme töreni için 41 kere yapılmış. Günümüzde Kraliçe’nin doğum gününde 62 pare parlemento açılışında da 41 top atışı yapılmış. Kraliyet doğumlarında da bu seremoni yapılıyor. Şimdi daha modern toplarla tabiki.💃💃💃
Tower Of Londan
Köprüye çıkma telaşım Önder’imin bakış açısından.
Köprüye çıkış yeri.
London Tower Bridge giriş yolu
Ava giden avlanırmış.😇
London Of Tower’ın orta kapısını çekiyordum. Eskiden burası hep suyla kaplıymış.
Tower Of London
Alttaki karede çocuk o kadar çok eğilip kalktı ki, ne oluyor diye fotoğrafladım. Meğer London Bridge’de ayakkabımı bağlıyordum pozu veriyor kız arkadaşı da olmadı tekrar diyormuş.. 🤣🤣🤣
London Tower Bridge
Bu gencin bacağındaki kesin Titanik dövmesidir. Ortaya geçip sanatsal bir kare alacaktım oysa ki.🤩
London Tower Bridge
Ben sanatsal, manatsal diye uğraşırken Önder çarpıcı bir kare yakalamış. 👏👏👏
London Tower Bridge
Herkes hatıra fotoğrafı çektiriyor, selfi yapıyor. Orta refüje geçerken hayli korna yedim. Bana köprüde insan o büyüye kendini kaptırıyor dikkat et ezilme demişlerdi çok doğruymuş. Bu güzelliğin bir de Eski London Bridge köprüsüyle bağlantılı enteresan bir hikayesi var sonra anlatacağım.
London Tower Bridge
Derdim şu kareyi çekmekti.
London Tower Bridge
Biraz köprünün tarihinden bahsedeyim: Kraliçe Victoria’nın, sanayi devriminin muhteşem bir mimari harikasıdır demiştik. Adını iki kulesinden alan tüm dünyada en çok tanınan 125 yıllık köprünün yapımına 1886 da başlanmış. Baskül tipi köprülerin dünyadaki en meşhur örneğidir. Hala her gün bir açılır, bir kapanır toplam sekiz kere çalışır ve bir açılıp kapanması 1.5 dk. sürüyormuş. İki tane gemi var burada biri yandan çarklı diğeri yelkenli gezi gemileridir. Bunlar her gün gezi için çıktıklarında köprü açılıp, kapanıyor, bu kısa mesafede zira daha geçemeyecekleri bir sürü köprü. 🤷♀️
Gemilerin geçişinin yayalara engel olmasını önlemek için ikinci bir yaya yolu üstte yapılmış rağbet görmeyince kapatılmış, şimdilerde cam platformlu seyir terası olarak çıkılabilir bir yer. Karayolu trafiğinin gemi geçişine engel olmaması için o zamanlarda buharla çalışan hidrolik motor varken (hala orijinal motorlar ziyaretçilere açıkmış) şimdilerde elektrikli motorların çalıştırdığı pistonlu açılır kapanır köprü ile karşı kıyıya bağlanmış. Ufak bir hikayesini yukarıda anlatmıştım. Hala biraz London Bridge köprüsü ile karıştırılır. Oysa burası; alt fotoğrafa bakın neymiş 😇😇😇 Tower Bridge…
Sağ taraf manzarası; Londra’nın en yüksek binası olan The Sard yukarda anlatmıştım.
Londra- The Sard
Sol taraf manzarası da böyle.
London Tower Bridge manzarası
Görüldüğü gibi karşıya geçecek vakit olmadığı gibi karşıda da çok önemli görseller yokmuş. Biz de London Of Tower turumuzu tamamlayıp buluşma yerine dönelim.
London Of Tower
Bu kalıntının içinde madeni paralar vardı.
Bilgi tabelasında yazılar Almanca idi sevgili Onur Kalyoncu oğlum’un çevirisiyle (Tekrar teşekkür ederim) bu bir Orta Çağ geçidiymiş okuyalım.
Tower Hill’deki Orta Çağ Geçidi; Bu orta çağdan kalma geçit Londra Şehri’ne doğrudan girme imkanı sağlıyordu. Günümüze kadar şehir surları içinde ayakta kalmayı başaran orta çağ’dan kalma bilinen tek büyük geçittir. Yeraltı tünellerinin yapımı, geçidin kalan kısımlarının kazılıp kazanılmasına olanak sağlamıştır. Çok köşeli bir yapıya sahip bu geçidin girişinde (kaleyi korumayı sağlayan) 3 adet okçu delikleri hükmetmektedir. Kale iki tane ahşap kapı ve yuvası hala görülebilir bir parmaklıkla korunmaktadır.
Taş işçiliğinin mükemmel kalitesi, geçidin belki de 13. yüzyıl sonundan sonra Londra Kulesi’nde önemli değişiklikler yapan kraliyet taş ustaları tarafından inşa edildiğini göstermektedir. Paralar da her zaman ki gibi dilek parasıdır. 13.yy dan kalma ya. ☺️☺️☺️ Siz de dileyin belki tutar.
London Of tower- 13.yy.dan kalıtı ortaçağ kapısı
Son köşeyi dönüyoruz.
London Of Tower
Son bir bakış. VE
London Of Tower
End Of The Write Tower Of London ☺️☺️☺️
Topu topu 1.5 saatte yine iyi gezmişiz. Otobüsümüze bindik uzaktan çocukluğumun dönme dolabını gördüm aaa derken rehberimiz anlatmaya başladı. İnip fotoğraf çekip yola devam ettik.
Londranın Gözü- London Eye; Aynen Eyfel kulesi gibi geçici olarak beş yıllığına konmuştu. 2000 yılı Milenyum için ama o kadar çok para kazandı öylesine popülerleşti ve Londra’nın sembolü oldu ki, kaldırmaktan vazgeçtikleri gibi sonsuza kadar da kalacak diyorlarmış. 135 metreye kadar yükseliyor 32 kabini var ve bir turu toplam 35 dk. sürüyor. 25 pound ücreti var. Biletini hemen ordan da veya internetten de alsanız aynı sıraya giriyorsunuz. Sıra da tam 35 dk. sürüyormuş.
Londranın Gözü- London Eye
Bundan sonra otele kadar inmek yok otobüs gezisi. 🤷♀️ Parlemento binasının önünden geçiyoruz .Aaaa inanmıyorum biz de şans bu kadar zaten Big-ben de tamiratta. 😏
Asıl adı Elizabeth Kulesi olan Kule 13 tonluk çanı ve saati ile tanınır. 1836 yılındaki yanan Westminster sarayı yeniden yapılırken daha görkemli olsun diye yanına kule (bunlarda kulesiz iş göremiyorlar 🤣 ) ve sesi heryerden duyulan çanı olan bir de saat eklemişler. Saate takılan ilk çan kırılmış sonraki çok ağır gelip tehlike yaratınca aynı sesi veren daha hafif bir çekiç takmışlar sesi heryerden duyuluyormuş. Ben duymadım ama.
Adını nerden aldığına dair birkaç rivayet var. Biri; İngilizlerin ağırsiklet boks şampiyonu Benjamin Caunt’un lakabı big ben imiş. O dönem kendi çapında ağır olan şeylere big ben demek adet olduğundan bu kocaman çanlı saate de big-ben denmiş. Halka açık olmayan kuleye çıkmak için İngilizler milletvekillerinden özel izin alırlarmış.
Aslında taksileri siyah bu da bizim yeni moda mavi taksilerimiz gibi olmalı. 😁
Bu güzel evler Victoria dönemi evlermiş. Tuğlalar kırmızı. Bacalar hep böyle upuzun.
Londrayı yarın da gezeceğiz bugün zaten yoldan geldik yorgunuz sizleri de fazla yormadan yarın görüşelim diyorum. Umarım fazla geciktirmem. ☺️ Her zaman olduğu gibi yazımı bir güzelle kapatıyorum. Aynı Gan gam style değil mi? çok tatlı.